24 Ocak 2019 Perşembe

Dünya Ekonomik Forumu DAVOS

“DAVOS Forumu” olarak da bilinen Dünya Ekonomik Forumu’nun 49’uncu toplantıları, 22-25 Ocak tarihleri arasında yapılıyor. Dört gün sürecek toplantılarda başkanlar, yöneticiler, politikacılar, iş insanları ve sosyal-kiiltürel organizasyonların temsilcileri, 400 kadar oturumda görüş alışverişinde bulunacaklar. Bin kadar şirketin idarecileriyle yüz kadar resmi kurum temsilcisi, İsviçre’nin ünlü kayak merkezi Davos/Kloster’ın konukları olacak.

ÖNCÜLERE ÖDÜL VERİLECEK

Bu yıl ilk kez olarak, altı genç lider de Davos’ta ağırlanacak. Bu liderlerin ortak özelliği, 30 yaşın altında olmaları. 51 yaşındaki Microsoft CEO’su Satya Nadclla’nm gözetiminde olacak altı yönetici; Zero Waste Academy’nin başkanı Akira Sakano, Kenya Mülteci Kampı’nın yöneticisi Muhammed Hassan Mohamud, Amerika’da açlığı sona erdirmeyi kendine hedef seçen Julia Lus-combe, Avrupa Gençlik Parlamentosu’nun üyesi Noura Berro-uba, Kolombiya’dan eğitim gönüllüsü Juan David Aristizabal ve sürdürülebilir mimari danışmanı Besima Abdulrahman.

İngiltere’nin bayan orkestra şeflerinden Marin Alsop, Suudi Arabistan’ın ilk kadın film yönetmeni Haifaa El-Mansur ve İngiliz doğa bilimci, yayıncı 93 yaşındaki Sir David Attenborough da kiiltür-sanat etkinlikleri çerçevesinde “Kristal Ödül” alacaklar. Forum ayrıca, 2000 yılından beri geleneksel olarak yeni teknolojiler geliştiren öncülere ödül veriyor.

2019’un forumu, önemli bir konuya odaklanacak: “Küreselleşme 4.0: Dördüncü Sanayi Devrimi Çağı’nda Küresel Yapının Şekillendirilmesi (Globalization 4.0: Shaping a Global Architec-ture in the Age of the Fourth Industrial Revolution).

Bilgisayarlarda uygulamaların yeni sürümlerinin numaralarından esinlenerek adlandırılan “Küreselleşme 4.0”ın, sorunlara nasıl çözüm üretebileceği, iş dünyasının dinamiğini nasıl güçlendireceği, uluslararası işbirliğinde dünyaya bir ses verecek kadar önemli gelişmelerin neler olacağı tartışılacak.

Bağımsız, tarafsız ve özel bir çıkar grubuna bağımlı olmayan forumun kurucusu, Cenevre Üniversitesi profesörlerinden Klaus Schwab, ilk kez 1971’de 444 şirket yöneticisini, sorunları görüşmek ve tartışmak üzere Davos’ta toplamayı başarmıştı. İş dünyasının yöneticileri bir zirve toplantısı yapacaksa bu, Avrupa’nın en yüksek rakımlı kasabası Davos’ta olmalıydı. Schwab, o yıllarda forumun uluslararası öneme sahip bir toplantılar zinciri haline geleceğini hayal bile edemezdi. Bugün 2 bin 500’den fazla yöneticinin Davos’ta olması bekleniyor.

İŞBİRLİĞİ İÇİN YENİ ÇERÇEVELER

Forumun açılışı öncesinde bir açıklamada bulunan Başkan Borge Brende, Dünya Ekonomik Forumu’nun, küreselleşmedeki eşitsizlikleri körükleyen elitist bir grup olduğu eleştirilerini yanıtladı. Brende, ABD ve Çin’in korumacılık adına, birbirlerine karşılıklı smaçlar vurduğunu ama ticaretin bir silah olmadığını belirtti. “Dünya ekonomisinin ticaret savaşları yüzünden hızla yavaşladığını görmekten endişe duyuyoruz” diyen Brende, küresel ekonominin 2018’de yüzde 3.7 oranında büyüdüğünü, beklentilerin ise yüzde 3.9 olduğunu hatırlattı. Brende, şunları ekledi: “özellikle Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD ülkeleri içinde küreselleşme ve onun sonuçlarına olan güvensizlik epey yaygın.

Bu güvensizliği ortadan kaldırmak için istihdam yaratıcı, olumlu, yapıcı, sürdürülebilir ve eşitlikçi modeller hazırlamalıyız. Dünya ekonomisinin yavaşlaması sürerse, bu kötü gidişatı tersine çevirecek yeterli bir itici barutumuz bulunmuyor.

Daha ve daha açık bir dünya oluşturmak istiyorsak yeni gerçekler ışığında global işbirliği için yeni çerçevelere ihtiyacımız olacak.” Bilim insanlarının “Sanki yedekte ikinci bir dünyamız varmış gibi yaşıyor ve tüketiyoruz” şeklindeki klişe açıklamalarından da alıntı yapan Borge Brende, Norveçli politikacı ve diplomat. Daha önce Ticaret ve Sanayi Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan Brende, 2017’den beri Ekonomik Forum’un başkanlığını yürütüyor.

Brende’nin savunmasının etkili olup olmadığı bilinmiyor. Ama iş dünyasını temsil eden kişilere, neolojik olarak (yeni sözcükler uydurularak) “Davos Adamı” deniyor. Bu adı, ABD’li siyaset bilimci, danışman ve akademisyen Samuel Huntington (1927-2008) koymuştu. Hayatının yarım yüzyılını Harvard Üniversitesi’nde geçirmiş olan Huntington’a göre Davos adamı, ulusal sınırlara bağımlı kalmayan, sınırları kendine engel olarak gören, tamamen uluslararası iş dünyasının bir parçası gibi hareket eden elitler
olarak tanımlanıyor.

Önceki toplantılardan seçmeler

DÜNYA Ekonomik Forumu, 1971’de kuruldu. Ama 1988’deıı itibaren toplantıların ana teması oldu. Bunlar arasında dünya ekonomisini ilgilendiren ilginç başlıklardan bazılarını seçtik.

■    Dünyanın en rekabetçi ekonomileri hangileridir?

140 ülkenin ekonomisinde 98 gösterge tek tek incelendi ve dünyanın en rekabetçi ekonomileri belirlendi. Buna göre ABD (85.6), Singapur (83.5), Almanya (82.8), İsviçre (82.6) ve Japonya (82.5), en rekabetçi ekonomiler listesinde ilk beş sırayı alırken, en az puan toplayan ülkeler de, Haiti, Yemen ve Çad olarak belirlendi (Puanlar 100 üzerinden verilmiştir). Burada ana gösterge, ülke halklarının ne kadar geliri olduğu değil, yenilikçi olma kapasitesi, iş hayatının dinamizmi, sağlık sisteminin durumu ve yolsuzluğun ne kadar az olduğu gibi sosyoekonomik alandaki rakamlardır.

■    Birden fazla dil konuşmak ekonomik gelişmeyi destekler mi?

Araştırmalar göstermiştir ki, bir ülke halkının birden fazla lisana sahip olması, ekonomi için hatırı sayılır bir artı puandır. Buna en iyi örnek, İsviçre’dir. Almanca,

İtalyanca, Fransızca ve eski bir Latin kökenli dil olan Ro-manş, bu ülkenin gayrisafi iç hasılasına en az yüzde 10 katkıda bulunmaktadır. Bu diller, İsviçre’nin resmi dilleridir. Her İsviçreli en az iki dil konuşabilmektedir. Ama dil yelpazesinin çok daha renkli olduğu İngiltere’de durum aynı değildir. Dünyanın dört bir yanından gelen göçmenler nedeniyle İngiltere’de çok farklı diller konuşulmaktadır. Ama bunların ekonomiye faydası yoktur. Çünkü göçmenlerin çoğu, resmi dil olan İngilizce’yi öğrenme gereği bile duymamaktadır. Bu da, İngiltere’nin gayrisafi iç hasılasının yüzde 3.5’ine yakın bir kayıp oluşturur. Fransa, Almanya, Danimarka ve tsveç ise irili ufaklı şirketlerinde çalışan göçmenlerin, kendi dillerini kullanarak daha çok mal ihraç ettiğim fark etmiştir.

■    Şirketler, Dördüncü Sanayi Devrimi'nin faydasını görüyor. Ülkeler de görüyor mu?

Şirketler, ucuz, ulaşılabilir, gelişmiş teknolojilerle ve yenilikçi düşünce stratejileriyle Dördüncü Sanayi Devrimi’nin imkanlarından yararlanmayı iyi biliyorlar. Ancak ülkelerin de yarar görmesi; onların altyapıya, eğitime ve teknolojik olarak hazır olup olmadıklarına bağlı olarak değişkenlik gösteriyor. Küresel İnovasyon Endeksi'ne göre bu işi en iyi yürütebilen ülkeler; İsviçre, Singapur, ABD, Hollanda, Almanya, İsveç, İngiltere, Japonya, Hong Kong ve Finlandiya. Bu listede Çin ve Güney Kore yok. Bu ülkelerin iş dünyasıyla ilgili politikaları ve yetersiz bürokrasileri, liste dışı kalmalarındaki en büyük iki etken. Kore, iş yapılabilecek ülkeler listesinde bile her yıl gerilere düşüyor. Latin Amerika’nın teknoloji şampiyonu Arjantin, rekabetçi ülkeler listesinde 104’üncülüğe kadar düştü. Kısa mesafeli uçuşlarda kullanılan jet yolcu uçaklarının dünyaca ünlü yapımcısı Brezilya, bir momentum yakalayamıyor. “Silikon Savannası” olarak bilinen Kenya, kendini

Dördüncü Devrim içinde göremiyor.

■    Dünyanın en ünlü sporcuları kimler?

Bunun ekonomiyle ne ilgisi var diye sorabilirsiniz. ABD’nin ünlü televizyon spor kanalı ESPN, dünyanın en ünlü 100 atletini belirledi. Televizyon kanalı, bu seçimi yaparken sosyal medyanın üç büyüğünü takip etti. Facebook, Tvvitter ve Instagram’ın en çok meşgul olduğu kişilerin başında Cristiano Ronaldo, LeBron James, Lionel Messi ve Roger Federer geliyor.

Bütün dünyanın kullandığı bu sosyal ortamlarda en çok aranan, en çok takip edilen kişi olmak; karşılaşmaların televizyonda ücretli olarak izlenmesi, reklamlar, sponsorluklar, kişiye özel spor malzemeleri ve hatıra satışlarıyla birlikte yüz milyonlarca doların el değiştirmesi demek. Yüz kişilik listede 38 futbolcu, 13 basketbolcu, 11 golfçu, 10 tenisçi bulunuyor. ABD, 35 sporcuyla temsil edilirken Brezilya’dan 9, Almanya’dan 7, İngiltere’den 5 sporcu listede. Hiçbir beyzbol ve hokey oyuncusu listede yer almıyor. 2004 Yaz Olimpiyatlarında 6 altın, 2 bronz olmak üzere 8 madalya kazanmış olan ABD’li şampiyon yüzücü Michael Phelps, listede yok. Sadece başarılı olmak değil, aynı zamanda popüler olmak para getiriyor.

Birinci Sanayi Devrimi:

18'inci yüzyıldan 19'uncu yüzyıla kadar uzanan süreçte Avrupa ve Kuzey Amerika'da görülen sanayileşme hareketidir. Bu dönemde tarımla uğraşan köylüler, endüstriyle uğraşan kentlilere dönüşmüştür. Buhar makineleri sayesinde demir ve tekstil endüstrileri gelişmiş, Birinci Sanayi Devrimi'ni ateşlemiştir.

İkinci Sanayi Devrimi:

1870 yılından, Birinci Dünya Savaşı’mn başladığı 1914 yılına kadar sürmüştür. Mevcut sanayiler gelişmiş, yeni makineler ve buluşlar, üretim sürecine katılmıştır. Seri üretimler için elektrik, petrol ve demir-çelik kullanılmıştır. Bu dönemin başlıca teknolojik gelişmeleri; elektrik ampulü, telefon, fonograf ve içten yanmalı motorlardır.

Üçüncü Sanayi Devrimi:

Buna dijital devrim de denir. Analog ve mekanik cihazlardan djjital teknolojiye geçişi sembolize eder. 1980'lerde başlamış ve günümüze kadar sürmüştür. Bu dönemdeki yenilikler ise; kişisel bilgisayarlar, internet, enformasyon ve iletişim teknolojileridir. Dördüncü Sanayi Devrimi'ne geçişte kesin bir tarih vermek mümkün değildir.

Dördüncü Sanayi Devrimi:

18'inci yüzyılda Avrupa ve Kuzey Amerika’da başlayan Sanayi Devrimi'nin dördüncü aşamasıdır. Fiziki, dijital ve biyolojik dünyalar arasında sınırları belirsizleşen teknolojilerin füzyonu niteliğindedir. Günümüzde bunlara siber-fızik sistemler de denmektedir. Robotlar, yapay zeka, nanoteknoloji, kuantum bilgisayarları, biyoteknoloji, internet, blok zincirler, beşinci kuşak kablosuz iletişim teknolojileri, üç boyutlu yazıcılar, imalatı kolaylaştıran donanımlar, otonom araçlar, bu konunun kapsamına giriyor.


