26 Ekim 2018 Cuma

Süt ve et ürünlerinde şarbon olabilir mi?

Bilen bilmeyen herkes konuşuyor. Şarbon hastalığı hakkında önemli gerçekleri öğrenmenin tam zamanı. Markalı süt ve et ürünleri için paniğe gerek yok...

ÜLKEMİZDE son günlerde birden ‘şarbon paniği’ başladı. Bazı kesimlerce maksatlı olarak başlatılan panik söylemi kendi mecrası dışına çıkartıldı, kimi art niyetli odakların oyuncağı haline geldi. Öyle ki belli unvanlara sahip isimler bile yalnız kasaplık etlerde değil; süt ve et ürünlerinde de şarbon tehlikesi bulunduğunu söylemeye başladılar. Sektörü yakından tanıyan bir kişi olarak bunları duydukça üzülmek bir yana; internet gibi ortamlarda hızla yayılan bu dedikoduları başka yerlere taşımanın ne anlama geldiğini hala çözebilmiş değilim.

Önce bilimsel yaklaşımla birkaç önemli hususun altını çizmeye çalışayım: Evet, şarbon hastalığı akut infeksiyöz bir hastalıktır ve hızla yayılma eğilimi gösterebilir. Fakat şarbon basilleri daha çok ‘kutanöz’ ortamı hedefler ve hastalık sporlarının insan derisindeki yara ve kesiklere bulaşmasıyla bünyeye girer. Kutanöz ifadesi deri ve deri yoluyla bulaşan hastalıklar için kullanılır.

Şarbon mikrobu insana büyük olasılıkla doğrudan temas yoluyla deriden bulaşır. Nadiren soluma ve sindirim yoluyla da bulaşabilir. Hastalığın kuluçka süresi 2-7 gün arasındadır. Tipik belirtiler deride ‘kara yara’ olarak bilinen habis oluşumlardır. 24 saat içinde deride ortası siyah püstüller gelişir ve kabuk bağlar.

Derideki lezyon mikroskop altında yayılarak incelendiğinde bambu kamışı şeklinde sırayla dizilmiş basiller net olarak görülebilir. Şarbon salgını az da olsa deri lezyonları olmadan da gelişebilir. Nitekim tıpta (bacillus anthracis) olarak bilinen şarbon mikrobuna karşı aşıyı bulan Louis Pastör de bu gelişimi daha 1882 de teyit etmiştir.
Zoonoz hastalıklar (hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar) kategorisinde bulunan şarbon mikrobu en fazla büyükbaş hayvanlar ile nispeten daha az olmak üzere küçükbaş hayvanlara yerleşir, bunlara temas etmekle ya da hastalıklı hayvanların bulaşık deri, kemik et, kan ve bazı salgılar yoluyla alman mikropları da insanlarda hastalığa neden olabilir.

MARKALI ÜRÜNLE GÜVENCE

Gelelim şimdi asıl vurgulamak istediğim konuya. Market tezgahlarında satışa sunulan süt, süt ürünleri ile işlenmiş et ürünleri yoluyla insana şarbon bulaşması mümkün müdür? Önce şunları bilmemiz lazım: İşlenmiş süt ve süt ürünleri ile işlenmiş et ürünlerinde bu risk yok denecek düzeydedir. Önce süt ve süt ürünlerine bakalım: Modern gıda endüstrisinde bir devrim niteliği taşıyan ‘UHT’ aynı zamanda şarbon başta olmak üzere çeşitli mikrobik aktiviteleri kökünden yok eden bir tekniktir.

Peki, ‘UHT’ nedir? Bu tekniğin asıl amacı doğal ortamda ve satış yerlerinde sütlerin taze kalmasını sağlamak ve tüm enfeksiyon (hastalık yapıcı mikroplardan) arınmasını temin etmektir. Literatürde ‘Ultra High Temperature’ (Ani Etkili Yüksek Isı) olarak bilinen uygulama işlenmek üzere fabrikalara gelen sütlere uygulanır. ‘UHT’ bu tekniğin baş harflerinden oluşan kavramsallaşmış bir tanımdır.

Sağımdan sonra işletmeye gelen sütler kapalı bir sistem içinde önce 140 derece civarında sadece 4 ila 5 saniye süren ön ısıtmaya tabi tutulur, sonra aniden ortam sıcaklığına soğutulur. Böylece süt kendi içeriği ve besin değerleri bozulmadan ısıtma, homojenizasyon ve soğutma yoluyla içindeki zararlı maddelerden ve mikroplardan tümüyle arıtılmış olur.

Sonraki aşamada ise sütler kapalı sistemde tamamen otomatik olarak aseptik (mikrop içermeyen) içi sağlığa zararlı olamayan film tabakasıyla kaplanmış ambalajlara konur. Böylece süt ambalajları açılmadan yaklaşık 4 ay ilk günkü tazeliğini, doğallığını ve nefasetini korur.

Yine aynı tesislerde yapılan çeşitli yoğurt ve peynirler de hassas analizlerden geçmiş doğal mayalarla işlenerek ticari hale getirilir. Böylece markalı olarak sunulan süt ve süt ürünlerinde sadece şarbon tehlikesi değil, hiçbir zararlı infeksiyöz hastalık etmeni bulunmaz. Aynı duyarlılık çok daha kısa bir süre için pastörize edilmiş sütler için de geçerlidir.

KAYNAĞI BELLİ ETLERDE SORUN YOK

Et ve et ürünlerine gelince: Aynı duyarlılığın marka sahibi modern işletmelerde de bulunduğunu rahatça söyleyebiliriz. îlk kural şudur: Hayvan kesimleri modern işletmelerin adeta laboratuvar temizliğindeki kesimhanelerinde gerçekleşir. Hayvanlar kesime girmeden uluslararası standartların yer aldığı zooteknik tıbbi analizlerden geçirilir. Hayvanların sertifikaları incelenir. Kesim sonrası elde edilen materyal hızla sınıflandırılarak kendi standardına uyan soğutucu sistemler içine alınır. Muhafaza süresince periyodik analizlere devam edilir.

Aynı duyarlılık et ürünleri için de geçerlidir. Sucuk, salam sosis gibi ct ürünleri işlenmeden öncc duyarlı analizlerden geçer. Bunun ötesinde kullanılan baharat ve diğer bitkisel kaynaklı katkılar -bazı olgunlaştırıcı mayalanma ürünleri hariç-hiçbir organizmanın yaşamasına izin vermez. Burada sıcaklık, nem, tuz ve etin pH’ı gibi faktörleri denge içinde tutularak mikrop üremesinin önüne geçilir.

Fermente sucuklarda ise olgunlaştırma aşamasında ortaya çıkan enzimler zararlı mikropları yok eder, sucuğa özel nefaset kazandırır. Isıl işlem görmüş markalı sucuklar da güvenlidir. Belli bir sıcaklık eğrisi içinde atmosferik koşullar altında üretilen ürünlerde hastalık tehlikesi yoktur. Ancak bu tip sucuklarda standart dışı katkıların kullanılması şarbon kadar olmasa da bazı infektif hastalıkları tetikleyebilir. Markasıyla güven sağlamış ürünleri tüketmek burada en önemli ayrıntılardan biridir.

Kısacası; tanınmış markaların süt ve süt ürünleri ile işlem görmüş et ürünlerinde hastalık riski açısından sorun yoktur. Taze etlerde ise yine markalı ambalajlı ürünler tercih edilmeli, güvenilir kasaplardan alınmış etler tüketilmelidir. Bir başka husus ise esasen kaynağı belli süt ve süt ürünleri bir yana, etlerde menşe konusu önemlidir. Kaçak et ve et ürünlerine çok dikkat etmek gerekir. Yapılan araştırmalar şarbon basili ‘bacillus anthracis’in bazı yeni türlerinin mevcut antibiyotiklerin bir bölümüne dirençli olduğunu gösteriyor. Bu da kimi görünmez unsurların elinde gereksiz dedikodulara dönüşüyor. Son sözümüz her koşulda şu olmalı: Önce süt ve et ürünleri endüstrisinde kullanılan güncel tekniklerin ayırdına varalım, sonra gerçekçi hükümler verelim. Markalı süt ve et ürünleri için paniğe gerek yok! Teknolojisi belli markalı ürünlerde şarbon riski olamaz. Ağız tadıyla sağlıklı ve mutlu günler dilerim.

21 Ekim 2018 Pazar

Büyüme ile başlıyoruz, merkez ile devam edeceğiz

BIST-lOO’de 94.650 bölgesi geçilmeden yeni alım yapmayı riskli görüyoruz. Dolar/ TL’de volatilitenin sonlandığını söylemek mümkün değil. Bu nedenle kurda her iki yönde de oluşabilecek sert hareketlere karşı tedbirli olunmalı...

10    Eylül Pazartesi günii Türkiye’nin ikinci çeyrek büyüme verisini karşılayacağız. İlk çeyrekteki güçlü büyümenin ardından bir miktar ivme kaybedilmiş olsa da ikinci çeyrek büyüme rakamının da yüzde 5 civarında gelmesini bekliyoruz.

Önceki çeyreklerde açıklanan güçlü büyüme verilerinin trendin pozitif olması nedeniyle piyasadaki iyimserliği desteklediğini görüyorduk.

Büyüme verisinin üçüncü ve dördüncü çeyrek için hızlı bir düşüş eğilimine gireceğine yönelik güçlü işaretler ikinci çeyrek verisinin piyasa üzerindeki olumlu etkisini sınırlayacaktır. Bu nedenle büyüme verisi sonrası piyasadaki hareketlerin sınırlı ve kısa süreli olarak kayda geçeceğini düşünüyoruz.

Lütfi Kırdar, TL'ye dönemedi

Bugün kongre merkezi olarak hizmet veren İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nın geçmişi 1948'e dayanır. 1948 Dünya Olimpiyatları ve Avrupa Güreş Şampiyonasında Türk güreşçilerin büyük başarı kazanması sonucu, 1949 Avrupa Güreş şampiyonası'nın İstanbul'da yapılması kararlaştırıldı.

İstanbul'da kapalı spor salonu yoktu. İstanbul Spor ve Sergi Sarayı, 3 Haziran 1949 tarihinde ilk kez Avrupa Güreş  Şampiyonası için hizmete açıldı. Mekan 1996'da Habitat Zirvesi döneminde kongre merkezi olarak yenilendi. Kongre merkezinin işletmesini Turizm Bakanlığı, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) ve özel sektörden turizm şirketlerinin de bulunduğu bir konsorsiyum yapıyor.

Konsorsiyum ortaklığında kurulan UKTAŞ'ın (Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı Tesisleri işletmeciliği Ticaret Anonim şirketi) başkanlığını ise TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya yapıyor.

Malum son birkaç aydır döviz kurları en önemli gündem konumuz. Perakendeciler AVM'lerdeki dolar ve euro bazlı kira sözleşmelerinden şikayetçi. Her platformda kira sözleşmelerinin TL'ye endekslenmesi gerektiğini belirtiyorlar. Hazine ve Maliye Bakanlığı da dövizle kira dönemini bitirmek için çalışmalar yürütüyor.

Dövizle fiyat konusunda benzer bir sıkıntının turizm cephesinde de yaşandığını öğrendik. Hem de yarı kamu sayılacak bir mekanda. İstanbul Lütfi Kırdar ve Kongre Sarayı'ndan bahsediyoruz. Tesisin yönetimi toplantı ve kongreler için döviz bazlı fiyat vermeye devam ediyormuş. Umarız mekanın işleticileri hatalarından dönerler...

27 Ağustos 2018 Pazartesi

Belcekız'ın talipleri çok

Bilindiği üzere Muğla'nın Fethiye ilçesinde bulunan Ölüdeniz Plajı, 2006 yılında tescillenerek dünyanın en güzel kumsallarından biri olarak seçilmişti.

Belde, mavinin farklı tonlarını görebileceğiniz denizi, bembeyaz kumsalları, bol oksijenli havası, doğanın içerisine gizlenmiş tarihi kalıntıları ile sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en güzel yerlerinden biri. Likyalılarda ışık ve güneş diyarı, ortaçağda ise uzak diyarlar olarak tanımlanan bu turizm cenneti, Anadolu'nun güney batısında yer alan Teke Yarımadası'nda bulunuyor. 1978'de Ölüdeniz Tabiat Parkı milli park olarak ilan edilerek koruma altına alınmış. Kıdrak Tabiat Parkı olarak da bilinen bölge, zengin florası ile öne çıkıyor. Milli parkın içinde ise yaklaşık 300 kişilik otopark alanı mevcut. Girişler ise 3.5 TL ile 7 TL arasında. Bölgede yoğun olarak yapılan yamaç paraşütü, safari ve tekne turları ise turizme önemli katkı sağlayan aktivitelerden birkaçı.

Gelelim kulisimize. Ölüdeniz'de deniz keyfi yaşayabileceğiniz en güzel noktalardan biri Belcekız Plajı'dır.

Uzun plajı ile de bir hayli dikkat çekiyor.

Belcekız sahilinden Kumburnu plajına kadar pek çok farklı işletme mevcut. Milli park girişinden sonra, şezlong ve şemsiye fiyatları 15 TL. Toplamda iki şezlong ve bir şemsiyenin fiyatı ise 45 TL'ye ulaşıyor. Duyduğumuza göre neredeyse bine yakın şezlongun bulunduğu Belcekız Plajı'nda, şezlong ve şemsiyelerden günde 30 bin TL'ye yakın gelir sağlanıyormuş. Plajın işletmesi uzun zamandır Muğla Valiliği ve Türkiye Çevre Koruma Vakfı'nın iştiraki MUÇEV tarafından yapılıyormuş. Vakfın, Ağustos ayının başı itibari ile işletme süresi dolmuş. Aldığımız bilgiye göre, ihale tarihi belli olmayan plaja bölgede bulunan büyük tur şirketleri şimdiden talipmiş...

Alt yüklenicileri zorda

Doğuş Holdingin patronu Ferit Şahenk geçen hafta Bodrum'da gazetecilere önemli açıklamalarda bulundu.

Toplantıda CEO Hüsnü Akhan, Yönetim Kurulu üyesi Ergun Özen, Levent Veziroğlu, Nafiz Karadere, Nevzat Öztangut ve Naci Başerdem gibi kurmayları da hazır bulundu. Yedi sektörde 35 bin kişinin çalıştığı Grubun borç yapılandırmasıyla ilgili açıklamalar yapıldı.

Durumun borç yapılandırma değil, borç vadelendirme olduğunu belirten şahenk, "2.3 milyar euro borca 3.6 milyar euro teminat verdik. Yakında imzalanmasını bekliyoruz" dedi. İki gün sonra da yazılı açıklama ile lider bankalarla anlaşmaya varıldığı duyuruldu. Ancak madalyonun bir de diğer tarafı var. şahenk, bankalarla anlaşarak kendini garantiye aldı. Peki, Şahenk'in şantiyelerinde alt yüklenici olarak görev alan şirketlerin durumu ne olacak? Geçen hafta önemli bir bilgiye ulaştık. İstanbul'da en son hizmete açılan Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy metrosunun yapımını Doğuş Holding üstlenmişti. Metronun beton işini de Payas İnşaat Turizm İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi'ne vermişti. Duyduğumuza göre bu şirket 2 Ağustos 2018 tarihinde konkordato istemiş. 2018/ 925 Esas sayılı dava İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde görülecek. Mahkeme heyeti geçici mühlet kararı vermiş, şirket yönetimine konkordato komiserleri atamış. Davanın ilk duruşması da 31 Ekim 2018 günü yapılacak. Sıkıntı yaşayan tek alt yüklenici tabii ki Payas İnşaat değildir. Bankalarla anlaşan Doğuş Grubu, umarız alt yüklenicilerinin de durumunu gözetir...

Bombaya dayanıklı Ar-Ge merkezi

Türkiye, son yıllarda savunma sanayiine dönük çok önemli yatırımlar gerçekleştiriyor. Milli gemiden milli piyade tüfeğine, helikopterden mühimmata kadar birçok alanda özel şirketlerin yatırımları var.

Bu şirketlerden biri de Açık Grubu. Yazılım geliştiren şirketin savunma sanayiine dönük yatırımları da bulunuyor. Firmanın Pazarlama Direktörü Hande Özay Yağcı'nın verdiği bilgiye göre, grubun altı marka ve 14 şirketi faaliyette. Telekomünikasyon sektöründe Mikrolink, telekomünikasyon altyapı sistemleri malzeme üretiminde Vietfiber, ileri kompozit ve savunma teknolojileri sektöründe CES, iklimlendirme (HVAC) sektöründe Boreas, inşaat sektöründe Serban ve siber savunma teknolojileri sektöründe sayTEC şirketleriyle faaliyet gösteriyor. Grup bünyesinde 1.100 kişi istihdam ediliyor.

Grubun en önemli yatırımlarından biri de CES markasıyla Ankara'da gerçekleştirdikleri CES Kompozit üretimi. Bu şirketi 2012'de almışlar. CES, geçen yıl Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı tarafından "Ar-Ge Merkezi" ilan edildi.

