26 Haziran 2018 Salı

Seçim öncesi dönemde hisse performansları

Nefesler tutuldu, herkes seçim sonuçlarını bekliyor. Seçimlerle birlikte önemli bir belirsizlik unsuru geride kalacak. Bu nedenle kısa vadede piyasanın genelinde olumlu tepki görülme olasılığı var...

SON dönemlerde gerek küresel gerekse de yurtiçi piyasalarda stres ön plandaydı. Dış dinamiklere bakıldığında, öne çıkan iki temel risk unsuru önemli gelişme merkez bankalarının normalleşme adımları ve ticaret savaşı endişesi olduğu görülmekte. Iç tarafta ise piyasalar seçimlere kilitlenmiş durumda. Meclisin dağılımı 24 Haziran akşamı netleşmiş olacak. Ancak, Cumhurbaşkanlığı seçiminin aynı tarihte yani birinci turda sonlanma ihtimali olduğu gibi 8 Temmuz’da ikinci tur oylamaya gidilme ihtimali de mevcut.

Seçimlerin sona ermesiyle birlikte mevcut durumda belirsizliğe yol açan önemli bir unsurun geride bırakılacak olması bile tek başına 24 Haziran ve/veya 8 Temmuz sonrasında kısa vadeli piyasa tepkilerinin olumlu olmasım sağlayabilir. Seçimlerin erkene alınmasının yaşanması muhtemel belirsizlik sürecini kısaltacak olmasının kısa bir süre de olsa yurtiçi piyasalarda olumlu etki bıraktığını unutmayalım. Olası tepkinin kalıcı bir pozitif ayrışmaya dönüşebilmesi açısından temel belirleyici yılın ikinci yarısında beklenen yavaşlamanın, piyasa gerçeklerine uygun, uyumlu ve başarılı bir politika bileşimiyle yönetileceğine yönelik güven veren bir tablo oluşması olacak.

İÇ VE DIŞ DİNAMİKLER

Orta vadede temel makroekonomik göstergelerin seyri açısından seçim sonrasında oluşacak siyasi tablo ve uygulanacak olan ekonomi politikası bileşimi (para ve maliye politikası) son derece kritik.

Zira yakın dönemde TL’de gözlenen sert değer kayıpları ile para politikasında gecikmeli de olsa yapılan güçlü sıkılaşma yılın ikinci yarısında ekonomik büyüme üzerinde aşağı yönlü baskı oluşturacak. Ayrıca, yakın dönemde yüksek seyreden cari açık ve enflasyon tarafında gözle görülür normalleşme/düşüş eğilimi yüksek ihtimalle üçüncü çeyrek sonlarına ait verilere kalacak.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının da seçim sonrası oluşacak tabloya göre aksiyon alabileceklerine yönelik açıklamalar yaptığını da hatırlatalım. Ayrıca, dış dinamiklerde gelişmekte olan ülkelerin aleyhine esmekte olan rüzgâr nedeniyle, seçim sonrasındaki dönemin bizim özelimizdeki gelişmelerden bağımsız olarak gelişmekte olan ülke piyasalarının geneli açısından pek kolay olmayacağını da göz ardı etmemek lâzım.

OLUMLU TEPKİ OLASILIĞI YÜKSEK

Yukarıda belirttiğimiz gibi seçimlerle birlikte önemli bir belirsizlik unsurunun geride kalacak olması nedeniyle kısa vadede piyasanın genelinde olumlu tepki görülme olasılığı bulunuyor. Oluşan stres endeksin geneline baskı unsuruna yol açarak birçok hissenin değerlemeler açısından düşük seviyelere gerilemesine neden oldu. 2018 yılı beklenen kârlar üzerinden 6.5-7.0 x Fiyat/Kazanç oranı civarlarında işlem gören Türk hisseleri için siyasi ve ekonomik istikrar ortamında değerleme & hisse başına kâr büyümesi açısından önemli bir soru işareti olmayacağını söylenebilir.

Geçmiş dönemdeki seçim sonuçlarına ilişkin döngülerde görüldüğü gibi, piyasa ve ekonomi açısından olumlu yorumlanacak bir sonuç oluşması da genele yayılan bir yükseliş yaşanması ihtimalini destekleyecektir. Bu varsayımlar doğrultusunda, yakın dönemde özellikle endekse göre olumsuz ayrışmış olan büyük ölçekli vc likit hisselerde kısa vadede önemli bir tepki hareketi söz konusu olabilir. Bundan dolayı, bu hisselerin hangileri olabileceği konusunda fikir vermesi açsından BIST-100 şirketlerini aşağıda liste hâlinde verilmiş olan kriterlere göre filtreledik ve uyumlu olanları tablo hâlinde hazırladık (Tablodaki sıralama, relatif getiri düşükten yükseğe doğru olacak şekilde yapıldı).