ALEV RİGEL

20 Ocak 2019 Pazar

ABD - Meksika sınırına teknolojik çözüm

ABD Başkanı Donald Trump'ın 2016 seçim kampanyasının önde gelen gündem maddelerinden "ABD-Meksika sınırına 5 milyar dolarlık bir duvar dikilmesi" vaadi iki haftadan uzun bir süre ABD federal hükümetinin kapanmasına neden oldu. Demokratlar’ın destek vermediği bu pahalı projeye,

CES'te teknolojik bir çözüm getirildi. Ouanergy Systems isimli şirket, yapay zekayla beslenen Lidar isimli bir sistemin duvar yerine kurulabileceğini, üstelik bu teknolojinin 5 milyar doların yüzde 2-3'üne mal olacağını açıkladı. Pilot sistemin Hindistan-Pakistan sınırında ve ABD'nin güney sınırının küçük bir bölümünde denendiğini belirten firmanın kurucularından Louay Eldada, "Bu görünmez duvar, gece-gündüz her türlü hava koşulu altında sınırdan içeri girenleri tespit ediyor. GPS koordinatlarını eş zamanlı olarak sınırdaki devriye güvenlik birimlerine haber veriyor" diye konuşuyor. "Aydınlatmalı tespit etme" ve "sensör" teknolojilerindeki gelişmelerle yapay zeka sayesinde Lidar'ın son yıllarda harikalar yarattığına vurgun yapan Eldada, "Çok yüksek çözünürlüklü görüntüler elde edebiliyoruz. Ayrıca insanların davranışlarını da analiz ediyoruz. Her insanın hareketlerini inceleyebiliyor ve kişinin bir devriye polisi mi, yoksa yasadışı geçiş yapmaya çalışan biri mi olduğunu tespit edebiliyoruz" diyor.

15 Ocak 2019 Salı

Evde Nikah Şekeri İşi İle Para Kazanmak Mümkün mü?

Evlilik ve nikâh işlemlerini bilmeyenimiz yoktur. Bu faktörler hayatımızın belki de en mükemmel anlarına tanıklık yapan zaman olmaktadır. Kimi zaman mutlu olsak kimi zaman üzülsek de bize katmış olduğu o iki saatlik duygu vazgeçilmez bir yerdedir. Bir de nikâh şekerleri ile ek iş sektörünü birbirine bağladığımız anlar olmaktadır. Ciddi bir şekil de kazanç sağlayarak ortaya koymuş olduğumuz performans dilden dile dolaşmaktadır. Bu olguların günümüz zamanlarına uyarlanması neticesin de ortaya koyulan evde nikâh şekeri işi yapmakta adeta moda haline gelmektedir. Oturduğumuz yer de sadece ve sadece adeta kendi işinizin patronu olmak duygusunu yansıtan ve bizlere gelir kapısını sonuna kadar açan bir olanaktır. Halkımızın birçoğu bu işle meşgul olarak evin geçimini sağlamakta ve açıklarını kapatmaktadır. Tabi ki teknoloji bile kendini yeniliyor ve tutulamaz bir konuma geliyor ise bizler de işlerimizi neden bu kadar kolaylaştırmayalım. Evde nikâh şekeri işi sayesin de ekonomik düzenin korunması ve engelli kardeşlerimizin de karnını doyurması güzel bir hamle olmaktadır.

Sosyal yaşam faktörün de evde nikâh şekeri yapmak istiyorum adı altın da bilgilendirme ve öğretme platformu kurulmuştur. Çeşitli ve kapsamlı olarak ele alınan bu iş sektörü hakikaten en kolay ve rahat işlerden bir tanesidir. Hele ki günümüz zamanın da bizlere fevkalade bir yapı sunan değişik ve bir o kadar da etkileyici bir iş sektörü olmaktadır. Eski dönemlere göre ciddi zorluklarla zamanımıza gelmiş bir birey olarak şunu söylemeliyim ki olanaklar bizin dönemlerimizde de bu kadar kolay olsaydı da keşke de o kadar zorluğu çekmeseydik. Evde nikâh şekeri yapmak istiyorum diye kendinize bir düşünce belirlediyseniz veya belirleyecek iseniz uzmanların tavsiyeleri ile hareket etmeli ve kendinize bir düzen kurmalısınız. Etkili ve analitik bir çalışma psikolojisi ile ilerlemek ve çevrenize de böyle bir kariyer sağlamak saygı çerçevesin de etkili bir neticedir. Her ne iş ile meşgul olur iseniz olun alın teri ile kazanılan paranın yeri bir ayrıdır. Fakat kolay ve sizi yormayacak işler tercih etmeniz daha mantıklı bir faktör aşamasıdır. Daha fazla bilgi için: https://ekgelir9.webnode.com.tr/

12 Ocak 2019 Cumartesi

Kurların düşmesiyle öne çıkan 18 hisse

YILSONU bilançolarının açıklanmasına çok az bir süre kaldı. Kurların volatil olduğu dönemlerde hisse seçimi oldukça önemli. Bilançolardaki döviz pozisyonları da hisse seçiminde önemli kriterler arasında yer alıyor. Buna göre 2018 son çeyreğinde TL’ye göre dolar, euro ve Japon Yeni’nin sırasıyla yüzde 12.2, yüzde 13.3 ve yüzde 9.8 oranlarında değer kaybetmesinin döviz açık pozisyonu olan şirketlere olumlu yansıması bekleniyor. Diğer bir deyişle döviz açık pozisyonu olan şirketlerin son çeyrek finansallarına kambiyo tarafından olumlu bir katkı bekleniyor.

özellikle de 2017 dördüncü çeyreğinde TL’nin bu üç para birimi karşısında değer kaybı yaşaması iki dönemin karşılaştırılması açısından önemli. Çünkü bir önceki yılın aynı çeyreğine göre, geçen yılın (2018) son çeyreğinde TL’nin değer kazanması döviz açık pozisyonu bulunan şirketler için kur farkı geliri anlamı taşıyor.

3D yazıcıyla ev üretimi projesi

YAPAY zeka teknolojileri, akıllı gayrimenkul ofisleri, akıllı binalar, 3D yazıcılı ev üretimleri ve 3D gözlüklerle yapılan sanal turlar... Teknoloji, hayatımızın her alanım değiştirmeye, dönüştürmeye devam ederken, yapılacakların sınırı olmadığını bir kez daha hatırlatıyor bize. Yukarıda saydığımız yeni teknolojiler gayrimenkul sektörünün geleceğini biçimlendirmeye aday.

Önümüzdeki yıllarda insanlar, bir evde yaşama veya bir işyerinde çalışma paradigmalarının dramatik bir şekilde değiştiğine tanık olacak gibi görünüyor. Gelecek yıllarda, parçaların bir araya getirilmesiyle üretilen modüler yapıların artacağı ve gelecek 10 yılın sonunda 3D baskılı üretimlerin yayılacağı tahmin ediliyor. Sanal gerçeklik uygulamalarının emlak piyasasında hızla yaygınlaşacağına kesin gözle bakılıyor. Bu hafta gayrimenkul sektöründeki en yeni teknolojilere ve sunduğu olanaklara odaklandık.


3D YAZICILI EV DÖNEMİ

NePin gayrimenkul teknolojileri alanında yaptığı çalışmalardan biri de, 3D yazıcıyla ev üretimi projesi. Nef Yönetim Kurulu Başkanı Erden Timur, projenin Ar-Ge merkezi olarak İstanbul Çekmeköy’ü seçtiklerini ve öğrenciler için inşa ettikleri Novu konutlarının tavanlarında uygulamayı düşündüklerini söylüyor. Timur, 3D yazıcıyla üretecekleri ev projesi hakkında şunları anlatıyor:

“Sektör olarak imalatın minimum yüzde 83’ü, saha içerisinde yapılıyor. Yüzde 17’si ise dışarıdan getirilerek yerinde birleştiriliyor. Bu nedenle inşaat şirketlerinin yüzde 15 gibi öngörülmeyen giderleri bulunuyor. 3D üretim modeli ile bu oranın azalmasını bekliyoruz.”

Nefin, gayrimenkul teknolojileri alanında üzerinde çalıştığı bir diğer projesi ise enerji üzerine. Firma, konutlardaki enerjiyi ucuz dönemde depolayıp, pahalı dönemde kullanılması için çeşitli projeler üretiyor. “Tesla’nın Powerwall’u ve Mercedes’in ev pili sistemlerini mercek altına aldık” diyen Timur, Tesla sistemini uygulamayı planladıklarının da altını çiziyor. Ayrıca Mercedes ile görüşmelerine sona gelen firma, ileriki dönemlerde gayrimenkul sektöründe farklı teknolojik sistemlerle öne çıkmayı hedefliyor.


SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLERE YATIRIM

Avrupa’nın gayrimenkul teknolojileri alanına yaptığı yatırımlarda enerji tasarrufunu öne çıkaran akıllı şehirlere odaklandığım söyleyen Timur, “Sürdürülebilir binalardan önce, sürdürülebilir şehirlere yatırım yapılıyor” diyor. Timur, Şangay, Tokyo, Barcelona ve Amsterdam’da şehircilik anlamında ciddi yatırımların olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye’de rSİİPlI gayrimenkul teknolojisi alanında yapılması gekenleri ise şu sözlerle özetliyor:

“Tasarruflu ve akıllı yapılaşmayı devletin teşvik etmesi gerekiyor. Enerjide dışa bağımlı ve cari açığı giderek artan bir ülkede, konut sektörünün şekillendirilmesi ayrı bir öneme sahip. Amerika’da güneş enerjisine yatırım yaptığınızda aldığınız devlet teşvikleri ve kredi geri ödeme süreleri, sürdürülebilir yatırımlar yapmak isteyen firmaların önünü açıyor.”

 SANAL GAYRİMENKUL DENEYİMLENECEK

Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Feyzullah Yetgin, gayrimenkulün teknolojiyle buluşmasını “proptech” kavramı ile açıklıyor.

Proptech’in, tüm teknolojik değişimlerini yakalayarak gayrimenkul sektörüne adapte etmeyi hedeflediklerini dile getiren Yetkin, sektör hakkında şunları söylüyor:

“Son yıllarda teknolojik gelişmelerin, gay-rimenkül alımı, satımı ve pazarlanması aşamasında, sektöre önemli katkıları oldu. ‘Ocu-lus Rift’ olarak adlandırılan 3D gözlükleri bazı gayrimenkul firmaları tarafından kulla nılmaya başlandı. Bu sayede alıcılar, beğendikleri proje içerisinde 360 derece sanal tur gerçekleştiriyor. Gelecek yıllarda alıcı, beğendiği projenin sanal versiyonu ile tüm detaylarıyla inceleyerek dene-yimlcmc şansım yakalayacak.”

 GAYRİMENKUL 4.0
Versiyonu’nu dünya ile paylaşarak bu söylemde öncü olmak. “Gelişmiş ülkeler, 4.0 versiyon sanayi devrimi dönemine girdi” diyen Yetgin, Türkiye’nin de yakın zamanda ileri teknolojiyi yakalayacağına inandıklarını söylüyor. Yetgin, gayrimenkul teknolojileri alanında yapılması gerekilenleri ise şöyle anlatıyor:

“Gayrimenkul dışındaki sektörlerde teknolojik dönüşümler hızlı şekilde gerçekleşiyor. Bu durum standartların yeterli olmamasından ya da salt teknolojik açılardan kaynaklanmıyor. Gayrimenkul sektörünün oyuncuları olarak, farklı bilim dalları ve disiplinleriyle bir araya gelmeli, yeni yapım yöntemleri, teknikler, teknolojik uygulamalar ve malzemeler üzerinde çalışmalı, hatta kamusal regiilas-yonlarla sektörün motivasyonunu artırmalıyız.”

GYODER yönetiminin hedeflerinden biri ‘Gayrimenkul 4.0


TÜRKİYE tam bir üzüm cenneti

TÜRKİYE tam bir üzüm cenneti. Her ne kadar geleneksel çeşitleri yavaş yavaş piyasadan çekilse de Türkiye’nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her ilimizde yetişen bir meyve üzüm. TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre, 2017 sezonunda 4 milyon 200 bin ton üzüm üretilmiş. Bu yıl dolu başta olmak üzere olumsuz hava koşullan nedeniyle rekoltenin 4 milyon tonun altına gerilemesi bekleniyor.

Türkiye’nin bu üretim rakamlarıyla dünya üzüm üretiminde beşinci sırada yer alıyor. Geçen sezon üretilen üzümlerin 2.2 milyon tonu sofralık, 1.5 milyon tonu kurutmalık, 400 bin tonu da şaraplık olarak değerlendirilmiş. Yaş üzümün yüzde 30’u da pekmezlik olarak kullanılmış. Bu yıl pazarda bile 5 TL’nin altında üzüm yok. İyi üzümlerin kilosu 10 TL’ye kadar çıktı. Şaraplık ve pekmezlik üzümlerin bile tarlada kilosu 1.6 TL’ye satıldı. Üzüm piyasasını sadece en düşük fiyattan hesaplasak bile 5 milyar TL’lik hacme sahip. Ortalama 4 TL’den hesaplasak 15 milyar TL’nin üzerinde bir büyüklük söz konusu.

BU YIL REKOLTE İYİ DEĞİL

Bu yıl üzüm sektörü açısından iklim oldukça olumsuzdu. Haziran aylarındaki aşırı yağışlar ve dolu bazı bölgelerde ciddi rekolte kayıplarına neden oldu. Üretici rekolte kayıplarındaki zararını fiyatlardaki artışla dengeledi. Özellikle üzümün ticari olarak geniş alanlarda üretildiği Manisa Alaşehir ve Sarıgöl, Denizli Çal ve Güney, Ankara Kalecik, Elazığ gibi üretim merkezlerinde üreticinin keyfi oldukça yerinde. Rekoltede yaşanan kayıplar fiyatlarla telafi edilmiş.