Balistik kişisel ve araç koruma alanlarında testler yapılıyor. Bu tesis içinde Eylül'de faaliyete geçecek bir de laboratuvar var. Merkezde bomba testleri de yapılabilecek. Bu tesisin müşterileri arasında Airbus, Sikorsky, Leonardo gibi dünya savunma sanayi devleri var. Türkiye'de helikopter ve kara aracı zırhı yapabilen ilk ve tek firma olduğunu da belirtelim, şimdiye kadar 27 milyon dolarlık yatırım yapılmış. 2020 sonuna kadar yatırım miktarı 50 milyon doları bulacakmış...

Turşuda dünya rekoru!

Ankara'nın Çubuk ilçesi, ağız sulandıran lezzetli turşularıyla meşhurdur. Turşu, ilçenin ekonomisinde önemli bir yer tutarken her yıl düzenlenen Turşu Festivali ile de adından söz ettirir. Bu yıl 13-14 Eylül tarihlerinde festivalin 13/sü düzenlenecek. Festivalde ilçenin adını dünyaya duyuracak bir etkinlik yapılacakmış.

Çubuk Belediyesi, dünyanın en büyük turşusunu kurarak, Guiness Rekorlar Kitabı'na girmeye hazırlanıyormuş. 28 Ağustos tarihinde kurulacak bir buçuk ton ağırlığındaki turşunun malzemeleri tamamen yerel üreticilerden temin edilecekmiş. Turşunun hazırlanması için kurulacak dev sahnede mahsuller dev kavanoza atılırken Guiness Rekorlar Kitabı'ndan bir temsilci de hakemlik yapacakmış.

Bu etkinliğe Milletvekili Kenan Sofuoğlu'nun yanı sıra, ünlü kişiler de katılacakmış. Ekranların bilinen yüzleri diyetisyen Ender Saraç, yemek yazarı Sahrap Sosyal ve Beşiktaşlı eski futbolcu, Milletvekili Alpay Özalan da katılanlar arasında yer alacakmış.

Çubuk Belediye Başkan Yardımcısı Zeki Metin'in arkadaşımız Özlem Kapar Bayburs'a verdiği bilgiye gör,e kurulan turşu, 13 Eylül'de açılarak halka dağıtılacakmış...

Konkordato istediler

Reel sektör tarafında bir süredir borç yapılandırmaları gündemde.

Bazı şirketler bankalarla borç yapılandırmasına giderken bazıları da konkordato yolunu tercih ediyor. Başarılı birçok şirket zaman zaman mali sıkıntıya düşebiliyor.

Bu sadece Türkiye'ye özgü bir durum değil. Zaman zaman dünya devleri de bu yola başvurarak kurtulabiliyor. Bu nedenle de konkordato talebinde bulunan firmalara battı gözüyle bakmak doğru olmaz. Konkordato, mahkeme korumasına giren şirketlerin tekrar sağlıklı yapıya kavuşması için kullanılan bir yol. Şimdi gelelim kulisimize. Ankara merkezli iki firmadan bahsedeceğiz. Birisi İlci Holding şirketlerinden İlci inşaat ve İlsan İnşaat. 1986'da Muş'ta temelleri atılan İlci inşaat, bugün Ankara merkezli olarak faaliyetlerini yürütüyor. Birçok devlet kurumunun altyapı ve üst yapı projelerini yapmış bir şirket. Ankara'nın bu köklü şirketi iki hafta önce Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'ne müracaat ederek konkordato talebinde bulunmuş. Mahkeme geçici mühlet kararı verip, geçici konkordato komiserleri atamış. 2018/559 sayılı dosyaya göre mahkeme şirket komiserliğine hukukçu Merve Bihter Akıcı, mali müşavir Akın Akbulut ile çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkiler uzmanı TürkerTopalhan'ı atamış. Aker İnşaat Ticaret ve Sanayi Anonim şirketi için de Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde 2018/537 Esas sayılı dosyaya göre geçici mühlet kararı verilmiş. Bu dosyaya da hukukçu Ümit Erkan Turna ve Akın Akbulut ve Türker Topalhan konkordato komiseri olarak atanmış. Aker İnşaat da ağırlıklı olarak kamu projeleri yapmış bir şirket. Her iki şirketin de konkordato sürecinden sağlıklı bir yapıya kavuşarak çıkmasını diliyoruz.

Dövizdeki yükselişi takmayan yatırımcı

Praktiker "organize perakende ev geliştirme" alanında "kendin yap" anlayışı ile ürün ve hizmet sunmak üzere, 1979 yılında Almanya'da dört mağaza ile faaliyete başladı. Türkiye'de faaliyetlerini 1997 yılından bu yana sürdüren Praktiker 2013'te Türkiye'de önce iflas erteleme kararı aldırdı, ardından da iflas ederek pazardan çıktı.

2014'te ise Hollanda merkezli fon şirketi Practical Retail, Praktiker'in isim haklarını satın aldı. Ardından Türkiye'de Uygulama Yapı Marketleri A.ş. ismiyle şirket kurarak Praktiker'i tekrar Türkiye'ye getirdi ve markayı yeniden yapılandırdı. Büyük ölçekli mağaza yerine daha küçük mağazalar tercih edildi ve ev geliştirme tarafını öne çıkardı. Bugün yedi franchising, 16 tane de kendi mağazası var. Geçen hafta Kayseri mağazasını açarak kendi mağaza sayısını 17'ye çıkardı. Praktiker Türkiye'nin başında Haşan Yalçın var. Yalçın, dövizdeki yükseliş ya da ekonomideki sıkıntıların yatırım kararlarını etkilemeyeceğini söylüyor. Yalçın yılsonuna kadar yedi mağaza daha açma planları yapıyor. Bu mağazaların dördü İstanbul'da olacakmış. Sırada Gaziantep, Erzurum ve Ankara varmış. Gelecek yıl ise en az 15 mağaza daha açmayı planlıyor. Büyükşehirler dışında birkaç şehirde franchising verilecekmiş. Bu illerden biri de Van olacakmış. Praktiker'in isim hakkını alan Practical Retail, Türkiye dışında Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da 16 ülke için de isim hakkını almış. Ortadoğu'da da mağazaların açılması gündemdeymiş. Kuveyt ve Katar ilk sıradaymış. Bu ülkelerde master franchising anlaşmaları yapılacakmış. 16 ülkenin operasyonu Türkiye'den yönetilecekmiş. Birçok ürün de Türkiye'den gönderilecekmiş. Bu arada Praktiker'in online satış için de ciddi bir yatırım yaptığını öğrendik. Sanal gerçeklik online satışta etkin olarak kullanılacakmış. Yazılımları hazırlanmış, sadece ürün çekimleri bekleniyormuş...

OKS'liler devlet katkısında daha avantajlı

Gönüllü BES katılımcıları piyasalardaki dalgalanmalardan olumsuz etkileniyor. Devlet katkıları TÜFE’ye endeksli ve kaydi olarak taahhüt hesaplarında takip edilen OKS katılımcıları ise avantajlı konuma geçiyor...

BİREYSEL emeklilik sisteminin en büyük motivasyon kaynağı nedir diye soracak olursanız, herkes devlet katkısı diye yanıtlayacaktır. Çok haklısınız. Evet, sistemin en büyük motivasyonu devlet katkılarından geliyor. Bunu nereden mi biliyoruz? 2003-2013 aralığındaki 10 yılda sistemde 3 milyona ulaşan katılımcı sayısı, devlet katkısı uygulamasının başladığı 2013 yılından itibaren hızla artmaya başladı. İlk yıl bir milyon , yeni katılımcı sisteme girdi. Hali hazırda gönüllü BES tarafında 7 milyon OKS tarafında 4.2 milyon olmak üzere sistemde toplam 11 milyon katılımcı oldu.

GÖNÜLLÜ BES'İN DEVLET KATKILARI

Gönüllü BES tarafında devlet katkıları hesaba peşin olarak yatırılıyor. Katılımcının hesabına o gün oluşan fon fiyatından alım yapılıyor. Tabii ki devlet katkıları aylık olarak hesaplara yansıtıldığından bireysel emeklilik şirketi, devlet katkılarını katılımcıların hesaplarına ayrı ayrı yansıtıyor. Diğer taraftan portföy yönetim şirketi gelen devlet katkısını toplu olarak portföye varlık alımında kullanıyor. Devlet katkısı fonunun içeriğindeki kıymetlerin dağılımına uygun olarak fona varlık alımı yapılıyor. Devlet katkısı fonlarının içeriğinde en az yüzde 75 oranında TL cinsinden kamu borçlanma araçları, gelir ortaklığı senetleri ve kira sertifikaları bulunmak zorundadır. Kalan yüzde 25 ise, TL cinsinden mevduat, katılım hesabı, bankalar tarafından çıkarılan borçlanma araçları ve kira sertifikaları ile BİST 100 ve BIST Katılım endeksindeki hisse senetlerinde değerlendirilir. Dikkat edilirse devlet katkısı fonlarına döviz cinsi varlıklar ve kıymetli madenler alınmaz.

OKS'DE DEVLET KATKILARI

OKS tarafında devlet katkıları daha farklı bir yol ile takip ediliyor. Çalışanların devlet katkısı hesabına nakit para girişi yapılmıyor. Taahhüt hesabında alacak kaydı açılıyor. Çalışandan kesilen her katkı payı için yüzde 25 devlet katkısı taahhüt hesabına yansıtılıyor. Takvim yılı başlarında yılda bir kez, devlet katkısı tahakkukunun yapıldığı aydan itibaren, aylık TÜFE değişim oranlarıyla değerlemeye tabi tutuluyor. 2017 yılında yapılan katkı payı tahakkukları 2018 yılı başında değerlemeye tabi tutuldu. 2018 yılında yapılan tahakkuklar da 2019 yılbaşında değerlemeye tabi tutulacak. 1.000 TL’lik başlangıç devlet katkısı ise ayrı bir taahhüt hesabında tutuluyor. Mevcut uygulamada 1.000 TLTik başlangıç devlet katkısına değerleme uygulanmıyor.

OKS tarafında devlet katkıları taahhüt hesabında TÜFE’ye endeksli olarak değerlendirileceği için enflasyonun yükseliş eğilimi buradaki birikimin değer kazanmasını sağlayacak.

Değer düşüşü yaşanmayacak. Sistemde üç yılını tamamlayan çalışanın, devlet katkısı taahhüt hesabındaki tutarın yüzde 15’i, nakit olarak devlet katkısı fonuna aktarılacak. Kalanı TÜFE’ye endeksli değerlenmeye devam edecek. Bu durumda devlet katkısı fonuna yönlendirilen yüzde 15’lik tutar piyasada faizlerin dalgalanmasından etkilenecek.

ENFLASYONDAN KORUNMA

Devlet katkısı fonlarında TL bazlı kamu borçlanma araçlarının ağırlığı nedeniyle faizlerdeki yükseliş bu fonlarda değer kaybına neden oluyor. Gönüllü BES katılımcıları piyasalardaki dalgalanmalardan olumsuz etkilenirken, devlet katkıları TÜFE’ye endeksli ve kaydi olarak taahhüt hesaplarında takip edilen OKS katılımcıları, avantajlı konuma geçiyor. Devlet katkısı fonlarındaki değer kaybının önüne geçebilmek için bu fonların enflasyona endeksli kamu borçlanma araçlarına yatırım yapmaları gerekir. Ayrıca portföylerine dövize endeksli kamu dış borçlanma araçları almalarına izin verilmesi, gelecekte oluşacak değer kayıplarını önleyici etki yaratabilir.

Batuhan Başavcı / Vakıf Portföy Yönetimi Araştırma Uzmanı
"Bu yılın özel koşulları göz ardı"

Gönüllü BES’te fonlara aktarılan devlet katkı tutarları ilgili fonlarla ilgili kıstaslara göre yönetilmektedir. Fonların kıstasları; Faiz içermeyen katkı fonları için, yüzde 90 BIST KYD Kamu Kira Sertifika Endeksi + yüzde 5 bir aylık kar payı (TL) endeksi + yüzde 5 Katılım 50 endeksi. Faiz içeren devlet katkı fonları içinse yüzde 85 BIST KYD DIBS uzun endeksi + yüzde 10 BIST KYD bir aylık (TL) mevduat endeksi + yüzde 5 BIST-100 endeksi şeklindedir. Enflasyonda yaşanan artış, tahvil faizlerinin yukarı yönlü hareketine neden olurken, uzun vadeli tahvillerde de değer kaybına sebebiyet veriyor. Devlet katkısı fonlarının faizlerde yaşanan artış veya azalışa daha hassas olan uzun vadeli varlıklardan oluşması nedeniyle kayıplar yaşanırken, OKS fonlarının devlet katkıları enflasyon üzerinden nemalandırıldığından, bu yıl özelinde fark ortaya çıkmıştır. Brüt getiri üzerinden gönüllü BES'te faize dayalı fonlar yılbaşından bu yana ortalama yüzde 15.60 değer kaybı yaşamıştır. Faizsiz katılım katkı fonlarında yüzde 3.5 artış meydana gelirken, enflasyon yılbaşından bu yana yüzde 9.77 artış göstermiştir. Ancak 2014 yılında faizli devlet katkı fonu ortalama yüzde 16.40, faizsiz katılım katkı yüzde 13.75 oranında getiri sağlarken, enflasyon sadece yüzde 8.17 yükselmiştir. Bu nedenle bu yılın enflasyon ve faiz konusunda aşırılıkların olduğu bir yıl olmasının göz ardı edilmemesi gerekir. Ayrıca emeklilik sisteminin uzun dönemli bir birikim aracı olmasından dolayı orta ve uzun vadede devlet katkısı getirilerinin enflasyona yakınsayacağını beklenmektedir.

TL'deki değer kayıplan hız kazandı

Türk Lirası geçen haftaya kayıpla başlarken, pazartesi günü endeks kapanışını ardından TL’deki kayıplar hız kazandı. Salı günü ise ABD ve Türkiye arasında ön mutabakat sağlandığı ve ABD'ye bir heyet gideceğine yönelik haber akışları sonrasında Türk Lirası kayıplarını bir miktar geri alsa da genel olarak TL üzerinde satış baskısının devam ettiği görülüyor. Türkiye ile ABD arasında yaşanan sorunların aşılması için yola çıkan heyet çarşamba günü ABD'de görüşmelerini gerçekleştirdikten sonra perşembe günü Türkiye'ye döndü, Türk heyetinin görüşmeleri tamamlayıp dönmesinin ardından herhangi bir ilerleme işaretinin ve açıklamanın gelmemesi ile cuma günü Trump'ın açıklaması TL varlıklar üzerindeki satış baskısını önemli ölçüde artırırken, panik fıyatlamasının etkili olduğu görüldü.

Türk Lirası'nda ve TL varlıklarda volatilite artış kaydetti. Do-lar/TL kuru tarihi zirvesini 6.8000 seviyesine taşıdı. Cuma günü endeks kapanışında dolar/TL 6.4Û'lı seviyelerden işiem gördü. Volatilitenin gösterdiği artış nedeniyle dolar/TL kurunda verilecek teknik seviyelerin anlamlı olmadığını değerlendiriyoruz. ABD ile gerilimin devam etmesi ve gerilimin tırmanmasına neden olacak olası gelişmeler TL’deki değer kayıplarının sürmesine neden olabilecektir. Aynı şekilde sorunun çözümüne dair somut gelişmeler de TL’de hızlı bir toparlanmayı beraberinde getirebilecektir. Yoğun haber akışı ve piyasaların henüz dengelenememiş olması nedeniyle TL varlıkların taraf olduğu işlemlerde her iki yöndeki hareketlerde de temkinli olmanın faydalı olacağını görüşümüzü koruyoruz. Özellikle kaldıraç kullanımının bu dönemde sınırlı kalmaya devam etmesinin gerektiğini düşünüyoruz.

BIST'te volatilite yüksek seyrediyor

Haftaya negatif başlayan endeks hafta içerisinde volatii bir seyir izleyerek haftayı yüzde 0.70 oranında bir kayıpla kapattı. Hafta içinde haber akışı kaynaklı volatilitenin ciddi ölçüde artış kaydettiği izlenirken, BiST-100 Endeksi’nde yaklaşık 10.145 puanlık bir dalgalanma yaşandı. Pazartesi günü negatif açılan endeks ilerleyen günlerde toparlanma kaydetti. Endeks tarafındaki toparlanmada, salı günü ABD ve Türkiye arasında ön mutabakat sağlandığı ve ABD'ye bir heyet gideceğine yönelik haber akışları etkili oldu.

Ancak heyetin görüşmeleri tamamlamasının ardından olumlu bir açıklama gelmemesi TL varlıklarda satış baskısını artırdı. Perşembe ve cuma günü TL varlıklarda ve Türk Lirası'nda hız kazanan değer kayıplarının etkisiyle BIST-100 Endeksi boşluk bırakarak satıcılı bir açılışla güne başladı. Endeks perşembe günü kayıplarını geri alırken, cuma günü Trump'ın açıklamalarının etkisiyle BİST'te satış baskısı artış kaydetti ve endeks hafta içerisindeki kazançlarını haftanın son işlem gününde geri verdi. BIST-100 Endeksi’nde en düşük 88.598 seviyesi test edildi. Ancak kapanışa doğru gelen tepki alımları ile endeks cuma gününü yüzde 2.31'lik bir kayıpla kapattı. Endeksteki aşağı yönlü seyrin devam etmesi durumunda 93.900-93.000 ve 91.700 seviyeleri önem kazanacaktır. Endekste cuma günü yaşanan panik fıyatlamasının devam etmesi durumunda teknik seviyelerin önemini kaybedebileceği dikkate alınmalıdır. Yukarı yönlü hareketlerde ise 96.000-97.400 ve 98.800 olarak öne çıkmakta.