TEMKİNLİ HAREKET EDİLMELİ

Bu tablo değerlendirilirken, getiri performansının yanı sıra diğer göstergeleri de dikkate almak sağlıklı olacaktır.

Pazartesi açılışta ve öğleden sonra ABD piyasalarının açıldığı saatlerde hisselerde sert fiyat hareketleri görülebileceğinden panik alım-satım kararları vermekten mümkün olduğunca uzak durmanın yerinde olacağını değerlendirmekteyiz.

Ayrıca, pazar gece yarısından sonra dolar/TL kurunda gözlenecek seyir de borsa açılışının yönü ve ilk fiyatlamaların ne büyüklükte olacağı açısından önemli bir gösterge olarak takip edilebilir.

Ayrıca, 8 Temmuz’da yapılması öngörülen ikinci tura ihtiyaç duyulması gibi seçim kaynaklı belirsizliği bir süre daha devam etmesine neden olabilecek sonuçların, ilk fiyatlamalar olumlu olsa bile, borsada son bir haftada olduğu gibi hacimsiz ve kararsız seyrin gelecek 1-2 haftalık süreçte de sürme ihtimalini artıracağını da not etmekte fayda var.

Oylamaya iki gün kala hazırladığımız yazımızı, seçim sonuçlarının ülkemiz ve ekonomimiz için hayırlı olması dileklerimizle noktalayalım.

EROL GÜRCAN

Volatiliteye dikkat!..

Yeni haftada piyasaları seçim sonuçlarının yanı sıra uluslararası ticaret savaşları ile ilgili olarak atılacak olası adımlar belirleyecek. Yatırımcılar sert hareketlere karşı temkinli hareket etmeli...

UZUN süredir yurtiçinde gündemi meşgul eden seçimler 24 Haziran pazar günü gerçekleşmiş olacak. Seçim sonuçlarına bağlı olarak her iki yönde de sert hareketlere neden olabilecek volatil bir dönem yaşanma olasılığı göz önünde bulundurulmalı. Seçim sonuçları yurtiçi piyasalardaki fiyatlamalarda temel belirleyici olacakken, trendin şiddeti üzerinde küresel piyasalardaki gelişmeler ve gelişen ülke piyasalarındaki seyir etkili olacaktır. Özellikle ticaret savaşına yönelik haber akışları yeni haftada küresel piyasalarda hisse senedi piyasaları başta olmak üzere riskli varlıkların seyri üzerinde belirleyici olmaya devam edecektir. Bu nedenle yeni haftada seçim ile ilgili gelişmelerin yanında yurtdışı kaynaklı haber akışları da yakından izlenmeli.

SONUÇLAR YÖN BELİRLEYİCİ OLACAK

Bir süredir seçim ve seçim sonrasında uygulanacak politikalara ilişkin belirsizliklerin, TL varlıklar üzerinde ekstra bir satış baskısı yarattığı ve TL varlıklardaki negatif ayrışmada önemli bir rol oynadığına dair değerlendirmeleri okuyoruz. Seçim sonuçları belirsizliğin devam ettirirse Türk Lirası’nda ve Borsa İstanbul’da satış baskısının devam etmesine yol açabilecektir. Ancak belirsizliklerin ortadan kalkmasına bağlı olarak, son aylarda yaşanan düşüşle birlikte getiri potansiyeli artış kaydeden ve hem kendi tarihsel ortalamalarına hem de emsallerine kıyasla düşük çarpanlarla fiyatlanan Borsa İstanbul tarafında yukarı yönlü hareketlerin etkili olduğunu görebiliriz.

Belirsizlikleri ortadan kaldıran bir seçim sonucunun sağlanması ile birlikte istikrarlı ve güvenilir bir ekonomi politikasının uygulamaya alınması TL varlıkları olumlu etkileyebilecek önemli bir faktör olarak karşımıza çıkacaktır. Burada ana trendin yönünü seçim beklentileri oluştursa da oluşan trendin şiddeti üzerinde küresel piyasalardaki gelişmelerle gelişmekte olan ülkelerdeki genel atmosfer etkili
olacaktır. Seçim sonuçlarına ve ortaya konulacak politikalara bağlı olarak her iki yönde de sert hareketler görülebilme ihtimalinin bulunduğunu tekrar etmekte fayda var. Bu nedenle TL varlıkların taraf olduğu işlemlerde kaldıraçlı ya da kredili işlemlere mümkün olduğunca temkinli yaklaşmak, bu tür işlemleri olanların ise piyasada oluşabilecek ani hareketlere karşın aktif zarar kes emirleri bulundurmaları yararlı olacaktır.