Sezon sonuna gelmişken üzüm üreticisinin durumu nedir, hem kurutmalık hem de sofralık üzümde neler yaşanıyor onu ..araştırdık. Üzümün merkez üslerindeki üreticilerle konuşarak hem bu yılın bir değerlendirmesini hem de gelecek yıl beklentilerini öğrendik. Çavuş, Kınalı Yapıncak, Katı Kara, Antep Karası gibi birçok yerel üzüm çeşidinin artık büyük pazarlara ulaşamadığına, üretiminin giderek azaldığına şahit olduk. Piyasanın hakiminin ise Sultani çeşidi olduğunu öğrendik.

ÇAVUŞ ÜZÜMÜ YERİNDE 10 TL

Çavuş üzümü Türkiye’nin en eski üzüm türlerinden biridir. Türkiye’nin her yerinde yetişebilen bir çeşittir ama asıl merkezi Safranbolu’dur. İlçe lokumuyla ünlü olduğu kadar çavuş üzüm çeşidiyle de ünlüdür. İlçede bağcılıkla uğraşan ailelerin büyük kısmı halen çavuş üzümünü üretmeye devam ediyor. Çok lezzetli olan çavuş üzümü bu sezon anavatanında bile 10 TL’dcn satılıyor. Dolayısıyla bu fiyatlarla İstanbul’a kadar gelmesi zor.

Safranbolu Ziraat Odası Başkam Fedai Acar, üzüm üreticisinin bu yıl çok iyi bir sezon geçirdiğini belirterek, “Bizde ağırlıklı çavuş üzümü üretiliyor. Yöredeki pazarlarda bile 10 TL’den satılıyor. Çok üretim yok. Bu fiyatlarla İstanbul’a gelmesi zor” diyor. Çavuş üzümünün verimini artırmak için aşılamalar yaptıklarını belirten Acar, “Bölgede çok geniş üzüm bağları yok. 10-20 dönümlük bağlarımız var. Çavuş üzümünü üretmeye devam edeceğiz” diyor.

SARIGÖL'DE YÜZLER GÜLÜYOR

Manisa’nın Alaşehir ve Sarıgöl ilçeleri için üzümün iki başkenti desek abartmış olmayız. Alaşehir kurutmalıkta, Sarıgöl sofralıkta açık ara lider konumunda. Her iki ilçenin dağı taşı üzüm bağı olmuş. İlçelerin nüfusunun neredeyse tamamı üzüm üreticisi. Sofralık sultani üzümün merkezi olan Sarıgöl ilçesindeki bağların neredeyse tamamının üstü örtülü. İlçeye tepeden baktığınızda tam bir serakenti gibi görünüyor. Sarıgöllü üreticiler üzümlerini kasım sonuna kadar bağlarda tutabilmek için böyle bir yöntem geliştirmiş. Hem soğuktan hem de yağışlardan koruyorlar.

Sarıgöl Ziraat Odası Başkanı Ali İhsan Ülgen, ilçede 120 bin dekar alanda sultani üzüm üretildiğini bunun 90 bin dekarının üzerinin örtüyle kaplandığını belirtiyor. Ülgen, “Sarıgöl ağırlıklı sofralık üzüm üretir. Kurutmalık ancak üretimin yüzde 10’udur. Şu anda iyi kalite üzümün bizden çıkış fiyatı 6 TL. Fiyatlar 4-6 TL arasında. Üretici rekolteden kaybını fiyatlarla telafi etti. Üretici için bu fiyatlar çok iyi” diyor. Bu yıl de ihracata gidiyor” diyor. Sofralıkta erkenci ürünlere yöneldiklerini belirten Ülgen, “Superior isimli bir çeşit bu bölgede yaygınlaştı. Çekirdeksiz bir üzüm çeşidi. Temmuz ayında hasadı yapılıyor. Pazara da ilk bu üzüm iner. Üreticiye para kazandıran bir çeşit” diyor. Geleneksel üzüm çeşitlerinin azaldığını belirten Ülgen, “Çavuş üzümünü bizim bağlarımızda artık kendimiz yemek için yetiştiriyoruz. Pazar için Sultani ve Superior çeşitlerini üretiyoruz” diyor.

ÇAL VE GÜNEY, TELAFİ ETTİ

Denizli’nin iki ilçesi Çal ve Güney üzüm üretiminde öne çıkan diğer yöreler.

Güney özellikle şaraplık üretiminde adını duyuran bir ilçe; Çal ilçesi de şaraplık üzüm üretiminin yüzde 35’ini gerçekleştiriyor. Çal Karası ile meşhur olan ilçede 200 bin dekar bağ bulunuyor, ilçede ciddi miktarda sofralık ve kurutmalık üzüm de yetiştiriliyor.

Bu yıl bölgede bir tür mantar hastalığının da olduğunu bu nedenle rekoltenin düşük kaldığını belirten Çal Ziraat Odası Başkanı Haşim Ahmet Çil, ‘Tarım ilçe müdürlüğü köy köy araştırma yaptı. Bazı köylerde rekolte kaybı yüzde 50 düzeyinde. Ama ürün fiyatları bu sene iyi. Geçen yıl 1.20 TL olan şaraplık üzümün fiyatı 2 TL oldu. Çal karasının fiyatı da 1.50 TL’den 2.5 TL’ye kadar çıktı. Üretici bu fiyatlarla kayıplarını telafi etti” diyor.

Kredi riskini azaltıyor

Bankacılık sektörünün en büyük zorluklarından biri, kredi riski.

Kişi, kurum krediyi ödeyebilecek mi? Ödememesi halinde oluşacak maddi kayıp ne olacak?

Bankalar bu riski nasıl minimize edebilir?

"Ne kadar çok veri, o kadar öğrenen algoritmalar" yöntemiyle çalışan yapay zeka, bu zararı yüzde 10'a kadar azaltabiliyor. Yönetim danışmanlık şirketi McKinsey’in bir raporuna göre, makine öğrenmesi yöntemi zararı indirmekle kalmıyor, risk yöneticilerin kredi verme kararını yüzde 25-50 oranıyla düşünüyor. Geleneksel yöntemler, kredi alanların demografı, geçmiş ödemeleri gibi makroekonomik verilerine bakarak maddi tablosunu ortaya çıkarıyor. Bu yöntemler finans kurumlarının tüketici davranışı ve kredi puanı arasında net ilişkiler geliştirmesini sağlıyor. Ancak tüketicinin para harcama, biriktirme ve borç alma yöntemleri değişiyor. Makine öğrenmesi yöntemi, bankalar ve finansal kuruluşlara bu sürece daha çok bilim ve daha az tahmin gücü katmalarını sağlıyor. ABD'deki önde gelen finansal kuruluşlar, son birkaç yıldır yapay zeka sayesinde geleneksel yöntemlerin atladığı bazı işlemleri tespit edebiliyor.

JP Morgan 2017'den beri kullandığı COiN isimli yapay zeka platformu, 12 bin ticari kredi sözleşmesini saniyeler içinde inceleyebilirken, bu işlemin insan tarafından yapılması her yıl 360 bin saatini harcaması anlamına geliyor. Finansal kurumların işlerini kolaylaştıran ve hızlandıran makine öğrenmesi yöntemleri müşterilerin kredi geçmişleriyle finansal alandaki büyük veriyi birleştiriyor. Böylece, krediyle ilgili karar verilmesi için bir kredi analistine göre çok daha geniş bir alanda inceleme yapabiliyor.

Pentagon'dan 2 milyar dolarlık yatırım

Yapay zeka teknolojisi askeri alanda insanın yapabileceklerinin fazlasıyla ötesine geçebilir. Bu durum ABD, Çin ve Rusya’nın askeri alandaki yapay zeka yatırımlarına hız vermesine neden olurken, geçtiğimiz günlerde ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, yapay zekaya 2 milyar dolar aktaracağını duyurdu.

Pentagon'un İlerlemiş Savunma Araştırmaları Projeleri Ajansı DARPA'nın ABD medyasına konuşan Başkan Yardımcısı John Everett, "Yapay zekaya yatırım yapmak için iyi bir zaman. Yirmi yıllık ilerlemeyi beş yılda kat edeceğimizi düşünüyoruz” diyerek yapay zekanın askeri alana katacağı ilerlemenin ip uçlarını verdi.

DARPA, Pentagon’un askeri teknolojilerinin toplandığı merkez. ABD'nin askeri alanda kullandığı teknolojilerin pek çoğunun Ar-Ge'si burada gerçekleştiriliyor. Bu nedenle bu merkeze yapılacak yatırımlar, askeri alanda "yeni yapay zeka teknolojilerinin" geliştirileceği anlamına geliyor. Ancak John Everett, röportajında makine öğrenmesi teknolojisinin askeri alanda "yetersiz kaldığını" belirterek, yeni teknolojik uygulamalardan bahsediyor. Everett, "Makine öğrenmesi çok iyi işler yapabiliyor ancak neler yapamadığı da dikkate alınması gereken bir konu" diyor.

Makine öğrenmesinde ana prensip, algoritmanın binlerce veriyle öğrenerek istenilen sonucu ortaya çıkarması olarak bilinirken, bu öğrenmenin haftalar alabileceği ve her zaman çok doğru sonuçlar vermediğinden bahsediliyor. Bu nedenle DARPA'nın üzerinde yoğunlaşacağı yazılımlar, "insan gibi bir kere görüp öğrenebilen" algoritmalar olacak. Everett, yeni bütçeyle gerçekleştirecekleri teknolojilerin olumlu sonuçlar vermesi ve askeri-güvenlik alanında kullanılabilecek olması halinde, yatırım yapmaya devam edeceklerini söylüyor.

Hey taksi!.. Uçur beni havaalanına

KARA trafiği, İstanbul gibi nüfus yoğun kentlerde insanların zamanını yeterince çalmıyor mu? Sadece İstanbul değil, Los Angeles, New York, Pekin, Mumbai gibi pek çok kent aynı soruna çözüm arıyor. Bu gerçekten yola çıkarak ulaşımı havaya taşıyarak ilk hava taksi projesini başlatan Uber’i, Rolls Royce’un eVTOL, Airbus’un CityAirbus ve Vahana projeleri takip etti. Google’m kurucularından Larry Page’in finanse ettiği uçan elektrikli araç projesi Kitty Hawk ise yarışa kişisel araç prototipi Flyer ve uçan taksi prototipi Cora ile katıldı. Bu dev şirketlerin yanı sıra bazı start-up’ların uçan araç projesi yarışına girmesi, pek çok hükümetin en kısa zamanda bu araçlara yasal izin çıkaracağı sinyalini veriyor.

Geçtiğimiz günlerde bir İngiliz şirketi Vertical Aerospace, helikopter gibi dikey havalanan ve inen hava taksisi projesini tanıttı. Vertical Aerospace iki yolcu ve bir pilottan oluşan aracını 2022’de İngiltere semalarında boy göstermeye başlayacağını söylüyor. Vertical Aerospace’in sahibi OVO Energy’nin CEO’su Stephen Fitzpatrick, Formula 1 yarışlarında kullanılan teknolojiden esinlendiklerini belirterek, “Formula 1 ’den teknoloji konusunda çok şey öğrendik. Fl’de kullanılan hafif malzemeler, aerodinamik ve elektrik sistemleri, karadan çok hava ulaşımında uygulanabilir. Bu teknolojiyi deneyimli havacılık ve uzay mühendislerinin elinde 21’inci yüzyılın hava aracını çıkartıyoruz” diye konuşuyor.

İLK KİM OLACAK?

Bu araçların ne zaman gerekli yasal izinleri alıp uçmaya başlayacaklarına ilişkin kesin bilgiler yok ama bazı gelişmeler söz konusu. Uber, hava taksinin ilk olarak üç kentte

deneneceğini belirtiyor. Bu kentler Dallas, Los Angeles ve son olarak Mumbai olarak belirlenmiş. Uber’in hava üssü ABD olacak. Bunun dışında Hindistan, Japonya, Avustralya, Brezilya ve Fransa’dan biri ABD dışındaki üs olmaya aday. Hintli yetkililerle projeyi Mumbai’de uygulamak üzere görüşen Uber, söz gelimi Mumbai Havalimam’ndan kentin batısındaki banliyölerine ortalama 100 dakikada giden kara araçlarına karşılık, hava taksinin 10 dakikada bu mesafeyi kat edeceğini belirtiyor.

Kitty Hawk ise uçan araçlarını Yeni Zelanda’da test ediyor. Firma, bu araçların ABD’dcki Jersey kent merkezinden Manhattan’a iki dakikadan az bir zamanda ve 10 cent gibi bir enerji maliyetiyle uçarak ulaşımda yeni bir devir açacağını belirtiyor. Kitty Hawk’ın başındaki Google’ın eski otonom araç direktörü Sebastian Thrun, üç yıl içinde öncelikle Yeni Zelanda’da olmak üzere uçuş iznini alacakları tahminini yapıyor. Kişisel uçan taksi kullanmanın çok kolay olacağını belirten Thı un, hava taşımacılığıyla ilgili bazı zorlukların olduğunu da inkar etmiyor. Flyer’ın şimdilik yerden 3 km yüksekliğe kadar havalanabileceğini belirten Thrun, “En kötü ihtimalde yolcu suya iniş yapabilir. Ancak teknoloji geliştikçe bu araçlar mevcut küçük uçaklardan çok daha güvenli hale gelecek. Çünkü çok farklı bağımsız motor ve pervaneleri olacak. Eğer birinden birini kaybederseniz, sorun teşkil etmeyecek” diyor. İkinci sorunsa ses. Bir süre sonra oluşacak hava trafiğinin araçların rakımı yükseltip alçaltarak çözülebileceğini umut eden Thrun, ileride binlerce aracın aynı anda uçabilmesi içinse çok iyi bir hava yönetim merkezi kurulması gerektiğinin altını çiziyor.