96.000 direnci üzerine çıkılmadan yükselişlerin tepkiden öteye gidemeyeceğini düşünüyoruz. Dnümüzdeki süreçte ABD-Türkiye gerilimleri yakından takip edilmeye ve fiyatlamalar üzerinde belirleyici olmaya devam edecektir.

ABD ile gerilim TL varlıkları baskılıyor

Sorunun çözümüne yönelik adımlar atılırsa dolar yükseldiği hızda düşebilir. TL varlıkların taraf olduğu işlemlerde temkinli olunmalı. Özellikle kaldıraç kullanımı bu dönemde sınırlı kalmaya devam etmeli...

SON dönemde gerilen ABD-Türkiye ilişkileri ve cuma günü Trump’ın “Türkiye ile ilişkilerimiz iyi değil” açıklaması yurtiçi piyasalar üzerindeki satış baskısını ve volatiliteyi önemli ölçüde artırdı. ABD ile yaşanan sorunun çözümü için ABD’ye heyet gönderilse de piyasaların somut bir adım ya da açıklama görmemesi ve gerilimin devam etmesine bağlı olarak TL varlıklar değer kayıplarını hızlandırdı. Buna bağlı olarak fiyatlama davranışının önemli ölçüde bozulduğu görülüyor. Türk Lirası’ndaki değer kayıpları hız kesmezse 13 Eylüİ’de gerçekleşecek Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı öncesinde TCMB üzerindeki piyasa baskısı artabilir. Bu nedenle TL ve bu çerçevede TCMB’yi zorlu bir ay beklediğini düşünüyoruz. Yoğun haber akışı ve piyasaların henüz dengelenememiş olması nedeniyle TL varlıkların taraf olduğu işlemlerde her iki yöndeki hareketlerde de temkinli olmanın faydalı olacağını görüşümüzü koruyoruz, özellikle kaldıraç kullanımının bu dönemde sınırlı kalmaya devam etmesinin gerektiğini düşünüyoruz.

ABD-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ İZLENECEK

Son dönemde gerilen ABD-Türkiye ilişkileri ve ABD’nin almış olduğu yaptırım kararı, TL varlıklar üzerinde satış baskısını artıran gelişmeler olarak ön plana çıkmıştı. Bakanlar hakkında ABD’nin almış olduğu yaptırım kararının sembolik anlamı olduğu ancak sonraki olası adımlara zemin hazırladığına dair yapılan değerlendirmeler neticesinde, özellikle kur ve faiz cephesinde fiyatlamalar oldukça sert gerçekleşmekte. Pazartesi günü yurtiçinde satış baskısı etkili olmaya devam etti ve piyasa kapanışından sonra Türk Lirası’ndaki değer kayıpları hız kazandı. Ancak sah günü ABD ve Türkiye arasında ön mutabakat sağlandığı ve ABD’ye bir heyet gideceğine yönelik haber akışları geçen hafta TL varlıklar üzerindeki satış baskısının bir miktar hafiflemesine katkı sağladı. Türkiye ile ABD arasında yaşanan sorunlarm aşılması için yola çıkan heyet çarşamba günü ilk görüşmesini ABD Dışişleri Bakanlığı’nda gerçekleştirdi. Heyetin ikinci durağı ise ABD Hazine Bakanlığı oldu. Mutabakat ve görüşmelere bağlı olarak hafta içinde Borsa İstanbul’da olumlu fiyatlamalar yaşansa da, tahvil ve Türk Lirası’ndaki değer kayıpları hafta boyunca devam etti.

Türk heyetinin görüşmeleri tamamlayıp dönmesinin ardından herhangi bir ilerleme işaretinin ve açıklamanın gelmemesi, cuma günü Trump’ın “Türk Lirası bizim güçlü dolarımız karşısında hızla geri çekildiği için alüminyum ve çelik üzerindeki tarifelerin katlanmasına onay verdim. Alüminyum yüzde 20, çelik yüzde 50 olacak. Türkiye ile ilişkilerimiz şu an iyi değil” açıklaması TL varlıklar üzerindeki satış baskısını artırdı. TL varlıklarda volatilite yüksek seyrederken, fiyatlama davranışı önemli ölçüde bozulma gösterdi. Türkiye’nin beş yıllık CDS primleri 440’lı seviyelere ulaştı. Özellikle tahvil ve Türk Lirası’nda değer kayıpları önemli boyutlara ulaşırken, Borsa İstanbul hafta içerisindeki kazançlarını geri verdi. ABD-Türkiye ilişkilerinin seyrine yönelik gelişmeler ve haber akışları yurtiçi piyasalarda yakından takip edilecek olup, TL varlıkların seyri üzerinde belirleyici olmaya devam edecektir.

İRAN AMBARGOSU DEVREDE

Pazartesi günü ABD Başkanı Donald Trump’ın, İran ile nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesinin ardından işaretini verdiği yaptırımların ilk aşaması devreye girdi. ABD’nin İran’a yönelik ilk yaptırım paketinin devreye girmesiyle Iran hükümetinin, ABD doları satın alması, altın ve değerli madenlerle ticaret yapması yasaklanıyor. İran’ın çelik, kömür, alüminyum ticareti ile otomotiv sektörüne yaptırım uygulanacak. ABD Başkanı Donald Trump, İran’a yönelik ambargoları ihlal edenlere yaptırım uygulanmasını sağlayacak yeni bir başkanlık kararnamesi imzaladı. Buna karşın Avrupa Birliği (AB), Fransa, Ingiltere ve Almanya tarafından yapılan ortak açıklamada, AB hukuku ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararı uyarınca Iran ile meşru ticaret yürüten Avrupalı firmaları koruma konusunda kararlı olunduğu bildirildi. Bu kapsamda Avrupa Birliği, şirketlerin çıkarlarının korunması amacıyla Engelleme Mevzuatını güncelleyerek 7 Ağustos tarihinden itibaren yürürlüğe gireceğini açıkladı. Engelleme mevzuatı ile AB’deki yerleşik ve Iran ile iş yapan şirketler ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarına yasal olarak bağımlı olmaktan korunması planlanıyor.

Türkiye’den de bu konuda gelen açıklamalar takip edildi. Enerji Bakanı Fatih Dönmez, kontrat hükümlerine dayalı olarak Iran ile ticaretin devam edeceğini söyleyerek, ABD’ye giden Türk heyetin İran’a yaptırımlar da dâhil olmak üzere bir seri konu hakkında müzakere yaptığını ve bu diyalogdan iyi bir netice çıkacağı kanaatinde olduğunu belirtti.

ilerleyen süreçte İran yaptırımları ile ilgili gelişmeler ve ABD’nin tavrı hem küresel piyasalar hem de TL varlıkların seyri üzerinde belirleyici olabilecek önemli bir konu olup, buradaki gelişmelerin yakından takip edilmesi yararlı olacaktır. ABD’nin burada sert tavrını korumaya devam etmesi TL varlıklar üzerinde satış baskısının devam etmesine yol açabilecektir.

TİCARET SAVAŞI ENDİŞELERİ ARTTI

Önceki hafta ABD’nin 200 milyar dolarlık Çin ürünlerine uygulanacak gümrük vergisi oranını yüzde 10’dan yüzde 25’e yükseltmesi ve Çin’in ABD’nin ek gümrük vergilerine misilleme olarak 60 milyar dolarlık ABD ithalatına farklı gümrük tarifesi uygulayacağını açıklaması ticaret savaşlarına yönelik endişelerin tekrar artış kaydetmesine neden olmuştu.

Geçen hafta da ticaret savaşlarına yönelik yeni adımlar geldi. ABD, 50 milyar dolarlık Çin menşeli ürüne yönelik gümrük vergisi uygulamasının 16 milyar dolarlık ikinci bölümünü 23 Ağustos’ta başlatacağını açıkladı. ABD’nin bu hamlesi sonrasında Çin’den de karşılık geldi. Çin, ABD’nin 16 milyar dolar tutarındaki Çin mallarına getirdiği vergilere karşı misilleme olarak, 16 milyar dolar tutarındaki ABD menşeli ürünlere yüzde 25 ilave vergi getirildiğini açıkladı. Özellikle ticaret savaşlarına yönelik gelişmeler haziran ayından bu yana küresel piyasaların gündemini belirlerken, bu tarafta endişelerin artış kaydetmesi gelişen ülke para birimleri olmak üzere riskli varlıkları baskılıyor.

Döviz kurları ne olur?

Rahip Brunson krizi kaynaklı Türkiye ile ABD arasındaki gerginlik sürüyor. Para piyasaları yöneticilerine göre kısa vadede kurlardaki olası geri çekilmeler sınırlı kalabilir...

ABD ile yaşanan gerginliğin sürmesi geçen hafta döviz kurlarını tarihi zirvelere taşıdı. Cuma öğleden sonra ABD Başkanı Trump’ın Twitter hesabından yaptığı, “Türkiye ile ilişkilerimiz iyi değil” ifadesi ve Türk demir çelik ve alüminyumuna yönelik gümrük vergilerinin iki katma çıkarılabileceği açıklaması nedeniyle TL'deki değer kaybı sürdü.

Dolar açıklamanın ardından 6.87 TL’ye kadar yükselirken, euro 7.85 TL’ye çıktı. Kapanışta sırasıyla dolar 6.39 TL’ye, euro ise 7.24 TL’ye geriledi.

Son günlerde TL’deki hızlı değer kaybında en büyük etkenin Rahip Brunson ile başlayan ve ABD ile gerginleşen ikili ilişkiler olduğu görüşü hakim. Para yöneticilerine göre bunda yüksek çıkan enflasyon rakamları, yüksek cari açık verilerinin yanı sıra özellikle özel sektörün vadesi gelen dış borç ödemelerinin de etkisi var.

KUR SEVİYESİ ÇOK YÜKSEK

Kısa vadede kurlarda önemli bir gerileme beklenmemesine rağmen uzmanlar yatırımcılara “alım yapın ama fiyata dikkat edin” uyarısında bulunuyor. Kurların mevcut seviyesinin çok yüksek olduğunu hatırlatan para yöneticilerine göre, yeni alım yapmak isteyenler bugünkü fiyat seviyesinin altından alım yapmalı. Genel görüş ise dövizin portföylerdeki ağırlığı yüzde 25-30’u aşmamalı.

"GERİ ÇEKİLMEYİ BEKLEYİN!"

Meksa Yatırım Stratejisti Zeynel Abidin Balcı, son dönemde gerek makroekonomik verilerdeki bozulmaya bağlı gelişmeler gerekse yurtdışı kaynaklı özellikle ABD ile ilişkiler bağlamında algının negatife dönüştüğü görüşünde. Türk Lirası’nda son dönemde yaşanan değer kaybını buna bağlayan Balcı, “TL’deki değer kaybında Türkiye’nin yeni kaynak ihtiyacı, kısa vadeli dış borç ödemeleri, yüksek cari açık, yüksek enflasyon gibi bozulmalar ve Türkiye’nin yer aldığı gelişen ülke piyasalarından çıkışlar, risk algısının yükselmesi (CDS primlerindeki yükseliş) ve Türkiye-ABD arasındaki gerginlik etkili oldu” diyor.

Döviz kurlarında yakın vadede geri çekilme yaşanması durumunda dolar/TL için önce 6.00 ardından 5.60-5.50 TL’nin, euro/TL içinse 7.00 ve 6.50 TL’nin gündeme gelebileceğine dikkat çeken Balcı’ya göre, önümüzdeki dönem Türkiye için olası risklerin başında yine cari açık, enflasyon, kredi notlarında değişim olup olmayacağı ve ABD ilişkileri geliyor.

"SPEKÜLATİF ATAK"
Gedik Yatırım Yatırım Danışmanlığı Müdür Yardımcısı Beste Naz Köksal’a göre ise, son günlerdeki TL’nin dolar ve euro karşısındaki aşırı değer kaybında spekülatif ataklar etkili oldu. Kurlardaki son atakların Pastör Brunson davası üzerinden gerçekleşmesinin spekülatif atak yorumlarını kuvvetlendirdiğine dikkat çeken Koksal, “Piyasa Türkiye-ABD ilişkilerine oldukça hassas hale geldi. Bu nedenle kurdaki hareketlerin tahmininde önümüzde büyük bir sis perdesi var. Yükselişlerin devamının daha çok politik ilişkilere bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak ekonomide dengelenme beklentileri, enflasyon ve cari açıkta görülen kırılganlıkların da devam etme riski olduğundan TL’nin değer kaybının bir süre daha devam etmesi beklenebilir.”

Koksal, Pastör Brunson ve ABD’nin İran’a yönelik ambargo uygulamaları son bulsa dahi dolar kurunda 4.70-4.80’nin altına inmesini şimdilik zor görüyor. Koksal, bu beklentisinin nedenlerini ise şöyle sıralıyor:

“Enflasyon görünümündeki bozulmanın, gelen zam haberleri, enerji maliyetlerindeki artış ve kur tarafında yaşanan olağanüstü hareketler nedeniyle devam edeceğini düşünüyorum.

Bu durum TL üzerindeki baskıyı destekliyor. Bu nedenle en iyi ihtimalle kur tarafında 4.80 seviyesi olduğunu düşünüyoruz.”

"HER AY 10 MİLYAR DOLAR LAZIM"


Alnus Yatırım Araştırma Müdürü Yunus Kaya, kurdaki yükselişin çok sayıda ekonomik ve politik temel nedeninin bulunduğuna dikkat çekiyor. Makroekonomik verilere bakıldığında Türkiye’nin her ay 10 milyar dolardan fazla dolara ihtiyaç duyduğuna dikkat çeken, Kaya, “Bunun çoğu borçlanarak karşılansa da bu dönemde borçlanmada sorun yaşanabileceğini diyor. Teknik olarak bakıldığında 6 TL seviyesinin artık psikolojik destek seviyesi olarak karşımıza çıktığım söyleyen Kaya, kurlara ilişkin yakın vade beklentisini ise şöyle özetliyor:

“6 TL’nin daha aşağısının görülmesi için makroekonomik reformlar ve politik haberler tarafında iyileşme şart. Öncelikle mevcut durum içerisinde Türkiye ile ABD ilişkileri en önemli risk olarak izlenecek. Bunun dışında global piyasalarda ticaret savaşları ve ABD’nin İran ambargosu takip edilecek önemli bölgesel riskler arasında. Bir de yurtiçinde makro politikalar önemli. Başkan Erdoğan’ın artık en önemli görevi, dolar kıtlığı algısını ortadan kaldırmak ve böylece enflasyonu dizginlemek olmalıdır.

‘Dış borçlanmada şimdi biz Çin piyasasına yöneliyoruz’ açıklaması bu yönde atılmış bir adım olarak görülebilir. Ama daha yapacak çok iş var.”

Almalımı satmalımı ?

MEKSA YATIRIM

Kurun bu seviyelerinden döviz almadan önce geri çekilmelerin beklenmesinde yarar var. Piyasanın risk algısına göre portföylerin yüzde 30'u dövizde değerlendirilebilir. Dolar dış piyasalarda daha güçlü görünüyor. Bu yüzden döviz alınacaksa doları önceliklendirmek gerekiyor.

GEDİK YATIRIM

Olası kur geri çekilmelerinde portföylere kademeli döviz alınabilir. Enflasyon veren ülkelerin yerel para birimleri döviz karşısında değer kaybeder.

Yatırımcılar ağırlıklı olarak doları tercih edebilirler. Euro/ Dolar paritesi 1.15 seviyelerinde bulunuyor. Euro’nun dolar karşısında yüksek olduğunu ve Fed'in bu yıl iki faiz artışı daha yapacağını düşünürsek paritenin 1.10 altına gelme riskinin olduğundan bahsedebiliriz. Bu da TL tarafında doların daha güçlü olacağı anlamına geliyor.

ALNUS YATIRIM


Dolar/TL'nin nereye kadar çıkacağını kestirmek güç. Zamanında 4 TL insanlara pahalı geliyordu.

Şimdi 6.5 TL. Elinde döviz bulunduran yatırımcıların bu kıtlık ortamını sakinleşecek gelişmeler olana kadar taşıması uygun olabilir. Özellikle döviz borcu olan şirketlerin kurdaki her gerilemeyi bir alım fırsatı olarak değerlendirmesi uygun olur.

Bu seviyelerde borsaya yatırımı önermiyorum. Dolar, faiz ve altın yatırımı halen cazibesini koruyor.

BIST-100 için dolar bazında 15.000 seviyeleri alım için ideal olabilir.

























26 Ağustos 2018 Pazar

FİT Solutions Foriba olda, şimdi dünyaya açılıyor

E-Dönüşüm şirketi FİT Solutions, yakın zamanda faaliyetlerine Foriba marka adıyla devam edeceğini duyurmuştu. 20 yıla yakın süredir sektörde hizmet veren şirketin isim değişikliğine gitmesindeki nedenlerin başında, globalleşme ve büyüme hedeflerini hızlandırmaya yönelik oluşturduğu yeni strateji geliyor. Markanın 2017 yılı içerisinde bu strateji ışığında attığı önemli adımlardan biri yatırımcılarla masaya oturmak oldu.

