29 Ekim 2021 Cuma

"Halis Bey" geri döndü

 Komili Ailesi, Türkiye'nin en eski zeytinyağı üreticileri arasında yer alıyor, zeytinyağı üretimiyle ilgili ilk faaliyetlere 1878 yılında Midilli Adası'nın Komi köyünde Halis Komili'nin dedesi 'Komi'li Haşan başladı. Zaman içinde Komili Haşan, OsmanlI sarayının zeytinyağı ihtiyacını da karşılar hale geldi. Yıllar içinde giderek büyüyen Komili, 1995 yılında uluslararası gıda devi Unilever'e bağlı Unikom şirketi tarafından satın alındı. 2008 yılında ise Anadolu Grubu'na ait Ana Gıda, zeytinyağında tüm Komili markalarını bünyesine kattı.

Ailenin Yudum markası önce unilever'e, 2008 yılında da Orta Doğu ve Körfez bölgesi, Kuzey Afrika, İran ve Orta Asya bölgelerinde sıvıyağ, şeker, ambalaj, perakende ve emlak sektörlerinde faaliyet gösteren Savola Group'a geçti. Komili'nin sabun ve temizlik malzemesi üreten kimyevi maddeler bölümü ise Ülker grubuna satılmıştı, şirketlerini kapatan Halis Komili, uzunca bir süre Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker'in danışmanlığını yürüttü. Hatta Komili'nin ofisi de Yıldız Holding'in Çamlıca'daki merkezindeydi. Son olarak adına kayıtlı Komili Teknik Hizmetler ve Sanayi A.Ş unvanlı şirketi de Murat Ülker'e geçmişti. Sonrasında Yıldız Holding de bu markaları Japonlara satmıştı.

1993-1997 yılları arasında TÜSİAD Başkanlığı da yapan sanayici, uzun süredir sessizdi. 2018 yılında Halis Komili'nin yeniden zeytinyağı pazarına giriş yapacağını yazmıştık.

Bu konuda ciddi hazırlık da yapılmış ve "Halis Bey" markasıyla piyasaya gireceğini duyurmuştuk. Öğrendiğimize göre Halis Komili piyasaya yazdığımız j gibi "Halis Bey" markası ile giriş yapmış.

Halis Komili 1878 Zeytin Ürünleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. unvanlı şirketi ile hem zeytinyağı hem de zeytin satışı yapmaya başlamış.

Satışlar şimdilik https://www.komiliolive.com internet sitesi üzerinden yapılıyor. Yakın zamanda market raflarına da girilecekmiş. Yağda Halis Bey, zeytinde Komili Zeytin markası kullanılacakmış. Yeni kurulan şirketin yönetim kurulu başkanlığını ise eşi Ayşe Alev Komili üstlenmiş. Yağ ile özdeşleşen Komili ailesinin tekrar piyasaya girmesi sizce de güzel bir haber değil mi?


Paper Moon'dan yeni haberler...

 İki hafta önce Paper Moon ile ilgili bir kulis yazmıştık. Kulisimizde kuruluşundan bu yana restoranda bulunan ünlü İtalyan şef Giuseppe Pressani'nin ayrılacağını ve Londra, Paris gibi Avrupa şehirlerinde yeni Paper Moon şubeleri açmak için girişimlerde bulunduğunu yazmıştık.

Bu girişimleri için de bir Türk işadamı ile ortak hareket ettiğini ifade etmiştik. Aynı kulis haberimizde ünlü İtalyan şefin Paper Moon'un sahiplerinden Alize Dinçkök ile anlaşamadığını, büyüme planlarının örtüşmediğini yazmıştık. Haber sonrasında yeni bilgiler almaya başladık. Paper Moon için hem Türkiye'de hem de yurt dışına dönük girişimler olduğunu belirtelim. Fenerbahçe Spor Kulübü eski Başkanı Aziz Yildırım'ın yurt dışında 10 ülkede isim hakkını almak için girişimlerde bulunduğunu duyduk.

Öğrendiğimize göre Aziz Yıldırım epey mesafe de almış. Hatta anlaşmak üzere olduğu konuşuluyor. Yıldırım anlaşmayı sağlar ise ilk etapta bir ya da iki ülkede Paper Moon açacakmış.

Gelelim yurt içindeki yeni kulisimize. Paper Moon, 1999 yılından bu yana Türkiye'de faaliyette. Temsilciliğini Akkök Holding'in sahipleri Dinçkök Ailesi yapıyor. Ancak başka bir Türk iş insanı da Türkiye haklarını almak için girişimlerde bulunmuş. Duyduğumuza göre görüşmeler çok iyi geçmiş ve isim hakkını almak üzereymiş. İş ve cemiyet hayatının önemli mekânlarından Paper Moon oldukça hareketli. Bakalım zaman ne gösterecek...

Boyabat'ın müzesi ve dokuması...

Antep Kutnu, Ankara Sofu, Şal Şapik, Rize Bezi/Feretiko, Ehram, Beledi ve Denizli Buldan Bezi... Bunlara Sinop'tan Boyabat Çemberi ve Ayancık Keteni'ni de eklemek mümkün... Türkiye Dokuma Atlası Haritası'na göre, Türkiye'de 397 yöresel kumaş var.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın himayelerinde Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü'ne bağlı İstanbul Sabancı Beylerbeyi Olgunlaşma Enstitüsü tarafından yürütülen Türkiye Dokuma Atlası Projesi, Anadolu'nun kaybolmaya yüz tutan bu geleneksel kumaşlarını yeniden gün yüzüne çıkarmayı ve günümüz insanını bu kumaşlarla buluşturmayı amaçlıyor. Projeyle tespit edilen dokuma kumaşlardan 21 Haziran 2021'de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde açılan sergide görücüye çıktı. Serginin ardından eylül ayında düzenlenen çalıştayda ise dünyaca ünlü Türk modacılarla Anadolu kumaşları buluşturulup, günümüz modasına nasıl kazandırabileceği üzerine kafa yoruldu. Arkadaşımız Rahime Baş Uçar'ın öğrendiğine göre şimdilerde hangi modacının hangi yörenin kumaşıyla çalışacağı tespit ediliyormuş. Sonrasında modacılar bu kumaşların üretildiği yöreleri ziyaret edeceklermiş. Projenin nihai hedefinde; dünyaya açılacak bir Türk dokuma kumaş markasının oluşturulması, hatta ortak bir şirket kurmak varmış. Boyabat Belediye Başkanı Şefik Çakıcı'nın liderliğinde Boyabat Yaşayan Müzesi, bir yıl önce açıldı. 150 yıllık 3 katkı bir konağın bir odası da zaten coğrafi tescilli olan Boyabat çemberi'ne ayrılmış durumda. Yaşayan Müze deyip geçmeyin, Türkiye'de bunlardan yalnızca 5 adet var. Başkan Şefik Çakıcı'nın vizyon projesi olarak kabul edilen Müzenin hayata geçirilmesinde Müze Sorumlusu Mesut Yayla ile uzman Elçin Yayla'nın da büyük emekleri var. Türkiye Dokuma Atlası Projesi'nin nihai hedeflerinden biri de zaten her yörede yaşayan müzelerin kurulması... Müze Sorumlusu Mesut Yayla, "Biz birçok yörenin hayali olan yaşayan müzemizi, Belediye Başkanımız Şefik Çakıcı'nın vizyonu ile hayata geçirdik. Şimdi hedefimiz değerlerimizin Türkiye'ye ve dünyaya tanıtılması. Bu nedenle Türkiye Dokuma Atlası Projesi'ndeki gelişmeleri heyecanla bekliyoruz. Yaşayan Müze kurmak isteyen il ve ilçelere de danışmanlık yapmaya hazırız" diyor.

Nijerli otelcilere Türk başkan

 Mersin üniversitesi Turizm ve Otel işletmeciliği bölümü mezunu, 1997'den beri otelcilik alanında çeşitli görevlerde bulunan ünay Türköz, yurtdışında da Tayland, Kazakistan, Libya, Moidova, Gürcistan'da görevler üstlendi. Günümüzde Nijer'in Niamey kentindeki Radisson Blu oteli'nin müdürlüğünü yapan Türköz, yakın zamanda koltuğunun altındaki karpuzlara bir yenisini eklemiş...

Arkadaşımız Kerem Köfteoğlu'nun duyumlarına göre, Türköz yakın zamanda kurulan Nijer Otelciler Birliği'ne tek aday gösterilip bu kurumun başına getirilmiş. Yeni kurulan Nijer Otelciler Birliği şimdilik ülkedeki 107 oteli çatısı altında toplamış, ülkede ekonomik kalkınma ve istihdamın artırılması amacıyla ECOWAS (Economic Community Of West African States-Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu) tarafından kurulması önerilen birliğin büyük hedefleri varmış. Öğrendiğimize göre Türköz, Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) ve Türkiye Otelciler Birliği CTÜROB) yönetimiyle de temasa geçerek, ülkemizin otelcilik alanındaki deneyimlerini Nijer'e taşıyacakmış. TÜROFED'in deneyimlerinden yararlanmak isteyen Türköz, Nijer'in tüm şehirlerindeki otelcilere bir dernek kurmalarını öneriyormuş. Sonrasında da bu derneklerin hepsini halen başında bulunduğu otelciler derneği çatısı altında toplayıp burayı federasyona dönüştürecekmiş. Duyduğumuza göre, Nijer'deki turizmle ilgili tüm kurum ve kuruluşların hepsi, şimdiden, Türköz'ün oluşturulacak federasyonun başkanlığını onaylamış bile...

Bayraktar son yolculuğuna uğurlandı

TÜRKiYE'de ve dünyada geliştirdiği insansız hava aracı teknolojileriyle tanınan Selçuk Bayraktar ve Haluk Bayraktar'ın babası BAYKAR insansız Hava Aracı Sistemleri Yönetim Kurulu Başkanı Özdemir Bayraktar 72 yaşında vefat etti. Acı haberi oğlu Haluk Bayraktar, sosyal medya hesabı üzerinden duyurdu. BAYKAR'dan yapılan açıklamada ise merhum Özdemir için "Milli Teknoloji Hamlesi idealinin ve Milli SİHA'larımızın öncü ismi, Yönetim Kurulu Başkanımız ve yol göstericimiz Özdemir Bayraktar, Hakk'a yürüdü..." ifadelerine yer verildi. Yerli ve milli teknoloji hamlesi için aralıksız çalışan Özdemir Bayraktar için ilk tören BAYKAR fabrikasında yapıldı. Çalışma arkadaşlarından helallik alınmasının ardından cenaze namazı Fatih Camii'nde kılındı. Cami avlusunda, eşi Canan Bayraktar, çocukları Haluk, Ahmet ve Selçuk Bayraktar ile gelini Sümeyye Erdoğan Bayraktar taziyeleri kabul etti.

Özdemir'in naaşı Garipçe'deki aile kabristanlığında toprağa verildi. Dünürü Özdemir Bayraktar'ın cenazesine Afrika ziyaretinde olduğu için katılamayan Başkan Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan da gelir gelmez taziye ziyaretine gitti. Başkan Erdoğan, taziye için gittiği Baykar'da çalışanlara hitap etti.

Erdoğan, Baykar çalışanlarının attıkları adımlarla ürettikleri İHA ve SİHA'larla adlarından sadece bu yıl değil, bundan sonraki yıllarda da hep bahsettireceklerini belirterek, "Bu işin bu sürecin kahramanı Allah rahmet etsin Özdemir Bayraktar ağabeyimizdi" dedi. Erdoğan, Afrika seyahati öncesi Bayraktar'ı ziyaret ettiğini belirterek, "Mutluyum, Afrika'ya çıkarken, hastanede ziyaretine gittim. O ziyaretine gittiğimde kendisiyle helalleşme fırsatı buldum. Helalleştik ve öyle ayrıldık. Bu da beni mutlu eden bir durumdur. Dünürüm, bir ağabeyim ve kardeşim olarak bunu da kendisiyle gerçekleştirdiğimden dolayı mutluyum" diye konuştu. Erdoğan, tarihin Özdemir Bayraktar'ı bayraklaştırarak anacağını dile getirdi.  

Özdemir Bayraktar'ın oğlu Selçuk Bayraktar da cenaze töreninde duygulu bir konuşma yaptı. Bayraktar duygularını şu şekilde dile getirdi: "Babam bizler için canımızdan kıymetli. Bir tarafta babamızdı, bir tarafta arkadaşımızdı, ağabeyim, kardeşim, bizler için öyleydi, aynı zamanda rehberimizdi, ilham kaynağımızdı, kılavuzumuzdu, en yakın dava ve yol arkadaşımızdı bu yolda.

İnsansız Hava Araçları yolculuğuna çıktığımızda, ülkemizin tam bağımsızlığı için, "Yapılamaz", "Asla bizler yapamayız, ancak yabancılar yapabilir" denildiği dönemde en ufağından başlayarak ve hatta "Siz bu sistemin çarklarına uymadan asla yol alamazsınız" denildiği dönemde; inandığı doğruda, bildiği hak yolda dosdoğru, dimdik giderek herkesin inadına, tüm sistemin inadına bugün 20 senede Allah'ın izniyle ülkemizi bu alanda dünyada lider ülkelerden biri haline getirdi. Asla inandığı yoldan, doğrudan, dürüstlükten, namustan zerre ödün vermeden bunu gerçekleştirdi ve hepimize bu ruhu aşıladı babam."

Selçuk Bayraktar, babasının evlatlarına, ekibine, Milli Teknoloji Hamlesi'ne, Türkiye'nin tam bağımsız yarınları için gönül veren yüzbinlerce gence aşıladığı en büyük değerin bu olduğunu vurgulayarak, "Dosdoğru yaşadı, asla eğmedi, bükmedi, bildiği yoldan asla sapmadı" dedi.