Bu araçların ortak özelliği elektrikli olması. Bu nedenle prototipleri kısa mesafe, kent içi yolculuklar için tasarlanmış. Elektrik enerjisinin yoğunluğunun mevcut yakıtlara göre daha düşük olması, uzun yolculuklar için doğru alternatif olmadığını gösteriyor. Uzun süreli yolculuklarda elektrik bataryalarının çok uzun olması gerekiyor ki, bu aracın bataryaların ağırlığından havala-namayacağı anlamına geliyor.

Enflasyonla mücadele konusunda para politikası

FİYAT istikrarını desteklemek amacıyla güçlü parasal sıkılaştırmaya giden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), politika faizi olan 1 haftalık repo ihale faizini 625 baz puan artırarak yüzde 24’e yükseltti. TCMB’nin diğer politika araçları olan gecelik borçlanma ve borç verme faizleri, politika faizindeki artışla beraber sırasıyla yüzde 22.50 ve yüzde 25.50 oldu. TCMB’nin piyasa beklentilerinin üzerine çıkarak aldığı faiz kararı, enflasyona karşı “önden yüklemeli faiz artırımı” olarak yorumlandı. TCMB’nin kararının ardından dolar ilk tepki olarak 6.55’ten 6.01 TL’ye indi. TL euro karşısında ise 7.62’den 7.00’a gerileyerek sert reaksiyon gösterdi.

Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruşun kararlılıkla sürdürüleceğinin altını çizen TCMB, yeni adım için yine kapıyı açık tutarak, “İhtiyaç duyulması halinde parasal sıkılaştırma yapılabilecektir” ifadelerini kullandı.

Merkez Bankası ayrıca, halihazırda gecelik vadede gerçekleştirilen fonlamanm 14 Eylül 2018’den itibaren haftalık vadede yapılmasına başlanacağını, fonlamanın tamamının haftalık vadede yapılması için bir haftalık geçiş süreci öngörüldüğünü duyurdu. Bilindiği üzere Merkez Bankası, 3 Eylül’de açıklanan Ağustos ayı enflasyon verilerinin ardından yaptığı açıklamada faiz artışının sinyalini vermiş, fiyat istikrarını desteklemek amacıyla PPK toplantısında parasal duruşun yeniden şekillendirileceğini kaydetmişti.

OVP 20 EYLÜL'DE AÇIKLANACAK

Kurun ekonomide yarattığı tahribatın faizden çok daha yüksek olduğunun altını çizen ekonomistler, faiz artışı kararı her ne kadar doların 6 TL’nin altına inmesine yetmese de, TL üzerinde oluşan bozulmanın önüne geçtiği görüşünde. Ekonomistlere ve iş dünyasına göre faiz artışının döviz kuruna gerçek etkisi OVP açıklandığında görülecek. Öte yandan, faizin doğru silah olmadığını, kurlara kalıcı etkisi olmayacağını, özellikle enflasyonda yukarı yönlü bir harekete neden olacağına işaret edenler de var.

Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele konusunda para politikası alanında gerekli gördüğü adımı attığım vurgulayan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Merkez Bankası'nın son kararının ardından "bağımsızlık" tartışmalarının kapandığının altını çizdi. “Şimdi sıra enflasyonla mücadele, sürdürülebilir ve sağlıklı büyüme, cari açığın düşürülmesi konularında üç yıllık iş planımız olan Orta Vadeli Programın (OVP) açıklanmasında.

OVP’yi 20 Eylül’de açıklayacağız. Gerçekçi makro hedefler ortaya koyacağız. Ekimden itibaren enflasyonda da dengelenme ve aşağı yönlü trendi gözlemleyeceğiz” dedi.

"MERKEZ BU SEFER ÜSTTEN ŞAŞIRTTI"

Piyasaların Merkez Bankası’ndan 400-500 baz puan aralığında faiz artışı beklediği dönemde TCMB’nin önden yüklemeli şok karar olduğunu söyleyen Gedik Yatırım Yatırım Danışmanlığı Müdür Yardımcısı Beste Naz Süllü, TCMB’nin piyasaları bu sefer üstten şaşırttığını vurguladı. TCMB’nin bozulan fiyat istikrarı görünümünü desteklemek amacıyla güçlü bir parasal sıkılaştırmaya başvurmak zorunda kaldığını belirten Süllü, “Mevcut durumda yüzde 17.9 olan Ağustos ayı TÜFE’nin Eylül ve Ekim aylarında da yükselmesi ve bu yükselişin kış aylarında kalması bekleniyor. Hatta yüzde 20’nin üzerine çıkması beklenen enflasyonun bu seviyeyi aşacağına neredeyse kesin gözle bakılıyor. Dolayısıyla sadeleşme politikaları çerçevesinde tek faiz kullanmayı hedefleyen TCMB politika faizini yüzde 24’e çıkartıp, kötü/zor zaman faizi olarak nitelendirdiğimiz gecclik borç verme faizini de yüzde 25.5 olarak tanımladı. Aslında TCMB kur hareketinden ötürü yüzde 19.25 olan gecelik borç verme faizinden piyasayı fonluyordu. Yani teknik olarak kullandığı faizden 475 baz puan artış yapmış oldu.”

"CARİ ORANLAR HIZLA DÜŞÜRÜLMELİ"

Merkez Bankası’nın aldığı kararla piyasadaki teknik faizle kendi resmi faizini eşitlemiş olduğuna dikkat çeken Süllü, son zamanlarda bankaların likidite ihtiyaçlarına göre mevduata uyguladıkları faizlerin yüzde 20’deıı başlayarak geniş bir aralığa yayıldığını ve piyasada yüzde 26-27’lere kadar çıktığını vurguladı.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Başkanı Nail Olpak, iş dünyası temsilcileri olarak, piyasada cari faiz oranlarından ciddi anlamda rahatsızlık duysalar da diğer taraftan piyasa faizleriyle arası tamamen açılmış bir Merkez Bankası faiz oranının anlamını yitirdiğine işaret etti. Merkez Bankasrnın aldığı bu kararın TL’deki volatiliteye olumlu etki edeceğini söyleyen Olpak, “Bu noktada, zor olmakla birlikte, piyasada cari faiz oranlarının hızla düşürülmesi ve kurlardaki dalgalanma ve yüksek seviyenin bir an önce kontrol altına alın ması gerektiğine inanıyoruz” dedi.

İstanbul Ticaret Odası (ITO) Başkanı Şekib Avda-giç, TCMBnin. faiz artışı ile piyasaya zorunlu aşısını yaptığını vurgulayarak, sıradaki karma aşının ise OVP olduğunu ifade etti.

Avdagiç, “Merkez’in bu hamlesi, reel sektör için asıl anlamını OVP hedefleri ile birlikte okunduğunda kazanacaktır

“Finansal istikrar, üretim hayatında da istikrar demektir” diyen İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan ise, Merkez Bankası’nın aldığı kararın finansal istikrarın yeniden tesisine katkı yapacağını ümit ettiklerini kaydetti.

Gelibolu, Avrupa’nın Anadolu’ya açılan yeni kapısı olacak

ULAŞTIRMA sektörünün üçüncü büyük yatırımı olan Çanakkale 1915 Köprüsü, en çok Gelibolu’ya yaradı. Köprünün Avrupa yakasındaki ayaklarının kurulduğu Gelibolu ise şu anda gayrimenkul açısından adeta altın çağım yaşıyor. Gelibolu ve çevresindeki köylerdeki araziler, köprü projesi ile birlikte değer kazanmaya başladı. 2023 yılında tamamlanması planlanan 1915 Çanakkale Köprüsü’nün devreye girmesiyle beraber Gelibolu, Avrupa’nın Anadolu’ya açılan yeni kapısı olacak. Bu nedenle köprü güzergahında yer alan her noktadaki tüm arsa ve araziler, günden güne değerleniyor. Ancak arsa sahipleri, değer artışının çok daha l'azla olacağı beklentisinden hareketle, arazilerini elden çıkarmak istemiyor. Şu anda bölgede arzın talebi yeterince karşılayamadığını söylemek mümkün. Bu nedenle fiyatlarda hızlı bir artış söz konusu.

Gelibolu çevresinde, üç yıl önce metrekaresi ortalama 5 ila 10 TL arasında olan tarlaların fiyatları 10 kat artarak bugün 50 ila 100 TL sınırına dayanmış durumda. Yine imarlı arsaların fiyatları da üç yıl öncesine göre iki kat artış göstermiş durumda, îlçe merkezinde şu an yüzde 40 imarlı arsalar 1.200 ila 2.500 TL arasındaki fiyatlara el değiştirirken, yine ilçe merkezine yakın olan bölgelerdeki imarlı arsaların fiyatları ise; 600 ila 1.000 TL arasında işlem görüyor.

10 Ocak 2019 Perşembe

Finansal planlamacınız var mı?

BİREYSEL emeklilik sisteminde Avusturya modeli, çıkış hakkının sınırlanması gibi seçenekler konuşulurken, katılımcıların en büyük şikayetlerinin fonların getirisi konusunda olduğu atlanıyor. Fonların getirisini artırmak için ne yapılabilir? Sermaye piyasalarını bilen, tanıyan uzmanların katılımcının yanında olması, rahatlatıcı olmaz mı? Gelir ve giderlerinizi dengeleyerek finansal hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olacak bir finansal uzmana ne dersiniz?

FİNANSAL YOL ARKADAŞI

Diyelim ki, gelecekte ne yapmak istediğinizi biliyorsunuz, nasıl bir yaşam sürmek istediğinizi, varmak istediğiniz hedefi biliyorsunuz. Kariyeriniz, evliliğiniz, çocuklarınız, emekliliğiniz... Ancak bunun için bu yolu nasıl yürüyeceğinizi, ne kadar bir gelire ihtiyacınız olduğunu, gelirinizi nasıl değerlendirmeniz gerektiğini de bilmeniz gerekiyor değil mi? Bu çok uzun bir süreç ve bu süreç içerisinde finansal, vergisel, hukuki konularda yardıma ihtiyacınız olabilir. ABD, İngiltere, Almanya Fransa, Çin, Japonya başta olmak üzere 26 ülkede finansal planlama uzmanları yatırımcıların finans piyasalarıyla bağını kuruyor, müşterilerinin hedeflerine uygun yatırım veya borçlanma araçlarını tespit edip, risk ve getiri analizleri yapıyor. Müşterilerinin finansal yolculuğuna eşlik ediyor.

Bizim mevzuatımızda finansal planlama görevi, SPK tebliği ile yatırım kuruluşlarına yani, aracı kurumlar ve bankalara verilmiş. Aracı kurumlar ve bankalar nezdinde finansal planlama uzmanları çalışabilir, müşterilerine gelecek planlaması yapabilir. Peki, şimdiye kadar neden yapılmamış? Birincisi bu alanda yetişmiş uzman yok. Finansal Planlama Derneği uzman yetiştirilmesi için gereken eğitim alanlarını belirleyerek üniversitelerle çalışmaya başlamış. Yani uzmanlar, yetişme aşamasında henüz. İkinci olarak da bu kadar uzun vadeli yatırım üzerine hiç düşünmemişiz. Bireysel emeklilik sisteminin uygulanmaya başlamasıyla ilk defa tasarrufların vadeleri uzamaya başlamış. Bu uzun vadeli hedeflere nasıl ulaşılacağım konuşmaya, tartışmaya başlamışız. Zamanla, eksikler, gedikler tespit edilip, bunları giderecek adımlar da atılacak.

JAPON EV KADINLARI NASIL BİLİYOR?

Finansal planlamacıya neden ihtiyaç var? Herkes kendi finansal hedeflerini belirler, bu başkasını ilgilendirmez diyenler olabilir. Ancak globalleşme ile birbirine bağlanan piyasalar ve ürünler çeşitlendikçe, yatırımcıların bunlara uyum sağlaması güçleşiyor. Finansal okuryazarlık seviyesi her zaman piyasanın gerisinde kalıyor. Piyasalar detaya indikçe, işin matematiksel boyutu öne çıkıyor. Daha fazla uzmanlaşma gerekiyor. Ana işi finans piyasaları olmayan, ancak bu piyasalarda yatırım, birikim yapmak isteyen hangi yatırımcı veya BES katılımcısı bu derinliğe, bu detaya inebilir? Sunulan ürünleri, bunların özelliklerini, hangi piyasalarda işlem yapılması gerektiğini, hangi ülkede (Japon ev kadınlarını biliyorsunuz, onları bizim piyasalarımıza kim yönlendirmiş olabilir?) hangi ürünlerin avantaj sağladığım bilebilir?

HEDEFE BAĞLI KALINMASINI SAĞLIYOR

îşte, finansal planlamacılar, danışanın kişisel hedeflerini gerçekleştirmek için, hangi piyasalarda, hangi ürünlere yatırım yapılması gerektiğinden tutun da, ne zaman ev ve araba alınması gerektiğine, çocukların okul seçimine, vergi, sigorta, gayrimenkul ve emeklilik danışmanlığına kadar ihtiyaç duyulan her alanda danışana yardımcı oluyor. Seçenekleri ve bunların maliyetlerini, risklerini, danışanın gelecek hedefleri doğrultusunda değerlendiriyor, doğru seçimler yapması için yol gösteriyor. Hangi isteklerin gelecekte nelerden vazgeçmek anlamına geldiğini göstererek, danışanların hedefe bağlı kalmasını sağlıyor.