Foriba, 2018 yılının Şubat ayında dünyanın özel sektöre odaklı kalkınma kuruluşu IFC liderliğiyle 5 milyon dolar yaünm aldı. Alman 5 milyon dolar yatinmm 3 milyon doları IFC’den, 1.5 milyon doları Revo Capital’den, 500 bin doları ise Endeavor Catalyst’den geldi.

Foriba, birleşmeler, satın almalar ve yurt dışı planlan ile birlikte, 1 yıl içerisinde müşteri sayısı ve ciro anlamında yüzde 100 büyüme öngörüyor. Bu doğrultuda, aldığı yaönmı yeni birleşmeler ve satın almalar için kullanmayı planlayan şirket, ilk olarak ISIS Bilişim ile el sıkıştı. Birleşme öncesinde şirket değerlemesi 25 milyon dolar olan Foriba, 2018 yılı içerisinde bünyesine Türkiye’den en az bir şirketi daha dahil edecek. Foriba aynca 2018 yılında İtalya’da bir ofis açtı ve burada halihazırda Ginini gibi iş ortaklarıyla çalışıyor. Foriba CEO’su Koray Gültekin Bahar süreçle ilgili olarak, “Foriba olarak bir yandan e-Dönüşüm süreçlerindeki bilgi liderliğimizi devam ettirirken bir yandan da yeni birleşmeler ve satın almalarla hizmet verdiğimiz pazarlara yenilerini katmak istiyoruz. Yeni hedefimiz Avrupa ve Asya-Pasifik bölgesi ile Türki Cumhuriyetler’de hizmet vermeye başlamak. İtalya ve Macaristan’da projelere başlandı. Polonya ve Litvanya için de müşteri analizleri ile beraber projeler önümüzdeki ay canlıya alınacak” dedi.

Mikro 30 yıllık deneyimini çözümlerine taşıdı

Mikro Yazılım, 30 yıllık deneyimini arkasına alarak ürün yelpazesini yeniledi. Yeni çözümler küçük, orta ve büyük ölçekli işletmelerin ihtiyaçları göz önüne alınarak tasarlandı. Mikro Yazılım’ın yeni ürün ailesi Mikro Run, Mikro Jump ve Mikro Fly’dan oluşuyor. Bunun yanı sıra Mikro Yazılım, Doğuş Üniversitesi ile eğitim alanında bir iş birliği protokolü imzaladı. Protokol kapsamında üniversite ile ortak bilimsel çalışmalar yapmak, meslek içi eğitimlerdeki birikimlerini birleştirmek ve sonuçlarını paylaşmak yer alıyor. Mikro Yazılım Genel Müdürü Alpaslan Tomuş yaptığı açıklamada şunlan söyledi: “Teknoloji ve yazılım sektörleri Türkiye ekonomisinin gelişmesinde ve kalkınmasında giderek artan önemli bir rol üstleniyor. Bu kapsamda yetişmiş insan kaynağının öneminin farkındayız. Mikro Yazılım, yazılım sektöründe yetişmiş ve donanımlı insan kaynağı yaratmak amacıyla her türlü eğitim faaliyetine destek vermeye devam edecek.”

Huawel Türkiye'de iş ortaklarıyla büyüyor

Huawei geçtiğimiz ay ‘Kurumsal İş Çözümleri Teknoloji Zirvesi 2018’i yaklaşık bine yakın kişinin kaüldığı etkinlikle gerçekleştirdi. Açılış konuşmasını Huawei Türkiye Kurumsal İş Çözümleri Başkanı Robben Zeng yaptı. Zeng konuşmasında, 2016 yılında Huawei Türkiye Kurumsal İş Çözümleri’nin 39.1 milyon dolar olan cirosunun 2017 yılında yüzde 59 artışla 62.1 milyon dolara ulaşü-ğım, 2018 hedeflerinin ise 100 milyon dolar olduğunu ifade etti. Bu artışın temelinde şirketin Ar-Ge yatırımlarının olduğunu anlatan Zeng, Türkiye’de 450’nin üzerinde mühendis ile yenilikçi teknolojiler geliştirdiklerini aktardı. Huawei olarak, dijitalleşmeyi olanaklı kılan ve kolaylaştıran kurum olduklarını belirten Zeng, sözlerini şöyle tamamladı: ‘Yerel ortaklara yatın m yapıyoruz. OpenLab, bunun en iyi örneklerinden birini temsil ediyor. Huawei, üniversiteler ve yerel ortaklarla uçtan uca çözümleri geliştirebilmek adına iş birliği yapıyor. Türkiye'deki dijital dönüşümü hızlandırmaya odaklanırken, güvenli ve akıllı şehirler, bulut, çevik ağlar, finans, üretim, enerji ve eğitim sektörleri genelinde çözümler sunuyoruz.”

Faizsiz dijital bankacılık 'Insha' Almanya'da

Katılım bankası alanında faaliyet gösteren Albaraka Türk, Avrupa’da dijital bankacılık hizmeti vermek üzere Insha projesini hayata geçirdi. Şubesiz ve tamamen dijital bankacılık hizmeti verecek olan Insha, Albaraka’nın yurt dışında dijital kaulım bankacılığı alanındaki ilk adımı olurken, Türkiye katılım bankacılığı sektöründe de ilk olma özelliği taşıyor. Insha, Almanya Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu BaFin ve Almanya Merkez Bankası ECB tarafından tam bankacılık lisansı verilmiş, kurumsal firmalara bankacılık platformu sağlayan, Berlin merkezli solarisBank AG’nin ana bankacılık altyapısı üzerine inşa edildi. Bankacılık hizmet kanallan ve modüler yapısıyla Insha önce Almanya’da sonrasında ise kıta Avrupa’sında kaülım bankacılığı hizmetleri venne-yi hedefliyor. Insha projesinin Avrupa pazanna giriş stratejilerinin öncü parçası olduğunu belirten Albaraka Türk Genel Müdürü Melikşah Utku, “Avrupa’da 20 milyon Müslüman yaşıyor. Bunlann dörtte biri de Almanya’da ikamet ediyor. Müslüman halklar, dil sonınu ve faiz hassasiyetinden dolayı yaşadıklaıı bu ülkelerde finansal hizmetlerden yararlanmakta sıkıntı çekiyor. Kendi ülkelerine para göndenne ve mecburi bazı bankacılık işlemlerini gerçekleştirmede dahi sonın yaşıyor. Gerek Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarımızın gerekse diğer ülke Müslümanların yaşadığı bu sorunlara bir çözüm getirmek, dünyanın en iyi katilım bankası olma vizyonumuzu bir adım daha ilerletmek ve en önemlisi de katılım bankacılığını küresel anlamda geliştimıek amacıyla Insha hayata geçiyor” açıklamasında bulundu

Equinix yeni veri merkezini açtı

Küresel ara bağlantı ve veri merkezi şirketi Equinix, Türkiye’de 2017 sonlannda 373 milyon TL’ye satın aldığı EL2 (IstanbuL2) veri merkezinin açılışını duyurdu. IL2 veri merkezi, yeni ve yüksek teknolojik altyapıya sahip Uluslararası İşletme Borsası olan veri merkezlerini Avrupa ve Asya arasında stratejik bir köprü rolünde olması nedeniyle ekonomik ve jeopolitik anlamda kritik öneme sahip. Equinix veri merkezlerinin inovasyonu destekleyen, işlem hızını artıran ve çok daha geniş faaliyet esnekliği sağlayan ortamlar sunarak dijitalleşmenin avantajlarını artırdığına dikkat çekiliyor. Eqııinix Türkiye Ülke Müdürü Mehmethan Şişik, yaptığı açıklamada, “İstanbul’daki IL2veri merkezimiz, Asya ve Avrupa arasında stratejik bir köprü rolü üstlenmesi sayesinde Türkiye’deki işletmelerin ara bağlantı yolculuğunu desteklemenin yanı sıra çok uluslu şirketlerin Türkiye’deki gerçek potansiyellerine ulaşmalanna yardımcı olacak” dedi. Equinix, finansal, kurumsal ve bulut ağlan için en geniş arabağlanu seçenekleri ile en büyük dijital ekosistemle-ri sunuyor.

TP-Link, KOBİ çözüm ortaklarıyla el ele

Kablosuz ağ pazarında faaliyet gösteren TP-Link, KOBİ’lere anahtar teslim ağ çözümü sunan çözüm ortaklarına yönelik toplantılara başladı. Bireysel ağ pazarındaki başarısını, kurumsal pazara da yansıtmak isteyen şirket, son bir yıldır kendi içerisindeki yapılanmasını tamamlayarak birlikte pr oje gerçekleştireceği çözüm ortaklanın belirledi. TP-Iink Ülke Müdür Yardımcısı Ali Dinçer, TP-Link’in KOBİ’lere yönelik kolay yönetilen ve uygun fiyatlı ağ çözümleri olduğunu vurgulayarak, “Son bir yıldır bu pazara odaklandık ve farklı sektörlerde deneyimli birçok çözüm ortağı ile çalışmaya başladık. Özellikle kurumsal alanda doğru projelendirme ve en uygun ürünün/çözümün seçimi çok önemli. Kurumların ihtiyacına en uygun ürünü belirlemek ve bu ürünü doğru uygulamak gerekiyor. Bu toplan tılanmız sonucunda çözüm ortaklanınız ürünlerimizi daha iyi tanıyacak ve kurumlara daha sağlıklı projeler üretecekler” dedi.

NGN, Star of Bosphorus'u hizmete açtı

NGN, yeni veri merkezi yatırımlarından biri olan Star of Bosphorus Veri Merkezi’ni hizmete açtı. Star of Bosphorus Veri Merkezi, güvenilirlik ve kesintisiz çalışma süresini birincil önceliği yapan kurumsal müşteriler için tasarlanmış. Merkez teknolojisi, deneyimli ekibi ve uluslararası sertifikasyonlarıyla faaliyetlerine başladı. NGN Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su İnanç Erol yaptığı konuşmada, teknoloji alanında Türkiye’ye çok değerli bir yatırım kazandırmaktan mutluluk duyduklarını belirterek şunları söyledi: “Ülkemize değer katmayı, istihdama katkıda bulunmayı, yatırım yapmayı ve yatırım yapılmasına olanak sağlamayı ilke edinmiş bir şirket olarak çok önemli bir adım attık. Yaklaşık 150 milyon dolar düzeyinde bir yatırımla hayata geçirdiğimiz, gelişmiş veri merkezi Star of Bosphorus ile ilgili hedefimiz ülkemize salt bir veri merkezi tesisi sunmaktan çok daha ileride. Star of Bosphorus Veri Merkezi sektörümüz için yeni standartlar belirleyecek.”

BimSA'dan teknokentlere bordro çözümü

BimSA’nın, HR-Web Dijital İK Platformu üzerinde geliştirdiği bordro çözümü ile tekno-kentlerde bulunan ve Ar-Ge çalışmalan yürüten şirketlere büyük ölçüde zaman tasarrufu sağladığı belirtiliyor. Bordro çözümünün Teknokentve Ar-Ge bord-rolama süreçlerine sağladığı en önemli kolaylıklardan biri ‘Teşviğe Tabi Gün Hesaplaması’. Bu özellik sayesinde, genellikle manuel yapılan ve bu nedenle zaman kaybına neden olan ‘Teşviğe Tabi Gün Hesaplaması’nm HR-Web yazılımı tarafından otomatik olarak yapıldığı ifade ediliyor. BimSA’mn yasal mevzuat konusunda uzman ekibiyle geliştirdiği bu çözüm, tüm teknokent şirketleri ve yerinde Ar-Ge çalışmaları yapan şirketlere sürekli bilgi desteği sağlayarak süreçlerin hızlı ve doğru bir şekilde, hatasız olarak ilerlemesine zemin hazırlıyor.

Boğaziçi Üniversitesi Teknopark'tan Norveç'e yazılım ihracı

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Eren Soyak ve ekibi, internet kullanımında dünyada ikinci sırada olan Norveç’e yazılını ihraç ederek pazarda önemli bir çıkışa imza attı. Soyak ve ekibi, fiber altyapısı oldukça gelişmiş bir ülke olan Norveç’te bir telekom operatörüne nihai tüketicinin evinde hızlı internetle ilgili sorunlan çözmek için geliştirilmiş bir yazılım ürünü sattı. Eren Soyak, telekom operatörlerine yönelik, nihai tüketiciye ulaşan ürünlerde karşılaşılan sorunların çözümü için geliştirdikleri yazılım konusunda şunları kaydetti: “Norveç pazannda küçük operatörlerin bile yüzde 80'i fiber kullanıyor. Norveç'in sahillerinde, dağ başında bile yüzde 80 fiber altyapı var. Dolayısıyla altyapısal sorunlannı çoğu anlamda çözmüşler ve ev içerisindeki sorunlara gelmişler. Biz de çoğunlukla ev içerisinde hızlı internette öne çıkan sorunla-n çözüyoruz.”

Laykon Bilişim, Watchguard'ın distribütörü oldu

Güvenlik duvan ve UTM sağlayıcısı WatchGuard, Laykon Bilişim ile geçtiğimiz aylarda distribütörlük anlaşması imzaladı. Gerçekleştirilen iş ortaklığı kapsamında 2018’in ikinci çeyreği itibariyle WatchGuard ürün ve çözümleri, Türkiye bilişim pazanna Laykon Bilişim güvencesiyle sunulacak. WatchGuard Türkiye ve Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez anlaşmayla ilgili olarak,

“Ağ güvenliğinde yenilikçi çözümler sunduğumuz Türkiye pazarındaki ticaretimizi, distribütörlüğünü yaptığı markalara saüş ve teknik anlamda yoğunlaşarak bayi kanalındaki başarısını kanıtlayan Laykon Bilişim Teknolojileri ile yapüğımız distribütörlük anlaşmasıyla daha ileriye taşıyacağımıza inanıyorum. WatchGuard Technologies olarak 22 yıldır bu sektörde olmanın verdiği bilgi birikimini hem bayi kanalına, hem de bayiler aracılığıyla son kullanıcılara ulaştırmanın heyecanını yaşıyoruz” dedi. WatchGuard, Laykon Bilişim ile gerçekleştirdiği anlaşmayla Türkiye’de daha geniş alanda çözüm ortaklarına ulaşmayı hedefliyor.

Veri korumada May Siber Teknoloji-Digital Guardian iş birliği

Geçtiğimiz aylarda May Siber Teknoloji ile veri koruma alanında çalışan Digital Guardian iş birliği yaparak şirkederi büyük zarara uğratan veri kayıplarının önüne geçmeyi hedefliyor. May Siber Teknoloji CEO’su İlkem Özar, dijital ihlallerin küresel olarak hangi ölçekte gerçekleştiğini ve maliyetini tespit etmek amacıyla bir araştırma yapıldığını belirterek, “Söz konusu araştırmaya göre her bir veri ihlali, 3.6 milyon dolara mal oluyor. Veri ihlallerinin önemli bir kısmı da kurumların içindeki kötü niyetli kullanıcılardan kaynaklanıyor. Dijital varlıkların artan değer ve hacmiyle birlikte, kurumların içinden bu hassas varlıkların sızdırılması veya çalınması riski her geçen gün katlanarak artıyor. Araştırmalara göre, sadece geçen yıl yaşanan veri kayıplarının dünya ekonomisine verdiği zarar 5 trilyon dolan aşmış durumda.

Öngörülere göre bu rakam 2030 yılında 10 trilyon dolalı aşacak. May Siber Teknoloji ve Digital Guardian iş birliğiyle meydana getirdiğimiz bu ortak platform, ülkemizde bizim tahminimize göre her yıl 100-120 milyon dolar arasında değişen hacimlerdeki veri kaybını azaltmaya yönelik çözümler yaratacakür” dedi. May Siber Teknoloji olarak gerek Türkiye’de KVKK (Kişisel Verileri Koruma Kanunu), gerekse AB’ndeki GDPR (General Data Protection Regulation) regülasyonlan çerçevesinde kurumların hassas bilgilerinin korunması konusunda çözümler sunduklarını belirten Özar, bu çözümler arasına DLP (Veri Kaybını Önleme, Data Loss Prevention) alanında Gartner’ın lider sınıfında değerlendirdiği Digital Guardian ile iş birliği yapmış olmaktan dolayı büyük mutluluk duyduklarını söyledi.

Parsecure, siber istihbarat ve proaktif koruma sağlıyor

Türk teknoloji şirketi Bilişim 112 Yazılım, Entegre Siber Güvenlik Teknoloji Platformu’nda, Proaktif Siber Saldın Konıma Sistemi ParSecure çözümünü tanıttı. Şirketin kumcu ortağı ve genel müdürü Serkan Bilen, ticari ve kişisel veri hırsızlığının dahil olduğu veri sızın Ulan, sektörel siber saldırılar ve fidye saldmlann başlıca siber saldırılar arasında geldiğine dikkat çekti. Saldırganlann siber fidye gelirinin 2017 yılında 5 milyar doların üzerinde gerçekleştiğini ve bu bedelin bir kısmının bireylerin veya işleünelerin kasasından çıküğını söyleyen Serkan Bilen, “İşletmelerin siber bir felaket ile karşılaşmamalan için mutlaka güvenlik altyapısı kullanmalan gerekir” dedi.