28 Ekim 2021 Perşembe

Dış dinamiklerde bozulma sinyalleri

 

SON hafta itibariyle ABD’den gelen haber/veri akışları bir süredir gelişmekte olan destekleyici olan dış dinamiklerde bir miktar bozulma görülmesine yol açtı. Fed’in beklentilerle uyumlu şekilde 25bp’lik faiz indirimi gerçekleştirmiş olmasına karşın Fed Başkanı Povvell’ın basın toplantısında bu indirimin uzun dönemli bir faİ2 indirim döngüsünün başlangıcı olarak değerlendirilmemesi gerektiğini ifade etmesi ve ABD Başkanı Trump’ın sosyal medya ü'Zerinden yaptığı açıklamada 1 Eylül itibariyle 300 milyar dolarlık Çin ürününe (mevcut durumda yüzde 25 vergi uygulanan 250 milyar dolarlık ithalat hariç) yüzde 10 uygulanacağını açıklaması söz konusu bozulmayı tetikleyen başlıca unsurlara olarak değerlendirilebilir.

2019’a başlarken Fed’in yıl içinde iki faiz artırımına gidebileceği beklenirken, aylık 50 milyar düzeyindeki bilanço küçültmenin (2019’un tamamında bu şekilde devam etseydi toplamda 600 milyar dolar piyasadan çekilmiş olacaktı) ne zaman sonuçlanacağı bilinmemekteydi. Bu durum küresel finansal piyasalarda önemli bir baskı unsuru durumundaydı. Buna ek olarak, yılın ilk yarısında ABD-Çin arasındaki “ticaret müzakerelerinin”, “ticaret savaşı”na evrilmesi küresel büyüme endişelerinin artmasına yol açtı. Bu gelişmelerin üzerine, Fed bilanço küçültmeyi mayıs itibariyle aylık bazda 15 milyar dolar azaltarak 35 milyar dolar düzeyinde sürdürüp, ekimde durduracağını açıklarken, Fed’in faiz indirimine gidebileceğine yönelik beklentiler kuvvetlendi. Geçen haftaki toplantıda Fed beklentiler doğrultusunda 25bp’lik faiz indirimine giderken, bilanço küçültme sürecini de bir önceki iletişime göre iki ay daha öne çekerek 1 Ağustos itibariyle sonlandıracağını açıkladı (Böylece sene başından bu yana piyasadan 305 milyar dolar civarında likidite çekilmiş oldu). Gerek faiz indirimi, gerekse de bilanço küçültme sürecinin beklenenden daha erken sonlandırılmış olması küresel likidite koşullarının gelişmekte olan piyasalar açısından görece destekleyici olmasının işaretiydi. Ancak, Fed Başkanı Powell’m basın toplantısında 25 bp’lik faiz indiriminin agresif indirim döngüsüne girildiği anlamına gelmeyip, döngü ortası ayarlaması olarak nitelemesi söz konusu iyimserliğin yerini bir miktar tedirginliğe bıraktığını gördük. Zira küresel piyasalarda arka arkaya birkaç faiz indiriminin gerçekleşmesine bir fiyatlama söz konusuydu. Bardağın dolu tarafından bakmak gerekirse, söz konusu açıklamalar aslında ABD ekonomisinde kısa-orta vadede önemli bir resesyon riski görülmediğinin bir işareti olarak okunabilir. Bu indirimin temel gerekçeleri, ABD’de enflasyon tarafında beklenen momentumun yakalanamamış olması ve ticaret savaşı belirsizliğinin büyüme üzerinde oluşturduğu aşağı yönlü risklere karşın bir sigorta işlevi görmesinin amaçlanması olarak değerlendirilebilir.

OYNAKLIK ARTABİLİR

Trumpîn yaptığı açıklamada 1 Eylül’de işaret ettiği yeni ithalat vergisine karşın; Çin ile kapsamlı bir ticaret anlaşması konusunda pozitif diyaloğu sürdürmek istediğini ve iki ülke arasındaki geleceğin çok parlak olacağını hissettiklerini söylemesi bu kez de, en azından şimdilik, müzakere masasının tamamen devrilmediğini göstermekte. Göreve gelmesinden bu yana Trump’ın istediği doğrultuda bir anlaşma yakalamak için benzer şekilde gerginliği artıcı mesajlarla/ adımlarla bir anlamda pazarlık sürecinde elini güçlendirmeye çalıştığını zaman zaman gördük. Küresel ekonomideki mevcut momentum kaybı ve uzayan belirsizlik dikkate alındığında son atılan adım oldukça riskli olsa da önümüzdeki haftalarda (en azından 1 Eylül’e kadar) yine kafa karışıklığı yaratacak açıklamalar görmemiz sürpriz olmayacaktır. Cuma günü ABD’de açıklanan Temmuz istihdam Raporu işgücü piyasasındaki güçlü görünümün sürdüğünü işaret etti. Yalnızca bu veriler ışığında Fed’e yönelik faiz indirim beklentilerinin artmasını beklemeyiz. Dolayısıyla verinin kısa vadeli piyasa etkisini, özellikle gelişmekte olan ülke piyasaları açısından “Sınırlı Negatif’ olarak yorumlanabilir. Önümüzdeki süreçte, Fed’e yönelik faiz indirim beklentileri açısından ABD-Çin arasında ticaret gerginliğinin ön planda olması beklenebilir. Ticaret savaşma ilişkin olumsuz haberler ve aksiyonlar devam ettikçe/uzadıkça küresel büyümeye ilişkin aşağı yönlü riskler artacaktır. Bu da Fed’in yılın geri kalan döneminde en azından bir defa daha faiz indirimine gitme olasılığının artmasına yol açabilir. Ağustos ayı boyunca küresel piyasalarda yeniden kararsızlık ve belirsizliğin öne çıkması, diğer bir ifadeyle de oynaklığın artması muhtemel görünmekte.

İÇ PİYASALARDA OLUMLU HAREKETLİLİK

Dış dinamiklerin ardından kısaca iç dinamiklere de değinelim. TCMB’nin geçen hafta gerçekleştirdiği güçlü faiz indiriminin ardından kamu bankaları öncülüğünde kredi faizlerinde indirime gidildiğini gördük. Bu durum, finansal koşulların gevşemesini sağlayarak ve yılın geri kalanında iktisadi faaliyetin bir miktar toparlanmasına katkı sağlayabilir. Yıllık enflasyon rakamlarında yılın geri kalanında ana eğilimin aşağı yönlü kalmaya devam etmesi muhtemel görünmekte. Ancak, 5 Ağustos Pazartesi açıklanacak olan Temmuz ayı enflasyon rakamlarında geçici bir artış görülmesinin de oldukça güçlü bir olasılık olduğunu ifade edelim. 9 Ağustos Cuma günü açıklanacak olan Haziran ayı Ödemeler Dengesi rakamları ile birlikte yıllıklandırılmış rakamlarla, muhtemelen, Kasım 2002’den bu yana ilk defa cari fazla verildiğini göreceğiz.

Hisse senedi piyasaları açısından kısa vadede dış dinamiklerdeki havanın belirleyici olması muhtemel görünmekte. Dış dinamiklerdeki mevcut bozulma sinyallerinin devam etmesi yurtiçi piyasalarda görülebilecek olası yukarı yönlü hareketlerin sınırlı kalmasına neden olabileceği gibi aşağı yönlü baskının görülmesine de yol açabilir. Ancak, küreseldeki havanın yeniden olumluya dönmesi durumunda TL varlıkların benzer piyasalara kıyasla görece olumlu performans yakalama olasılığı da yüksek görünmekte. Dolayısıyla, yurtiçi piyasalar açısından en azından gelecek birkaç haftalık süreçte küresel piyasalarda yaşanacak gelişmelerin öne çıkması ve kararsız bir seyrin gözlenmesi muhtemel diyebiliriz.

Bu yazının hazırlandığı 2 Ağustos Cuma akşamı uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin planlı takvimine göre Türkiye’nin kredi notunu gözden geçirmesi beklenmekte. Hâlihazırda Türkiye’nin kredi notu S&P, Moody’s ve Fitch tarafından yatırım yapılabilir seviyenin 4.4 ve üç kademe altında yer almakta. S&P’den herhangi bir not değişikliğine gitmesi beklenmiyor. Ancak, S&P’niıı Türkiye’nin notunda gittiği son indirimden bu yana not indirimine neden olan risklerin önemli ölçüde azalmış olması ve not görünümünün hâlihazırda “negatif’ olması nedeniyle; not artışı gelmese bile not görünümünün “negatif’ten “durağan”a revize edilmesi çok büyük sürpriz olmayabilir. Ancak, herhangi bir güncelleme yapılmaması ya da sadece not görünümünde bir iyileştirme yapılmasının piyasa etkisi son derece kısa vadeli ve sınırlı olacaktır.

Payları BIST-lOO’de işlem gören şirketlerin 2019 ikinci çeyrek finansal sonuç açıklama dönemi devam ediyor. Solo açıklanan finansal sonuçlar için 9 Ağustos, konsolide açıklanan finansal sonuçlar için ise 19 Ağustos son tarih. 5-9 Ağustos tarihleri arasında finansal sonuçlan açıklanması beklenen BIST-30 şirketleri Aselsan, BÎM,

Erdemir, îşbank, Koç Holding, Pegasus, Petkim, Sabancı Holding, Tüpraş, Vakıfbank olarak görünüyor. Önceki finansal sonuç açıklama dönemlerinde olduğu gibi geçen haftada paylaştığımız BIST-30 şirketlerinin finansal sonuçlarına ilişkin özet beklenti-gerçekleşme tablomuzu güncelleyerek paylaşıyoruz.

Ağustos ayı ekonomik takviminde küresel ve yurtiçi piyasaların takibinde olacak diğer bazı gelişmeler, 12 Ağustos’ta duyurulması beklenen rutin MSCI endeks değişiklikleri (endeks kapsamına giren/çıkan hisselerde oynaklık artabiliyor), 22-24 Ağustos’taki Jackson Hole toplantısı ve 24-26 Ağustos’ta Fransa’da gerçekleşecek olan G-7 Zirvesi olarak not edilebilir.

Ağustos ayında piyasaları etkileme potansiyeli olan gelişmeleri ele aldıktan sonra, bir de tarihsel olarak BIST-100 endeksinin Ağustos ayı istatistiklerine bakalım.

Bu yılın haziran ve temmuz ayları, tarihsel istatistiklerle de uyumlu olarak BIST-100 açısından görece olumlu geçmişti. Ancak, grafiklerden de görüleceği üzere tarihsel istatistikler, ağustos aylarında endeksin performansının genel olarak görece zayıf kaldığını işaret etmekte.

Yukarıda detaylıca ele aldığımız konulardaki belirsizlikler dikkate alınırsa, tarihsel istatistiklerin bu ağustos ayında da devam etmesi çok da sürpriz olmayacaktır. kaynak:

https://isfikirleri-girisimcilik.tr.gg/

İndirimden, nakit sermaye artırımı yapan şirketler yararlanıyor

 

Şubat ve mart ayları gelir vergisi mükellefleri için beyan dönemi. Şirketler ise kurumlar vergisi beyannamelerini nisan ayında veriyorlar. Ama kurumlar vergisi ile aynı döneme ilişkin geçici vergi beyannameleri geçtiğimiz hafta başına kadar verildi, peşin vergiler ödendi.

Bu hafta, hem son dönem geçici vergi, hem de kurumlar vergisi beyannamesinde yararlanılabilen bir indirim uygulamasına değinmek istiyoruz. Nakdi sermaye artırımına ilişkin indirim.

Bu uygulamayı kısaca, şirketlerin nakit olarak artırdıkları'sermaye tutarı üzerinden hesaplanan faizin yarısının, kurumlar vergisi beyannamesinde matrahtan düşülmesi olarak tanımlayabiliriz. Nakdi sermaye artışlarının teşvik edilmesi amacıyla 2015 yılından beri uygulanıyor.

İndirim hakkından sadece sermaye şirketleri yararlanabiliyor. Yani anonim ve limited şirketler için geçerli. Ancak bankalar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri ile varlık kiralama şirketleri ve sigorta şirketleri gibi finans sektöründe faaliyet gösteren kurumlar ile kamu iktisadi teşebbüsleri bu indirim imkanından yararlanamıyorlar.

NAKİT AATIŞ OLMALI

indirim sadece, nakdi sermaye artışı yapıldığında uygulanabiliyor. Nakdi sermaye artışı da, sermaye şirketlerince ilgili hesap döneminde ticaret siciline tescil edilmiş olan ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi artışlar ile yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakdi olarak karşılanan kısmı olarak tanımlanıyor.

BANKA DEKONTU ŞART

Sermaye artırım tutarının ortaklar tarafından nakit olarak şirketin banka hesabına fiilen yatırıldığına dair ilgili banka şubesi tarafından onaylanmış banka hesap özetinin kurumlar vergisi beyannamesi ile birlikte vergi dairesine ibraz edilmesi gerekiyor. Belge kağıt ortamında veya elektronik ortamda verilebiliyor. Ancak kurumlar vergisi beyan süresi içinde (25 Nisan'a kadar) verilmesi gerektiği unutulmamalı.

BİLANÇO İÇİ KALEMLER

Bilanço içi kalemlerin birbiri içinde mahsubu şeklinde gerçekleştirilen sermaye artışları nakdi artış olarak kabul edilmiyor. Bu nedenle örneğin nakit ihtiyacını karşılamak için ortaktan alınan borcun ödenmeyerek sermayeye ilave edilmesi durumunda, bu da bilanço içi kalemlerin birbiri içinde mahsubu kabu ediliyor ve indirim tutarının hesabında dikkate alınamıyor.

Aynı şekilde sermaye şirketlerinin özkaynakları içerisinde yer alan; dönem kârı veya geçmiş yıl kârları, olağanüstü yedekler, yasal yedekler ve enflasyon farklarının sermaye artışında kullanılması durumunda da, bir nakdi sermaye artışından söz edilemeyeceği için indirim imkanından yararlanılamıyor.

ORTAK BORÇ ALMIŞSA

Ortaklar veya ortaklarla ilişkili olan kişiler, iştiraklerinde sermaye artışı yapılırken, yatıracakları sermaye paylarını özkaynaklarından karşılamaları gerekiyor. Nakit olarak yatırılan sermaye payını, kredi kullanarak veya borç alarak temin etmişlerse, sermayesi artan kurum indirim imkanından yararlanamıyor.