TİCARET SAVAŞLARI RİSK İŞTAHINI BASKILADI

15 Haziran Cuma günü ticaret savaşlarına ilişkin önemli gelişmeler kaydedildi. Trump’m hamlesine Çin’den de karşılık gecikmedi. Pekin yönetimi. 50 milyar değerinde ABD menşeli 659 ürüne yüzde 25 ek vergi getireceğini açıkladı. Çin’in yaptığı misillemelerin, ABD’de Trump’a desteğin yüksek olduğu bölgeleri etkileyecek şekilde planlandığı, ayrıca Pekin’in Çin’de iş yapan ABD şirketlerinin hayatını çok zorlaştırabileceği yapılan değerlendirmeler arasında yer aldı. Çin’in tarifelere karşılık vermesinin ardından, Trump Çin’e 200 milyar dolarlık daha gümrük vergisi uygulanması talimatım verdiğini belirtti.

Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında yaşanan gelişmeler ve karşılıklı adımlar, ticaret savaşlarının fitilini ateşlediği şeklinde yorumlanırken, gelişmeler küresel piyasalarda tedirginliği artırıyor. ABD’nin gümrük vergileri konusundaki tutumu ticaret ortaklarıyla (AB, Kanada, Meksika gibi) olan ilişkisinin bozulmasına yol açarken, artan tedirginliğin risk iştahını baskıladığı ve yatırımcıların güvenli liman (altın, Japon yeni, ABD ve Almanya tahvilleri) talebini artırdığını izliyoruz.

Aynı zamanda Avrupa Birliği’nin (AB), ABD’nin ithal çelik ve alüminyuma ilave gümrük vergileri uygulamaya başlamasına karşı ticari misillemenin 22 Haziran Cuma günü başlatılması kararı alması da ticaret savaşlarına yönelik endişeleri beslemeye devam etti.

Düşen risk iştahı son zamanlarda sıkılaşma eğiliminde olan likidite koşullarının yanında gelişen ülke varlıkları üzerinde etkisini göstermekte. Ticaret savaşlarına yönelik artan endişeler gelişen ülkelerden portföy çıkışlarının hız kazanarak bu portföylerin güvenli limanlara doğru yönelmesine neden oluyor. Bu nedenle karşılıklı adımların ticaret savaşma doğrudan taraf olmasalar da gelişen ülkeler tarafından yakından takip edilmesi faydalı olacaktır. Bu taraftaki endişelerin artış kaydetmesi ve yeni yaptırımların gelmesi başta gelişmekte olan ülke varlıkları olmak üzere riskli varlıkları baskılayabileceği ve TL varlıklar üzerindeki satış baskısının devam edeceği göz önünde bulundurulmalı.

VARLIKLAR BASKI LAN MAYA DEVAM EDİYOR

ABD’de büyümenin güçlü seyri ve enflasyonun toparlanma kaydedeceğine yönelik güç kazanan beklentilerin etkisi ile Fed’in normalleşme sürecini devam ettirerek şahin tutumunu koruması, 2018 yılı için faiz artırım beklentisini üçten dörde yükseltmesi doları küresel piyasalarda destekleyen temel etkenler olarak ön plana çıktı.

Son dönemde de gündeme gelen ABD-Çin arasındaki ticaret savaşları ve Trump’m söylem ve adımlarının küresel piyasaların aşina olduğu süreçlerden farklılık arz etmesi risk iştahını baskılayan temel unsur oldu. Risk iştahındaki düşüş ve 2018 yılma damgasını vuran yüksek volatilite nedeniyle gelişen ülke piyasalarından portföy çıkışları hız kazandı.