Dünyada her 40 saniyede bir kuruluşun bilişim sistemlerinin etkilendiği siber fidye saldınlannı, anlık olarak tespit eden ve önleyen ParSecure sistemi sayesinde şirketlerin hizmetlerini kesintisiz sürdürdüklerini belirten Serkan Bilen, ürünün 52 ülkede IP bloklanna yapılan saldmlan anlık olarak tespit ederek önlediğini ifade etti. ParSecure’un bir güvenlik duvan ürünü olduğunu vurgulayan Bilen, ürünün, Cryptolocker ve türevi olan Java Ransomvvare, Payday, Scarab, Arena Ransomvvare, Cesar Ransomvvare ile Nemesis ve Paradise gibi, siber fidye saldın türlerine karşı da tüm bilgisayar ve bilişim sistemlerini koruduğunu vurguladı.

Sigortayeri, sıber risklere karşı fınansal güvence sunuyor

Sigorta brokerlik pazannda faaliyet gösteren Aktif Bank’m iştiraki Sigortayeri, fınansal sigortalar alanındaki çözüm ortağı, sabit kıymet ve sorumluluk sigortacısı Chubb Türkiye ile kaüldığı Entegre Siber Güvenlik Teknoloji Platformu’nda son dönemde siber güvenlik alanında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Sigortayeri Genel Müdürü Cüneyt Tânnverdi, Sigortayeri olarak, Asron Sigorta markası altında, Chubb Türkiye iş birliği ile bankacılık, enerji ve perakende sektörlerine yönelik Türkiye ve yurt dışında çok sayıda kurumsal müşteriye siber risk sigortalan sunduklarım belirtti. Tüm dünyada kurumlara yönelik ciddi siber saldırılar yaşandığım ifade eden Chubb Türkiye Ülke Başkanı Emre Buğday ise “Giderek yoğunlaşan siber saldırılar sadece büyük kurumlan değil, küçük ve orta ölçekli işleüneleri de hedef alıyor.

2017’de Türkiye’de online siteleri çökertmeye yönelik günde 475, saatte 20, dakikada 3 DDoS saldırısı yaşandı ve Türkiye dünyada en fazla DDoS saldınsına hedef olan ülkeler arasına girdi. Saldırıya manız kalanlar hem maddi zarar gördü hem de itibarlan zedelendi, bu da müşteri kaybını beraberinde getirdi. Bu tarz risklere karşı hazırlık yapmak önemli olsa da hiçbir önlem siber saldmlara karşı yüzde yüz konıma sağlamıyor. Siber sigorta çözümleri ise siber saldırıla-nn zarannı en aza indirgiyor. Siber sigorta pazarının liderlerinden Chubb olarak, bu alandaki 20 vali aşkın global birikimimizi Türkiye’ye getirdik. Her şirketin ihtiyacı, faaliyet gösterdiği sektöre, büyüklüğüne ve risklere göre farklılık gösteriyor. Bu nedenle siber sigorta çözümlerinin özelleştirilebilir olması gerekiyor. Chubb olarak her bir riski kendi içinde değerlendirip ona özel ürün tasarlıyoruz. Süreci müşteriyle beraber yönetiyor, hasar oluştuktan sonraki dönemde de müşterinin yanında yer alıyoruz” açıklamasını yapü.

25 Ağustos 2018 Cumartesi

Merkezin kararlan sonrası öne çıkan 35 hisse

Yeni ekonomi yönetimi G20 toplantısında uluslararası vitrine çıktı. Yönetim uygulanması planlanan ekonomi ve maliye politikaları konusunda önemli mesajlar verdi. Analistler bu dönemde ihracat oranı yüksek şirketleri işaret ediyor...

TÜRKİYE Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 24 Temmuz toplantısından faiz konusunda bir değişiklik çıkmadı. Piyasaların beklentisi ise politika faizinde 100 baz puanlık bir faiz artırımı yapılması yönündeydi. Gelen bu sürpriz kararla Borsa İstanbul’da sert satışlar ve dolar/TL’de 4.93’lere kadar yükseliş gördük. Ancak bu durum Çarşamba günü Rahip Brunson’ın ev hapsine alınmasıyla tersine döndü. Merkez Bankası’nın sürpriz kararma ilişkin karar metninde iç talepteki yavaşlamaya vurgu yapıldı ve maliye politikasının dengelenme sürecine vereceği katkıdan bahsedildi.

Analistler yeni ekonomi yönetimi sonrası önümüzdeki süreçte belirli sektörlerden ziyade ihracat oranı yüksek şirketlere yönelik karar, teşvik ve çalışmaların hükümet gündemine gelebileceğini, Borsa İstanbul’da da ihracat oranı yüksek olan hisselerin ön plana çıkabileceği düşünüyor. Öte yandan alınan önlemler ile faizlerde yaşanabilecek düşüşlerin önce bankacılık ve kredi faizlerine direk bağımlı olan gayrimenkul ile otomotiv sektörlerini olumlu etkileyebileceği belirtiyor. Bu kapsamda 35 hisseye dikkat çekiliyor.

8 Temmuz 2018 Pazar

"Otonom yolcu uçağı için erken"

MARMARA Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü öğretim Üyesi, Prof. Dr. Ercan öztemel, sivil havacılıkta yapay zeka sistemlerinin kullanım alanlarını ve bu sistemlerin yakın geleceğe nasıl yansıyacağı üzerine yorumda bulundu:

"Sivil havacılıkta özellikle bakım, hava trafik kontrol, kokpit yönetimi gibi konularda bu sistemlerin görüleceğini öngörmek yanlış olmaz. Hali hazırda özellikle pilotların eğitim alanında yaygın olarak kullanılıyor. Otomatik senaryoların oluşturulması, pilot adayının öğrenme performansının ölçülmesi, sanal ortamda uçağı sürerken sergilediği davranışlardan eksikliklerinin tesipt edilerek ona uygun senaryolar ile eğitiminin tamam olmasının sağlanması gibi konularda yapay zeka sistemleri başarılı şekilde uygulanıyor.

ABD merkezli, GPS teknolojileri geliştiren ve son olarak yapay zeka teknolojilerini kullanmaya başlayan Garmin International'ın "Telligence" isimli ses tanıma sistemi, navi-gasyon ile kokpite yapay zekayı sokmayı başardığını söylüyor. GMA 350 ve DMA 35 ses panelleri ile 2015'te bu navigasyon sistemi kokpit içerisine dahil edildi. Bu sistemin radyo kanallarını değiştirmek, rüzgar tahminlerini okumak ve talep edildiğinde pozisyon bilgilerini iletmek gibi yardımcı pilot görevlerini yerine getirdiği ifade ediliyor.

Gelecekte bunun hava radarı üzerindeki bilgileri yorumlayacak, mevcut uçuş planı ile hava tahminleri arasında karşılaştırmalar yapacak ve kesintisiz değişimleri izleyebilecek dijital kokpit asistanlarının oluşturulması mümkün olabilecek. Bu asistanlar uçağın hızı ve ağırlığını düşünerek optimum iniş rotası önerebilecek, hava ve rüzgar değişimine göre uçağın yönlendirmesini gerçekleştirebilecek. Airbus uçaklarının kokpitlerinde halihazırda bunları yapabilen bir sistemden bahsediliyor. Uçağın yaklaşma hızı, ağırlığı ile yaklaşılan pistin uzunluğu, hava koşulları arasındaki uyumu sağlayan bir sitemin kullanıldığı rapor ediliyor.

Eğer ciddi bir uyumsuzluk olur ise uygun bir ses tonu ile "pistin boyu kısa" mesajını verebiliyor.

UÇAKTAN ÖNCE İHA'LAR

Diğer önemli bir alan ise oto pilot uygulaması. Yapay zeka tarafından kullanılan uçak, sadece kendisine verilen rotayı izlemekle yetinmeyip değişen çevre şartlarına göre gerçek bir insan pilot kullanıyormuş gibi uçağın davranışlarını yönetebilecek. Bunun başarılması, gelecekte uçakların tek insan pilot tarafından kullanılacağı anlamına geliyor.

ileride, evrimsel yapay zeka algoritmaları ile başta hava trafik kontrolü olmak üzere bir çok konuda sivil havacılığın desteklenmesi mümkün olabilecek. Optimum trafik rotaları, iniş ve kalkış süreçlerinin yönetilmesi ve uçakların zaman planlamasının yapılması çalışmalarında daha güvenli sistemlerin kurulması ve etkin cevapların alınması söz konusu olabilecek. Aylar süren pilot, hostes, uçak ve kalkış-varış noktaları eşleştirme probleminin, sadece bir düğmeye basılarak genetik algoritmalar ile çözülmesi mümkün hale geldi. Benzeri şekilde Airbus ve IBM'in "Akıllı Filo Bakım Yönetim" programının, yapay zeka kullanılarak bakım planlarının ve yakıt tüketimlerinin en fazla fayda temin edilebilmek için yapay zeka tekniklerini kullandıkları belirtiliyor.

GÜVENLİĞİMİZ ONA EMANET

Ancak ben yolcu uçaklarından önce drone'lar (insansız Hava Araçları-ÎHA) üzerinde birçok yapay zeka tekniğinin deneneceğini düşünüyorum. Günümüzde ilaçlama yapan İHA'lar, ilacı nereye bırakacağını biliyor. Posta hizmetlerinin artık İHA'larla gerçekleştirilmesi için yoğun çalışmaların yürütüldüğünü görüyoruz. Tarım alanlarının korunması gibi bir çok konuda İHA'lardan faydalanılıyor. Bu otonom İHA'ların oluşturulması yapay zeka olmadan çok mümkün görünmüyor. İHA’lardan sonra kargo uçaklarında ve küçük uçak sistemlerinde öncelikli olarak görücüye çıkacağını tahmin ediyorum.

Güvenlik unsuru olan birçok konunun makineye ve yapay zekanın ellerine bırakılacağını söylemek yanlış olmaz. Bundan sivil havacılıkta nasibini alacaktır. Ama taşıma yolcu uçakları için önümüzdeki 5-10 yıl erken diye düşünüyorum. Ancak ondan sonra bu uçaklarda hayatımızın bir parçası olacaktır."

Uber, alkollü yolcuyu tespit edecek

Araç kiralama uygulaması Uber, alkollü yolcuların tespit edilmesini sağlayacak bir yapay zeka teknolojisinin patentini satın almak üzere harekete geçti.

Bu uygulamanın alkollü yolcuyu almak isteyen sürücülere kolaylık sağlayacağı belirtilirken, ABD Patent Ofisi'ne yapılan başvuruda yeni teknolojinin yolcuda "alışıla gelmemiş" eylemleri tespit edeceği ifade ediliyor. Ancak bu sistemin eleştiriye açık yanları da bulunuyor. ABD'li teknoloji uzmanları "insan davranışını öngören" sistemin bazı sürücüler tarafından istismar edilebileceğini ve yardıma ihtiyacı bulunan insanları zor durumda bırakabileceğini söylüyor. Diğer yandan bu yeni teknolojinin bazı diğer iyi tarafları da bulunuyor. Yolcunun lokasyonunun tam olarak tespit edilmesi, adresin yolcu tarafından tam olarak doğru yazılıp yazılmadığı ve hatta cep telefonu hangi açıda tutarak adres bilgilerini girmesi, bunlar arasında yer alıyor.

Yapay zeka sizi "uçuracak"

Yapay zeka teknolojileri sivil havacılığın daha az maliyetli ve daha güvenli olmasını amaçlarken9 uzmanlar otonom uçaklar içinse önümüzde uzum yıllar olacağı tahminim yapıyor.



YAPAY zeka, sivil havacılıkta da kendisini ispat etti. Gerek pilotların, gerekse yolcuların işlemlerini kolaylaştırmak için yazılımlar geliştiren dev firmaların yarattığı yapay zeka pazarı, giderek büyüyor. The Artificial Intelligence in Avia-tion Market'm raporuna göre, bu yıl 152 milyon dolar değerindeki bu pazarın 2024'te 2,2 milyar dolara çıkması bekleniyor. ABD ve Avrupa'da dev havayolları şirketleri yapay zekayı son birkaç yıldır kullanıyor. Son olarak Air Canada ve yine Kanada'nm en büyük havayolu şirketlerinden WestJet, nisan ayında yapay zeka teknolojilerine yatırım yaptığını açıkladı. Kanada'nm en büyük havayolu şirketlerinden WestJet’in CEO'su Ed Sims, Amazon Alexa veya Google Home gibi "sanal concierge hizmeti" vermeyi düşündüklerini belirtti. Uluslararası Hava Taşımacılığı Derneği de önümüzdeki 20 yıl içinde yolcu sayısının ikiye katlanması için hava trafiği, havalimanı ve uçak sistemlerine, yapay zeka başta olmak üzere yeni ileri teknoloji yöntemlerinin dahil edilmesi gerektiğini bildiriyor.

MALİYETLERİ DÜŞÜRECEK

Yapay zekanın uçuş sırasındaki operasyonları daha etkili ve uçuş maliyetlerini azaltarak sivil havacılıkta önemli bir katmadeğer yaratacağa benziyor. IBM îş Değerleri Enstitüsü'nün (IBM İnstitute for Business Value) küresel seyahat ve ulaştırma bölümü başkanı Steve Peterson, chatbot'larla kişiselleştirilmiş müşteri ilişkileri ve daha kolay rezervasyon yapma yöntemlerinin hizmeti geliştireceğini belirtiyor. Yapay zekanın maliyetleri önemli ölçüde düşürecek başka bir alansa, uçak bakımı. Yapay zeka sistemlerinin uçak bozulmadan bozulacağım öngörebileceği, bozulan parçanın daha kısa zamanda tamir edilmesini sağlayarak uçağın yerdeki bakım sürecinin kısaltılabileceği belirtiliyor. Uzmanlar, Air Canada gibi büyük bir havayolu şirketinin bakıma bağlı masraflarını kısarak yılda 100 milyon dolar kara geçeceğini belirtiyor.

Yapay zekanın havacılıktaki kullanımında etik anlamında eleştirilecek yanları da bulunuyor. Yolcu davranışının yolcunun verilerine bakılarak tahmin edilmesi ve "milliyet, uzaklık, yolcunun türüne" göre uçağın ne kadar yakıta ihtiyacı olduğunun uçuştan günler önce tahmin edilmesi, bunların arasında yer alıyor. Yapay zeka öngörüsü sayesinde "hava durumu ve uçuş saatine" bakarak bir uçuşta kaç kişinin gelmeyeceğini tahmininde de bulunuyor.

7 Temmuz 2018 Cumartesi

Singapur’un ‘'mükemmel" teknoloji haritası

Sloganı "Singapore is a fine city" (Singapur mükemmel bir kenttir] olan Singapur'un, otonom araçlar dahil teknolojik bazı testler için neden seçildiğini, Alibaba'nın sahibi Jack Ma'nın yeni teknolojik yatırımlarını neden bu kentte kurduğunu rakamlar güzel bir şekilde ortaya koymuş.

Dünya Ekonomi Forumu tarafından yayımlanan, dijital devrimin yenilikçiliğin doğasını değiştirdiğine vurgu yapılan Global Bilişim Teknoloji Raporu'na göre Singapur, "yenilikçi" vizyonuyla Finlandiya'nın bile önüne geçerek birinci sıraya oturdu. Üçüncü sırada İsveç yer alıyor. Uluslararası Robot Federasyonu'nun [IFR] yedi ülkedeki yedi bin çalışan üzerinde yaptığı bir araştırmaya göreyse, çalışanların yaklaşık yüzde 70'i robotlar ve otomasyonun daha yüksek kalitede iş fırsatları sunduğunu ortaya koyuyor. Bu fırsatların peşinden en çok koşan ülkeyse IFR’ye göre Singapur. Bu ada ülke, teknolojik dönüşüme "mükemmel" bir şekilde adapte olabilen bir sistem geliştirmiş. SkilIsFuture isimli inisiyatif, kentteki her endüstri dalındaki işyerlerine giderek önümüzdeki 3-5 yıl içinde teknolojik dönüşümün kendi alanlarında nasıl sonuçlar beklediklerini sormuş. Nasıl iş yeteneklerine ihtiyaçları olduğu öğrenilmiş. Bu araştırmayla "endüstri dönüşüm haritaları" çıkarılacak ve böylece bireylere kendi iş alanlarında nasıl yol almaları gerektiği anlatılacak. Ocak 2016'dan bu yana 25 yaş ve üzeri vatandaşlarına 345 dolar veren kent yönetiminin, bu insanlara kent tarafından onaylanan 500 kişi, üniversite ve online kursun eğitim vermesini sağlayacak.

26 Haziran 2018 Salı

Seçim öncesi dönemde hisse performansları

Nefesler tutuldu, herkes seçim sonuçlarını bekliyor. Seçimlerle birlikte önemli bir belirsizlik unsuru geride kalacak. Bu nedenle kısa vadede piyasanın genelinde olumlu tepki görülme olasılığı var...