Düzenlemenin en çok tartışılan bölümü burası. İşletmelerin belli bir miktar özkaynağı olsa da faaliyetlerini genellikle borçla finanse ettikleri biliniyor. Bu durumda olan bir şirket iştirakindeki nakit sermaye artışına katıldığı durumda, artırılan sermaye payının hangisinden karşılandığına nasıl karar verilecek? Şirketlerin hangi harcamayı hangi kaynaktan karşıladığına dair bir hesap tutma, bunu belirleme görevi de olmadığına göre, sermayesi artan şirketin indirimden yararlanıp yararlanamayacağı konusu hala gizemini koruyor.

Diğer taraftan indirim hakkından yararlanacak olan şirketin, ortağının (özellikle de yabancı ortağının) sermaye payını hangi kaynaktan karşıladığını araştırma ve tevsik etme (belgeleme) zorunluluğu olup olmadığı, varsa hangi belgelerle tevsik edilebileceği de tereddüt yaratan bir başka konu. Uygulamanın usul ve esaslarını belirleyen tebliğde bu ve buna benzer tereddütlü konularla ilgili maalesef herhangi bir açıklama bulunmuyor.

FAİZ ORANI

İndirim tutarının hesaplanmasında kullanılan faiz oranı yasada, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından indirimden yararlanılan yıl için en son açıklanan "Bankalarca açılan TL cinsinden ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı" olarak tanımlanıyor.

2018 yılı için bu oranı, TCMB'nin internet sitesinde yüzde 27,04 olarak görebiliyoruz. Bugüne kadar Gelir idaresi Başkanlığı da her yıl, genellikle son geçici vergi beyan tarihinden önce bir sirkülerle bu oranı duyuruyordu. Bu yıl (yazımızın hazırlandığı tarih itibarıyla) konuya ilişkin henüz bir sirküler yayınlanmadı. Mükellefler de 4. geçici vergi beyannamelerinde TCMB'nin internet sitesinde yer alan oranı kullanarak indirim tutarlarını hesapladılar.

NASIL HESAPLANACAK?

Öncelikle nakit olarak artırılan sermaye tutarının (yeni kurulan şirketlerde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmının) yukarıdaki faiz oranıyla (yüzde 27,04) çarpılması gerekiyor. Bulunan tutarın yüzde 50'si beyannamede indirim olarak dikkate alınabilecek yıllık tutarı veriyor. (Bakanlar Kurulu geçtiğimiz yıllarda, halka açık şirketlerle, artırılan sermayeyi yatırım teşvik belgeli üretim ve sanayi tesisi yatırımlarında kullanan mükellefler için yüzde 50 oranı yerine daha yüksek oranlar belirledi.)

Nakdi sermayenin yıl içerisinde ödenmesi durumunda indirim tutarı, ödemenin yapıldığı ay kesri tam ay sayılmak suretiyle hesap döneminin kalan ay sayısına göre hesaplanıyor.

Örneğin bir anonim şirket tarafından 2018 Nisan ayında 5 milyon liralık nakit sermaye artışı yapılmasına karar verilmiş ve ortaklar tarafından söz konusu tutarın tamamı aynı ay içerisinde ödenmiş olsun. Bu durumda beyannamede matrahtan indirilecek tutar aşağıdaki şekilde hesaplanıyor:

Yukarıda hesaplanan tutar şirketin kârda olması durumunda beyannamenin "Kar olması halinde indirilecek istisna ve indirimler" bölümüne yazılacak. 2018 yılı için kurumlar vergisi oranı yüzde 22 olduğuna göre, bu indirim sayesinde kurum 111 bin 540 liralık bir vergi avantajı sağlamış oluyor.

ZARARSA DEVREDİYOR

Şirketin zararda olması ya da yeteri kadar kârı bulunmaması durumunda hesaplanan indirim tutarı, herhangi bir endekslemeye tabi tutulmaksızın gelecek yıllara devrediyor. Devreden tutar beyannamede ayrıca gösteriliyor. Bir süre sınırlaması da yok. İleride kâr oluşan dönemde indirim hakkından yararlanılabiliyor.

Şirket kâr da zarar da etmiş olsa, nakdi olarak artırılan sermaye tutarı ile indirime konu edilecek tutara ilişkin bilgilerin ayrıca kurumlar vergisi beyannamesi ekinde bildirilmesi de gerekiyor.

SADECE BİR YIL DEĞİL

indirim sadece nakdi sermaye artışının gerçekleştirildiği yıl için geçerli değil. Takip eden yıllarda da, şirket devam ettiği sürece (sermaye azaltımı yapılmaması şartıyla) bu indirim hakkı devam ediyor. Sonraki yıllarda indirilecek tutarlar hesaplanırken, sermaye artışının yapıldığı yıldaki değil, TCMB tarafından beyannamenin ait olduğu yıla ilişkin olarak açıklanan faiz oranı kullanılıyor.

Yukarıdaki örnekte ödeme nisan ayında olduğundan, 2018 yılı için indirim imkanından dokuz aylık yararlanılabil-mişti. 2019 ve takip eden yıllarda ise bu sermaye artırımına ilişkin yıllık olarak hesaplanan tutarlar ilgili yıl kurumlar vergisi matrahlarından düşülebilecek. Örneğin 2019 yılında faiz oranının yüzde 20 olarak açıklandığını varsayalım. 2019 yılına ilişkin kurumlar vergisi matrahından 500 bin lira (5.000.000 x % 20 x % 50) indirilebilecek. Bu da ilgili yıl, yüzde 22 kurumlar vergisi oranına göre 110 bin liralık bir vergi avantajı anlamına geliyor.

İmalat sanayi kapasite kullanım oranı

 

ÖNCÜ göstergeler ekonomide dengelenme sürecinin devam ettiğine işaret ediyor. Güven endeksleri dengelenme sürecinde ritmin hızlanmaması nedeniyle ihtiyatlı duruşunu sürdürürken, imalat sanayi kapasite kullanım oranı Şubat’ta bir önceki aya göre 0.4 puan azalışla yüzde 74 düzeyinde gerçekleşti. Reel kesim güven endeksi Şubat’ta bir önceki aya göre 4.2 puan artışla 97.2’ye yükseldi. Genel gidişat, gelecek üç aydaki ihracat sipariş miktarı, mevcut mamul mal stoku, gelecek üç aydaki toplam istihdam miktarı ve sabit sermaye yatırım harcamasına ilişkin değerlendirmeler reel kesim güven endeksini artış yönünde etkiledi. 2019 Ocak’ta bir önceki aya göre kurulan şirket sayısı yüzde 30.24 oranında artışla 8 bin 278 olurken, aynı dönemde kapanan şirket sayısı yüzde 5.95 azalarak bin 927 oldu. Türkiye genelinde konut satışları 2019 Ocak’ta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 24.8 oranında azalarak 72 bin 937, ipotekli konut satışları yüzde 77.2 azalışla 6 bin 537 düzeyinde gerçekleşti.

KAPASİTE KULLANIMINDA DÜŞÜŞ

Geçen hafta yurtiçinde yoğun bir veri gündemi vardı. İmalat sanayisi genelinde kapasite kullanım oranı, Şubat’ta bir önceki aya göre 0.4 puan azalarak yüzde 74’e geriledi. Kapasite kullanım oranı bu düzeyi ile Mart 2015’ten bu yana en düşük seviyesini gördü. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB), imalat sanayinde faaliyet gösteren bin 754 işyeri tarafından İktisadi Yönelim Anketi’ne verilen yanıtların toplulaştırılarak değerlendirilmesiyle elde edilen Şubat ayı imalat sanayi kapasite kullanımı oranı verilerine göre 2019 Şubat’ta kapasite kullanımı oranı bir önceki aya göre yatırım mallarında 1.2 puan azalışla yüzde 73.3, ara mallarında 0.6 puan azalışla yüzde 73.2, gıda ve içeceklerde 1.4 puan azalışla yüzde 71.5, dayanıksız tüketim mallarında 0.2 puan azalışla 73.20 olurken, dayanıklı tüketim mallarında 2 puan artışla 69.7, tüketim mallarında 0.2 puan artışla 72.6 düzeyinde gerçekleşti. Şubat’ta mevsimsel etkilerden arındırılmış kapasite kullanım oranı ise bir önceki aya göre 0.2 puan azalarak yüzde 74.1 oldu.

REEL KESİMİN GÜVENİ ARTTI

Yeni yıla yükselişle başlayan reel kesim güven endeksi (RKGE), Şubat’ta da bu eğilimini sürdürdü. TCMB’nin 2019 Şubat ayı İktisadi Yönelim Anketi sonuçlarının ağırlıklandırılıp toplulaştırmasıyla elde edilen RKGE, Şubat’ta bir önceki aya göre 4.2 puan artışla 97.2’ye yükseldi. RKGE, Ağustos’tan bu yana ekonomik faaliyetlere ilişkin kötümser görünüme işaret eden 100 değerinin altında seyrediyordu. Şubat ayında, mevsimsellikten arındırılmış reel kesim güven endeksi bir önceki aya göre 1.5 puan artarak 96.9 seviyesinde gerçekleşti.

Reel kesim güven endeksini değerlendiren Beykent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Ferman, reel sektörün özellikle bütün kredi canlandırma ve teşvik unsurlarına karşın, kredilerde açılma, kredi faizlerinde düşme ivmesinden mutlu olmadığı görüşünde. İş dünyasının eski iş yapma modellerinin değiştirmesi gerektiğini anladığını belirten Ferman, “Ancak iş dünyası gereğini yerine getirmede ağır davranıyor. Bu da ihtiyatlı bir tabloyu ortaya çıkarıyor. Özellikle büyüme yönündeki negatif baskılar, hakikaten reel sektörün yatırım ufkunu gölgeliyor” dedi.

Geçen hafta tüketici güven endeksi ile sektörel güven endeksi de açıklandı. TÜIK ve TCMB işbirliği ile yürütülen tüketici eğilim anketi sonuçlarından hesaplanan mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, Şubat’ta bir önceki aya göre yüzde 0.7 azalarak 57.8 oldu. TÜİK verilerine göre Şubat’ta hanenin maddi durum beklentisi endeksi bir önceki aya göre yüzde 2.4 oranında azalarak 75.2 düzeyinde gerçekleşirken, gelecek 12 aylık döneme ilişkin genel ekonomik durum beklentisi endeksi yüzde 2 oranında azalarak 75, tasarruf etme ihtimali endeksi yüzde 20.2 artarak 22 oldu. Tüketici güven endeksinin 100’den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu gösteriyor.

Sektörel güven endeksleri Şubat’ta bir önceki aya göre perakende ticaret ve inşaat sektöründe gerilerken, hizmet sektöründe artış gösterdi. TÜİK’in mevsim etkilerinden arındırılmış verileriyle hizmet sektörü güven endeksi Şubat’ta bir önceki aya göre yüzde 1.5 oranında artarak 79.5 olurken, perakende ticaret sektörü güven endeksi yüzde 1.9 oranında azalarak 90.8, inşaat sektörü güven endeksi yüzde 8.7 oranında azalarak 51.8 düzeyinde gerçekleşti. Sektörel güven endeksinin 100’ün altında olması, sektörün mevcut ve gelecek döneme ilişkin iyimserliğini, 100’den küçük olması ise kötümserliğini gösteriyor.

"TÜKETİCİ İHTİYATLI"

Güven endekslerinin ekonomideki belli başlı aktörlerin beklentilerini, duruşlarını, heves veya özlemlerini ya da karamsarlık ve ihtiyatlarını ortaya koyduğunu belirten Prof. Murat Ferman, güven endekslerinde aşağı yönlü ibrenin daha tedbirli olmaya yönelik bir duruş ortaya koyduğunu vurguladı. Tüketici güven endeksinde bir anda sert bir düşüş yaşanmasa da 57.8 düzeyi ile endeksin düşük seyrettiğine dikkat çeken Ferman, “Tüketici güven endeksinde istikrarlı bir aşınma var. Güven endeksleri 50:lere ne kadar yaklaşırsa, toparlanması, tekrar yukarıya çıkması o kadar zorlaşır. Tüketici ihtiyatlı tutumunu sürdürüyor. Hizmet sektörü güven endeksinde görece bir artış yaşanırken, perakende ve inşaat sektörü güven endekslerinde gerileme var.

Tüketicinin benzer ihtiyatlı beklentisinin perakende sektörü tarafından da paylaşıldığı görülüyor. ‘Ekonomik aktörler, tüketicinin ve kurumsal müşterinin beklentisinin farkındalar. Ona paralel olarak beklentilerini ayarlamışlar.’ inşaat sektörü, ekonomi-de canlandırıcı etkisini bıraktı. Şu anda ekonomiye katkı sağlamasının ötesinde, büyümeyi aşağı çekici dizginleyici rol oynamaya başladı. İnşaat maliyet endeksleri Aralık 2018’de yüzde 25’in üzerinde artarken, konut satışları Ocakta yüzde 25 düşüyor. Eldeki satılamayan stoku düşündüğümüzde, önümüzdeki iki üç yıllık vade içinde inşaat sektörünün canlandırıcı tonik etkisine tekrar soyunması mümkün görünmüyor. Nitekim inşaat güven endeksinde de bunu görüyoruz” dedi.

OCAK'TA 8 BİN 278 ŞİRKET KURULDU

2019 yılı Ocak’ta bir önceki aya göre kurulan şirket sayısı yüzde 30.24 oranında artışla 8 bin 278, kurulan kooperatif sayısı yüzde 4.71 artışla 89, kurulan gerçek kişi ticaret işletme sayısı yüzde 7.75 azalışla 3 bin 73 oldu. Bu dönemde kapanan şirket sayısı yüzde 5.95 azalışla bin 927, kapanan kooperatif sayısı yüzde 20.44 artışla 165, gerçek kişi ticaret işletme sayısı yüzde 68.38 artışla 2 bin 987 düzeyinde gerçekleşti. TOBB’un açıkladığı kurulan ve kapanan şirket istatistiklerine göre 2019 Ocak’ta, 2018 yılının aynı ayma göre kurulan şirket sayısı yüzde 13.18 azalırken, kapanan şirket sayısı yüzde 12.84 azalış gösterdi. Ocak’ta kurulan şirketlerin sermayelerinin toplamı, bir önceki aya göre yüzde 13.18 oranında arttı. 2019 Ocak’ta bin 213 yabancı ortak sermayeli şirket kuruldu. Bu şirketlerin toplam sermayelerinin yüzde 78.29’unu yabancı sermayeli ortak payı oluşturdu. Yabancı ortak sermayeli şirketin 643’ü Türkiye, 104’ü İran, 89’u Suriye ortaklı olarak kuruldu.