Fed’in şahin tavrını korumaya devam etmesi ve ilerleyen süreçte ECB’nin de normalleşme sürecine dahil olması küresel likidite koşullarının sı kıl aşacağına dair beklentileri artırmakta ve sermaye akışlarının gelişmiş ülke varlıkları ile daha güvenli görülen varlıklara doğru yöneldiği izlenmekte. Sıkılaşma eğilimindeki küresel likidite koşullan ve Fed’in faiz artırımına bağlı olarak borçlanma maliyetlerinin artış kaydediyor oluşu da, gelişen ülkelerdeki borç sorununu tekrar gündeme taşıdı. Tüm bu gelişmelerin gelişen ülke varlıklarına karşı algının değişmesine yol açtığını izliyoruz.

Dolar ise genel olarak gelişen ülke para birimleri karşısında gücünü korumaya devam ediyor.

BIST-lOO'de 96.000 direnci önemli

BİST-100 Endeksi'nde hafta içerisinde volatil hareketler görüldü. Endeks haftaya negatif bir açılışla başladı fakat hafta içerisinde kuvvetli destek bölgesinden gelen alımlarla yukarı yönde toparlanma gösterdi. Hafta içerisinde yaklaşık 3900 puanlık bir volatilite görüldü. Haftanın ilk gününde negatif açılan endeksin Salı günü destek bölgesini test etmesiyle beraber başlayan tepki alımlarmın haftanın son gününe kadar devam ettiği görüldü. Endekste son iki haftadır görülen dip arayışı sonrasında görülen yukarı yönlü toparlanma teknik olarak önemli. Destek olarak test edilen 92.200 bölgesi tarihi kuvvetli destek olması dolayısıyla önemliydi. Destek bölgesi üzerinde oluşan fiyat formasyonu ve özellikle alt periyotlarda teknik indikatörlerde görülen yukarı yönlü ivmelenme bu bölgenin önemini artırıyor. Fakat iki haftalık süreçte işlem hacminin düşük seyrediyor olması yukarı yönlü hareketleri tepkiden öteye geçiremedi.

Kısa vadede yukarı kırılmış olan 96.000 direnç bölgesini önemli görüyoruz. Bu seviye üzerinde kalıcılığın korunması yukarıda yeni dirençleri gündeme getirebilir. Yukarı yönlü hareketlerin güçlenmesi durumunda 97.800 ve 100.900 seviyeleri takip edilebilir. Hafta içerisinde yurt içi haber akışlarına bağlı alarak volatilitenin artış göstermesini beklediğimiz endekste destek olarak ise 93.400 ve 92.300 seviyesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Oluşabilecek volatilite sonrasında bu desteğin aşağı kırılması satış baskısını artırarak düşüşe ivme kazandırabilir. Bu durumda ise destek olarak 87.900 ve 88.000 seviyeleri takip edilebilir.

Dolar/TL'de volatilite yüksek seyredebilir

Geçen haftaya 4.7299 seviyesinden başlayan dolar/TL, hafta içerisindeki fıyatlamalarda en yüksek 4.775'li seviyeleri test etti. Dolar/TL kurundaki yükselişlerde, Fed'in son toplantısında şahin tavrını koruyarak 2018 için faiz artırım beklentisini üçten dörde yükseltmesi ile ticaret savaşlarına yönelik gelişmeler etkili oldu. Özellikle ABD-Çin arasındaki karşılıklı hamleler ile fitili ateşlenen ticaret savaşlarına yönelik gelişmeler, küresel piyasalardaki risk iştahını baskılarken güvenli liman talebini artırdı. Son dönemde baskı altında olan gelişen ülke piyasalarından yaşanan son gelişmelerin portföy çıkışlarını hızlandırdığı ve gelişen ülke para birimlerinin ve Türk Lirası'nın dolar karşısında değer kaybettiği izlendi. Ancak geçen haftanın ikinci yarısında ticaret savaşlarına nedeniyle artan endişelerin ve panik ortamının bir miktar hafiflemesine bağlı olarak TL'nin kayıplarını geri aldığı izlenirken, haftanın son işlem gününde endeks kapanışında dolar/TL kuru 4.70’in aşağısını test etti. Dolar/TL'de aşağı yönlü hareketlerde 4.66 seviyesi kısa vadede izlenebilir. 4.66 altında ise 4.64 ile 4.62-4.58 aralığı destek olarak takip edilebilir. Yükselişlerde ise 4.75-4.78 aralığı direnç olarak ön plana çıkıyor. 4.78 üzerinde 4.80’li seviyelerin hızlı bir şekilde test edildiği görülebilir. Özellikle 4.80 üzerindeki fıyatlamalarda anlamlı bir direnç seviyesinin bulunmaması
nedeniyle volatilitenin artış kaydederek sağlıklı fıyatlamaların oluşmayabileceğini değerlendiriyoruz. 24 Haziran'daki seçim sonuçlarına bağlı olarak kur tarafında volatilitenin artış kaydettiği ve paylaşılan teknik seviyelerin önemini yitirdiği görülebilir. Bu nedenle bahsettiğimiz bu destek ve direnç seviyelerinden sonra sert hareketler gelebileceğini göz önünde bulundurarak,TLJnin taraf olduğu tüm döviz işlemlerinde kaldıraç oranlarının makul seviyelerde tutulmasında fayda olduğunu düşünüyoruz.