SON dönemlerde gerek küresel gerekse de yurtiçi piyasalarda stres ön plandaydı. Dış dinamiklere bakıldığında, öne çıkan iki temel risk unsuru önemli gelişme merkez bankalarının normalleşme adımları ve ticaret savaşı endişesi olduğu görülmekte. Iç tarafta ise piyasalar seçimlere kilitlenmiş durumda. Meclisin dağılımı 24 Haziran akşamı netleşmiş olacak. Ancak, Cumhurbaşkanlığı seçiminin aynı tarihte yani birinci turda sonlanma ihtimali olduğu gibi 8 Temmuz’da ikinci tur oylamaya gidilme ihtimali de mevcut.

Seçimlerin sona ermesiyle birlikte mevcut durumda belirsizliğe yol açan önemli bir unsurun geride bırakılacak olması bile tek başına 24 Haziran ve/veya 8 Temmuz sonrasında kısa vadeli piyasa tepkilerinin olumlu olmasım sağlayabilir. Seçimlerin erkene alınmasının yaşanması muhtemel belirsizlik sürecini kısaltacak olmasının kısa bir süre de olsa yurtiçi piyasalarda olumlu etki bıraktığını unutmayalım. Olası tepkinin kalıcı bir pozitif ayrışmaya dönüşebilmesi açısından temel belirleyici yılın ikinci yarısında beklenen yavaşlamanın, piyasa gerçeklerine uygun, uyumlu ve başarılı bir politika bileşimiyle yönetileceğine yönelik güven veren bir tablo oluşması olacak.

İÇ VE DIŞ DİNAMİKLER

Orta vadede temel makroekonomik göstergelerin seyri açısından seçim sonrasında oluşacak siyasi tablo ve uygulanacak olan ekonomi politikası bileşimi (para ve maliye politikası) son derece kritik.

Zira yakın dönemde TL’de gözlenen sert değer kayıpları ile para politikasında gecikmeli de olsa yapılan güçlü sıkılaşma yılın ikinci yarısında ekonomik büyüme üzerinde aşağı yönlü baskı oluşturacak. Ayrıca, yakın dönemde yüksek seyreden cari açık ve enflasyon tarafında gözle görülür normalleşme/düşüş eğilimi yüksek ihtimalle üçüncü çeyrek sonlarına ait verilere kalacak.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının da seçim sonrası oluşacak tabloya göre aksiyon alabileceklerine yönelik açıklamalar yaptığını da hatırlatalım. Ayrıca, dış dinamiklerde gelişmekte olan ülkelerin aleyhine esmekte olan rüzgâr nedeniyle, seçim sonrasındaki dönemin bizim özelimizdeki gelişmelerden bağımsız olarak gelişmekte olan ülke piyasalarının geneli açısından pek kolay olmayacağını da göz ardı etmemek lâzım.

OLUMLU TEPKİ OLASILIĞI YÜKSEK

Yukarıda belirttiğimiz gibi seçimlerle birlikte önemli bir belirsizlik unsurunun geride kalacak olması nedeniyle kısa vadede piyasanın genelinde olumlu tepki görülme olasılığı bulunuyor. Oluşan stres endeksin geneline baskı unsuruna yol açarak birçok hissenin değerlemeler açısından düşük seviyelere gerilemesine neden oldu. 2018 yılı beklenen kârlar üzerinden 6.5-7.0 x Fiyat/Kazanç oranı civarlarında işlem gören Türk hisseleri için siyasi ve ekonomik istikrar ortamında değerleme & hisse başına kâr büyümesi açısından önemli bir soru işareti olmayacağını söylenebilir.

Geçmiş dönemdeki seçim sonuçlarına ilişkin döngülerde görüldüğü gibi, piyasa ve ekonomi açısından olumlu yorumlanacak bir sonuç oluşması da genele yayılan bir yükseliş yaşanması ihtimalini destekleyecektir. Bu varsayımlar doğrultusunda, yakın dönemde özellikle endekse göre olumsuz ayrışmış olan büyük ölçekli vc likit hisselerde kısa vadede önemli bir tepki hareketi söz konusu olabilir. Bundan dolayı, bu hisselerin hangileri olabileceği konusunda fikir vermesi açsından BIST-100 şirketlerini aşağıda liste hâlinde verilmiş olan kriterlere göre filtreledik ve uyumlu olanları tablo hâlinde hazırladık (Tablodaki sıralama, relatif getiri düşükten yükseğe doğru olacak şekilde yapıldı).

TEMKİNLİ HAREKET EDİLMELİ

Bu tablo değerlendirilirken, getiri performansının yanı sıra diğer göstergeleri de dikkate almak sağlıklı olacaktır.

Pazartesi açılışta ve öğleden sonra ABD piyasalarının açıldığı saatlerde hisselerde sert fiyat hareketleri görülebileceğinden panik alım-satım kararları vermekten mümkün olduğunca uzak durmanın yerinde olacağını değerlendirmekteyiz.

Ayrıca, pazar gece yarısından sonra dolar/TL kurunda gözlenecek seyir de borsa açılışının yönü ve ilk fiyatlamaların ne büyüklükte olacağı açısından önemli bir gösterge olarak takip edilebilir.

Ayrıca, 8 Temmuz’da yapılması öngörülen ikinci tura ihtiyaç duyulması gibi seçim kaynaklı belirsizliği bir süre daha devam etmesine neden olabilecek sonuçların, ilk fiyatlamalar olumlu olsa bile, borsada son bir haftada olduğu gibi hacimsiz ve kararsız seyrin gelecek 1-2 haftalık süreçte de sürme ihtimalini artıracağını da not etmekte fayda var.

Oylamaya iki gün kala hazırladığımız yazımızı, seçim sonuçlarının ülkemiz ve ekonomimiz için hayırlı olması dileklerimizle noktalayalım.

EROL GÜRCAN

Volatiliteye dikkat!..

Yeni haftada piyasaları seçim sonuçlarının yanı sıra uluslararası ticaret savaşları ile ilgili olarak atılacak olası adımlar belirleyecek. Yatırımcılar sert hareketlere karşı temkinli hareket etmeli...

UZUN süredir yurtiçinde gündemi meşgul eden seçimler 24 Haziran pazar günü gerçekleşmiş olacak. Seçim sonuçlarına bağlı olarak her iki yönde de sert hareketlere neden olabilecek volatil bir dönem yaşanma olasılığı göz önünde bulundurulmalı. Seçim sonuçları yurtiçi piyasalardaki fiyatlamalarda temel belirleyici olacakken, trendin şiddeti üzerinde küresel piyasalardaki gelişmeler ve gelişen ülke piyasalarındaki seyir etkili olacaktır. Özellikle ticaret savaşına yönelik haber akışları yeni haftada küresel piyasalarda hisse senedi piyasaları başta olmak üzere riskli varlıkların seyri üzerinde belirleyici olmaya devam edecektir. Bu nedenle yeni haftada seçim ile ilgili gelişmelerin yanında yurtdışı kaynaklı haber akışları da yakından izlenmeli.

SONUÇLAR YÖN BELİRLEYİCİ OLACAK

Bir süredir seçim ve seçim sonrasında uygulanacak politikalara ilişkin belirsizliklerin, TL varlıklar üzerinde ekstra bir satış baskısı yarattığı ve TL varlıklardaki negatif ayrışmada önemli bir rol oynadığına dair değerlendirmeleri okuyoruz. Seçim sonuçları belirsizliğin devam ettirirse Türk Lirası’nda ve Borsa İstanbul’da satış baskısının devam etmesine yol açabilecektir. Ancak belirsizliklerin ortadan kalkmasına bağlı olarak, son aylarda yaşanan düşüşle birlikte getiri potansiyeli artış kaydeden ve hem kendi tarihsel ortalamalarına hem de emsallerine kıyasla düşük çarpanlarla fiyatlanan Borsa İstanbul tarafında yukarı yönlü hareketlerin etkili olduğunu görebiliriz.

Belirsizlikleri ortadan kaldıran bir seçim sonucunun sağlanması ile birlikte istikrarlı ve güvenilir bir ekonomi politikasının uygulamaya alınması TL varlıkları olumlu etkileyebilecek önemli bir faktör olarak karşımıza çıkacaktır. Burada ana trendin yönünü seçim beklentileri oluştursa da oluşan trendin şiddeti üzerinde küresel piyasalardaki gelişmelerle gelişmekte olan ülkelerdeki genel atmosfer etkili
olacaktır. Seçim sonuçlarına ve ortaya konulacak politikalara bağlı olarak her iki yönde de sert hareketler görülebilme ihtimalinin bulunduğunu tekrar etmekte fayda var. Bu nedenle TL varlıkların taraf olduğu işlemlerde kaldıraçlı ya da kredili işlemlere mümkün olduğunca temkinli yaklaşmak, bu tür işlemleri olanların ise piyasada oluşabilecek ani hareketlere karşın aktif zarar kes emirleri bulundurmaları yararlı olacaktır.

TİCARET SAVAŞLARI RİSK İŞTAHINI BASKILADI

15 Haziran Cuma günü ticaret savaşlarına ilişkin önemli gelişmeler kaydedildi. Trump’m hamlesine Çin’den de karşılık gecikmedi. Pekin yönetimi. 50 milyar değerinde ABD menşeli 659 ürüne yüzde 25 ek vergi getireceğini açıkladı. Çin’in yaptığı misillemelerin, ABD’de Trump’a desteğin yüksek olduğu bölgeleri etkileyecek şekilde planlandığı, ayrıca Pekin’in Çin’de iş yapan ABD şirketlerinin hayatını çok zorlaştırabileceği yapılan değerlendirmeler arasında yer aldı. Çin’in tarifelere karşılık vermesinin ardından, Trump Çin’e 200 milyar dolarlık daha gümrük vergisi uygulanması talimatım verdiğini belirtti.

Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında yaşanan gelişmeler ve karşılıklı adımlar, ticaret savaşlarının fitilini ateşlediği şeklinde yorumlanırken, gelişmeler küresel piyasalarda tedirginliği artırıyor. ABD’nin gümrük vergileri konusundaki tutumu ticaret ortaklarıyla (AB, Kanada, Meksika gibi) olan ilişkisinin bozulmasına yol açarken, artan tedirginliğin risk iştahını baskıladığı ve yatırımcıların güvenli liman (altın, Japon yeni, ABD ve Almanya tahvilleri) talebini artırdığını izliyoruz.

Aynı zamanda Avrupa Birliği’nin (AB), ABD’nin ithal çelik ve alüminyuma ilave gümrük vergileri uygulamaya başlamasına karşı ticari misillemenin 22 Haziran Cuma günü başlatılması kararı alması da ticaret savaşlarına yönelik endişeleri beslemeye devam etti.

Düşen risk iştahı son zamanlarda sıkılaşma eğiliminde olan likidite koşullarının yanında gelişen ülke varlıkları üzerinde etkisini göstermekte. Ticaret savaşlarına yönelik artan endişeler gelişen ülkelerden portföy çıkışlarının hız kazanarak bu portföylerin güvenli limanlara doğru yönelmesine neden oluyor. Bu nedenle karşılıklı adımların ticaret savaşma doğrudan taraf olmasalar da gelişen ülkeler tarafından yakından takip edilmesi faydalı olacaktır. Bu taraftaki endişelerin artış kaydetmesi ve yeni yaptırımların gelmesi başta gelişmekte olan ülke varlıkları olmak üzere riskli varlıkları baskılayabileceği ve TL varlıklar üzerindeki satış baskısının devam edeceği göz önünde bulundurulmalı.

VARLIKLAR BASKI LAN MAYA DEVAM EDİYOR

ABD’de büyümenin güçlü seyri ve enflasyonun toparlanma kaydedeceğine yönelik güç kazanan beklentilerin etkisi ile Fed’in normalleşme sürecini devam ettirerek şahin tutumunu koruması, 2018 yılı için faiz artırım beklentisini üçten dörde yükseltmesi doları küresel piyasalarda destekleyen temel etkenler olarak ön plana çıktı.

Son dönemde de gündeme gelen ABD-Çin arasındaki ticaret savaşları ve Trump’m söylem ve adımlarının küresel piyasaların aşina olduğu süreçlerden farklılık arz etmesi risk iştahını baskılayan temel unsur oldu. Risk iştahındaki düşüş ve 2018 yılma damgasını vuran yüksek volatilite nedeniyle gelişen ülke piyasalarından portföy çıkışları hız kazandı.

Fed’in şahin tavrını korumaya devam etmesi ve ilerleyen süreçte ECB’nin de normalleşme sürecine dahil olması küresel likidite koşullarının sı kıl aşacağına dair beklentileri artırmakta ve sermaye akışlarının gelişmiş ülke varlıkları ile daha güvenli görülen varlıklara doğru yöneldiği izlenmekte. Sıkılaşma eğilimindeki küresel likidite koşullan ve Fed’in faiz artırımına bağlı olarak borçlanma maliyetlerinin artış kaydediyor oluşu da, gelişen ülkelerdeki borç sorununu tekrar gündeme taşıdı. Tüm bu gelişmelerin gelişen ülke varlıklarına karşı algının değişmesine yol açtığını izliyoruz.

Dolar ise genel olarak gelişen ülke para birimleri karşısında gücünü korumaya devam ediyor.

BIST-lOO'de 96.000 direnci önemli

BİST-100 Endeksi'nde hafta içerisinde volatil hareketler görüldü. Endeks haftaya negatif bir açılışla başladı fakat hafta içerisinde kuvvetli destek bölgesinden gelen alımlarla yukarı yönde toparlanma gösterdi. Hafta içerisinde yaklaşık 3900 puanlık bir volatilite görüldü. Haftanın ilk gününde negatif açılan endeksin Salı günü destek bölgesini test etmesiyle beraber başlayan tepki alımlarmın haftanın son gününe kadar devam ettiği görüldü. Endekste son iki haftadır görülen dip arayışı sonrasında görülen yukarı yönlü toparlanma teknik olarak önemli. Destek olarak test edilen 92.200 bölgesi tarihi kuvvetli destek olması dolayısıyla önemliydi. Destek bölgesi üzerinde oluşan fiyat formasyonu ve özellikle alt periyotlarda teknik indikatörlerde görülen yukarı yönlü ivmelenme bu bölgenin önemini artırıyor. Fakat iki haftalık süreçte işlem hacminin düşük seyrediyor olması yukarı yönlü hareketleri tepkiden öteye geçiremedi.

Kısa vadede yukarı kırılmış olan 96.000 direnç bölgesini önemli görüyoruz. Bu seviye üzerinde kalıcılığın korunması yukarıda yeni dirençleri gündeme getirebilir. Yukarı yönlü hareketlerin güçlenmesi durumunda 97.800 ve 100.900 seviyeleri takip edilebilir. Hafta içerisinde yurt içi haber akışlarına bağlı alarak volatilitenin artış göstermesini beklediğimiz endekste destek olarak ise 93.400 ve 92.300 seviyesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Oluşabilecek volatilite sonrasında bu desteğin aşağı kırılması satış baskısını artırarak düşüşe ivme kazandırabilir. Bu durumda ise destek olarak 87.900 ve 88.000 seviyeleri takip edilebilir.

Dolar/TL'de volatilite yüksek seyredebilir

Geçen haftaya 4.7299 seviyesinden başlayan dolar/TL, hafta içerisindeki fıyatlamalarda en yüksek 4.775'li seviyeleri test etti. Dolar/TL kurundaki yükselişlerde, Fed'in son toplantısında şahin tavrını koruyarak 2018 için faiz artırım beklentisini üçten dörde yükseltmesi ile ticaret savaşlarına yönelik gelişmeler etkili oldu. Özellikle ABD-Çin arasındaki karşılıklı hamleler ile fitili ateşlenen ticaret savaşlarına yönelik gelişmeler, küresel piyasalardaki risk iştahını baskılarken güvenli liman talebini artırdı. Son dönemde baskı altında olan gelişen ülke piyasalarından yaşanan son gelişmelerin portföy çıkışlarını hızlandırdığı ve gelişen ülke para birimlerinin ve Türk Lirası'nın dolar karşısında değer kaybettiği izlendi. Ancak geçen haftanın ikinci yarısında ticaret savaşlarına nedeniyle artan endişelerin ve panik ortamının bir miktar hafiflemesine bağlı olarak TL'nin kayıplarını geri aldığı izlenirken, haftanın son işlem gününde endeks kapanışında dolar/TL kuru 4.70’in aşağısını test etti. Dolar/TL'de aşağı yönlü hareketlerde 4.66 seviyesi kısa vadede izlenebilir. 4.66 altında ise 4.64 ile 4.62-4.58 aralığı destek olarak takip edilebilir. Yükselişlerde ise 4.75-4.78 aralığı direnç olarak ön plana çıkıyor. 4.78 üzerinde 4.80’li seviyelerin hızlı bir şekilde test edildiği görülebilir. Özellikle 4.80 üzerindeki fıyatlamalarda anlamlı bir direnç seviyesinin bulunmaması
nedeniyle volatilitenin artış kaydederek sağlıklı fıyatlamaların oluşmayabileceğini değerlendiriyoruz. 24 Haziran'daki seçim sonuçlarına bağlı olarak kur tarafında volatilitenin artış kaydettiği ve paylaşılan teknik seviyelerin önemini yitirdiği görülebilir. Bu nedenle bahsettiğimiz bu destek ve direnç seviyelerinden sonra sert hareketler gelebileceğini göz önünde bulundurarak,TLJnin taraf olduğu tüm döviz işlemlerinde kaldıraç oranlarının makul seviyelerde tutulmasında fayda olduğunu düşünüyoruz.