KONUT SATIŞLARI DURGUN

Türkiye genelinde konut satışları 2019 Ocak’ta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 24.8 oranında azalarak 72 bin 937 oldu. TÜİK verilerine göre ipotekli konut satışlarının yüzde 77.2 azalışla 6 bin 537 düzeyinde gerçekleştiği Ocak’ta, toplam satışlar içinde ipotekli satışların payı yüzde 9 olarak belirlendi. Ocak’ta diğer satış türleri sonucunda konut satışları geçen yılın aynı ayına göre yüzde 2.8 azalarak 66 bin 400 düzeyinde gerçekleşti. Ocak’ta, Türkiye genelinde ilk defa satılan konut sayısı geçen yılın aynı ayma göre yüzde 30 azalarak 31 bin 48 oldu. Toplam konut satışları içinde ilk satışın payı yüzde 42.6 düzeyinde gerçekleşti. Ocakta ikinci el konut satışları yüzde 20.4 azalarak 41 bin 889 oldu. Konut satışları 2018’de bir önceki yıla göre yüzde 2.4 oranında azalarak 1 milyon 375 bin 398 düzeyinde gerçekleşmişti.

YABANCIYA KONUT SATIŞI ARTTI

Yabancılara yapılan konut satışları Ocak’ta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 81.9 artarak 3 bin 168 oldu. Ülke uyruklarına göre en çok konut satışı Irak vatandaşlarına yapıldı. Ocak ayında Irak vatandaşları Türkiye’den 605 konut satın aldı. Irak’ı sırasıyla, 305 konut ile Iran, 195 konut ile Rusya Federasyonu, 191 konut ile Afganistan ve 151 konut ile Ürdün izledi. Konut fiyatlarının yerinde sayması, döviz kurunun yüksek seyretmesi, vatandaşlık hakkı elde etme sınırının 250 bin dolara çekilmesi yabancıların Türkiye’de konut alımına ilgisini artırdı.

Yapı ruhsatlarında frene basıldı. TÜİK’in yapı izin istatistiklerine göre belediyeler tarafından verilen bina yapı ruhsatları 2018’de bir önceki yıla göre yüzde 36.7 azalışla 101 bin 510’a indi. Bu dönemde yapı ruhsatı verilen binaların toplam yüzölçümü yüzde 48.9 azalışla 143.8 milyon metrekareye, toplam değeri yüzde 35.8 azalışla 196.45 milyar TL’ye geriledi. 2018’de belediyeler tarafından verilen yapı kullanma izin belgesi sayısı önceki yıla göre yüzde 5.5 artışla 123 bin 776 oldu. Bu dönemde yapı kullanma izin belgesi verilen binaların toplam yüzölçümü yüzde 5.1 artışla 169.9 milyon metrekareye yükselirken, toplam değeri yüzde 34.1 artışla 236.8 milyar TL’yi aştı.

inşaat maliyetlerinde bir önceki aya göre gerileme sürse de, yıllık bazda artış devam etti. TÜİK verilerine göre inşaat maliyet endeksi (İME), 2018 Aralık’ta bir önceki aya göre yüzde 1.85 düşerken, bir önceki yılın aynı ayma göre yüzde 25.65 arttı. Endeks 173.57 düzeyinde gerçekleşti. Aralık’ta. bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 2.81 oranında gerilerken, işçilik endeksi yüzde 0.62 oranında artış gösterdi. Malzeme ve işçilik endeksindeki yıllık bazlar artışlar ise sırasıyla yüzde 29.21 ve yüzde 17.45 oldu.

KALKINMA GÖSTERGELERİNDE İYİLEŞME SÜRÜYOR

TÜtK’in geçen hafta açıkladığı 2010-2017 sürdürülebilir kalkınma göstergelerine göre Türkiye’nin göreli yoksulluk oranı geriledi. Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 50’si dikkate alınarak hesaplanan yoksulluk sınırına göre, 2010’da yüzde 16.9 olan yoksulluk oranı, 2017’de 3.4 puan azalarak yüzde 13.5’e geriledi. Anne ölüm oranı 2010’da yüz bin canlı doğumda 16.4 iken, 2017’da bu oran 14.6’ya geriledi. Beş yaş altı ölüm hızı 2010’da bin canlı doğumda 15.5 iken, 2017’de binde 11.2 oldu. Aynı dönemde nconatal ölüm hızı da bin canlı doğum başına 7.6’dan 5.8’e geriledi. Beş yaş net okullaşma oranı 2015’te yüzde 67.2 iken 2017 yılında 7.9 puan artarak yüzde 75.1 olarak gerçekleşti. Gençlerin (18-24 yaş) örgün veya yaygın eğitime katılma oranı 2012’de yüzde 46.6 iken 2016’da yüzde 48.9 oldu. Yöneticilik pozisyonlarındaki kadınların oranı 2012’de yüzde 14.4 iken 2017’de 2.9 puan artarak yüzde 17.3 oldu. Güvenilir şekilde arıtılmış atıksu oranı ise 2010’da yüzde 72.8 iken 7.9 puan artarak 2016’da yüzde 80.7 düzeyinde gerçekleşti. Araştırma ve geliştirme harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı 2010’da yüzde 0.80 iken bu oran 2017’de yüzde 0.96 olarak gerçekleşti, imalat sanayi katma değerinin GSYH içindeki payı 2010’a göre 2.5 puan artışla 2017’de yüzde 17.6 oldu.

En yüksek mutluluk okul bitirmeyenlerde

TÜİK geçen hafta 2018 yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarını da açıkladı. Buna göre mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı 2017'de yüzde 58 iken 2018'de yüzde 53.4 oldu. Mutsuz olduğunu beyan eden i bireylerin oranı ise yüzde 11.1’den yüzde 12.1'e yükseldi.

Mutluluk oranı, 2017’de erkeklerde yüzde 53.6 iken 2018'de yüzde 49.6'ya, kadınlarda ise yüzde 62.4'den yüzde 57'ye düştü. Yaş gruplarına göre mutluluk düzeyi incelendiğinde; 65 ve üzeri yaş grubu, 2017’de yüzde 66.1, 2018'de ise ; yüzde 61.2 ile en yüksek mutluluk oranının görüldüğü yaş L grubu oldu. En düşük mutluluk oranı ise 2017'de yüzde 53.1, 2018'de yüzde 47.8 ile 45-54 yaş grubunda görüldü. Araştırmaya göre mutluluk oranı evli bireylerde yüzde 56.3 iken evli olmayanlarda yüzde 46.7 olarak gerçekleşti. Evli erkeklerin yüzde 51.6’sının, evli kadınların ise yüzde 60.7'sinin mutlu olduğu gözlendi. Kendi geleceklerinden se umutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı, 2018 yılında yüzde 72.1 düzeyinde gerçekleşti. Eğitim durumuna göre mutluluk düzeyi incelendiğinde; en yüksek mutluluk oranı, yüzde 59 ile bir okul bitirmeyenlerde görüldü. Bunu sırasıyla yüzde 53.9 ile yükseköğretim mezunu, yüzde 152.6 ile ilköğretim veya ortaokul mezunu, yüzde 52.3 ile ilkokul mezunu ve yüzde 51.3 ile lise ve dengi okul mezunu bireyler takip etti.

Ön plana çıkacak 37 hisse

 

BORSA İstanbul'da şirketlerin değerlemesi oldukça ucuz ve cazip seviyelerde. Yılsonu bilançolarının da genel olarak beklentilere paralel olarak geldiği görülüyor. Öte yandan Merkez Bankası’mn sıkı para politikası duruşunun yılın ilk yarısına kadar devam edecek olması ve likidite adımlarında munzam oranlarında indirimle başlayıp olası adımların atılacak olmasına paralel iyimserliğin de ön planda olduğu dikkat çekiyor. Ancak 31 Mart’ta yapılacak seçimlere yönelik beklentiler de yakından takip ediliyor. Uzmanlar seçim öncesi özellikle banka, telekomünikasyon, savunma, pet-rokimya, gıda, perakende, ulaştırma, metal ana sanayi, holding .;ve cam sektörü hisselerinin daha pozitif ayrışacağını düşünüyor. Seçim dönemine kadar olumlu senaryoda endeks fiyatlamalarında yükseliş potansiyelinin gündeme gelmesi ile 106-108 bin direnç bölgesine doğru hareketlerin hız kazanabileceğini öngören analistler, olumsuz bir senaryoda ise endeksin 95.000-90.000 bölgesine doğru geri çekilmesinden endişe ediyor. Seçim öncesi pozisyon alacak yatırımcıların öncelikle uzun vadeli düşünmelerini ve profesyonel destek almalarını öneren uzmanlar, orta ve uzun vade için seçim öncesi takip edilerek portföylere dahil edilebilecek 37 hisseye dikkat çekiyor.

"106 BİN 500 KALICI OLARAK AŞILMALI"

GCM Yatırım Ekonomisti Enver Erkan, endeksin genel olarak 101 bin-103 bin bandında dengelendiğini, yeni yukarı hareket için 106 bin 500 direnç seviyesinin kalıcı olarak aşılması gerektiğini düşünüyor. Merkez Bankası’nın sıkı para politikası duruşunun yılın ilk yarısına kadar devam edecek olması ve likidite adımlarında munzam oranlarında indirimle başlayıp olası adımların atılacak olmasıyla iyimserliğin ön planda bulunduğunu hatırlatıyor. Erkan, fiyatlamaları ve değerlemeleri etkileyebilecek negatif gelişmelerin olmadığı bir ortamda, Borsa İstanbul’da uzun dönemde ucuzluk hikayesinin potansiyel yaratabileceğini düşünüyor. Öte yandan 2019 ikinci yarısında, enflasyonda ve faizlerde gerileme, Fed’in politikasının netleşmesi, seçim sonrası ekonomi politikalarına ağırlık verilmesi, siyasi ve jeopolitik düzlemde aktif olay riskinin olmaması gibi etkenleri de Borsa İstanbul açısından pozitif bir gelişme olarak değerlendirilebileceğini söylüyor.

"UZUN DÖNEMLİ STRATEJİ OLUŞTURULMALI"

Seçime kadar yatırımcıların, ucuzluk hikayesini uzun dönemli strateji oluşturarak değerlendirmesinin daha sağlıklı olabileceğini belirten ErkSn yatırımcılara şu önerilerde bulunuyor: r “Öncelikle derinlikli hisseler tercih edilmeli. Bu kapsamda yılsonu karlarının belli olması itibariyle güçlü temettü verme beklentisi oluşabilecek hisseler değerlendirilebilir. Uzun vadede ise büyüme beklentilerini ve karlılıklarını koruyan, sürdürülebilir mali yapısı olan şirketler portföylere dahil edilebilir. Ayrıca ihracat ile döviz girdisi sağlayan, döviz pozisyonu itibariyle riski düşük iç ekonomiye göbekten bağlı olmayan sektör ve şirketler belirlenebilir. Ama en önemlisi riski dağıtarak, farklı tipte hisse senetleri ve varlık sınıflarından sepet oluşturulmalı.”

Erkan, Borsa İstanbul’da uzun vadeye yayılacak yukarı hareketler için 106 bin seviyelerini kritik direnç olarak görüyor. Bu marjın dışında fiyatlama için ilave katalist veya olay riskinin gerekli olduğunu düşünüyor. Olası bir yükselişte başı yine bankaların çekebileceğini öngören Erkan, şubat ayı enflasyonunun, özellikle gıda enflasyonunun bazı sektörler için önemli olacağını belirtiyor. Seçim öncesi enflasyona dair düşüş beklentilerinin ağırlık kazanması ve Merkez Bankası’nın TL maliyetlerini düşürücü, kredi mekanizmasını rahatlatıcı likidite hamlelerinin devamını getirmesinin bankalar tarafında pozitif yansıma bulabileceğini düşünüyor. Koruma amaçlı olarak da, net borçluluğu düşük veya olmayan, döviz pozisyonu anlamında sağlıklı cam sektörüne olumlu yaklaşıyor. Kurda görülebilecek olası yükselişlerin bu sektör şirketlerinde.pozitif yansıma bulabileceğini dile getirerek telekomünikasyon sektörüne de artan abone sayısı, mobil data kullanımı ve tarife gelirleri çerçevesinde pozitif bakıyor. Erkan, devam eden yerli ve millileşme çalışmaları nedeni ile savunma sanayiine, petrol fiyatındaki düşüşün stok zararına yol açmasını olumsuz bir gelişme olarak görse bile operasyonel anlamda petrokimya sektörüne dc olumlu yaklaşıyor.

Bu kapsamda da Tüpraş, Turkcell, Ereğli, Koç Holding, Türk Hava Yollan, Sabancı Holding, Aselsan, Şişecam, Tekfen Holding, Petkim, TAV Havalimanları, Arçelik, Yapı Kredi, Emlak GYO ve Türk Telekom hisselerinin orta ve uzun vade için seçim öncesi takip edilerek portföylere dahil edilebileceğini söylüyor.

"115-120 BİN BANDINDA KONSOLİDE OLABİLİR"

Yılbaşından beri devam eden gelişmekte olan ülkelere fon akışlarının devamını öngören Ahlatcı Yatırım Menkul Değerler Araştırma Uzmanı Muammer Demir ise, bu kapsamda bazı gelişmekte olan ülkelerde yaşanan siyasi ve politik risklerin ön plana çıkması halinde getiri arayışının son zamanlarda pozitif ivmesine devam eden Borsa İstanbul’daki yükselişi desteklemeyi sürdüreceğini düşünüyoruz. Kısa vadede yurtiçinde atılan adım ve teşviklerin dc yabancı yatırımcı ilgisi ile birlikte endeks açısından kısa vadede pozitif trendin devamında etkili olmasını bekliyor.