ONURCAN BAL

Reel sektör ve artan ticari kredi faizleri

Halen kur şoku ve faiz şokunun ikili etkisini aynı anda yaşıyoruz. Reel sektör hem kambiyo zararını hem de artan ticari kredi faizleri için ürkek. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

Fed ve ECB hamlelerini nasıl yorumlamalıyız? Yaklaşan bir cisim mi var?

Gelişmiş ülke merkez bankalarının 2008-2009 krizinde ölen neoliberalizmi diriltmek için devreye soktuğu emsali görülmemiş bol ve ucuz para dönemi tatlı bir masal gibiydi ama bitti. Tekinsiz günlerden geçiyoruz. Fed. adeta bir ruh gibi dolanmaya başladı gelişen ekonomilerin üzerinde. Neyle uğraştığınızı, neye bulaştığınızı iyi bilmeniz, adımlarınızı ona göre atmanız gerekir böyle dönemlerde. Görkemli verilerden cesaret devşiren ABD Merkez Bankası Fed finansal koşulları sıkılaştırmaya devam ediyor. Son toplantısında politika faizini 0.25 puan daha artırdı. Bekleniyordu. 2018 yılının geri kalan kısmı için iki adet (muhtemelen Eylül ve Aralık toplantılarında olacak şekilde). 2019 için de üç adet 0.25 puan artırım işareti verdi. Bu ne anlama geliyor? Fed’in politika faizi 2019 sonunda yüzde 3.00-3.25 aralığına gelmiş olacak. Fed faiz artırımlarının yanı sıra bir yandan da bilançosunu küçültüyor. Bilançonun küçülmesi zamanında herkesi ihya eden küresel finansal sistemdeki dolar likiditesinin azalması demek. “Göz odur ki dağın ardını göre, akıl odur ki başına gelecekleri bile” diye güzel bir atasözümüz vardır. Fed bu yılın Ekim ayıyla birlikte dolar likiditesini her ay 50 milyar dolar olacak şekilde (yıllık bazda 600 milyar dolara karşılık geliyor) küçültmeye başlayacak. Dolar likiditesindeki böylesine güçlü azalış gelişen ekonomileri daha da sert hırpalayacaktır. Herkesin meşrebince yorumlama lüksünün olduğu bir konu değil bu. Gelişen ekonomilere doğru hızlanarak yaklaşan koca bir cismi konuşuyoruz. Tarihten biliyoruz, freni patlayanın nerede duracağını kestiremezsiniz. Fed kuvveden fiile güçlü bir geçiş yapmıştır.

Avrupa Merkez Bankası ECB’nin de Fed’in kuyruğuna takılmış olması durumu daha da vahimleştiriyor. îki numaralı rezerv para euro cenahında da bolluğun sona ereceği müjdelendi geçen hafta. Hâlihazırda varlık alımı yapmak suretiyle her ay sisteme 30 milyar euro pompalamaya devam eden ECB Ekim ayıyla birlikte bu tutarı aylık 15 milyara düşürecek. Varlık alım programı Aralık ayında da sona erecek. 2019 takvimine de bilançonun küçültülmesi ve faizlerin yükseltilmesi girecek. Seçim hengâmesindeyiz lâkin dış arenada giderek güçlenen tehlikelerin ayırdında olmalıyız. Bahse konu iki rezerv' para finansal sistemin yaklaşık yüzde 84’ünü oluşturuyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kulaklardan para fışkıran dönem geride kaldı, küresel sermaye bundan böyle ceylan gibi ürkek olacak, yatırım tercihlerinde çok ama çok seçici olacak.

Gelişenlerde başlayan yangın gelişmişlere bulaşır mı?