ONURCAN BAL

Reel sektör ve artan ticari kredi faizleri

Halen kur şoku ve faiz şokunun ikili etkisini aynı anda yaşıyoruz. Reel sektör hem kambiyo zararını hem de artan ticari kredi faizleri için ürkek. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

Fed ve ECB hamlelerini nasıl yorumlamalıyız? Yaklaşan bir cisim mi var?

Gelişmiş ülke merkez bankalarının 2008-2009 krizinde ölen neoliberalizmi diriltmek için devreye soktuğu emsali görülmemiş bol ve ucuz para dönemi tatlı bir masal gibiydi ama bitti. Tekinsiz günlerden geçiyoruz. Fed. adeta bir ruh gibi dolanmaya başladı gelişen ekonomilerin üzerinde. Neyle uğraştığınızı, neye bulaştığınızı iyi bilmeniz, adımlarınızı ona göre atmanız gerekir böyle dönemlerde. Görkemli verilerden cesaret devşiren ABD Merkez Bankası Fed finansal koşulları sıkılaştırmaya devam ediyor. Son toplantısında politika faizini 0.25 puan daha artırdı. Bekleniyordu. 2018 yılının geri kalan kısmı için iki adet (muhtemelen Eylül ve Aralık toplantılarında olacak şekilde). 2019 için de üç adet 0.25 puan artırım işareti verdi. Bu ne anlama geliyor? Fed’in politika faizi 2019 sonunda yüzde 3.00-3.25 aralığına gelmiş olacak. Fed faiz artırımlarının yanı sıra bir yandan da bilançosunu küçültüyor. Bilançonun küçülmesi zamanında herkesi ihya eden küresel finansal sistemdeki dolar likiditesinin azalması demek. “Göz odur ki dağın ardını göre, akıl odur ki başına gelecekleri bile” diye güzel bir atasözümüz vardır. Fed bu yılın Ekim ayıyla birlikte dolar likiditesini her ay 50 milyar dolar olacak şekilde (yıllık bazda 600 milyar dolara karşılık geliyor) küçültmeye başlayacak. Dolar likiditesindeki böylesine güçlü azalış gelişen ekonomileri daha da sert hırpalayacaktır. Herkesin meşrebince yorumlama lüksünün olduğu bir konu değil bu. Gelişen ekonomilere doğru hızlanarak yaklaşan koca bir cismi konuşuyoruz. Tarihten biliyoruz, freni patlayanın nerede duracağını kestiremezsiniz. Fed kuvveden fiile güçlü bir geçiş yapmıştır.

Avrupa Merkez Bankası ECB’nin de Fed’in kuyruğuna takılmış olması durumu daha da vahimleştiriyor. îki numaralı rezerv para euro cenahında da bolluğun sona ereceği müjdelendi geçen hafta. Hâlihazırda varlık alımı yapmak suretiyle her ay sisteme 30 milyar euro pompalamaya devam eden ECB Ekim ayıyla birlikte bu tutarı aylık 15 milyara düşürecek. Varlık alım programı Aralık ayında da sona erecek. 2019 takvimine de bilançonun küçültülmesi ve faizlerin yükseltilmesi girecek. Seçim hengâmesindeyiz lâkin dış arenada giderek güçlenen tehlikelerin ayırdında olmalıyız. Bahse konu iki rezerv' para finansal sistemin yaklaşık yüzde 84’ünü oluşturuyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kulaklardan para fışkıran dönem geride kaldı, küresel sermaye bundan böyle ceylan gibi ürkek olacak, yatırım tercihlerinde çok ama çok seçici olacak.

Gelişenlerde başlayan yangın gelişmişlere bulaşır mı?

Yükselen dolar faizi ve bunca jeopolitik riske rağmen finans kapital gelişmiş ülke borsalarım rekor düzeylerde tutmaya devam ediyor. Ancak aynı finans kapital gelişen ekonomilere “şaşı” bakıyor. Ciddi bir ayrışma var (bitişikteki grafikte). Gelişen ekonomilerdeki sıcak para zincirlerinden boşandı, önüne çıkan ne varsa yıkarak ilerliyor. Fed ve ECB takvimlerini göz önüne alırsak ilk olarak gelişen ekonomilerde başlamış olan yangının 2018’in son çeyreğiyle birlikte küreselleşme (gelişmişlere sıçraması) ihtimalinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Haliyle son birkaç haftadır gelişen ekonomilerde yaşananların geçici olmadığını artık kerhen de olsa kabul etmek zorundayız. Gelişen ekonomilerin genelindeki bozulmadan Türkiye de payım alıyor. Buna “dışsal faktörler” diyoruz. Lâkin kendimize özgü “içsel faktörler” de yoğun bir şekilde etkisini hissettiriyor. Aşağıda Türk Lirası ve farklı şekillerde gruplandırılmış gelişmiş ülke para birimlerinin son yıllardaki performansı bulunuyor. Üç ayrı kur şoku ile yaşadığımız negatif ayrışmaları kırmızı oklar ile belirttik. Artan dolar faizinin gelişen ekonomilerde tetiklediği son dalganın ülkemizde ayrı bir boyutta yaşandığını üzülerek gözlemliyoruz.

İki şokun ekonomiye etkisi nasıl olacak?

îki şoku bir arada yaşıyoruz şu an, faiz şoku ve kur şoku. Geç kaldığı için güç tedbire mecbur kalan Merkez Bankası fonlama faizini son iki ayda 5 puan artırdı. Politika faizindeki artış derhal piyasa faizlerine yansıdı. Bitişikte bankaların farklı vadelere göre verdiği mevduat faizi bulunuyor. TÜFE enflasyonunun hızlı bir şekilde yüzde 15Tİ düzeylere koşmakta olduğu şu günlerde (bunu TL’nin satın alma gücündeki düşüş olarak okuyalım) hane halkının tasarrufları için yüzde 17’yi bile yetersiz bulmasından daha doğal ne olabilir ki. Bankaların mevduat sahiplerine yıllık vadede yüzde 17’leri teklif etmeye başladığını gözlemliyoruz verilerden. Bu hiç iyi değil. Bankaların satın aldığı paranın faizi (mevduat faizi) yükselince sattığı paranın faizi (kredi faizi) de yükseliyor. Kendi kendini besleyen olumsuz bir sürece girdiğimizi hemen her veri göstermeye başladı artık. Bitişikteki grafik (ticari kredi faizleri) ekonominin ne boyutta bir faiz şokuna maruz kaldığım göstermesi açısından önemli. Reel sektörün faiz şokunu sindircbilmesi pek kolay olmayacak. Bankacılık sisteminin TL cinsinden açtığı ticari ve bireysel kredi hacminin 1.2 trilyon TL olduğunu hatırlatalım, firmaların ve bireylerin katlanmak zorunda kalacağı ek faiz maliyeti hesabını size bırakalım.

îki şok bir arada demiştik. Faiz şokuna baktık. Kur şokunu da mercek altına yatıralım. Şubat ayında 3.70’li seviyelerde olan dolar kuru haftayı 4.73 düzeyinde kapattı. Basit bir bakkal hesabı yapalım. Reel sektörün “net” döviz borcunun Mart 2018 itibarıyla 223 milyar dolar olduğunu biliyoruz. Bu konuda çok itiraz geliyor. “Hocam firmaların döviz alacakları da var ama” deniyor, iyi de ismiyle müsemma, “net” diyoruz zaten. Hesaplanış şeklini bir kez daha anlatayım. Firmaların ithalat yükümlülüklerini, yurtiçi ve yurtdışmdan aldığı döviz ve döviz cinsi kredileri topluyoruz. Bu toplama “yükümlülükler” deniyor. Mart ayı itibarıyla yükümlülükler 336.9 milyar dolar. Firmaların yurtiçi ve yurtdışı bankalardaki döviz ve döviz cinsi mevduat ve menkul kıymetlerini, ihracat alacaklarını ve yurtdışında yaptığı doğrudan sermaye yatırımlarını topluyoruz. Bu toplama “varlıklar” deniyor. Mart ayı itibarıyla varlıklar 114.8 milyar dolar. İkisinin arasındaki fark da net döviz yükümlülükleri oluyor.

223 milyar dolan konuşuyoruz. TL konsolide bilançolara Şubat ayında 3.70 dolar kurundan yansıtılan bu kallavi net yükümlülük artık 4.73 dolar kurundan yansıtılacak. 230 milyar TL kambiyo zararı demektir. Reel sektör hem kur şokundan gelen kambiyo zararını hem de faiz şokundan gelen ek faiz maliyetini kaldırabilir mi? İstanbul Sanayi Odası Mayıs avında “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2017” Araştırmasını açıklamıştı. O rapordaki bir tabloyu getirelim bu haftaki yazımıza. İSO 500’ün faiz, amortisman ve vergi öncesi karı (FAVÖK) 2017 yılında 94.7 milyar TL olarak gerçekleşmiş. Yukarıda hesapladığımız kur şokunun neden olduğu 230 milyar TL kambiyo zararını şimdi bu perspektifte siz değerlendirin. Üstüne ek faiz maliyetini ekleyin. İşte bu nedenle kur ve faiz şoklarının neden olmaya başladığı ekonomik daralmaya üzülüyoruz.

ERKİN ŞAHÎNÖZ

20 Haziran 2018 Çarşamba

TANAP açıldı, gaz akışı başladı

AZERİ doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyacak Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı'nın (TANAP) açılışı gerçekleşti ve TANAP hattında ilk gaz akışı başladı. Açılış için yapılan törene Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra Azerbaycan Cumhurbaşkanı ilham Aliyev, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Sırbistan Cumhurbaşkanı Alexandar Vuçiç ve Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak da katıldı. Açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Enerjinin ipek Yolu" olarak adlandırılan TANAP ile tarihi bir adım attıklarını söyledi. Erdoğan, şunları söyledi: «Bu projenin gerçekleşmesi her şeyden önce Türkiye ve Azerbaycan arasındaki karşılıklı güvene dayalı ilişkiler sayesinde mümkün olmuştur. TANAP, aynı zamanda çok taraflı işbirliğinin nişanesidir Enerjiyi çatışma değil, işbirliği zemini olarak gören anlayışımız TANAP sayesinde ete, kemiğe bürünmüştür. TANAP ile Hazar gazı ilk kez Avrupa'ya ulaşmış oluyor.

Hazar havzasındaki geniş enerji kaynaklarının Avrupa'ya taşınması fikri yeni değil. Daha önce bu amaçla bir dizi dev projeyi hayata geçirmiştik. Bu yola Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının inşasıyla başladık. Asrın projesi olarak adlandırılan Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı daha sonraki çalışmaların da öncüsü oldu. Azerbaycan ve Gürcistan ile stratejik yol arkadaşlığımız, ülkemize ilk kez Azeri gazını getiren Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı projesiyle devam etti. İşbirliğimiz enerji ile sınırlı kalmadı. Son olarak ulaştırma alanında stratejik öneme haiz Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesinin açılışını da gerçekleştirdik. Böylece Londra'dan Çin'e kesintisiz demiryolu bağlantısı kurmayı başardık. TANAP, ortak vizyonumuzun en son meyvesidir. Enerji piyasalarında yaşanan değişime ve ihtiyaca cevap veren TANAP, aynı zamanda önümüzdeki yıllarda devreye alacağımız yeni projelerin de müjdesi niteliğindedir.

TANAP, Türkiye-Gürcistan sınırında Ardahan'ın Posof ilçesi Türkgözü köyünden başlayarak Ardahan, Kars, Erzurum, Erzincan, Bayburt, Gümüşhane, Giresun, Sivas, Yozgat, Kırşehir, Kırıkkale, Ankara, Eskişehir, Bilecik, Kütahya, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Tekirdağ, Edirne olmak üzere 20 ilden geçecek ve Yunanistan sınırında Edirne'nin İpsala ilçesinde son bulacak. Türkiye'de bugüne kadar yapılan en büyük çap ve uzunluğa sahip boru hattı olan proje ile Azerbaycan'ın Hazar Denizindeki Şah Deniz 2 Gaz Sahası ve Hazar Denizinin güneyindeki diğer sahalarda üretilen doğalgazın Türkiye ve Avrupa'ya taşınması hedefleniyor. Proje kapsamında biri Eskişehir, diğeri Trakya'da ulusal doğalgaz iletim şebekesine bağlantı için iki çıkış noktası yer alacak. Avrupa'ya gaz dağıtımının 2020'nin ilk çeyreğinde başlaması ve yıllara göre artması öngörülüyor. İlk aşamada 16 milyar metreküp taşıma kapasitesi oluşacak.

UCZ'ler ŞOK'landı !

yildiz Holding, bir süredir market perakendeciliğinin en hareketli kuruluşlarından biri. ŞOK'U satın alarak sektöre adım atan Yıldız Holding, Diasa, Onurex gibi markaları da alarak büyümesini sürdürdü. İlerleyen süreçte Ciner Holding'ten UCZ'yi de satın alarak bu alandaki büyümesini iyice perçinledi.

Yıldız Holding Bizim Toptan markasıyla toptan gıda ticaretinde de faaliyet gösteriyor. Hem Bizim Toptan hem de ŞOK ile ilgili büyüme planları yapıyor. UCZ'yi 2014 yılında bünyesine katan Yıldız Holding, UCZ ile ilgili operasyonlarını Bizim Toptan üzerinden yapıyor. Gelen franchising taleplerine de yine Bizim Toptan üzerinden cevap veriyorlardı. Son dönemlerde mahalle aralarındaki UCZ'lerin peş peşe kapandıklarına şahit olmaya başladık.

Meğer Yıldız Holding marketçilik konusunda strateji değişikliğine gitmiş. Bakkaldan hallice olan UCZ'ler bundan sonra ŞOK Mini ismiyle faaliyet gösterecekmiş. UCZ'nin yüzde 55'i şOK'a aitti. Geri kalan hisseler de bu ay sonuna kadar ŞOK'a devredilecekmiş. Böylece UCZ'ler tarih olacakmış. İstanbul'da 600'e yakın UCZ vardı. Son dönemlerde bu sayı 400'e kadar inmişti. Operasyon tamamlandıktan sonra UCZ dönemi kapanmış olacak. Bu arada UCZ'nin internet sitesinin kapandığını da belirtelim...

Yıldız Holding şirketlerinden Bizim Toptan'ın bir alt markası olarak faaliyet gösteren Seç Marketlerin sayısının da hızla arttığını görüyoruz. Franchising sistemiyle büyümesini sürdüren Seç Market'ler de önümüzdeki günlerde her köşe başında karşınıza çıkabilir...

Türkiye'de üretecek

Optik tarzda işlenen güneş gözlükleri, plastik camlı güneş gözlükleri ve diğer güneş gözlükleri olarak farklı kategorilere ayrılıyor. Türkiye'ye giren gözlükler içinde ise miktar ve tutar bazında ilk sırada plastik camlı güneş gözlükleri geliyor.

Türkiye istatistik Kurumu verilerine göre 2017'de en çok güneş gözlüğü M&fflgr    ithalatı Çin'den yapıldı. Geçen yıl Çin'den gerçekleştirilen 6 milyon 78 bin 213 adet güneş gözlüğü için yaklaşık 109 milyon dolar ödenmiş. 2017'de toplam ithalat ise 7 milyon 8 bin 765 adet olurken, yurtdışına ödenen tutar 135 milyon doları bulmuş. Gelelim kulisimize.

2015'de Türkiye pazarına giren Seiko Optik, optik cam üretimine halen devam ediyor. 2020'de Türkiye pazarının en az yüzde 10'una sahip olma  mm millili hedefinde olan firma gözlük çerçevesinden alınan yüzde : 30 verg nedeniyle yeni bir | karar almış. Firma buna göre sadece ithalatla yolunu devam etmeyecekmiş. Arkadaşımız Mustafa Emre Selek'in öğrendiğine göre firma Türkiye'de yatırım hazırlığı yapıyormuş. Bu konudaki çalışmalara hız verilmiş. Japonya merkezli Seiko Optik Türkiye Genel Müdürü Suat çam da bu yatırım kararını doğruluyor. Öğrendiğimize göre firma Türkiye'de gözlük üretimine 2019'da başlayacakmış.

Bitmeyen inşaat

şirket kuruluşu 1843'e dayanan ve 2000 yılında özelleştirilerek faaliyetlerine devam eden Deniz Nakliyatı Taşımacılık Anonim şirketi'nin merkezi, bilindiği üzere İstanbul Anadolu Yakası'nda bulunuyor.

Üsküdar, Fahrettin Kerim Gökay Caddesi üzerinde bulunan Denizcilik İş Merkezi'nde uzun yıllardır faaliyet gösteren firma, bütün şirket yönetimini buradan sağlıyor.