Yurtiçinde, seçim döneminin sona ermesi sonrasında borsa tarafında genel beklentisinin pozitif olduğunu belirten Demir, “2019 sonu itibarıyla endeksin 115-120 bin aralığında konsolide olabileceğini düşünüyoruz. Olumlu senaryoda, küresel şartların gelişmekte olan ülkelere fon akışını desteklemeye devam edeceği, Fed’in ve ECB’nin 2019’da faiz artırımına gitme ihtimalini bir sonraki seneye öteleyeceği, Fed’in bilanço normalleşme sürecine ara verebileceği beklentisi, ABD ile Çin arasında ticaret müzakerelerinde uzlaşı sağlanabileceği gibi bazı küresel ana başlıklar önemli. Ayrıca yurtiçinde makroekonomik verilerde özellikle, yılın ikinci çeyreğinden itibaren normalleşme sürecinin devam etmesi ve atılan adım ve teşviklerin sürmesi de endeks tarafında yılsonu beklentimizi destekleyebileceğini öngörüyoruz” diyor.

"SEÇİM ÖNCESİ, SEÇİM SONRASI"

Seçim öncesi dönemlerde, yatırımcıların özellikle hem seçim dönemi. hem de seçim sonrası olmak üzere iki ayrı senaryo oluşturmasını da öneren Demir, yatırımcıların destek-direnç seviyelerini dikkatle takip etmesini ve mutlaka zarar durdur noktasını belirlemesi gerektiğini düşünüyor. Bu noktada hikayesi ve derinliği olan, ihracat ağırlıklı çalışan, likiditesi yüksek, geleceğe yönelik yatırımları ve projeksiyonları geçmiş dönemler ile tutarlı pay senetlerinin takip edilebileceğini söylüyor. Şirketlerin açıklanan 2018 yılı finansal tablolarının yakından incelenerek, döviz pozisyonu, temettü verimliliği, sektöründe ki konumu yurtiçi/yurtdışı rekabet gücü, finansal rasyoları ile yurtdışı satışlarının toplam satışlara oranının da takip edilmesini öneriyor. En önemlisi de profesyonel destek amacıyla herhangi bir aracı kurumdan ilgilenilen hisse senediyle ilgili olarak bilgi alınmasının faydalı olacağına dikkat çekiyor.

"106-108 SEVİYELERİ HIZ KAZANABİLİR"

Seçim dönemine kadar olumlu senaryoda endeks fiyatla malarında yükseliş potansiyelinin gündeme gelmesi ile 106-108 bin direnç bölgesine doğru hareketlerin hız kazanabileceğini söyleyen Demir, olumsuz bir senaryoda ise endeksin 95.000-90.000 bölgesine doğru geri çekilmesinden endişe ediyor. Demir, seçim öncesinde borsada özellikle gıda, perakende, ulaştırma, bankacılık, metal ana sanayi, holding ve cam sektörlerinin diğer sektörlere göre daha pozitif ayrışacağını düşünüyor. Yine bu dönemde artan belirsizlikle birlikte volatilitenin artmasının bekleneceğini bu kapsamda da işlem hacmi yüksek, derinliği ve likiditesi olan, yer aldığı sektörde öncü konumda yer alan şirket pay senetlerinin daha ön plana çıkabileceğini belirtiyor.

Demir, Trakya Cam, Anadolu Cam, Vakıf-bank, Garanti Bankası, TAV Havalimanları, Pe-gasus, Ford Otosan, Şok Mağazaları, BIM, Pet-kim, Ereğli, Kardemir, Sabancı Holding, Tüpraş, Soda Sanayi ve Sasa hisselerinin orta ve uzun vade için seçim öncesi takip edilerek portföylere dahil edilebileceğini söylüyor.

İşverenler için son faz, son uyarı

 

2019 Ocak ayı 5 ila 9 çalışanı olan işverenler için OKS’ye dahil olma zamanıydı. Bu, OKS’nin kademeli geçişte öngörülen son fazı. Bu dönemde üç farklı grup işveren, OKS kapsamına giriyor:

# Mevzuatın öngördüğü kademeli geçişe göre, Ocak 2019’da sistem kapsamına giren, 5-9 çalışanı olanlar,

# Geçen temmuz ayında kapsama alanına girdiği halde, çalışanlarını OKS’ye dahil etmeyen, 10-49 çalışanı olanlar,

# Son olarak da 506 sayılı Kanunun geçici 20. Maddesi kapsamında kurulmuş olan sandıklara, sosyal güvenlik primi ödeyen işverenler.

5-9 ÇALIŞANI OLANLAR

Bu yıl ocak ayı SGK bildirgesinde 5-9 çalışanı olan işverenler, çalışanlarım ilk defa OKS’ye dahil edecekler. Bu işverenlerde 1 Ocak 2019 itibariyle 45 yaşını doldurmayan çalışanlardan katkı payı kesintisi yapılacak. Bu kapsamda yaklaşık 400 bin işveren ve 2 milyona yakın çalışan var.

KAPSAMA GİRİP, ÇALIŞANLARI DAHİL ETMEYENLER

Geçen yılın temmuz ayında 10-40 çalışanı olan işverenler OKS kapsamına girdi. Yaklaşık 200 bin işverende, 3 milyon çalışan sisteme dahil edilmeliydi. Ancak OKS’nin kapsamına girdiğinin farkında olmayan veya ihmal eden işverenler, çalışanlarını sisteme dahil etmedi. Bununla ilgili mevzuatta ceza uygulaması söz konusu olmasına rağmen, işverenlere 27 Şubat 2019’a kadar bir anlamda af getirildi, süre tanındı. Bu işverenler, şubat sonuna kadar çalışanlarını OKS’ye dahil ederse, yükümlülüğünü yerine getirmiş varsayılacak. Peki, çalışanların yaşı nasıl hesaplanacak? Gecikmeli olarak çalışanlarını sisteme dahil edecek olan işverenlerde, personelin 45 yaşını doldurup doldurmadığının tespiti, 1 Ocak 2017 tarihi baz alınarak hesaplanacak.

SANDIKLARDA ÇALIŞANLAR

506 sayılı yasanın geçici 20. Maddesi kapsamında kurulmuş olan sandıklar da OKS kapsamına alındı. Bu maddeye istinaden faaliyette bulunan bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, borsalar veya bunların teşekkül ettikleri birliklerinin personeli de OKS’ye dahil edilecek. Çalışanların, 45 yaşını doldurup-doldurmadığınm tespiti, 1 Ocak 2019 tarihi baz alınarak hesaplanacak.

HANGİ BES ŞİRKETİ?

işverenler, öncelikle SGK bildirgesinde görünen personel sayısı üzerinden OKS kapsamında olup-olmadıklarını kontrol edecek. Eğer OKS kapsamına giriyorlar ise, bir bireysel emeklilik şirketiyle anlaşacaklar. SGK bildirgesinde yer alan on sekiz yaşından küçük, 45 yaşını doldurmamış çalışanlarını

(stajyerler, tam zamanlı-yarı zamanlı olduğuna bakmaksızın) OKS’ye dahil ederek ücretlerinden kesinti yapacaklar. Hangi bireysel emeklilik şirketiyle çalışılacağı konusu tamamen işverenin inisiyatifinde. Kendi çalışma şartlarına uygunluğu, çalışanlara sağlanacak faydaya göre, bir bireysel emeklilik şirketini tercih edecekler. Bireysel emeklilik şirketiyle, istenirse internet sitesi üzerinden, istenirse acenteler yoluyla veya telefonla iletişim kurarak çalışma sistemini oluşturacaldar.

İŞVERENİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Peki, işverenler ne yapmalı? Yaptığı işlemin çalışanın geleceğine etki ettiğinin, çalışanın emekliliğinde ek gelir şağlayacağınm rahatı ve huzurunu hissetmeli. Çalışanlarını OKS’ye dahil etmeyi bir yükümlülükten kurtulmak veya bir cezadan kaçmak için değil, onların gelecekteki rahatı için yaptığının bilincinde olmalı. Olmalı ki, çalışanlarını sisteme dahil etmek, daha sonra da bu işlerin takibi, kendisine yük olmasın. Şimdiye kadar işverenleri cezayla falan korkutmanın bir işe yaramadığını gördük, öğrendik. OKS’yi işverenlere tekrar tekrar anlatmak, göstermek, öğretmek bütün sektörün görevi olmalıdır.

Trump saldırgan, Biden ölçülüydü

 

ABD başkanlık seçimleri, ülke tarihinde şimdiye kadar yaşanmamış çekişmelere sahne oldu. Her iki aday da kazandığını iddia etti, karşılıklı suçlamalarla işler çirkinleşti. Seçimlerin sonucu mahkemede mi biter, karakolda mı bilemeyiz. Biz bu sayfalarda iki aday ile ilgili kısa ve eğlenceli notlar vermekle yetineceğiz...

MAVİ DUVAR'A KIZIL DENİZ

ABD’de yapılan son seçimlerde, Cumhuriyetçiler’in kazandığı eyaletler kırmızı, Demokratlar’ın kazandığı eyaletler ise mavi ile gösteriliyor. 2000 yılından beri renklerin anlamı bu. Söz konusu tarihte yapılan seçimler sırasında “The New York Times” ve “USA Today” gazeteleri, tam renkli seçim haritalarıyla sonuçları açıklamaya başlamış, okuyucu tarafından beğeni toplamıştı. Ülkenin batısını kuzeyden güneye kaplayan üç eyalet (Kaliforniya, Washington ve Oregon) ile kuzeydoğusundaki eyaletler, 1992’den 2012’ye kadar hep Demokratlar’a oy verdiğinden “Mavi Duvar” olarak anılır (2016 seçimlerinde Trump, bu duvarı delmişti). Cumhuriyetçiler de buna karşılık, orta ve güney eyaletlerindeki kalelerini “Kızıl Deniz”e benzetirler. Fakat 1976 seçimlerinde renkler tam tersi partileri ifade ediyordu.

Demokrat Jimmy Carter’ın kazandığı eyaletler kırmızı, Cumhuriyetçi Gerald Ford’un kazandığı eyaletler de mavi renkle gösterilmişti seçim sonuçları haritalarında. Neden kırmızı ve mavi kullanılıyor? Grafikerler iyi bilir. Kırmızı ve mavi, birbirine en yakışan iki renktir.

Kırmızı gibi sıcak bir renk, mavi gibi soğuk bir renkle göze hoş görünen bir tezat oluşturur. Bugün pek çok gazete ve derginin logolarında, şirketlerin adında ve markalarda, kırmızı ve mavi renkler (bazen lacivert) sıkça kullanılır. Son yirmi yıldır Cumhuriyetçiler’e (Republicans), kelime “R” harfiyle başladığı için kırmızı (red) renk yakıştırılmıştır. Demokratlar kelimesi “B” harfi ile başlamaz ama onlara da mavi (blue) renk kalmıştır. Bu renklerin tarihi aslında, Birleşik Krallık’tan gelen bir mirastır. Ingilizler, daha liberal eğilimli partileri kırmızı renkle ifade etmiştir. Ayrıca ABD bayrağında kırmızı ve mavi renkler yer alır.

KALÇA TOPRAKLARI VE BALİNALAR

Biden ve özellikle Trump, yaptıkları gaflarla da kamuoyunun ilgisini çekmişti. Trump, “Thai halkının toprakları” anlamındaki Uzakdoğu ülkesi Thailand’ı (Tayland), “Thighland” (Kalça toprakları) olarak telaffuz etmiş, Birleşik Krallığı oluşturan ülkelerden Wales (Galler) için de “Whales” (Balinalar) ifadesini kullanmıştır. Çin’in ABD donanmasına ait bir drone’u ele geçirmesini “eşi benzeri görülmemiş” (unprecedented) bir olay olarak açıklamak yerine (unp-residented) gibi sözlüklerde olmayan bir kelimeyle, içine “başkan” (president) kelimesini sokarak anlatmaya çalışmıştır. Telaffuzlar birbirine çok yakındır ama bu karışıklık, bir başkan için mazur görülecek potlar değildir. ABD’de 9/11 olarak bilinen 11 Eylül saldırılarını 7/11 (7 Eleven marketleri) ile karıştırmış (ABD’de önce ay sonra gün söylenir), kendi karısı Melania’nın adını da hiç bir zaman doğru telaffuz edememiştir. Trump yine, 2016’da Ürdün’de üç Amerikalının ölümüyle sonuçlanan bir terör olayında, “Mısır devlet başkanıyla” görüştüğünü söylemiş, en büyük çamını da Virgin Adaları konuşmasında devirmiştir. Trump, Virgin Adaları başkanıyla bir telefon görüşmesi yaptığını açıklamıştır. Oysa bu adalar, ABD topraklarıdır. Koronavirüs ile ilgili açıklama yaparken de 1918 yılındaki İspanyol gribinin, İkinci Dünya Savaşı’nın (1939-1945) sona ermesine katkıda bulunduğunu ileri sürmüştür. Söylemek istediği savaş, Birinci Dünya Savaşı’dır (1914-1918). Biden’a da “gaf makinesi” derler ama Trump kadar fazla gafı yoktur. Sadece yaşı nedeniyle hafızası kendisine oyun oynar. Irak’ta vurulma tehlikesi atlattığını, Güney Afrika’da hapse atıldığını belirtmiştir. Irak’a gitmişti ama çatışma, kendisinden kilometrelerce uzaktaydı. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde de yanlışlıkla göz altına alınmış, kısa sürede serbest bırakılmıştı. Seçim kampanyalarında yaptığı konuşmalarda ise hangi eyalette olduğunu unutuyordu.

SERVET FARKI

Trump, gayrimenkul milyarderi babasının mirasını sürdürdü. Servetinin kesin bir rakamla ifade edilmesi imkansız. Forbes dergisinin tahminine göre 3.1 milyar, Bloomberg Milyarderler Endeksi’ne göre ise 2.48 milyar dolar. Başka tahminlere göre 3-7 milyar dolar arası.