Yükselen dolar faizi ve bunca jeopolitik riske rağmen finans kapital gelişmiş ülke borsalarım rekor düzeylerde tutmaya devam ediyor. Ancak aynı finans kapital gelişen ekonomilere “şaşı” bakıyor. Ciddi bir ayrışma var (bitişikteki grafikte). Gelişen ekonomilerdeki sıcak para zincirlerinden boşandı, önüne çıkan ne varsa yıkarak ilerliyor. Fed ve ECB takvimlerini göz önüne alırsak ilk olarak gelişen ekonomilerde başlamış olan yangının 2018’in son çeyreğiyle birlikte küreselleşme (gelişmişlere sıçraması) ihtimalinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Haliyle son birkaç haftadır gelişen ekonomilerde yaşananların geçici olmadığını artık kerhen de olsa kabul etmek zorundayız. Gelişen ekonomilerin genelindeki bozulmadan Türkiye de payım alıyor. Buna “dışsal faktörler” diyoruz. Lâkin kendimize özgü “içsel faktörler” de yoğun bir şekilde etkisini hissettiriyor. Aşağıda Türk Lirası ve farklı şekillerde gruplandırılmış gelişmiş ülke para birimlerinin son yıllardaki performansı bulunuyor. Üç ayrı kur şoku ile yaşadığımız negatif ayrışmaları kırmızı oklar ile belirttik. Artan dolar faizinin gelişen ekonomilerde tetiklediği son dalganın ülkemizde ayrı bir boyutta yaşandığını üzülerek gözlemliyoruz.

İki şokun ekonomiye etkisi nasıl olacak?

îki şoku bir arada yaşıyoruz şu an, faiz şoku ve kur şoku. Geç kaldığı için güç tedbire mecbur kalan Merkez Bankası fonlama faizini son iki ayda 5 puan artırdı. Politika faizindeki artış derhal piyasa faizlerine yansıdı. Bitişikte bankaların farklı vadelere göre verdiği mevduat faizi bulunuyor. TÜFE enflasyonunun hızlı bir şekilde yüzde 15Tİ düzeylere koşmakta olduğu şu günlerde (bunu TL’nin satın alma gücündeki düşüş olarak okuyalım) hane halkının tasarrufları için yüzde 17’yi bile yetersiz bulmasından daha doğal ne olabilir ki. Bankaların mevduat sahiplerine yıllık vadede yüzde 17’leri teklif etmeye başladığını gözlemliyoruz verilerden. Bu hiç iyi değil. Bankaların satın aldığı paranın faizi (mevduat faizi) yükselince sattığı paranın faizi (kredi faizi) de yükseliyor. Kendi kendini besleyen olumsuz bir sürece girdiğimizi hemen her veri göstermeye başladı artık. Bitişikteki grafik (ticari kredi faizleri) ekonominin ne boyutta bir faiz şokuna maruz kaldığım göstermesi açısından önemli. Reel sektörün faiz şokunu sindircbilmesi pek kolay olmayacak. Bankacılık sisteminin TL cinsinden açtığı ticari ve bireysel kredi hacminin 1.2 trilyon TL olduğunu hatırlatalım, firmaların ve bireylerin katlanmak zorunda kalacağı ek faiz maliyeti hesabını size bırakalım.

îki şok bir arada demiştik. Faiz şokuna baktık. Kur şokunu da mercek altına yatıralım. Şubat ayında 3.70’li seviyelerde olan dolar kuru haftayı 4.73 düzeyinde kapattı. Basit bir bakkal hesabı yapalım. Reel sektörün “net” döviz borcunun Mart 2018 itibarıyla 223 milyar dolar olduğunu biliyoruz. Bu konuda çok itiraz geliyor. “Hocam firmaların döviz alacakları da var ama” deniyor, iyi de ismiyle müsemma, “net” diyoruz zaten. Hesaplanış şeklini bir kez daha anlatayım. Firmaların ithalat yükümlülüklerini, yurtiçi ve yurtdışmdan aldığı döviz ve döviz cinsi kredileri topluyoruz. Bu toplama “yükümlülükler” deniyor. Mart ayı itibarıyla yükümlülükler 336.9 milyar dolar. Firmaların yurtiçi ve yurtdışı bankalardaki döviz ve döviz cinsi mevduat ve menkul kıymetlerini, ihracat alacaklarını ve yurtdışında yaptığı doğrudan sermaye yatırımlarını topluyoruz. Bu toplama “varlıklar” deniyor. Mart ayı itibarıyla varlıklar 114.8 milyar dolar. İkisinin arasındaki fark da net döviz yükümlülükleri oluyor.