Finansal planlama uzmanı emeklilik için bugünden nasıl birikim yapacağınızın da yolunu çiziyor. Bugün yapacağınız birikimin miktarı ve fon seçimini hedeflerinize uygun olarak gerçekleştirmenizi sağlıyor. Böylece piyasalarda aşırı risk almak yerine, hedeflerinize uygun yatırım araçlarını içeren fonlara yatırım yaparak birikim sağlayabilir, hedeflerinize ulaşabilirsiniz.


Alparslan BUDAK / Finansal Planlama Derneği Başkan Yardımcısı
"Geleceğin işi, finansal planlama uzmanlığı”


Finansal planlama uzmanının en ayırt edici özelliği, müşterisine başlangıçta sorduğu sorudur. Finansal planlamacı, kendisine danışan kişiye öncelikle "ne kadar birikiminiz var?" diye sormaz, "siz nasıl bir hayat yaşamak istiyorsunuz?” diye sorar.

Müşterisinin geleceğe ilişkin planlarını, hayallerini anlamaya çalışır. Başlangıçta kişinin ne kadar birikimi olduğu, hatta herhangi bir birikimi olup olmadığı önemli değildir. Önemli olan kişiyi adım adım hayallerine ulaştırmaktır. Diyelim ki Ahmet Bey 35 yaşında, evli, 5 ve 7 yaşlarında iki çocuk sahibi, maaşlı çalışan biri. Babadan kalma bir evi ve krediyle aldığı bir arabası var. Çocuklarını ABD'de bir üniversitede okutmayı, onlara birer daire bırakmayı ve emekliliğinde bir sahil kasabasında yaşamayı hayal ediyor. Finansal planlama uzmanı öncelikle Ahmet Beyin ev ve araba sigortalarının kapsamını belirler. Teklifler alır, en uygununu Ahmet Beye sunar. Çocukların ABD'de üniversiteye gidebilmesi için bundan 11 ve 13 sene sonra kaç dolar gerekeceğini hesaplar. Bugünkü birikimlerin bir kısmını, üniversite çağı gelene kadar dolar bazlı varlıklarda, değerlendirmeyi önerir. Emeklilik planlaması için Ahmet Beyin ve eşinin gelir-gider durumuna ve risk profillerine bakarak, uygun BES planı ve fon dağılımını belirler. Her ay ödemeleri gereken tutarı ve devlet katkısıyla birlikte emeklilikte ulaşacakları tahmini birikimlerini hesaplar. Çocuklara birer daire alma hayalini ise bundan 17 sene sonra düşünebileceğini, o zaman geldiğinde mortgage kredisi alarak bunu da planlayabileceklerini anlatır. Kısacası Ahmet Bey, finansal planlama uzmanından, yaşamayı hayal ettiği hayata kendisini adım adım yaklaştıracak bir yol haritası almış olur.

İnsan destekli sistemler geliştirilmeli

Hayatımızı kolaylaştırmasını beklediğimiz yapay zeka uygulamalarından birisinin bu şekilde ıskartaya alınması, araştırma alanında çalışanlar için üzücü.

Ancak, "yanlı olmayan yapay zeka sistemlerinin oluşturulması" üzerine daha fazla araştırma yapılacak olması, bu olayın bilimsel açıdan pozitif tarafını oluşturuyor.

Son dönemde ırk, dil, din ve cinsiyet gibi yanlılık yaratabilecek bilgilerden bağımsız karar verebilen yapay zeka sistemleri oluşturabilmek için bu verilerin eğitim sürecine dahil edilmemesi konusu gündemde. Yapay zeka sistemlerinin daha dengeli veri kümeleriyle eğitilmesiyle çözümlerin standartlaştırılması tartışılmaya başlandı. Üretilecek çözümler bizlere ne kadar etkili görünürse görünsün, bu tarz yapay zeka sistemlerinin güvenilirliğini garanti altına almanın tek yolu, insan destekli, yan otomatik yapay zeka kontrol sistemlerinin oluşturulması ve alınan yanlış kararların yeniden eğitim yoluyla düzeltilmesi olarak görülüyor. Ayrıca insan kaynakları alanında hala birçok süreçte, yapay zeka uygulamalarının sağlayacağı potansiyel faydalar devam ediyor. Mülakatlarda görüntü ve ses işleme teknikleri kullanarak adayları teknik açıdan analiz edebilen, işe alım sürecinde sohbet robotları kullanarak binlerce adayın sorularını aynı anda ve gerçek zamanlı cevaplayabilen, çalışanların kariyer ve eğitim planlamalarını kişiye özel yapabilen yapay zeka uygulamalarına mutlaka şans vermek gerekiyor.

İşe alımda cinsiyet ayrımcısı!..

YAPAY zekanın kurumsal yönetime dahil edilmesi, insanın karar aşamasında sadece kendi perspektifinden bakmasının önüne geçmek, böylece daha nesnel bir kararın ortaya çıkmasını sağlamak bakımından yararlı kabul ediliyor.

Peki ya karar mekanizmasına tavsiyelerde bulunan yapay zeka algoritmalarının önyargıları varsa?

Daha önce Google’da yayınlanan haber metinleriyle eğitilen bir algoritmanın haber yazmaya başladığında cinsiyet ayırımcısı haline geldiğini, maskülen bir bakış açısıyla haber yazdığını paylaşmıştım. Benzeri gelişmeler bu kez dünyanın başka bir teknoloji devi olan Amazon'da yaşandı.

Amazon’un işe alımlarda kullandığı, "bir görev için en uygun personeli seçen" algoritmasının kadınlara düşük puan verdiği ortaya çıktı. Şirketin kullandığı algoritma, adaylara bir ile beş arası puan veriyormuş. 2014'ten bu yana Amazon'un iş başvurularını inceleyen bu algoritma, söz gelimi kendisine verilen 100 özgeçmiş içinden "en iyi beşi" seçmek üzere programlanmış. Ancak şirket yetkilileri,

2015'te algoritmanın yazılım geliştirici ve diğer teknik işler için cinsiyete bakarak karar verdiğini fark etmiş. Yıllardır şirket bünyesinde çalışan erkeklerin geliştirdiği cinsiyet ayrımcısı yazılım, erkek adayları tercih eder duruma gelmiş. Özgeçmişin içinde "kadın" kelimesinin geçtiği, sözgelimi "kadın basketbol takımı”, "kadın dayanışma kulübü’1 gibi tamlama ve cümlelerle ilgili olumsuz yargıya varan algoritma, bununla da kalmamış sadece iki kız lisesi mezunlarınaysa düşük puan vermiş.

İngiliz haber ajansı Reuters, Amazon yetkililerinin bu yazılım üzerinde çalışan ekibin geçen yılbaşlarında lağvedildiğini, sorunun farkedilmesinden itibaren yapılan çalışmalar sonrasında her iki cinsiyet için de tarafsız sonuçlar çıkacağı yönünde umutların kaybedildiğini bildirdi. Amazon'da yaşanan bu insan kaynağı çalışmasını ilk kez gündeme getiren Reuters, ismi açıklanmayan yetkililerin, "bu yapay zekalı aracın sadece tavsiye edici niteliğinde kullanıldığını ve nihai kararı insanın verdiği" yönündeki paylaşımlarını da aktardı. Reuters'un haberinde yaptığı çıkarım şu, "Amazon, yazılımın temelindeki makine öğrenmesi tekniğinin sınırlı kullanılabileceği kanısına vardı."

CareerBuilder isimli yazılım şirketinin geçen yıl yaptığı anket, ABD'deki insan kaynakları yöneticilerinin yüzde 55'inin önümüzdeki beş yıl içinde yapay zekanın işlerinin bir parçası olacağını düşündüğünü göstermişti. Ancak Amazon'un yaşadığı deneyiminin, işe alım süreçlerini tamamen otomasyona bağlamak isteyen ve bünyelerinde binlerce kişi çalıştıran Hilton Worlwide Holdings İne ve Goldman Sachs Group tarafından da değerlendirilmesi gündeme geldi. Anlaşılan o ki, yapay zekayı işe alım sürecinde devreye sokmak isteyen dev kurumların, karar vermeden önce yazılımın ortaya çıkardığı sonuçlar üzerinde ciddi incelemelerde bulunmaları gerekiyor.

Beş yılda 583.5 milyon dolar verdiler

ABD’de tanınmış iş insanları birbiri arüma yapay zeka araştırmalarına bağış yapıyor; MİT'ye yapılan bağış, bu alandaki bütün rekorları geride bıraktı. Ülkemizdeki iş insanlarınım da bu yönde adımlar atmasını bekliyoruz.

GEÇEN haftanın teknoloji dünyasındaki en önemli gelişmelerinden iki tanesi, ABD’deki yatırım devi Blackstone’un CEO’su Stephen Schwarzman’ın teknoloji deyince dünyanın en iyi üniversitesi olarak gösterilen Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ne (MIT) yaptığı 350 milyon dolarlık yatırımdı. MIT Başkanı Rafael Reif, büyük bir parçasını Schrvvarzman’ın sağladığı toplam 1 milyar dolarlık bir fonla, MIT bünyesinde bir yapay zeka fakültesi kurulacağını açıkladı. MIT bu fakülteye 50 öğretim üyesi alacak ve burasını bilişim dünyasıyla ilgili disiplinlerin eğitim merkezine dönüştürecek. Yapay zeka ve veri bilimi, fakültenin çalışmalarının temelini oluşturacak.

Bir Amerikan akademik kurumuna yapılan en büyük yatırım pastasının büyük parçasına sahip olan Schwarzman’m ismi, bu fakülteye verilecek. Schwarzman’ın konuyla ilgili açıklamasıysa şöyle: “Ülkemizin yüz yüze olduğu en büyük fırsat veya zorluk, yapay zekanın gücünden yararlanarak küresel alanda rekabetçi kalabilmek ve tüm toplumun ilerlemesini sağlayacak gelişmelere imza atmak.”

Geçtiğimiz günlerin önemli haberlerinden biriyse üzücüydü. Microsoft’un kurucularından Paul Ailen, yeniden nükseden kanser hastalığı nedeniyle 65 yaşında hayata veda etti. Schwarzman ve Allen’m ortak bir noktası var. Ailen yapay zekaya şimdiye kadarki en büyük bağışı yapan ikinci isim. İsmini taşıyan Ailen Yapay Zeka Merkezi’ne bu yıl 125 milyon dolar bağışta bulunarak ölmeden önce bu teknolojinin insan hayatı için önemine vurgu yapmış oldu.

ELON MUSK BAŞLATTI

ABD’deki eğitim merkezlerine veya üniversitelere yapay zeka gelişmeleri için yatırımda bulunan işadamları Schwarzman ve Ailen ile sınırlı değil. Chronicle’a göre, 2015’ten bu yana kar gütmeyen bu kuruluşlara işadamları tarafından yapılan yapay zeka yatırımının toplamı 583.5 milyon dolar. İlk yatırımı Tesla ve Spacc-X’in kurucusu Elon Musk yapmış. Musk, çalışmalarını desteklediği Future of Life Enstitüsü’ne “yapay zeka ve insana olası faydalarını araştırmak üzere küresel bir araştırma programı” yapılması için 10 milyon dolar bağışta bulunurken, 2016’da Fredric Lawyer isimli avukat kişisel olarak İnsan ve Makine Bilişimi Enstitüsü’ne 1 milyon dolar vermiş. 2017’deyse Raptor Group isimli yatırım şirketinin kurucusu Jim Pallotta, Yapay Zeka Etik ve Yönetim Fonu’na 1 milyon dolar yatırmış. Linkedln’in kurucusu Reid Hoffman yine aynı kuruluşa 10 milyon dolar, siber güvenlik şirketi Datto’nun kurucusu Austin McChord Rochester Teknoloji Enstitüsü’ne 20 milyon dolar, yapay zeka ve süper bilgisayar şirketi Nvidia’nm yöneticisi Dwight Diercks ise Milwaukee Mühendislik Bölümü’ne 34 milyon dolar bağışta bulunmuş. Bu yılsa yine Reid Hoffman bu kez Toronto Üniversitesine 2.45 milyon dolar, Schvvarzman Harvard İşletme Fakültesi’ne 5 milyon dolar, JMB Realty emlak şirketinin kurucusu Neil Bluhm ise Chicago Kuzeybatı Tıp Merkezi’nde adına kardiyovasküler tıp alanındaki yapay zeka çalışmalarını desteklemek üzere bir enstitü kurulması için 25 milyon dolarlık yatırımda bulunmuş.

Bu bağış rakamlarının kamuoyuna açıklandığını belirtmek gerek. ABD’de 2015’ten bu yana yapay zekaya yapılan kişisel veya kurumsal bağışlar, bu alanın önümüzdeki yıllarda belirleyici olacağının bir başka göstergesi. Türk işadamlarının da Türk üniversite ve eğitim kuruluşlarına yatırım yapmaya başlamasının Türkiye’nin bu küresel yarışta söz sahibi olmasına önemli bir katkı sağlayacağına şüphe yok.

Koyun veya keçi yardımı yapan kurum sayısı artmış durumda

KÜRESEL İnsani Yardım Raporu 2018 verilerine göre, dünyada 2 milyar kişi yoksulluk, 753 milyon kişi de aşırı yoksulluk içinde yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Dünya Bankası’nın yayınladığı verilere göre, şiddetli yoksulluk altında yaşayan kişiler dünya genelinde yıllara göre bir azalma gösteriyor. Hal böyleyken yoksullukla mücadele için sürdürülebilir projeler büyük önem taşıyor. Birçok demek ve vakıf bu alanda öncü çalışmalar yapıyor. Tarım ve hayvancılık alanında çeşitli projeler, mikro krediler, bakkal dükkanları açmak ve dikiş makinesi bağışı gibi çeşitli projeler yürütülüyor. Bunlardan en çok besi hayvancılığı öne çıkıyor. Süt keçisi projeleri ise keçinin en zorlu doğal şartlara dayanıklı olmasından ötürü en üst sırada.