Piyasa gözlemcilerine göre Trump, hiçbir şey yapmayıp sadece babasının milyarlarını işletseydi bugün daha zengin olabilirdi. Biden’a gelince siyasi yaşamının büyük bölümünü parasız geçirdi. Washington’daki üst düzey 581 yönetici içinde mal varlığı açısından 577’nci sırada geliyordu. Obama’nın yardımcısı olduğu zamanlar, pek çok konferans verdi. Bu konferanslardan kazandığı paralarla mali durumunu biraz olsun düzeltti.

CANAVAR'A KARŞI VATOZ

Trump, makam arabası olarak bir “Canavar” (The Beast) kullanıyor. “Hayvan” olarak da çevrilebilir. 13 cm kalınlığında, kurşun ve bomba geçirmeyen zırhlı kaportası ve camları nedeniyle bu lakabı alan Cadillac otomobil için 2016’da yapımcı şirket General Motors’a tam 15 milyon 800 bin 765 dolar ödenmişti (2020 değeri 17 milyon dolardan fazla). Makam otomobiline, başkanlık uçağı “Air Force One”dan dolayı “Cadillac One” diyenler de var. Başkanın korumaları arasındaki lakabı ise, “Posta Arabası” (Stagecoach). Trump’ın başkan olmadığı dönemde (1997’den beri) zaten özel bir uçağı (önce Boeing 727 sonra 757) var. Oysa Biden, Delaware eyaletinin Wilmington kasabasında mütevazı bir hayat sürüyor. 30 yıldan uzun bir süre, her gün 75 dakikalık bir tren yolculuğuyla Washington’a geliyor, akşam yine aynı yoldan evine dönüyor. Demiryollarını işleten şirket Amtrak’in personeline, “ailem” diyor. Onlara kendi evinde sık sık barbekü partileri düzenliyor. Önceki başkan Barack Obama’nın görev süresi sona erdiğinde kendisi de Beyaz Saray’dan ayrılmış ve trenine binip evine dönmüştü. Trene binerken fotoğrafları, medyada yer aldı. Ne kadar alçakgönüllü bir davranış olduğu vurgulandı. Ama 77 yaşındaki Biden bunu 45 yaşından beri yapıyordu. Biden’ın da otomobili var elbette. 1967 model bir Chevrolet Corvette Stingray (Vatoz) kullanıyor. Bir otomobil acentesinde çalışan babası, otomobili düğün hediyesi olarak Biden’a vermişti.

13 CENT'LİK ÇEK

Trump’ı birkaç başlıkla özetlemeye devam edelim. Kendisi, 2001-2009 arasında partiye kayıtlı bir “Demokrat”tı. Daha sonra Cumhuriyetçi oldu. 1999’da milyoner ve milyarderlerden bir defalığına toplayacağı paralarla ABD’nin 5.7 trilyon dolarlık ulusal borcunu kapatmayı teklif etti ama başaramadı. Spy Magazine, dünyanın en zengin insanlarına 13 cent’lik bir çek göndermiş, kimlerin çeki tahsil edeceğini merakla beklemişti. Çeki bozduran tek kişi, Donald Trump’tı (Spy Magazine, 1986-1998 arası yayınlanan aylık hiciv dergisiydi). 2013’te (başkan değilken), komedyen, televizyon karakteri Bili Maher’e, babasını orangutana benzettiği için 5 milyon dolarlık tazminat davası açmış, sonra bilinmeyen bir sebepten dolayı davasından vazgeçmişti (Bu benzetme, Bili Maher’e yakışmamıştı ama kendisi milyonerdi. Parayı ödeyebilir veya bağışlayabilirdi). Trump, alkolik kardeşi Fred Trump Jr, 1981’de 42 yaşında kalp krizinden öldüğü için asla alkollü içki kullanmaz. Mikrop takıntısı olduğundan, mecbur kalmadıkça hiç kimseyle el sıkışmaz.

1 DOLARLIK MAAŞ

ABD başkanlık maaşı, yıllık 400 bin dolardır (Ülkede ücretler aylık değil, yıllık konuşulur). Bu da ayda, 33 bin 333 dolar 33 cent yapar. Sırp asıllı Amerikalı mucit, elektrik ve makine mühendisi Nikola Tesla (1856-1943) gibi üçe bölünebilen sayıların sihrine inanmaz ama göreve başladığında bu maaşı almayacağını, sembolik olarak 1 dolar maaşla yetineceğini açıklamıştı. 13 cent’lik çeki bozduran Trump, bu sözünü tutmuş mudur acaba?

AMAÇ, 270'İ BULMAK

“Seçimlerde en çok oyu alan kişi, başkan seçilmiş olur” diye bir şey yoktur. Önemli olan, çok oy almak değil, Seçiciler Kurulu’nda (Electoral College) 538 seçici üye arasında çoğunluğu sağlamaktır. Bu yöntem, dördüncü ABD Başkanı James Madison tarafından, yöneticilerin de seçimlerde rolü olması için getirilmiş bir sistemdir. Örneklerini son yıllarda iki kez gördük. 2000 seçimlerinde Demokrat aday Al Gore daha çok oy almasına rağmen rakibi Cumhuriyetçi aday George Bush başkan olmuş, 2016’da da Demokrat Hillary Clinton, kendisinden daha az oy alan Cumhuriyetçi Donald Trump’a yenilmişti.

BES, altın fonlarıyla büyüyor

 

BİREYSEL Emeklilik Sistemi’nde altın fonlarının payı gün geçtikçe artıyor. Devlet katkısı fonlarıyla birlikte düşünüldüğünde, 3 Kasım 2020 itibariyle 165 milyar TL’ye ulaşan BES fonların 40 milyar TL’si altın fonlarından oluşuyor. Altındaki bu yoğunlaşmanın bir kısmı altının yıllık yüzde 80’e ulaşan getirisi iken, bir kısmı da katılımcıların altın fonlarını giderek daha fazla oranda tercih etmesinden kaynaklanıyor.

ALTINDA DOĞRU ZAMANLAMA

BES’teki katılımcıların, altın yatırımlarında doğru zamanı yakaladığı görülüyor. Gram altın grafiğinden de izleneceği gibi 2019’un sonlarında hız kazanan yükselen trend, BES katılımcıları tarafından doğru zamanda tespit edilip, değerlendirilmiş. Halbuki ülkemizde finansal okuryazarlık seviyesinin düşük olduğundan yakınılır. Öyleyse, altın yatırımlarında bu başarı nereden geliyor? Bunda iki ana faktörün etkili olduğu söylenebilir. Birincisi, halkın altın ve döviz yatırımı konusunda çok fazla deneyim sahibi olması. Gerçekten de uzun yıllar enflasyonla boğuşan halk, dövizin serbest olmadığı dönemlerde altın alarak, parasını enflasyona karşı korumaya çalışmış ve bu alışkanlığı halen devam ediyor. İkincisi ise, altının bir yatırımdan daha çok bir güvence olarak algılanması. Özellikle kadınlar ellerine geçen birikimleri altın alarak değerlendiriyor. Böylece altın bir taraftan ziynet olarak kadına toplumsal statü sağlarken, diğer taraftan likit bir varlık olarak aileye gelecek güvencesi sağlıyor.

16 MİLYAR DEĞER ARTIŞI

BES’teki altın fonları tam bir yıl önce (4 Kasım 2019) 14 milyar TL büyüklüğündeymiş. 3 Kasım 2020 tarihine geldiğinde altın (katılım altın fonları dahil) fonlarının toplam portföyünün 40.6 milyar TL’ye ulaştığı görülüyor. Yaklaşık 27 milyar TL’lik artışın 10.5 milyar TL’si altın fonlarına yeni para girişinden geliyor.

Bu dönemde altın fonlarının değer artışı da 16 milyar TL’ye ulaşmış. BES’teki diğer fon gruplarının hiç birinde böyle bir talep yok. Hatta para piyasası fonlarından 2.1 milyar TL çıkış gerçekleşmiş. Katılımcıların altın fonlarını tercih etmesi, BES şirketlerinin en büyük fonlarının da altın fonları olmasına neden olmuş.

NEDEN HİSSE FON DEĞİL, ALTIN FONU

Borsaya son bir yılda yaklaşık 600 bin yeni yatırımcı gelirken, BES’te neden katılımcılar hisse senedi fonlarına yatırım yapmıyor? BES’e gelen katılımcılar neden hisse fon yerine, altın fonlarına yöneldi? Bunda en büyük etkenin hisse senetlerinin altına göre daha volatil bir yapı göstermesi olduğu söylenebilir. Yılda altı kez ile sınırlı olan fon dağılım değişikliği hakkı, katılımcıları volatiliteden uzak tutarak daha uzun vadeli trendlere sahip olan altın yatırımına yönlendiriyor denilebilir. Katılımcılar hisse senedi yatırımlarını BES’te hisse fon yerine doğrudan borsa veya TEFAS’tan hisse fon alarak gerçekleştiriyor. Böylece alım-satım sınırlaması olmadan volatiliteye daha rahat uyum gösterebiliyor.

ALTIN TALEBİ

Altın, yatırımcılarına sadece değer artışı sağlayan bir varlık, herhangi bir getirisi yok. Getirisinin olmaması nedeniyle sadece risk arttığı dönemlerde yatırımcılar tarafından tercih edilen altın, uluslararası literatürde ‘güvenli liman’ olarak adlandırılıyor. Devletler rezervlerinin bir kısmını altın olarak tutuyor. Bu nedenle merkez bankaları altın piyasasında genellikle alıcı olarak görünüyor. Çok uzun zamandır ilk kez geçen ay Türkiye ve Kazakistan’ın ulusal rezervlerden altın satışı yaptığı açıklandı.

Altın fiyatlarını merkez bankalarının alımları yukarıya iterken, parasal genişleme politikaları da altın fiyatlarına yarıyor. Piyasalarda Trump’ın seçimleri kazanması halinde bir tur daha parasal genişleme yapılacağı beklentisi hakim. Ancak Biden kazanırsa altın fiyatlarının uluslararası piyasalarda gerileyeceği yönünde bir beklenti var.

ALTIN FİYATLARININ YÖNÜ

Gram altın grafiğinden de görüleceği gibi içeride altın fiyatları uzun vadeli yükseliş eğilimini koruyor. Bir taraftan altının uluslararası piyasalardaki ons fiyatındaki yükseliş, diğer yandan içeride dolar/TL paritesindeki yukarı yönlü hareket, altının yükseliş eğilimini destekliyor. Olası şekilde hem dolar/TL’de hem de altının ons fiyatında aynı anda gerileme olursa, bu gram altının fiyatına sert düşüş olarak yansıyabilir. Ancak ons altın ile dolar/TL paritesinin ters yönlü hareketleri, gram altında yatay hareketlere neden olacaktır. Gram altının düşüşü veya yatay hareketlerine karşı korunmak isteyen BES katılımcıları 2019 sonlarından başlayan ve kırmızı ile işaretlenen yükseliş çizgisine dikkat etmeliler. Yaklaşık bir yıldır devam eden ve BES katılımcılarına yüzde 80’in üstünde getiri sağlayan yükselen kırmızı çizginin, aşağı yönlü kırılması halinde, gram altının yükseliş eğiliminin yavaşlaması veya yataya dönmesi beklenebilir.

İSTKA (İstanbul Kalkınma Ajansı)

 

İSTKA (İstanbul Kalkınma Ajansı) desteği ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Avrupa Birliği İlişkileri Müdürlüğü tarafından hayata geçirilen Zemin İstanbul Kuluçka Merkezi’nde ezber bozan birçok proje geliştiriliyor. Çevreden enerjiye, trafikten tarıma, sosyal faydadan atık dönüşümüne kadar çok geniş bir yelpazede inovatif proje, ürün vc hizmet geliştiren Zemin İstanbul, şehri daha kolay yaşanır bir hale getirmeyi amaçlıyor. Geliştirilen ürün veya hizmetlerin piyasaya sunulmadan önce vatandaşın test etmesi için bir Deneyim Merkezi de bulunan Zemin İstanbul, kent için üretilecek ürün ve hizmetlerin vatandaşla birlikte oluşturulması ve tasarlanmasını kendine misyon edinmiş. Kuluçkanın, her biri İstanbul’un bir sorununa çare olabilecek en dikkat çeken girişimlerini bir araya getirdik.

Kerem Deveci tarafından kurulan Enlil, şehrin dinamiklerini kullanarak karayollarını yenilenebilir enerji kaynaklarına dönüştüren bir dikey eksenli rüzgar türbini projesi. Karayolları, metrobüs gibi ulaşım hatları ve yüksek katlı konutlar dahil şehrin tüm imkanlarını kullanmayı planlayan Enlil, solar paneller ve hibrit dikey eksenli rüzgar türbini ile taşıtların oluşturduğu doğal rüzgarlardan enerji üretecek. Aynı zamanda, platformların üzerine yerleştirilecek sensörler ve IOT cihazlar aracılığıyla şehir içi sıcaklık, nem, rüzgar, karbondioksit ölçümü yapacak. Yapılan ölçümler ile karbon ayak izi haritasını çıkartıp şehrin konforunu sağlarken, deprem izleme istasyonu ile de olası İstanbul depreminin tahminlerine bilgi akışı sağlayacak. Şehre dair elde edilen tüm bilgi bir mobil uygulama aracılığıyla vatandaşın kullanımına da sunulacak.

ATIK NAKİT

Ömer Faruk Akdağ, Furkan Esad Köroğlu ve Muhammet Safa Yalçın tarafından kurulan Atık Nakit, geri dönüştürülebilir atıkları üreten ev ve işletmeler ile bu atıkları toplayan toplayıcılar arasında teşvik sistemiyle bağ kurmayı amaçlayan mobil bir platform. Ev ve işletmelerde ayrıştırılmış geri dönüşebilir atıklar biriktirildikten sonra mobil uygulama üzerinden lisanslı atık toplayıcısına ulaştırılarak randevu oluşturulması sağlanıyor. Randevu saatinde gelen toplayıcı, atıkları tartarak aldıktan sonra kaynak profiline (ev ve işletme) atıkların kilosu nispetince atık puan tanımlanıyor. Biriktirilen puanlar ile sistem üzerinde teşvik hediyelerden yararlanma fırsatını yakalıyor. Sistem üzerinden yardım kuruluşlarına bağış yapma imkanı da sunan Nakit Atık, ilk etapta Türkiye’deki evsel atıkların yüzde 10’unu geri dönüşüme kazandırmayı hedefliyor.