223 milyar dolan konuşuyoruz. TL konsolide bilançolara Şubat ayında 3.70 dolar kurundan yansıtılan bu kallavi net yükümlülük artık 4.73 dolar kurundan yansıtılacak. 230 milyar TL kambiyo zararı demektir. Reel sektör hem kur şokundan gelen kambiyo zararını hem de faiz şokundan gelen ek faiz maliyetini kaldırabilir mi? İstanbul Sanayi Odası Mayıs avında “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2017” Araştırmasını açıklamıştı. O rapordaki bir tabloyu getirelim bu haftaki yazımıza. İSO 500’ün faiz, amortisman ve vergi öncesi karı (FAVÖK) 2017 yılında 94.7 milyar TL olarak gerçekleşmiş. Yukarıda hesapladığımız kur şokunun neden olduğu 230 milyar TL kambiyo zararını şimdi bu perspektifte siz değerlendirin. Üstüne ek faiz maliyetini ekleyin. İşte bu nedenle kur ve faiz şoklarının neden olmaya başladığı ekonomik daralmaya üzülüyoruz.

ERKİN ŞAHÎNÖZ

20 Haziran 2018 Çarşamba

TANAP açıldı, gaz akışı başladı

AZERİ doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyacak Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı'nın (TANAP) açılışı gerçekleşti ve TANAP hattında ilk gaz akışı başladı. Açılış için yapılan törene Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra Azerbaycan Cumhurbaşkanı ilham Aliyev, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Sırbistan Cumhurbaşkanı Alexandar Vuçiç ve Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak da katıldı. Açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Enerjinin ipek Yolu" olarak adlandırılan TANAP ile tarihi bir adım attıklarını söyledi. Erdoğan, şunları söyledi: «Bu projenin gerçekleşmesi her şeyden önce Türkiye ve Azerbaycan arasındaki karşılıklı güvene dayalı ilişkiler sayesinde mümkün olmuştur. TANAP, aynı zamanda çok taraflı işbirliğinin nişanesidir Enerjiyi çatışma değil, işbirliği zemini olarak gören anlayışımız TANAP sayesinde ete, kemiğe bürünmüştür. TANAP ile Hazar gazı ilk kez Avrupa'ya ulaşmış oluyor.

Hazar havzasındaki geniş enerji kaynaklarının Avrupa'ya taşınması fikri yeni değil. Daha önce bu amaçla bir dizi dev projeyi hayata geçirmiştik. Bu yola Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının inşasıyla başladık. Asrın projesi olarak adlandırılan Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı daha sonraki çalışmaların da öncüsü oldu. Azerbaycan ve Gürcistan ile stratejik yol arkadaşlığımız, ülkemize ilk kez Azeri gazını getiren Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı projesiyle devam etti. İşbirliğimiz enerji ile sınırlı kalmadı. Son olarak ulaştırma alanında stratejik öneme haiz Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesinin açılışını da gerçekleştirdik. Böylece Londra'dan Çin'e kesintisiz demiryolu bağlantısı kurmayı başardık. TANAP, ortak vizyonumuzun en son meyvesidir. Enerji piyasalarında yaşanan değişime ve ihtiyaca cevap veren TANAP, aynı zamanda önümüzdeki yıllarda devreye alacağımız yeni projelerin de müjdesi niteliğindedir.

TANAP, Türkiye-Gürcistan sınırında Ardahan'ın Posof ilçesi Türkgözü köyünden başlayarak Ardahan, Kars, Erzurum, Erzincan, Bayburt, Gümüşhane, Giresun, Sivas, Yozgat, Kırşehir, Kırıkkale, Ankara, Eskişehir, Bilecik, Kütahya, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Tekirdağ, Edirne olmak üzere 20 ilden geçecek ve Yunanistan sınırında Edirne'nin İpsala ilçesinde son bulacak. Türkiye'de bugüne kadar yapılan en büyük çap ve uzunluğa sahip boru hattı olan proje ile Azerbaycan'ın Hazar Denizindeki Şah Deniz 2 Gaz Sahası ve Hazar Denizinin güneyindeki diğer sahalarda üretilen doğalgazın Türkiye ve Avrupa'ya taşınması hedefleniyor. Proje kapsamında biri Eskişehir, diğeri Trakya'da ulusal doğalgaz iletim şebekesine bağlantı için iki çıkış noktası yer alacak. Avrupa'ya gaz dağıtımının 2020'nin ilk çeyreğinde başlaması ve yıllara göre artması öngörülüyor. İlk aşamada 16 milyar metreküp taşıma kapasitesi oluşacak.