Kulisimize gelecek olursak... Deniz Nakliyatı, iki yıl önce yine Denizcilik İş Merkezi yanında kendilerine ait olan büyük bir plaza inşaatına başlamıştı. 8 dönüm arazide 40 bin metrekarelik inşaat yapıyordu.

Söz konusu bina şirketlerin ihtiyaçlarını karşılayacak özelliklere sahip. Karma bir proje olarak tasarlanan binada toplantı salonu, seminer salonu, kreş, kuru temizleme, restoranlar, kafeler ve spor tesisi yer alıyor. Bu karma projenin inşaatı iki yıldır devam ediyor. Ne zaman biteceği konusunda da net bir bilgi yok. İstanbul'un en değerli bölgesinde 2 yıldır devam eden inşaatın bir türlü tamamlanamaması dikkatimizi çekti, aktaralım istedik...

Kentsel dönüşüme başlıyor

Timur Holding'in bünyesi altında yer alan gayrimenkul markası Nef, 2010 yılından bu yana en küçük alanları bile değerlendirerek, büyük işlere imza atıyor.

Dünyanın en iyi 10 mimarlık firmasından dördü ile aynı anda çalışan firma, faaliyetlerine yeni bir soluk kazandırmak için satıştan pazarlamaya bütün katma değer zincirini yeniden tasarlıyor. Nef'in şu anda satışı devam eden 11 projesi bulunuyor. Ayrıca, satışı tamamlanan üç, yaşamın başladığı 15 ve dört yeni projesi daha mevcut.

Edindiğimiz bilgiye göre, Nef'in kimsenin duymadığı yeni bir projesi varmış. Lokasyonu ise İstanbul'un Anadolu Yakası'nda bulunan Sultanmurat ve Küçüksu imiş. Firma burada
kentsel dönüşüm projesi geliştirmiş. Yeni proje, yine yeni geliştirdiği projelerden birisi olan Nef Kandilli'ye de çok yakın bir noktada. Firma yıkılacak evlerin üzerine tabelalarını asmaya başlamış bile. Haziran ayında yapılacak olan mahkemeye göre hareket edilecekmiş. Projenin ne zaman başlayacağı ise halen belli değilmiş.

Avrupa futbol endüstrisi

FIFA Dünya Kupası maçları oynanırken Avrupa futbol endüstrisine bakalım dedik. Deloitteynin raporuna göre, Avrupa futbol endüstrisi 2016-17 sezonunda 25.5 milyar euro’luk bir büyüklüğe ulaştı...

AVRUPA’NIN beş büyük futbol ligi (Ingiltere, Ispanya, Almanya, İtalya, Fransa), 2016-17 sezonunda 14 milyar 700 milyon euro gelir üretti. Bu rakam, bir önceki yıla oranla yüzde 9 daha fazla. Bütün Avrupa ülkelerini değerlendirmeye aldığımızda bu rakam, 25 milyar 500 milyon euro’ya çıkıyor.

14 Haziran’da başlayıp 15 Temmuz’a kadar sürecek olan FIFA Dünya Kupası maçlarının oynandığı şu günlerde Amerikalılar merak edip Avrupa futbolunun parasal değerini ortaya çıkarmışlar. 140 kadar ülkede faaliyet gösteren ve 150 bin personeliyle muhasebe, denetim, vergi ve yönetim danışmanlığı yapan, New York merkezli uluslararası firma Deloitte’un raporuna göre, İngiltere Premier League’i (Birinci Ligi - Ingiliz futbolunun en üst seviyedeki ligi), piyasa lideri. 4.5 milyar sterlin tutan rekor kazancıyla adeta bir darphane gibi. Bu ligde mücadele eden 20 kulübün hepsi de rekor kârlar elde etmeyi başardı. En yakın rakibi Ispanya’nın La Liga’sından bile yüzde 86 oranında daha geniş bir pazar.

SPONSORLUK İLK SIRADA

Raporda geçen yılın futbol sezonunun finansal sonuçları, Avrupa futbol kulüplerinin gelişmiş kârlılığını ve istikrarını gösteriyor. Kulüpler genelde gelirlerinin yüzde 43’ünü sponsorluk anlaşmalarından ve forma, top, aksesuar gibi ürünlerin satışından, yüzde 39’unu televizyon yayın haklarından, yüzde 18’ini de bilet satışlarından elde ediyor. Premier Leauge’e ise paranın büyük bölümü, televizyon yayın haklarından akıyor.

Deloitte’un spor grubunu başkanı Dan Jones, yaklaşık on yıl kadar önce İngiltere Birinci Ligi kulüplerinin 10’da altısının işletme zararlarına uğradığını, geçen sezonda ise bütün kulüplerin kârlı hale geldiğini açıkladı. Buna ilaveten İngiltere Birinci Ligi kulüpleri, on yıllık sürede gelirlerini en hızlı artıran kulüpler oldu. Araştırmaya göre, Premier League’in 2019-20 ve 2021-22 sezonlarındaki İngiltere içi yayın hakları satışı, beklenen finansal artışları pek karşılamasa da kulüpler için bu durum, hiç de endişe verici değil. Çünkü uluslararası televizyon yayın hakları herhangi bir açığı fazlasıyla kapatabilecek.

İNGİLTERE PREMİER LİGİ RAKİPSİZ

Ingiltere liglerinde oynayan 92 kulüp, 5.5 milyar sterlin gelir elde etti. Bu rakam, Almanya (Bundesliga) ve İtalya (Serie A) gelirlerinin toplamından bile fazla. Bu 92 kulüp, aynı zamanda Ingiltere ekonomisine, 1 milyar 900 milyon sterlinlik vergiyle katkıda bulundu. Şampiyonlukta iddialı olan takımlar ise toplam 720 milyon sterlin üretti. Bu gelir, iki yıl önceki sezondan yüzde 30 daha fazla.

Ingiltere’den sonra en başarılı lig olan Ispanya Ligi (La Liga), televizyon yayın hakları satışından elde ettiği geliri yüzde 30 oranında artırdı. Geçen yıl La Liga’nın televizyon yayınlarından kazandığı para 2 milyar 900 milyon euro’yu buldu. Böylece Ispanya Ligi, Alman Birinci Ligi Bundesliga’yı geçerek, dünyanın en çok kazanan ikinci futbol piyasası oldu. Buna karşılık Alman takımları da dünyanın en çok seyirci çeken kulüpleri oldular. Geçen yıl oynanan her Bundesliga maçını, statlarda ortalama olarak 44 bin seyirci izledi.

İtalya ligleri ise geçen sezon ilk kez olarak gelirlerde 2 milyar euro sınırını aştı. Bu başarıda ticari kaynaklardan gelen paranın rolü büyük oldu. Fransa, Avrupa futbol piyasasının ilk beşinde yer aldı ama en düşük geliri üreten piyasa olmaktan kurtulamadı. Fransız kulüpler, yeni bir uygulamayla ülke içi televizyon yayınlarını dört yıllık periyotlara bağlamış olsalar da geçen yıl 1 milyar 600 milyon euro’luk gelirde kaldılar.

Futbol ve gerçekler

•    Futbol oyununun ilk kez nerede oynandığına dair pek çok efsane mevcuttur. Çin, Meksika, İngiltere, İtalya, futbolun ory'ini olduğu söylenen ülkelerden bazılarıdır. Popüler bir spor haline geldiği ülkenin, İngiltere olduğu kesindir.

•    İngiltere’deki futbol tarihi, biraz tüyler ürperticidir. Bu oyun, 1800'lerin başında Londra'daki Newgate Hapishanesi mahkumları tarafından oynanmıştı. Hapishanede hırsızlıktan suçlu mahkumlar bulunuyordu. Bir rivayete göre elleri kesildiği için mecburen ayaklarıyla oynuyorlardı.

•    Önceleri top yuvarlak değildi. Çünkü top, idam edilen mahkumların midelerinden yapılıyordu. Oyuncular, 1908’e kadar mideden yapılmış topu tekmelediler. 1950’lerde futbol topu, 32 parçadan ibaretti.

•    Futbolun en popüler olduğu kıta, Avrupa'ydı. 32 parça da Avrupa'nın 32 ülkesini temsil ediyordu (Bugün Avrupa'da 44 ülke var].

•    Futbol topunun bugünkü çokgen görünümü için, Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'nın 1962'de uzaya gönderdiği Telstar iletişim uydusu örnek alındı. Topun siyah çokgeni beş kenarlı (pentagon), beyaz çokgeni ise altı kenarlıydı (heksagon).

•    Kale de hasırdan yapılmış büyükçe bir sepetti. Top oynandığı alana ise "tezgah" deniyordu. Henüz çizgilerle ayrılmış bir alan değildi.

•    İngiltere'de futbol, köylerde, kasabalarda da halkın sevdiği bir spor olmuştu. Ama herkes bir topun peşinden koşuyor, birbirini sakatlıyor, yaralıyor hatta kemiklerini kırıyordu.

•    Birileri çıkıp, "Bu oyunu bazı kurallara bağlayalım" dedi. El, ayak ve şiddetin kullanıldığı futbol yanlıları ile kurallara bağlı kalanlar ikiye bölündü. İngiliz yönetiminden bıkan ve sonra da açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan İngilizler ABD'ye göç etti ve sert futbolu orada yaygınlaştırdı, adı da "Amerikan Futbolu" oldu. Bugün ABD, Amerikan Futbolu ile karıştırmamak için bizim bildiğimiz futbola "soccer" der. Oysa bu kelime İngiliz icadıdır.

•    Futbol, "ayak topu" anlamına gelir. Ama "topa ayakla vurulduğu" için değil, "ayakta oynanan bir spor" olduğu için bu adı almıştır.

•    ABD'de 1919'dan 1921'e kadar "soccer" da oynandı. Futbolculara gol başına 35 cent veriliyordu.

•    Futbol, dünyanın her yanına yayılmıştı ama sadece bir eğlenceydi. Oyuncular da zevk için amatörce oynuyordu. Profesyonel maçlar 1925'ten sonra oynanmaya başladı. Bugün FIFA'ya üye 200'den fazla ülkede, 250 milyon oyuncu tarafından oynanıyor. Birleşmiş Milletler'e üye ülke sayısı bile 193. FIFA'ya sadece Grönland üye olmayı başaramadı. Gerekçesi, Grönland'da futbol oynamaya elverişli çimenlik alan olmamasıydı.

•    1950'de düzenlenen Dünya Kupası, sıkıştırılmış kağıttan (papier mache] yapılmıştı. Ama şampiyon olan Uruguay, kupasını alamadı. Çünkü şiddetli yağış nedeniyle kupa çözülüp dağılmıştı. Türkiye şampiyonaya katılmaya hak kazandığı halde Brezilya'nın uzak olması ve ekonomik sebepler yüzünden gidememişti. İskoçya ve Hindistan da Brezilya'ya gidemeyen ülkelerdendi.

•    James Bond filmlerinin ilk aktörü efsane isim Sean Connery'ye, beyaz perdede şansını denemeden önce Manchester United'da oynaması için teklifte bulunulmuş, kontrat bile hazırlanmıştı.

•    1964'te Peru'da bir maçın hakeminin kararı o kadar büyük bir öfkeye neden oldu ki çıkan olaylarda 300'den fazla taraftar öldü.

•    Bir başka hakem hatası bu kez can almadı ama ilginç bir protestoya sahne oldu. 2002'de Madagaskar'da oynanan bir maçta, önceki maçta hakem hatasına kurban gittiğini düşünen Antananarivo takımı futbolcuları, kendi kalelerine 149 gol attı.

•    1967'de Nijerya'da iç savaş vardı. Ama taraflar, Edson Arantes do Nascimento'nun (yani Pele'nin] maçını izlemek için iki günlük ateşkes ilan etti.

•    Futbol maçlarının son birkaç dakikasında seyirci genelde stadı terk etmeye başlar. 1982'de Moskova’da oynanan bir lig maçında da aynı şey oldu. Ama santrası bile yapılmayan bir son saniye golü atılınca, yüzlerce seyirci geri dönmeye çalıştı. Çıkan izdihamda 350 kişi öldü.

• Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde oynanan bir futbol maçında sahaya düşen yıldırım, birtakımın bütün futbolcularını öldürdü. Diğer takımın oyuncularına ise hiç bir şey olmadı.

•    Futbolcular, maç sırasında ortalama olarak toplam 10-15 km koşarlar. Bu, bir basketbol M maçında iki pota arasında 350-500 kez gidip T gelmeye eşit bir mesafedir.

•    ABD'nin Mississippi eyaletinde 1991 yılına kadar futbol (soccer] oynanması yasaktı.

•    Profesyonel futbol, 1984 yılına kadar olimpiyatlarda yerini alamadı. İzin verildiğinde futbolcuların 23 yaş altı olması şart koşuldu. 1996'dan itibaren kadın futbol takımları da olimpiyatlara kabul edildi.

•    Brezilya'da 13 yaşındaki bir çocuğun, amatör bir maçta 23 gol birden atması, basının ilgisini çekti. Takımını da 23-0 kazandıran bu futbolcu    yr Ronaldinho'ydu.

•    Dünyanın en çok gol atan futbolcusu, Brezilyalı ^ Arthur Friedenreich'dı. 26 yıllık futbol hayatı (1908-1934) boyunca bin 329 gol atmıştı.

•    Ama o zamanlar futbol amatör oyunuydu ve kimse bu futbolcunun adını bile bilmiyordu. Pele bile futbol hayatı boyunca bin 279 gol atmıştı.

•    Koreli futbolcu Ahn Jung-hwan, attığı golle İtalya'yı 2002 Dünya Kupası'ndan eledi. 0 sıralarda İtalyan kulübü Perugia'ya transfer olmak üzereydi. Sözleşmesi anında feshedildi.

•    2000 yılında İngiltere'de, Cross Farm Park Celtic oyuncusu Lee Todd, oyunun ikinci saniyesinde kırmızı kart gören futbolcu olma unvanını kazandı. Hakem öyle şiddetli bir başlama düdüğü çalmıştı ki Todd, küfürlü bir karşılık verince kendini saha dışında buldu.

•    İngiltere'de futbol fanatiklerine "holigan" (serseri, gangster, çeteci, kabadayı) denir. İtalya'da ise adları "tifüs"tür. 2005'te Liverpool'un bir holiganı, takımı ilk yarıyı 3-0 yenik bitirdiği için intihar etti. Oysa ikinci yarıda geri dönen Liverpool maçı kazanan taraf olmuştu.

•    2010'da Güney Afrika'da düzenlenen Dünya Kupası'na Kuzey Kore de katılmıştı. Ama Kuzey Korelilerin ülke dışına çıkmaları yasak olduğundan, Kuzey Kore hükümeti, taraftarları Çinlilerden seçti.

•    Brezilya'da düzenlenen 2014 Dünya Kupası sırasında hükümet, güvenlik nedeniyle seyircilerin alkol tüketmesini yasakladı. Uluslararası Futbol Federasyonu FIFA, bu yasağı hemen kaldırdı. Çünkü organizasyonun sponsoru Amerikan bira üreticisi Budvveiser'dı.

•    2014 Dünya Kupası'nı Almanya kazandı. Şampiyonluk primi alan futbolculardan biri de Mesut Özil'di. Özil, aldığı 300 bin euro’yu, Brezilya’da 23 çocuğun ameliyat edilmesi için bağışladı.

•    Real Madrid’de 7 numaralı formayı giymiş olan (Manchester United'a transferi konuşulan), Portekiz milli takımının da kaptanlığını yapan Cristiano Ronaldo, 2004'te Endonezya'daki tsunami felaketinden sağ kurtulan 7

yaşındaki bir çocuğun eğitimini üstlenmişti. Bu çocuk 2015'te Sporting Lisbon futbol kulübü ile sözleşme imzaladı.

•    Ünlü takımlar, ünlü markalarla sponsorluk anlaşmaları yaparlar. Futbolcuların formalarına markalar işlenir. Barcelona ise "ters sponsorluk” anlaşması yapan tek takımdır. İspanyol futbolcuların formalarında sadece UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) yazar. Takım her yıl UNlCEF'e 1.5 milyon euro bağış yapar.

•    Norveç, Brezilya'ya yenilmeyen tek ülkedir. Oynadıkları dört maçın ikisi beraber bitmiş, ikisini de Norveç kazanmıştır.

•    1845-1852 yılları arasında İrlanda'da görülen Patates Kıtlığı, toplu ölümlere neden olmuştu. Osmanlı imparatorluğu İrlanda'ya, gemiler dolusu patates yolladı. Fakat OsmanlI'ya, "İngiltere Kraliçesi'nin yaptığı yardımdan fazlasını yapamazsınız" dediler. Osmanlı da patates yüklü gemilerle geri dönmemek için Drogheda liman kasabasına ürünü gizlice bıraktı. Bölge halkı, minnet duygularının ifadesi olarak Drogheda United futbol kulübünün logosunu, ay-yıldız yaptı.

•    Paris’te Zafer Takı'nı bilmeyen yoktur. Altında Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa için ölen isimsiz askerleri anmak için sürekli bir ateş yanar. Bu ebedi ateş, tarihinde bir kez söndü. Sarhoş bir fanatik, 1998 Dünya Kupası finalinde Fransa’nın Brezilya’yı yenmesini protesto etmek için ateşe işemişti.


ALEVRÎGEL