HEPIPET

Buğra Öklen tarafından kurulan He-pipet, evcil hayvan sahipleri ile veteriner hekimlerin buluşmasını sağlayan dijital bir platform. Bunun yanında evcil hayvan sahiplerine ulaşmayı hedefleyen markalar için de aradaki iletişimi sağlıyor. Evcil hayvan sahipleri HepiPet.com üzerinden veteriner hekimlere merak ettiklerini ücretsiz olarak sorabiliyor. Ayrıca internetteki bilgi karmaşasında kaybolmadan, veteriner hekimlerin kaleme aldığı içeriklere ve cevaplanmış binlerce soruya da hızlıca ulaşabiliyor. Yaşadıkları sağlık problemlerinde doğru ve güvenilir kaynaklardan bilgi edinebiliyor.

PHONIX ENERJİ

Yusuf Furkan Ergür tarafından kurulan Phocnix Eneıji, fosil yakıt kullanan fabrikaların bacalarından çıkan karbonmonoksit gazını, hidrojen enerjisine çevirerek yakıt olarak kullanılabilmesini sağlıyor. Bir çimento, bir çöp yakım tesisi olmak üzere iki pilot çalışması ve şimdiden sekiz müşterisi bulunan firma, Avrupa’ya açılmayı planlıyor. Oyak grubu ve Çimsa grubunun birer fabrikasına uygulama yapılması konusunda anlaşmaya varan firma, metal sektöründe ise Kardemir ile anlaşmış. Çöp yakım tesisleri uygulaması için de Shell Game Changer’dan fon alınmış, ilk uygulaması İstaç’ta yapılmış.

TÜRBİNİST

Feyzullah Tuna tarafından kurulan yüksek verimli rüzgar türbini Türbinİst, rüzgarın yönü ve hızı fark etmeksizin çalışabilen akıllı bir türbin. Rüzgarı 90 derecelik açıyla karşılamasının getirdiği faydayla en verimli şekilde kullanıp, direnç oluşturmayan kanat sistemiyle ondan daha fazla güç elde etmeye olanak sağlıyor. Her yönden gelen düşük ve yüksek rüzgar hızlarında çalışabiliyor. Pratik kurulumu ve kullanımı sayesinde rüzgarın bulunduğu tüm alanlarda kolay bir şekilde kurularak enerji üretmeyi amaçlıyor. Akıllı şehir uygulamaları olarak bina çatılarına, metrolara, otobanlara, sahillere, aydınlatma direkleri olmak üzere bir çok yere entegre edilecek sistemlerle enerji üretebiliyor. Buluşun beş farklı modeli patent ile koruma altına alınmış durumda.

WASHOUT

Ebubekir Eser tarafından kurulan Was-hout, otonom (insansız) sualtı aracı projesi geliştiriyor. Projenin amacı, denizleri kirleten endüstriyel ve evsel atıkları görüntü işleme teknoloji vasıtasıyla sınıflandırmak ve malzemeleri birbirinden ayırt edebilmek.

Atıkları vakum sistemiyle toplayacak olan araç, taşıdığı atıklar belirlenen ağırlık sınırına erişince kıyıdaki atık boşaltma istasyonuna yanaşacak, atıkları türüne göre ilgili depolara ulaştıracak. “Bugün denizleri yarın zihinleri arındıracağız” sloganı ile yola çıkan proje, çevre ve teknoloji alanında devrim yapmayı hedefliyor.

HAGELSON

Soner Alayurt tarafından kurulan Hagel-son, atık halıları geri dönüşüme kazandırarak, onlardan plastik hammadde üretmeyi başaran bir polimer teknolojisi girişimi. Son günlerde sıkça ücretli hale gelen market poşetlerini konuşuyoruz. Oysa ülkemizde her yıl plastik poşet atıklarından üç kat daha fazla sentetik halı çöpe gidiyor. Yılda 400 bin tona tekabül eden halı atıklarını katma değere dönüştürmek isteyen Hagelson, Tübitak ve KOSGEB’den de destek almış. Bu destekler ve hibeler ile pilot tesisini kurmayı başaran Hagelson, ilk yılında 45 ton atık halıyı geri dönüştürerek, 250 bin TL katma değer sağladı. 2019 hedefi ise 240 ton atık halıyı geri dönüşüme kazandırabilmek. Hızla ülke geneline yayılmak için yatırımcılardan gelecek tekliflere de açıklar.

P0INT20FFICE

Serkan Güllüm ve Serkan Çakır tarafından kurulan Point20ffice, çalışma alanına ihtiyaç duyan kişi ve kumrulara çözüm sunan bir platform.

Kullanıcılar Point20ffice uygulaması üzerinden Türkiye genelinde bulunan paylaşımlı ofis ve toplantı alanları için anlık rezervasyon yapabiliyor, istedikleri lokas-yonda dilediği kadar çalışabiliyor. Hazır ofis sektöründeki firmalar ile yaptığı anlaşmalar sayesinde tüm çalışma alanlarını tek platfom üzerinden birbirine bağlayan oluşum, çalışmak için en uygun atmosfer ve olanakları da anlık olarak kullanıcıya sunabiliyor. Ortam sıcaklığından internet hızına, gürültü düzeyinden ortam nemine kadar her konuda anlı bildirimler yapabiliyor.

AXENIC AGRO

Atilla Togay tarafından kurulan Axenic Agro, doğal kaynaktan organik gübre üreten bir girişim. Ürünlerin ve bitkilerin daha sağlıklı büyümesi hedefleniyor. Kimyasal gübre ve ilaçların yoğun kullanımıyla topraklarımızın organik içeriğini yitiriyor olmasından yola çıkan girişim, toprağın kalitesini yeniden kazanmasına odaklanıyor. Geliştirilen doğal gübre, toprağın organik madde eksikliğini gideriyor. Axenic Agro ürünleri bahçelerde taban gübresi olarak, damla sulama sistemlerinde suyla karıştırılarak, yapraktan besleme sistemlerinde de yapraktan emilerek kullanılabiliyor.

BREN
Sıcaklık farkından elekti

Çınar Laloğlu tarafından kurulan Bren, geliştirdiği hibrit nano jeneratörler sayesinde, yüzeyler arasındaki sıcaklık farkından elektrik enerjisi üretebiliyor. Bireysel ve kurumsal çözümler sunarak enerji tasarrufu sağlamayı ve birçok cihazın pil ve şarj problemini ortadan kaldırmayı hedefliyor. Sıcaklık farkını, titreşim ve hareketi elektrik enerjisine dönüştürebilen hibrit nano jeneratör sayesinde Bren, birçok farklı alandaki atık enerjiden elektrik üretebiliyor. Giyilebilir teknolojilerde ve farklı pazar uygulamalarıyla IoT sistemlere sınırsız enerji kaynağı sunarak sistemlerin verimliğini arttırmayı amaçlıyor.

STEP ON

Semih Soy tarafından kurulan Step On, üzerinde yüründüğünde enerji üreten bir zemin projesi üzerine çalışıyor. İnsanların adımlarından enerji üretebilen bu sistem, yürümeyi de daha cazip hale getiriyor. Geniş kullanım alanına sahip olan bu inovasyon ile, spor salonları, okullar, hastaneler, sokaklar ve parklarda en azından aydınlatmanın yürüme enerjisinden sağlanabilmesi mümkün olacak. Adımlarımız daha anlamlı olacak.

TECHNOPAUSE
Enerji tasarrufu için aletrîk

Ali Eşelioğlu tarafından kurulan Tech-nopause, enerji verimlilik cihazı Aletrik’i geliştiren bir girişim firması. Kullanıldığı yerlerde yüzde 4 ile yüzde 22 arası elektrik tasarrufu sağlayabiliyor. Aletrik’in yenilikçi yönü ve ana prensibi, enerjiyi kullanan aletin veya aletlerin istediği voltaj ve amperi tespit ederek, onlara istediği aktif enerjiyi (power factor) vermesi. İçerisindeki ileri teknoloji ürünü çip ile aktif enerji dengesizliğini yok ederek tasarruf sağlıyor. Birçok Ar-Ge yarışmasında ödül de kazanan ürün, elektrik kesintileri ve voltaj değişikliklerinde oluşabilecek zararların önlenmesini sağlıyor. Eneıji için kullanılan doğal kaynakların korunması ile çevreye katkı sunarken, daha düşük karbon emisyonu ile küresel standartlarla uyum sağlıyor. Enerji tasarrufu ile ithalatı ve dış ülkelere bağımlılığı azaltmayı da amaçlayan Aletrik, Domino’s Pizza’da, konutlarda ve bir de markette pilot uygulamalarda başarı sağladı. Ürün ticarileşme aşamasında.

TYTOVİSİON

Mirza Özdil tarafından kurulan Tytovi-sion, trafik kazalarının önüne geçmeyi hedefliyor. Hem trafik sıkışıklığının hem de trafik kazalarının en önemli nedenlerinden biri hiç kuşkusuz trafik ihlalleri. Denetimsizlik ise ihlallerin artmasına neden oluyor. Tytovision, tüm trafik ihlallerini tek bir cihazda tespit edebilmeyi amaçlıyor. Bu cihazın ilk etapta kamu araçlarına monte edilerek, ihlallerin tespit edilmesi planlanıyor. Anlık olarak ihlal senaryoları oluşturabilen ve tespiti yapılan ihlallerin yerel otoritelere aktarımım sağlayabilen Tytovision, bir tür yapay zeka polis gibi işlev görecek.

İhracat moral verdi

 

İHRACAT 2019’a hızlı başladı. Serbest bölge ihracatları ve antrepo verilerini de kapsayan genel ticaret sistemine göre ihracat Ocak’ta yüzde 6.33 artışla 13.9 milyar dolara yükseldi. Ticaret Bakanlığı’nın açıkladığı resmi olmayan geçici dış ticaret verilerine göre, Ocak’ta ithalat geçen yılın aynı ayma göre yüzde 26.9 azalışla 16.2 milyar dolar düzeyinde gerçekleşirken, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 85.7 oldu. Ocakta dış ticaret açığı yüzde 74.6 azalışla 2.3 milyar dolara geriledi. İhracat verileri umut verirken, enflasyondaki düşüşü gıda fiyatları frenledi. Ocak’ta tüketici fiyatları yüzde 1.06 arttı ve yıllık enflasyon 0.05 puan yükselerek yüzde 20.35 oldu. Enerji fiyatları Ocak ayında elektrik, doğalgaz ve su . fiyatlarında yapılan indirimlerin etkisiyle yüzde 4.20 azaldı. Çekirdek göstergelerin yıllık enflasyonu ve ana eğilimi geriledi. Ocak’ta B ve C endekslerinin yıllık değişim oranları sırasıyla 0.6 ve 0.51 puan azalarak yüzde 19.55 ve yüzde 19.02 olarak gerçekleşti.

İHRACATTA YENİ SİSTEM

Tüm dünyada dış ticaret istatistikleri iki ana kategoride gruplandırılıyor. Özel ticaret sisteminde (ÖTS) gümrük sınırı esas alınırken, genel ticaret sisteminde (GTS) gümrük alanlarına ve serbest bölgelere giren ve çıkan mallar da dış ticaret verisinde kaydediliyor. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 74 ülke ÖTS’yi, 117 ülke ise GTS’yi kullanıyor. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, geçen hafta Ankara'da Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle’nin de katılımıyla gerçekleştirdiği basın toplantısında Bakanlık olarak 2019’da dış ticaret verilerini hem özel ticaret sistemine göre hem de genel ticaret sistemine göre paylaşacaklarım açıkladı. Özel ticaret sistemine göre Ocak ayı ihracatı yüzde 5.93 artışla 13.17 milyar dolar, ithalatı yüzde 27 azalışla 15.7 milyar dolar olurken, dış ticaret açığı yüzde 72.1 gerilemeyle 2.5 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Ocak’ta ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 57.77’den yüzde 83.85’e yükseldi.

2019 Ocak’ta özel ticaret sistemine göre yatırım malları ihracatı yüzde 26.8 artışla 1.5 milyar dolar olurken ithalatı yüzde 40.3 azalışla 1.6 milyar dolar düzeyinde kaldı. Hammadde ihracatı yüzde 6.2 artışla 6.36 milyar doları aşarken ithalatı yüzde 24. i azalışla 12.7 milyar dolar oldu. Tüketim malları ihracatının yüzde 0.04 azalışla 5.2 milyar dolar düzeyinde gerçekleştiği Ocak’ta, ithalat ise yüzde 34.3 azalışla 1.3 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Ocak ayında en çok ihraç edilen fasıl 1.96 milyar dolarla motorlu kara taşıtları, en çok ithal edilen fasıl ise 3.9 milyar dolarla mineral yakıtlar, mineral yağlar ve müstahzarlan oldu.

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, ABD Merkez Bankası Fed’in faiz artırımlarına ara vereceği sinyalini vermesinin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için finansal koşullarda bir rahatlama getireceğini vurgulayarak, bu rahatlamanın borç kanallarına daha rahat erişim sureti ile büyüme ve ihracatı olumlu etkileyeceğini vurguladı. 2019 ihracatındaki en büyük riskin global ölçekte yaşanması öngörülen yavaşlama olduğuna dikkat çeken Demiralp, “Avrupa ve Çin’de başlayan yavaşlama dünyanın geri kalanı için hem bir bulaşıcılık etkisi hem de küçülen ihracat pazarı anlamına geliyor” dedi.