Son yıllarda küçükbaş hayvancılık yapılan bölgelerde koyun veya keçi yardımı yapan kurum sayısı artmış durumda. Keçi ve koyun sahipleri hayvanın sütünü satarak geçimini sağlıyor. Süt keçisi projeleriyle birçok dernek uzun süreli olarak ailelerin ayakta kalabilmesine yardımcı oluyor. Süt keçileri kalıcı gelir kaynağı oluşturuyor. Ailelere verilen genellikle üç dişi ve bir teke keçi veriliyor. Böylece bir süre sonra keçiler sürü haline geliyor ve ticarete konu olabiliyor. Yoksullukla mücadelede önemli bir yol alınmasını sağlayan keçi projelerini derledik...

İHH İNSANİ YÂRDIM VÂKFI

HAYVANCILIK EĞİTİMLERİ VERİYOR

ÎHH İnsani Yardım Vakfı, sekiz yıldır Yetim Dayanışma Günleri adı altında 55 ülkede aileleri desteklemek amacıyla kalkındırma projeleri yürütüyor. IHH Yetim Birimi Başkanı Reşat Başer. babalarını kaybettikten sonra hayat şartları daha zorlu hale gelen kırsaldaki ailelerin hayatlarını idame ettirebilmeleri için yapılan kalkındırma projelerinin çok etkili olduğunu belirtiyor. İHH yetim ailelere süt keçisi, sağmal inek, süt koyunlarını yemleriyle birlikte teslim ediyor. Bugüne kadar 853 aileye toplam 1143 hayvan teslimi yapıldı. Aileler kendi ihtiyaçları dışında çevrelerindeki hayvancılığın gelişmesine de etki ediyor. Aileler kendi ihtiyaçları dışındaki süt veya süt ürünlerini satarak maddi gelir elde ediyor.

Derneğin kalkındırma projeleri Türkiye’nin yanı sıra Asya, Afrika ve Ortadoğu’daki birçok ülkede yürütülüyor.

İhtiyaca göre tespit edilen hayvan türleri proje kapsamında temin edilerek IHH heyeti ve gönüllülerin katılımlarıyla ailelere teslim ediliyor. Bölgelerdeki ziyaretler esnasında geçmiş yıllarda teslim edilen hayvanların durumları da gözlemlenerek projenin etkileşimi takip ediliyor. Bu ziyaretlerde hayvan sayısı artan ailelerin durumlarındaki iyileşme ve değişimler de gözleniyor. Başer, kalkındırma projelerini geliştirmek istediklerini ifade ediyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Hayvancılığı daha bilinçli yapabilecekleri eğitimleri vererek bağışlardan azami düzeyde istifade etmelerini amaçlıyoruz. Bu kapsamda Etiyopya’da Yetim Eğitim Ve Rehabilitasyon Merkezimizde düzenli olarak bölgede yasayan ailelere hayvancılık, tarım başta olmak üzere uzmanlar tarafından uygulamalı eğitimler veriliyor. Bu çalışmaların daha kapsamlı yürütülmesi için bu tür merkezlerin sayısını artırmayı ve daha bilinçli tarım ve hayvancılık yapılmasına katkı sağlamayı planlıyoruz.”

SEN DE GEL DERNEĞİ

KEÇİLER EĞİTİM MASRAFLARINI KARŞILIYOR

Sen De Gel Derneği dünyada en az gelişmiş ülkeler arasında yer alan Gambia ve Senegal’de insanların geçimlerini sağlamak üzere sürdürülebilir projeler gerçekleştiriyor. Balıkçılık, kadın bahçeleri, küçükbaş hayvancılık projeleri yürüten dernek bu projelerle binlerce insanın hayatına dokunuyor. Sen De Gel Derneği Yönetim Kurulu Başkam İbrahim Betil sürdürülebilir projelerle, “Günde bir öğün pirinçle beslenerek yaşamlarını sürdürmeye çalışan, vılda bir kere et yiyebildikleri için dua eden insanların besin kaynaklarını çoğaltabilmeyi” amaçladıklarını belirtiyor. Dernek, Gambia’da dört köye verdikleri yedi balıkçı teknesi, balıkçı ağları ve tekne motorları ile Gambia nehrine balığa çıkanlar her gün tutulan balıkların yüzde 50’sini köylerinde yaşayanlara dağıtmakla yükümlü tutuyor. Böylece 18 ayda tutulan balıklarla 7 binden fazla insanın beslenmesine katkı sağlandı.

Dernek, küçükbaş hayvancılık projesiyle her bir aileye verdikleri bir dişi bir erkek keçi veya koyunun üç yıl boyunca kesilmemesi ve satılmamasını, yeni doğan her yavrudan bir tanesini köyde başka bir aileye vermesini istiyor. Betil, keçilerin koyunlara göre üreme sıklığının daha çok ve erken olduğu bilgisini veriyor ve “Köyde gerçekleşen öz denetimle daha fazla sayıda aileler hayvancılık projesine dahil oluyor. Aileler kendilerine kalan yavru keçi veya ko-yunları 1-2 yıl besledikten sonra kesip et yeme olanağı buluyor. Hayvancılık projesinin en önemli etkilerinden biri aileye kalan her iki yavrudan birinin pazarda satılarak elde edilen parayla çocuklarının eğitimine destek verebilmeleri oluyor” diye konuştu.

Dernek 2ül4’ten beri 2 bin 229 keçi koyun dağıtımı yaptı. 864 ihtiyaç sahibinin yararlandığı proje bağışçıların ve bazı şirketlerin yaptıkları yardımlarla ihtiyaç sahiplerine ulaşıyor. Aralarında bir bankanın su firmasının, oyun merkezinin ve gıda firmasının da bulunduğu bağışçıların ismi proje dosyasında yer alıyor. Betil, sivil toplumda şeffaflığın ve hesap verilebilirliğinin önemini vurguluyor.

HÂK İNSANİ YÂRDIM DERNEĞİ

i HEDEFİ ÇİFTLİK KURMAK

2017’den beri yetim annelerine keçi bağışlarında bulunan Hak İnsani Yardım Derneği proje kapsamında bir erkek ve bir dişi süt keçisi hediye ediyor. Dernek, projeyi Orta Afrika’da yardıma muhtaç bölgelerde uyguluyor. Keçi Projesi Koordinatörü Hüseyin Sağlık hedeflerinin yardıma muhtaç ailelerin anlık ihtiyaçları dışında sürdürülebilir, kendi ayakları üzerinde durabilecekleri bir yardım programı uygulamak olduğunu vurguluyor.

Sağlık, “Ailelere verdiğimiz bir dişi bir erkek çift keçiyle amacımız günlük süt ihtiyaçlarını ve sütten elde ettikleri ürünlerden faydalanmalarmı sağlamak.

Bunun dışında senede iki defa üreyen bu çift keçilerin yavrularını satarak maddi gelir elde ediyorlar. Bu gelirle ailelerin günlük giderlerine ve çocukların okul masraflarına

büyük katkı sağlanıyor. Bu yönüyle bereketli bir proje olduğuna şahitlik ettik. Şimdiye kadar 1000’e yakın yetim ailesini çift keçilerle buluşturduk. İleride gerekli bölgelerde kurmayı düşündüğümüz çiftliklerle tüm ihtiyaç sahibi ve yetim ailelerine ulaşmayı hedefliyoruz” diyor.

YARDIMELİ DERNEĞİ

SUDAN, ETİYOPYA VE SOMALİ’DE

Yardımeli Derneği 2013‘den beri doğal afet ve savaş bölgelerinde acil yardım yaptıktan sonra kalıcı ve sürdürülebilir projeler geliştiriyor. Dernek mikro finans projelerinin farklı modellerini Afrika, Asya ve Ortadoğu ülkelerinde dikiş makinesi, eşek arabası, motorlu taşıma aracı almak ve mini bakkal dükkanı açmak gibi faaliyetlerle muhtaç ailelere destek sağlıyor. Süt keçisi projesiyle ihtiyaç sahiplerine geçim kaynaklan oluşturmayı hedefliyor. Aileler derneğin yurtdışı ofisleri veya partner kuruluşların raporları doğrultusunda tespit ediliyor. Proje kapsamında tespit edilen ihtiyaç sahibi ailelere bakabilecekleri kadar keçi, koyun ya da inek gibi hayvanlar hediye ediliyor.

Yardımeli Derneği Başkanı Dr. Sadık Danışman, ailelerin bu işi yapabilecek düzeyde olmalarına dikkat ettiklerini belirtiyor. Aile ilk aşamada hayvanla-rın sütünden faydalanıyor. Bakımını yapıyor, çoğaltıp ticaretini yapıyor, etinden ve derisinden faydalanıyorlar. Proje halen Sudan, Etiyopya ve Somali’de uygulanıyor. Bugüne kadar 2 bin 206 aileye hayvan dağıtımı yapıldı. Ailelere iki adet süt keçisi veriliyor. Ailede nüfus fazla ise ve bakabilecek kabiliyette iseler keçi sayısı artırılabiliyor. Ülkede bulunan ofisler ve partner kurumlar aracılığı ile kontrol ve denetimler yapılıyor. Dernek ayrıca aileler çok zor durumda kalmadıkları takdirde, keçileri kesmelerini istemiyor.

Gezmek isteyen için hâlâ fırsat var

Turizmciler kurlardaki hareketliliğe inovatif yöntemlerle yanıt veriyor. Kur sabitleme, ekstraları pakete dahil etme, taksit ve promosyon gibi uygulamalar devreye alındı. Kurlardaki seviyelere karşılık sektör temsilcileri özellikle 2019’dan umutlu...

EYLÜL ayıyla birlikte tatil sezonu için son günler başladı. Dövizdeki yükseliş nedeniyle yurtiçi otellere olan talep patlaması tavan yapmış durumda. Geçtiğimiz bayramda sahiller doldu taştı, Türkiye Seyahat Acenta-ları Birliği’nin açıklamasına göre, 2 milyon kişi seyahat ederken, 2.5 milyar TL’lik bir ekonomi oluştu. Bayram tatilinde tercihimiz iç turizm oldu belki ama yurtdışı seyahati tutkumuzdan vazgeçmiş değiliz.

Yurtdışı planları kısa bir süreliğine askıya alınırken tur şirketleri birbirinden cazip promosyonlar yaparak bu dönemi geçirmeyi planlıyor. Sabit kur kampanyası yapanların yanı sıra indirimler birbiriyle yarışıyor. Turizmcilerin yurtdışı turları için aksiyonları çeşitli. Tur programlarının süreleri kısaltılıyor, paket harici en az parayı harcatmak için her şey dahil hizmetler sunuluyor, taksitlerle tüketici rahatlatılıyor. Ucuz des-tinasyonlar arasında Balkanlar öne çıkıyor. Hele ki otobüsle yapılan turlarda 49 euro gibi fiyatlar gündemde. Vize masrafı olmayan bazı ülkelere yapılan turlar daha çok vitrinlere çıkıyor. Tur şirketleri şartlarını zorlayarak tatil hevesini kaçırmamaya çalışıyor. Iş seyahatlerinde ise durum stabil.

Şirketler sadece konaklama sürelerini kısıtlayarak veya grubu daraltarak planlarını bozmuyor.

49 EURO'YA BALKANLAR REVAÇTA

Etstur Yurtdışı Turlar Müdürü İbrahim Cenk Okumuş, okulların açılmasının da etkisiyle tur satışlarında sakin bir döneme girildiğini ifade ediyor. Dövizin durumu nedeniyle satışların nispeten düşük seyrettiğini kaydeden Okumuş, bu dönem için özel okutuş paketler hazırladıklarını söylüyor. Yedi günlük olan turları beş güne çekerek fiyatları daha ucuza getirdiklerini belirten Okumuş, ‘erken al, kârlı çık’ mantığıyla her turda ilk kayıt yaptıran 10 kişiye maliyetinden daha düşük fiyatlar verdiklerini anlatıyor. Okumuş, “Havayolu şirketlerinin yaptığı gibi, sattıkça artan bir fiyat politikası izliyoruz” diyor. Taksitli satış promosyonunu her zaman uyguladıklarını aktaran Okumuş, “Yeni yönetmeliğe göre tur satışlarında taksit sayısı altı ile sınırlandırıldı. Bazı acentelerin yaptığı gibi döviz kurunu sabitleme kampanyası yapmak gibi riskli bir uygulama yerine, fiyatlarını olabildiğince aşağı çektik” diyen Okumuş şöyle konuşuyor:

“Yakın çevre olan otobüslü Balkanlar turlarımızda ciddi bir talep patlaması yaşıyoruz. Selanik, Romanya, hafta sonu Varna, Burgaz, Sofya gibi turlar çok ilgi görüyor. Çünkü bu turlarımızın satış rakamı 49 euro’dan başlıyor. Bir gece konaklama ve yol bu fiyata dahil. Yaptığımız bir başka aksiyon da hafta sonu turlarını cuma-pazar olarak düzenlemek; bir gece otel parası eksik ödeyerek rakamı aşağı çekebildik.

Uçuşları da cuma sabah gidip pazar akşamı dönecek şekilde ayarlıyoruz. Prag, Roma, Aras-terdam, Viyana gibi Avrupa şehirlerinde hafta sonu turlarını üç geceden iki geceye çektik.

Buna gayet güzel, olumlu tep-ki alıyoruz.”