SEPET GÜNCELLENDİ

Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) hesaplamalarında kullanılan endeks sepeti ve ağırlıklarını her yıl olduğu gibi bu yıl da güncelleyen Türkiye İstatistik Kurumu (TÜÎK) geçen hafta yılın ilk enflasyon verilerini açıkladı. Buna göre sepette en büyük paya sahip olan gıda ve alkolsüz içecekler ile konutun ağırlığı artarken, ulaştırmanın ağırlığı azaldı. TÜFE, 2019’da 418 maddeyi kapsadı. Ocak enflasyon sepetinde ağırlığı yüzde 23.03’ten yüzde 23.29’a çıkan gıda ve alkolsüz içeceklerinde fiyat artışı Ocak’ta yüzde 6.43 oldu. Gıda ve alkolsüz içecekler yıllık enflasyonu Ocak’ta 5.86 puan artarak yüzde 30.97 düzeyinde gerçekleşti. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Ocak Ayı Fiyat Gelişmeleri Raporu’na göre işlenmemiş gıda yıllık enflasyonu bu dönemde 13.45 puan artışla yüzde 40.54’e ulaştı. Bu gelişmede, olumsuz hava koşullarına bağlı olarak sebze (yüzde 42.57) ve patates (yüzde 17.98) fiyatlarındaki artışlar öne çıktı, işlenmiş gıda grubunda ise fiyatlar yüzde 0.88 oranında artarken grup yıllık enflasyonu yüzde 22.15’e geriledi. Ocak’ta aylık en fazla düşüş gösteren grup enflasyon sepeti ağırlığı yüzde 7.21’den yüzde 7.24’e yükselen giyim ve ayakkabıydı.

Ocak’ta giyim ve ayakkabı fiyatları yüzde 7.95 düşüş gösterdi. Endekste düşüş gösteren bir diğer grup ise yüzde 3.10 ile konut oldu.

GIDANIN KATKISI 1.34 PUAN

Ocak’ta bir önceki aya kıyasla alt grupların yıllık tüketici enflasyonuna katkıları, enerji ve temel mal gruplarında sırasıyla 0.97 ve 0.65 puan düşüş, gıda ve hizmet gruplarının katkıları sırasıyla 1.34 ve 0.30 puan artış şeklinde oldu. TÜİK verilerine göre, yurtiçi üretici fiyatları (Yİ-ÜFE) Ocak’ta yüzde 0.45 oranında yükselirken, yıllık enflasyon 0.71 puan azalarak yüzde 32.93’e geriledi. Üretici yıllık enflasyonu Türk lirası ve emtia fiyatlarındaki yakın dönem gelişmelerine bağlı olarak gerileme kaydetti, ancak birikimli etkilerle yüksek seviyesini korudu. Bu arada gıda fiyatlarındaki artış hükümeti harekete geçirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “fiyatlara ayar çekeceğiz” sözleri sonrası belediyelerin kurağı tanzim marketler için ilk adım atıldı.

Prof. Dr. Demiralp, Ocak ayı enflasyon verisinin beklenti dahilinde ve bir önceki yılın Ocak ayı rakamına çok yakın bir seviyede gerçekleştiğini vurguladı. Kış aylarının gıda enflasyonunu yukarı iterken, giyim ve ayakkabı gibi sektörlerdeki indirimlerin mevsimsel enflasyonu aşağı çektiğini söyleyen Demiralp, bir seferlik faktörler denilen ÖTV ve KDV indirimlerinin devam etmesi ile elektrik ve do-ğalgaz indirimlerinin enflasyonu aşağı çektiğini bildirdi. Demiralp, “Enflasyon beklentileri ile şekillenen trendin kırılabilmesi için çok sabırlı bir parasal sıkı-laştırmaya hükümetin tam destek olması gerekir. Gıda enflasyonunda mevsimsel-lik ve trend etkisinin rolü görülüyor. Antalya’daki üretim toplam meyve sebze üretiminin yüzde 10’undan az. Bu kadar sınırlı etkinin ülke genelinde ölçülen gıda enflasyonunu açıklayabilmesi mümkün değil. Fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın genel sorumlusu enflasyon beklentileridir” dedi.

BÜYÜKBAŞ SAYISINDA ARTIŞ

TÜÎK geçen hafta 2018 hayvansal üretim istatistiklerini de yayımladı. Buna göre büyükbaş hayvan sayısı 2018’de bir önceki yıla göre yüzde 6.9 artarak 17 milyon 221 bin oldu. Sığır sayısı yüzde 6.9 artarak 17 milyon 43 bin, manda sayısı yüzde 10.5 artış ile 178 bin 397 oldu. Küçükbaş hayvan sayısı da 2018’de bir önceki yıla göre yüzde 4.1 artarak 46 milyon 117 bine yükseldi. Toplam süt üretimi 2018’de bir önceki yıla göre yüzde 6.9 artarak 22.1 milyon ton olarak gerçekleşirken, toplam kümes hayvanları sayısı bir önceki yıla göre yüzde 3.2 arttı.

TÜİK geçen hafta motorlu kara taşıtları istatistiklerini de açıkladı. 2018’de 903 bin 274 adet taşıtın trafiğe kaydı yapıldı, 256 bin 298 adet taşıtın trafikten kaydı silindi. Böylece trafikteki toplam taşıt sayısı 646 bin 976 adet arttı.

Prof. Dr. Selva DEMİRALP / Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi
"Düşüş üçüncü çeyrekte iyice belirginleşecek"

2019'un ilk çeyreğinde baz etkisi aleyhimizde işleyebilir, enflasyondaki düşüşü sınırlayabilir. İkinci çeyrekte enflasyonun nasıl bir seyir izleyeceği büyük ölçüde tek seferlik faktörler dediğimiz vergi indirimleri ve fiyat seferberliklerinin ne kadar devam edeceğine bağlı olacak. Üçüncü çeyrekte ise baz etkisi bu sefer lehimize işleyecek. Geçen Ağustos'ta ve devam eden aylarda kur şoku nedeni ile enflasyonda bir patlama yaşadık. Bu sene enflasyondaki düşüş muhtemelen üçüncü çeyrekte en belirgin halini alacak ancak yılsonuna doğru yine baz etkisi ile yükseliş gösterecek.

Üç sene içerisinde enflasyonun yüzde 5.4’e inmesinde samimi bir niyet varsa faizlerin bir süre daha inmemesi gerektiğini düşünüyorum. Enflasyon beklentilerinde kalıcı bir düşüş önkoşulu henüz sağlanabilmiş değil. Merkezin bir kez kaybetmiş olduğu kredibilitesini tekrar kazanıp beklentileri hedefle tutarlı olarak çıpalayabilmesi için daha agresif bir para politikası duruşu sergilemesi gerekiyor.

Biyokütle enerjisinde YEKDEM bereketi!

 

Biyokütle, güneşten sonra Türkiye'de en hızlı büyüyen enerji kaynağı. Biyokütle santrallerinin kurulu gücü, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (EPDK) verilerine göre, Kasım 2017-Kasım 2018 döneminde yüzde 33'lük artış göstererek 569 MVV'a ulaştı. Bunda kuşkusuz biyokütlenin toplam enerji üretimi içindeki payının çok küçük olmasının etkisi var. EPDK verilerine göre, biyokütleden elde edilen elektriğin toplam elektrik üretimi içindeki payı henüz yüzde 0,68 düzeyinde.

Ancak biyokütle enerjisinin yerli ve milli bir kaynak olması nedeniyle cari açık sorununun azaltılmasına ciddi katkı sağlaması mümkün. Sektör temsilcileri, Türkiye'nin atıktan elektrik enerjisinde 5 milyar dolarlık potansiyele sahip olduğunu vurguluyor. Türkiye'de yılda 200 milyon ton atığın ortaya çıktığı tahmin ediliyor. Bunun tamamının enerji olarak değerlendirilmesi durumunda üretilecek elektriğin yılda 100 milyar kWh'ye ulaşacağı hesaplanıyor. Orta vadede bu atığın yaklaşık yarısının değerlendirmeye alınabileceği düşünüldüğünde bile atıktan yılda 5 milyar dolarlık katma değer elde etmenin mümkün olabileceği öngörülüyor.

YEKDEM ETKİSİ

Türkiye'de biyokütle kaynaklarına dayalı enerji üretimine yönelik araştırmalar 2000'li yıllarda başladı. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun'un (YEKDEM) 2005'te yürürlüğe girmesini takiben özel sektörün de katkılarıyla hızla gelişme evresine girildi.

Son dönemde biyokütlede özellikle şehir çöpünden elektrik üretmeye yönelik santraller öne çıktı. Bu sayede belediyeler çöplerden modern yöntemlerle kurtulurken, elektrik elde edip gelir sağlamayı da hedefliyor. Bugün gelinen noktada Türkiye'de biyokütle santrallerinin kurulu gücü 569 MW'a ulaştı. Biyokütlede en büyük pay çöpten enerji üreten santrallere ait. Toplam kurulu gücün 286 MW'ı biyogaz yöntemiyle elektrik elde eden santrallerden geliyor. Ancak Türkiye'de şehir çöplerinin 850 MW'lık potansiyelinin bulunduğu tahmin ediliyor.

30 MİLYON DOLAR YATIRIM

Çöp bertarafı konusu Türkiye'de bir 'devlet politikası' haline gelmiş durumda. Hükümetin yerel yönetimleri bu konuda gerekli yatırımları yapmaya teşvik ettiği biliniyor. Önümüzdeki süreçte de belediyelerin atıktan enerji üretimi konusunda ciddi yatırımlar yapması bekleniyor.

Türkiye'de belediyeler çöp bertarafında genellikle 'vahşi depolama' yöntemini kullanıyor. Bazı şehirlerde çöpten çıkan metan gazından enerji üretiliyor. Ama Mimsan'ın Malatya'da 'yap-işlet-devret' modeliyle kurduğu santral gibi farklı yöntemleri bir arada kullanan santraller de var. Mimsan'ın Malatya'da kurduğu biyokütle santralinde, şehir çöpünden, yakma, termal gazlaştırma, biyogaz, çöp gaz ve atık ısı (sera ve konut ısıtması) yöntemlerinin tümü birden kullanılarak enerji üretiliyor. 18 MW kurulu güce sahip olan santrale 30 milyon dolarlık yatırım yapılacak.

Mimsan, Malatya'nın yanı sıra Afyon, Düzce, Adana gibi illerde de tarımsal atıklardan enerji elde eden santraller kurdu. Mimsan Grup CEO'su Ahmet ilhan, biyo-kütlenin YEKDEM kapsamında desteklenmesinin son yıllarda yatırımların canlanmasına yol açtığına dikkat çekiyor.

TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜĞÜ

Bu alanda Türkiye'nin en büyüğü ise «toplam 135 MW'lık kurulu gücüyle ITC. Bu 'şirket şehir çöpünden biyogaz yöntemiyle enerji elde ediyor. ITC'nin 11 şehirde 13 biyokütle santrali bulunuyor. ITC geçen yıl Yozgat ve Eskişehir'de şehir çöpünden enerji elde eden santralleri devreye aldı. Bu yıl Bingöl'de de yeni bir santrali devreye almaya hazırlanıyor. ITC İş Geliştirme Direktörü Ali Rıza Öner de YEKDEM'in önemine dikkat çekiyor. Öner, "Sektördeki yatırımların sürmesi YEKDEM mekanizmasının sürmesine bağlı" değerlendirmesini yapıyor.

Biyokütle sektörünün en büyük yatırımcıları arasında bulunan Ortadoğu Enerji'nin şu anda toplam 70 MW kurulu gücü bulunuyor. Ortadoğu Enerji Yatırımlar ve İş Geliştirme Müdürü Ahmet Çiçekçi, İstanbul'un çöpünden biyogaz elde edilen Odayeri Santrali'nin de aralarında bulunduğu dört santralle enerji ürettiklerini belirtiyor. Çiçekçi, "Odayeri, alanında Avrupa'nın en büyük santrali konumunda bulunuyor. 2019 yılı içerisinde 12 MW, 2020 içerisinde de 17 MW'lık yatırım planlıyoruz" diyor.

HANGİ TEŞVİKLER VAR?

Biyokütle yatırımlarındaki canlılıkta devletin yenilenebilir enerjiyi teşvik etmek için kullandığı YEKDEM mekanizmasının payı büyük. Devlet, su, rüzgar, güneş, jeoter-mal ve biyokütle ile çalışan elektrik santrali kuranlara, üretecekleri elektriği 10 yıl süreyle döviz cinsinden belli bir fiyattan satın alma garantisi sağlıyor. YEKDEM mekanizmasının kaynaklar bazında yatırımcılara garanti ettiği alım fiyatlarına bakıldığında, biyokütle için bu rakamın 13,3 dolar-cent/kVVh olduğu göze çarpıyor. Yani mevcut destek programı biyokütle yatırımcılarının MW başına 13,3 dolar gelir elde etmesini sağlıyor. Öte yandan santral ekipmanlarını yerli firmalardan alan yatırımcılar, yerli teknoloji teşviği kapsamında, MW başına 8 dolar destek alıyor. Tüm ekipmanların yerli firmalardan tedarik edilmesiyle toplam destek 165 dolara kadar çıkabiliyor.

Ancak YEKDEM 2020 yılında sona eriyor. 2020 yılından sonra yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenip desteklenmeyeceği, desteklenecekse hangi yöntemle destekleneceği konusunda şu anda bir belirsizlik mevcut. Sektör yetkilileri, YEKDEM'in Türkiye'de çöp bertarafında önemli mesafeler kat edilmesini sağladığını ifade ediyor. Teşviğin ortadan kalkması durumunda ise biyokütle santrallerinden kâr elde etmenin güçleşeceğine dikkat çekiliyor.

YATIRIM MALİYETİ NE KADAR?

Biyokütlede termal yakma yöntemiyle kurulan 5 MW’lık bir santralin yatırım maliyeti yaklaşık 10 milyon dolar. 10 MW’tan sonraki her 1 MW ise 1,2 milyon dolarlık ek yatırım gerektiriyor. Biyogaz yöntemini kullanan biyokütle santrallerinde yatırım maliyeti bunun yaklaşık yarısı düzeyinde. Biyokütlede termal yöntemle kurulan santraller kendilerini 4-6 yıl arasında amorti ediyor.