Beklentilerinin öncelikle kurun sabit kalması olduğunu vurgulayan Okumuş, “Halkımızın kura bir alışma süreci vardır, bizim halkımız kurun artmasından ziyade oynak olmasından rahatsız. Kur sabit kalsa, yılsonuna kadar mesela euro 7 TL’de dursa satışlarımızın biraz azalacağını ama çok da etkilenmeyeceğini ümit ediyoruz” yorumunu yapıyor.

HER ŞEY DAHİL PAKETLER

Jolly Tur Yurtdışı Turlar Müdürü Tolga Tekin de, ‘kur sabit-leme’ promosyonunu gerçekçi bulmadıkları için uygulamadıklarını vurguluyor. Peşin fiyatına taksitlendirme kampanyası yaptıklarını aktaran Tekin, turların fiyatlarında indirime gittiklerini belirtiyor. Bazı turlarda çeşitliliğe gittiklerinin de altını çizen Tekin şunları ifade ediyor:

“Yarım pansiyon ve her şey dahil paketler çıkardık. Misafirlerimiz bu turlarda ayrıca yemeğe ve ekstra turlara para vermiyor. Mesela Dubai’de her şey dahil bir otel paketi çıkardık. Kış döneminde deniz tatili isteyenlerin rağbet ettiği Dubai için bu paket çok cazip.”

İtalya turlarının fiyatlarının şu anda normalin çok altında olduğunu anlatan Tekin, 200-250 euro seviyesindeki rakamların kaçırılmaması gerektiğini, daha önce hiç bu fiyatların olmadığım anlatıyor. Tekin, Bc-nelüks ve Orta Avrupa’da her şey dahil paketleri olduğunu söyleyerek, geçen yıllara göre euro bazında yüzde 40 indirimli fiyatlar olduğunu ekliyor. Çok radikal aksiyonlar yerine ufak tefek kampanyalarla devam ettiklerini kaydeden Tekin, beklentilerinin kurdaki iniş-çıkışların durması olduğunu söylüyor. Tekin. “Kurun yükselip bir rakamda durması halinde insanlar bir şekilde alışıyor” diyor.

SABİT KUR UYGULUYOR

Prontotour Yönetim Kurulu Başkanı Ali Onaran ise, dövizdeki dalgalanmalara karşı sürekli önlem aldıklarım, öncelikli olarak fiyat düzenlemesine gidip fiyatlarını geçen yıla göre yüzde 7 oranında indirimli olarak belirlediklerini belirtiyor. Sektörün en hareketli döneminde seyahat severlerin tatillerinden vazgeçmemesi ve döviz kurlarındaki sert değişimden etkilenmemeleri için kur sabitleme kampanyaları düzenlediklerini söyleyen Onaran, “Güncel döviz kuru fiyatlarımız internet sitemizden takip edilebilir” diyor.

Dünyanın sadece belli başlı ülkelerden ibaret olmadığının altını çizen Onaran, “Keşfedilmesi gereken pek çok güzel coğrafya ve kültür bulunuyor” diyerek, seyahat tutkunlarma döviz kurunun yüksek olduğu bu dönemde Sırbistan, Ukrayna, Tayland, Çekya ve Macaristan gibi Türk Lirası’nın değerli olduğu ülkeleri ve Saraybosna, Üs-küp, Tiran, Budva ve gemi ile her şey dahil Yunan Adaları turlarını tavsiye ediyor. Onaran sözlerine şöyle devam ediyor: “Üreterek ve yatırımlara devam ederek bu sıkıntılı sürecin üstesinden geleceğimizi düşünüyorum. Dinamik olarak, anlık yönetilmesi gereken bir dönem yaşıyoruz. Bu bağlamda Hükümetimiz önemli adımlar attı. Açıklanan ekonomi paketinin de yavaş yavaş olumlu etkilerini görmeye başlayacağımızı umuyorum. Piyasalara yapılan yurtdışı kaynaklı para girişleri de ekonomiye rahat bir nefes aldıracaktır.”




EKSTRALAR FİYATA DAHİL

Touristica Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Temel, yurtdışı uçak ve otel satışlarında çok olumsuz etkilenme olmadığını anlatırken, misafirlerin en çok gittikleri yerlerdeki ekstra harcamalardan tedirgin olduklarını belirtiyor. Yurtdışındaki yeme, içme, gezme maliyetlerinin çok yüksek hale geldiğinin altım çizen Temel, ibraı»11-^. “Uçak, transfer ve otel alırken taksit yapılabiliyor ama gidilen ülkedeki ekstra turlarda taksit yok” diyor. Touristica’nın bundan yola çıkarak yeni dönemde ekstra turların da dahil olduğu tur paketleri hazırlayarak taksit yapacağım söyleyen Temel, TL ile satışı da başlatabileceklerini bildiriyor. Temel şöyle konuşuyor:

“Yurtdışı maliyetlerindeki bu artış yurtiçi turizm pazarını yükseltti. Yurtdışında üç gecelik turun maliyeti yurtiçinde üç-dört ayrı rota kültür turunun maliyetine yakın hale geldi.

Bu yüzden hem ülkemizdeki hem de Kıbrıs’taki paketlere, özellikle kültür turlarına talep patlaması yaşıyoruz.”

Vize maliyetlerinin de arttığını hatırlatan Temel, vizesiz gidilen ülkelerin daha çok tercih nedeni olacağını kaydediyor. Balkanlar turlarını daha aktif hale getireceklerini söyleyen Temel, bunları TL ile satmaya çalışacaklarını kaydediyor. Kimlikle seyahat edilebilen -Ukrayna’nın da yükseleceğini, Kiev’den Liviv’e turlar sattıklarını anlatan Temel, Ortadoğu, Uzakdoğu ve Batum’u öne çıkaracaklarını ifade ediyor. Temel, beklentilerinin kurun stabil hale gelmesi olduğunu vurgulayarak, kurun iki aya kadar düzeleceğini ümit ediyor. Temel, “Daha önce de bu tip durumlar yaşadık, alışık ve hazırlıklı-yız” diye konuşuyor.

.UCUZ TURLAR REVAÇTA

Tur Aııdiamo Yönetim Kurulu Başkanı Cem Polatoğlu ise, dövizdeki yükselişin yurtdı-şından gelen turistler için avantaj olduğunu ancak asıl olumlu etkinin gelecek sene görüleceğini ifade ediyor. Yurtiçi turizm hareketinin de dövizdeki yükseliş sayesinde tavan yaptığını anlatan Polatoğlu, “Krize rağmen Türkiye ilk defa bu kadar çok Türk turisti tatil bölgelerinde gördü.

Dolar yükselince herkes yurtiçine yöneldi. Bodrum, Çeşme ve Antalya rekor kırdı” diyor.

Yurtdışı tur satışlarında özellikle ucuz paketlerde ufak toparlanmaların başladığını söyleyen Polatoğlu, >iiksek fiyatlı turlar için kıpırdanmanın zaman alacağını savunuyor ve “Kış için yapmayı planladığımız yüksek . segmentteki Orta Amerika, Çinhindi, Patagonya, Vietnam, Kamboçya, Japonya turlarımızı askıya aldık” diyor.

Acenteler olarak öncelikle Türk Hava Yolları ile görüşme halinde olduklarını anlatan Polatoğlu, önümüzdeki kış için alacakları uçaklarda fiyatlarda kuru sabit tutmayı istediklerini ifade ediyor. Birçok hava yolunun buna anlayış gösterdiğini anlatan Polatoğlu, Avrupa çıkışlarında stabilite sağlandığını kaydediyor. Polatoğlu, Parga ve Korfu adasına 99 euro’ya iki gece üç günlük, 200 euro’ya üç gece dört günlük Paris, 299 curo’ya üç gece, dört günlük Barselona turlarına dikkat çekiyor.

İNDİRİMLİ GÜNEY AMERİKA

Latin ve Güney Amerika turları uzmanı Ejder Turizm’in sahibi Uğur Kurt da, turların fiyatlarını indirdiklerini T; . bildiriyor. Meksika ve Küba turlarını 1.590 euro’dan 1.390 euro’ya indirdiklerini söyleyen Kurt, flaş promosyon olarak 970 euro’ya Meksika, 990 euro’ya Küba turu yaptıklarını belirtiyor. Kurt, taksit, indirim ve kurlarda oynama yaparak kârlarından azaltıp işi devam ettirdiklerini anlatıyor.

Doların 5.70’e düşmesinin sıkıntıları son-landıracağını iddia eden Kurt, “Euro’nun da 6.50-6.60’ya çekilmesi bizim için mükemmel olacaktır, işte o zaman satışlarımız coşar. Aşırı inme beklentimiz yok. Bu olsa herkes memnun olur. Yolcular döviz grafiklerine bakmıyor, rakam şu anda yüksekte olduğu için düşmesini bekliyor” diyor.

Parametrik sigorta geliyor!..

Sigortacılar kurlardaki yükseliş konusunda firmaları uyarıyor. Dövizli sigorta poliçesi yaptırmayanları uyaran Doğan Sigorta Brokerlik CEO'su Selcen Gür, “Dövizle alınan teçhizatın poliçelerini kura göre revize edin. Yoksa zarar edersiniz” diyor...

TÜRKİYE’NİN en büyük beşinci sigorta brokerlik firması olan Doğan Sigorta’nın şemsiyesi altında bugün 6 bin bireysel, 3 bin 500 kurumsal müşteri var. Kurumsallar içinde bilinen, çok sayıda dev firma var. Yıldız Holding, Turkcell, Bilgili Holding, Sinpaş, Onur Air, Mado, Kahve Dünyası bunlardan sadece birkaçı... Türkiye'de yerli sigorta brokerları içinde ilk üçte, yabancılar dahil edildiğinde ilk beşte yer aldıklarını söyleyen Doğan Sigorta Brokerlik CEO’su Selcen Gür, “Yıldız Holdingcin yurtdışı örgütleri olan United Biscuits (UB) ve Godiva’mn da dahil olduğu 8.800 çalışanının sağlık sigortasını yapıyoruz. Turkcell’de ise 17 bin kişi yine sağlık sigortasını bizden alıyor” diyor.

Ana fikri “bankalar kurumsal firmalara sigorta satınasın ” olan bir rapor hazırlayan firma, bu rapor için 138 broker ve 10 bin acentanın desteğini arkasına almış. Yakın vadede Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’la görüşmek için randevu da isteyen Selcen Gür ile sektörü, Türkiye’de tanıtım aşamasında bulunan parametrik sigortayı, döviz kur artışlarının firmalara ve sigorta sektörüne etkilerini konuştuk...

Büyük kurumların kaç çalışanı sizden sigortalı?

Bizim bireysel müşterilerimiz kişisel olarak başvuranlar. Kurumsalları tek olarak sayıyoruz. Örneğin Turkcell'de çalışan 17 bin kişinin sağlık sigortalarını biz yapıyoruz. Biz bu müşterilerimizi kurum olarak bir diye sayıyoruz. Yine Yıldız Holding’te 8.800 kişinin sağlık sigortasını biz yapıyoruz.

broker arasındayız. İşin içine uluslararası broker’ları da katarsanız ilk beşteyiz. Son yıllarda hep yüzde 20’lik bir büyüme yakaladık. Bu yılı da en azından yüzde 18 büyüme ile kapatırız. Geçen sene 100 milyon TL prim ürettik. Bu yıl 118 milyon TL civarında olur.

Ne tür ürünleriniz var?

Birey ve kurum tarafında BES dahil tüm sigortacılık ürünlerini satıyoruz. Biz farkımızı fiyatla bağlantılandırmak istemiyoruz. Biz hizmetimizle farklılaşıyoruz. Birebir müşteri ziyaretleri yapıyoruz. Tüm tesisleri birebir gezip görüyoruz. Hasar anında direkt devreye giriyoruz. Çünkü sigorta şirketi devreye girdiğinde süreç uzuyor. Biz hemen eksper gönderiyoruz ve ertesi günü hemen hasar işlemlerine başlıyoruz. Telefonlarımız 7/24 açık. Hasar anında danışmanlık da veriyoruz. Bireyselde de aynı şey geçerli. Broker doğası gereği müşteri tarafıdır. Müşteri adına sigorta şirketlerinden fiyat toplar.

Onu müşterisine getirip hangisi ile ilerleyeceği konusunda danışmanlık yapar. Sonra da müşterisi adına bütün işlemleri görür. Yani hem fiyat alma, hem poliçeyi oluşturma, hem de hasarda hizmet anlamında...

Yeni ürünleriniz olacak mı?

Bizim fark yaratmak istediğimiz bir diğer alan da Türkiye’de çok tanınmayan ürünleri tanıtmak. Mesela kar kaybı sigortası. Bugün biz müşterilerimize yangına bağlı, makine kırılmasına bağlı kar kaybı poliçelerini anlatıyoruz. Siber riskte ise durum biraz değişti. Eskiden siber risk, müşteri bilgilerinin çalınmasıydı. Şimdi buna siber engine-ering diyorlar. Adam sizin adınıza sizin müşterinize mail atıyor. Şu hesaba şu kadar para yatır diyor. Sizin e-postanızı taklit ediyor. Siz de sanıyorsunuz ki o mail mal aldığınız firmadan geldi ve parayı o adrese yatırıyorsunuz. Bir de ürün sorumluluk sigortaları var. Özellikle yurtdışına mal yollayan firmalar için önemli. Bunun ikinci bacağı ise ürün geri çağırma sigortası. Bütün bunlar ayrı ayrı alman poliçeler.

Bunlar pahalı sigortalar mı?

Aslında değil. Türkiye’de bugün ürün sorumluluk sigortalarını yapıyoruz. Şimdi bir de tamamlayıcı sağlık sigortaları (TSS) üzerinde duruyoruz. Çünkü büyük gruplara özel sağlık sigortası pahalı geliyor. Bu nedenle hibrit ürünler var. Mesela büyük bir grupta müdürlere ve beyaz yakaya özel sağlık sigortası yapıp tüm mavi yakaya tamamlayıcı sağlık sigortası yapabiliyoruz. Zamanla yönetici sorumluluk sigortası da öne çıkacak. Örneğin benim var.


Yakın vadede portföyünüze katmayı planladığınız yeni ürünler olacak mı?

İklime Bağlı Parametrik Sigorta... Dünyada dört yıldır var ve sadece Axa’nın bir kolu olan Axa Solutions yapıyor. Axa Solutions’un Paris’te yaptığı eğitime Türkiye’den bir ben, bir de Axa Sigorta yetkilisi katıldı. Halen ürünü tanıtma sürecindeyiz. Bu ürün özellikle ilkimden kaynaklı değişikliklerden etkilenen şirketler için çok önemli. Nedir bunlar, inşaat, havayolları, nakliye, nakliyat, tarım, organizasyon firmaları, festivaller, soğuk içecek, dondurma, klima üreticileri. Bunların yaşayacakları kayıpları karşılayan terzi usulü bir ürün. Herkes ürüne kendi karar veriyor. Hangi dönemi isterse o dönemi alıyor. îster bir aylık, ister üç aylık, ister bir yıllık. Ve hangi parametreyi kullanmak isterse onu kullanıyor, ister yağmur, ister hava sıcaklığı...

Buna depremi katmıyoruz, sadece iklim diyoruz. Afrika ülkelerinde Tarım Bakanlıkları gibi bakanlıklar bu ürünü satın alıyor. Batılı ülkelerde ise özellikle açıkhava organizasyonları alıyor. Örneğin son dönemde Avrupa’da bir hayvanat bahçesi satın aldı.

Türkiye'de durum nasıl?

Türkiye’de bir baraj, dondurma, klima ve Karadeniz’de fındık üreticisi firmalar için çalıştık. Ancak biraz pahalı geldiği için müşterilerimiz henüz karar vermedi. Sigorta havuz işidir. Havuzda ne kadar çok o üründen birikirse fiyat o kadar ucuzluyor. Şu anda havuzda firma bulunmadığı için primleri yüzde 10-15 gibi. Yani 1 milyon TL’lik bir riski sigortalamak isterseniz 100-150 bin TL prim ödenmesi gerekiyor. Ama yaygınlaştıkça bu fiyatlar inişe geçecek.

Kurdaki artışı nasıl etkileyecek?

Doğan Sigorta Brokerlik CEO'su Selcen Gür, kur farkından olumsuz etkilenmemek için sigortalıların ve sigorta şirketlerinin dikkat etmesi gereken birkaç konuyu şöyle özetliyor...

■    Eksik sigortanızı tamamlayın: İşletmenizde kullandığınız makine ve tesisatı dolar veya euro'yla aldınız. Aldığınız dönemki kur karşılığına denk düşen TL üzerinden sigortalattınız. Bu makinenizde bir hasar meydana geldiğinde poliçeniz TL olduğu için alacağınız tazminat da TL olacak. Yani hasar olursa o makinenin yenisini yerine koyamayacaksınız. Bu nedenle, makine ve tesisatınızın güncel sigorta bedellerini kur seviyesine göre revize etmelisiniz.

■    Dövizli poliçeler de riskli: Eksik sigortaya düşmemek için sigorta bedelini döviz olarak belirleyip sigorta primini döviz olarak ödeyebilirsiniz. Bu durumda hasarınız olduğunda tazminatınız yine döviz olarak ödeneceği için mağduriyet yaşamazsınız. Ancak dövizli poliçenizi taksite bağladıysanız, 'kur'daki artışa bağlı ödediğiniz taksitlerin TL karşılığı artacaktır. Bu yüzden dövizli poliçelerin primlerini peşin olarak ödeyerek kurdan etkilenmeyi minimuma indirebilirsiniz.

■    Sigorta şirketleri küçülecek: Sigorta şirketleri dövizli düzenledikleri, özellikle sorumluluk poliçeleri için karşılık ayırmak zorunda. Mali kayıtlar TL olarak tutulduğu için dövizli poliçeler için ayrılan karşılıklar, döviz arttığı için sigorta şirketlerine ekstra bir mali yük oluyor. Yani kurdaki dalgalanma ve artışlar sigorta şirketlerinin ayırmaları gereken karşılık tutarını epeyce yükseltiyor ve mali yüklerini artırıyor.

■    Sigorta limitleri düşüyor: Sigorta şirketleri kur yükseldikçe daha çok karşılık ayırmak zorunda kalıyor. Bu yüzden sigorta şirketlerinin limitleri düşüyor, bu da sigorta sektöründe pastanın küçülmesine neden oluyor.



Sosyal ağ kuran akıllı asistan

Yapay zekalı sesli asistanların geleceği parlak.

Sesli asistanlar beş dilde konuşabilmenin ve arabalar ile cep telefonlarında yardımcı olmalarının ötesinde evdeki elektronik cihazlara bağlanarak onları uzaktan kontrol etmenizi de sağlıyor. Gündelik hayatımızı kolaylaştıran bu küçük robotların geliştikçe daha çok eve girmesi, önümüzdeki beş yıl içinde bu alandaki üretimin ciddi oranda artması bekleniyor. Üç yıl sonra bir restorana gittiğinizde yan masanızda tek başına oturan bir kişiyi Google Home'a "Çamaşır makinemdeki hafif renklileri şu derecede çalıştır" veya Amazon Echo'ya, "Fırındaki yemeği 180 derecede pişir" derken bulmanız mümkün. Yakında etrafımızda kendi kendine konuşan onlarca kişi göreceğiz.

Canalys isimli teknoloji analiz şirketine göre, geçen yıl 40 milyon olan sesli asistan satışı bu yılın sonunda 100 milyonu bulacak. Araştırma ve danışmanlık şirketi Gartner'ın araştırma bölümü başkan yardımcısı Mike J. VValker,

"Sanal asistanlar önümüzdeki 2-5 yıl içinde en çok adapte edilen ana akım teknolojisi olacak" derken, pek çok yeni teknoloji şirketinin bu cihazların üretimine odaklandığını görebiliyoruz. Bunlardan en ilginç olanlarından biri Güney Kore'de üretilen asistan robot Fribo.

- Bu sesli asistanın diğerlerinden farklı bir özelliği var, sadece insana yardımcı olması değil, başka evlerdeki Fribo'larla iletişime geçerek bir “iletişim veya arkadaşlık ağı" kurması. Diğer önemli özelliğiyse diğer pek çok sesli asistan gibi sesleri kaydetmemesi.

Yalnız yaşayan insanlar için tasarlanmış olan Fribo, eğer izin verirseniz sizin yaptıklarınızı dinleyip arkadaşınıza haber veriyor. Evdeki elektrikli süpürgenin, mikrodalga fırının, çalışan çamaşır makinesinin, buzdolabını kapısının açılıp kapanma sesini dinliyor. Bu seslerin ne olduğunu zaman içinde öğreniyor. Odada olup olmadığınızı, odanın hangi derecede, hangi nem oranında olduğunu biliyor. Evde tanıdığı bir ses olduğunda bir arkadaşınızın veya tanımadığınız başka kişilerin evindeki robotlarla, "Buzdolabının kapağını açtı, bakalım arkadaşınız hangi yemeği yiyecek" sözleriyle iletişime geçiyor. Paylaşım konusunda Fribo’yu ayrıcalıklı yapan, kişinin ismini açıklamaması. Dolayısıyla kişide "gözleniyor veya dinleniyor" izlenimi yaratmadan, eğer kişi isterse kendisini deşifre edebileceği bir sistem geliştirmesi. Sesli asistanlara yeni bir bakış açışı getiren Fribo, Güney Kore'de yaş ortalaması 25 olan genç bir grup arasında denenmiş. Gençlerin arkadaşlarının evde neler yaptığını daha çok merak ettiği, yalnızlıklarını paylaştığı görülmüş. Gençlerden biri, "Evde bir robot olduğunu bilmek bende onunla daha çok konuşmak isteği uyandırdı" hissine kapılmış.

Katil robotlara karşı ilk uyarı

Sonunda beklenen oMu ve Avrupa Parlamentosu (AP), “insan kararı olmadan ateş etmek üzere geliştirilen silahlara” uluslararası yasak getirdi. Böyleee AP, ukatil robotlar” tartışmasına yeni bir boyut kazandırdı...

TEKNOLOJİNİN kontrollü olarak geliştirilmesi yönündeki uyarıları dikkate alan Avrupa Birliği (AB), geçtiğimiz günlerde tüm dünyada insanların “fütüristik” kabusu haline gelen katil robotlar konusuyla ilgili önemli bir karara imza attı. Avrupa Parlamentosunda (AP) geçirilen bir yasa tasarısıyla “insanın kararı olmadan ateş etmek üzere geliştirilen, üretilen ve kullanılan silahlara” uluslararası yasak getirildi.

însan kontrolü olmadan hedeflerini seçerek saldırmak üzere tasarlanmış olan yapay zekalı otonom silahlara karşı harekete geçen yasa, bu silahların bir siber saldırı sırasında kullanılması, hack’lenmesi veya programlarında oluşabilecek bir hata nedeniyle kötüye kullanılması endişesini gidermek amacı taşıyor. AB Dışilişkiler ve Güvenlik Politikaları Komiseri Federica Moghe-riîıi, AP’de 12 Eylül’de gerçekleştirilen oylama öncesi yaptığı konuşmada, “Biliyorum, bu size çok uzak bir gelecek veya bir filim kurguda yaşanacak bir konu gibi geliyor ama öyle değil” diyerek konunun ciddiyetine vurgu yaptı.

Bu kararın AP’de gündeme gelmesiyle ilgili zamanlama da önemli. Zira kabul edilen yasa, konunun kasım ayında bir Birleşmiş Milletler organizasyonunda gündeme gelmesinden önce AB’ye “Bir an önce ortak bir pozisyon alın” çağrısı yapıyor.

AP’li milletvekillerinin çoğu, olası “katil robotlara” karşı şimdiden önlem alınması gerektiğini savunsa da, bazı milletvekillerinin ABD, Çin,

Rusya, İsrail, Ingiltere ve Güney Kore gibi ülkelerin başta drone (insansız hava aracı-ÎHA) olmak üzere otonom silahlar geliştirmeye devam edeceği ve Avrupa’nın bu gelişmelere karşı korunmasız kalacağı endişesini taşıyor.

TERÖRDEN DAHA TEHLİKELİ

Ingiltere’de de yapay zekanın kontrolsüz gelişimiyle ilgili ciddi kaygılar var. Yakında Ingiltere Bilim Derneği başkanlığı görevini devralacak olan Irak asıllı İngiliz teorik fizikçi Jim el Halili, yapay zekanın gelişimiyle ilgili tam şeffaflık olmadan ve kamuoyunun bu gelişmelerden haber edilmeden, bu teknolojiyle ilgili potansiyel tehlikenin anlaşılmayacağını savunuyor. Geçtiğimiz günlerde Londra’da yaptığı bir konuşmada konuyla ilgili endişelerini dile getiren El Halili, “Birkaç yıl önce sormuş olsaydınız size gelecekle ilgili en büyük tartışma konusunun iklim değişikliği veya terörizm, insanların mikrobakterilere karşı direncinin kalmaması veya açlık olduğunu söyleyebilirdim. Ama bugün kesinlikle söyleyebilirim ki gelecekle ilgili en büyük tartışma konusu yapay zeka. Yapay zeka tüm konuları ve başka konuları iyi veya kötü şekilde etkileyebilecek bir şey bu” sözleriyle vurucu bir uyarıda bulundu. Ingiltere’de en çok sözü dinlenen bilimin-sanlarından biri olarak gösterilen El Halili, yapay zekanın toplumsal eşitsizlik yaratacağı, otonom vc robotik sistemlerin insanların iş kaybına neden olacağı ve özellikle mavi yakalı iş gücünde ciddi kayıpların yaşanacağı endişelerine dikkat çekerek, başta Ingiltere olmak üzere tüm hükümetlerin bu toplumsal krizi önleyecek yasaları devreye sokmaya davet etti.

Aluçdağı markasıyla bayilik veriyor

ALUÇDAĞI

Ankara Kızılcahamam merkezli İksat Gıda, Aluçdağı markasıyla et ürünleri, unlu mamuller ve baharat (adaçayı, beyaz haşhaş, sumak, karabiber, kekik, karanfil, çörek otu, Hindistan cevizi, mahlep) üretiyor. Şirketin Ankara, İstanbul ve Konya’da satış noktaları bulunuyor. Yeni bayilikler için öncelik büyükşehirlerde olmak üzere Türkiye genelinden gelecek tüm talepler değerlendiriliyor.

Tevhid Seda bayilik ağı ile büyümeyi tercih ediyor

TEVHİD SEDA
Haç malzemeleri

Türkiye’nin en kapsamlı hac malzemeleri ve hediyelik eşyaları satan firmalarından birisi olan Tevhid Seda’nın üretim yeri Konya. Tevhidseda.com, Mestmarket.com ve Rahlemarketi.com üzerinden satış gerçekleştiren firmada, tekstil malzemelerinden kitaba, ayakkabıdan kozmetik ürünlerine kadar pek çok ürün çeşidi bulmak mümkün. Firma, ürünlerinin satışını gerçekleştirmek için bayilik ağı ile büyümeyi tercih ediyor.

www.shaymasumayyah.com