UCZ'ler ŞOK'landı !

yildiz Holding, bir süredir market perakendeciliğinin en hareketli kuruluşlarından biri. ŞOK'U satın alarak sektöre adım atan Yıldız Holding, Diasa, Onurex gibi markaları da alarak büyümesini sürdürdü. İlerleyen süreçte Ciner Holding'ten UCZ'yi de satın alarak bu alandaki büyümesini iyice perçinledi.

Yıldız Holding Bizim Toptan markasıyla toptan gıda ticaretinde de faaliyet gösteriyor. Hem Bizim Toptan hem de ŞOK ile ilgili büyüme planları yapıyor. UCZ'yi 2014 yılında bünyesine katan Yıldız Holding, UCZ ile ilgili operasyonlarını Bizim Toptan üzerinden yapıyor. Gelen franchising taleplerine de yine Bizim Toptan üzerinden cevap veriyorlardı. Son dönemlerde mahalle aralarındaki UCZ'lerin peş peşe kapandıklarına şahit olmaya başladık.

Meğer Yıldız Holding marketçilik konusunda strateji değişikliğine gitmiş. Bakkaldan hallice olan UCZ'ler bundan sonra ŞOK Mini ismiyle faaliyet gösterecekmiş. UCZ'nin yüzde 55'i şOK'a aitti. Geri kalan hisseler de bu ay sonuna kadar ŞOK'a devredilecekmiş. Böylece UCZ'ler tarih olacakmış. İstanbul'da 600'e yakın UCZ vardı. Son dönemlerde bu sayı 400'e kadar inmişti. Operasyon tamamlandıktan sonra UCZ dönemi kapanmış olacak. Bu arada UCZ'nin internet sitesinin kapandığını da belirtelim...

Yıldız Holding şirketlerinden Bizim Toptan'ın bir alt markası olarak faaliyet gösteren Seç Marketlerin sayısının da hızla arttığını görüyoruz. Franchising sistemiyle büyümesini sürdüren Seç Market'ler de önümüzdeki günlerde her köşe başında karşınıza çıkabilir...

Türkiye'de üretecek

Optik tarzda işlenen güneş gözlükleri, plastik camlı güneş gözlükleri ve diğer güneş gözlükleri olarak farklı kategorilere ayrılıyor. Türkiye'ye giren gözlükler içinde ise miktar ve tutar bazında ilk sırada plastik camlı güneş gözlükleri geliyor.

Türkiye istatistik Kurumu verilerine göre 2017'de en çok güneş gözlüğü M&fflgr    ithalatı Çin'den yapıldı. Geçen yıl Çin'den gerçekleştirilen 6 milyon 78 bin 213 adet güneş gözlüğü için yaklaşık 109 milyon dolar ödenmiş. 2017'de toplam ithalat ise 7 milyon 8 bin 765 adet olurken, yurtdışına ödenen tutar 135 milyon doları bulmuş. Gelelim kulisimize.

2015'de Türkiye pazarına giren Seiko Optik, optik cam üretimine halen devam ediyor. 2020'de Türkiye pazarının en az yüzde 10'una sahip olma  mm millili hedefinde olan firma gözlük çerçevesinden alınan yüzde : 30 verg nedeniyle yeni bir | karar almış. Firma buna göre sadece ithalatla yolunu devam etmeyecekmiş. Arkadaşımız Mustafa Emre Selek'in öğrendiğine göre firma Türkiye'de yatırım hazırlığı yapıyormuş. Bu konudaki çalışmalara hız verilmiş. Japonya merkezli Seiko Optik Türkiye Genel Müdürü Suat çam da bu yatırım kararını doğruluyor. Öğrendiğimize göre firma Türkiye'de gözlük üretimine 2019'da başlayacakmış.

Bitmeyen inşaat

şirket kuruluşu 1843'e dayanan ve 2000 yılında özelleştirilerek faaliyetlerine devam eden Deniz Nakliyatı Taşımacılık Anonim şirketi'nin merkezi, bilindiği üzere İstanbul Anadolu Yakası'nda bulunuyor.

Üsküdar, Fahrettin Kerim Gökay Caddesi üzerinde bulunan Denizcilik İş Merkezi'nde uzun yıllardır faaliyet gösteren firma, bütün şirket yönetimini buradan sağlıyor.

Kulisimize gelecek olursak... Deniz Nakliyatı, iki yıl önce yine Denizcilik İş Merkezi yanında kendilerine ait olan büyük bir plaza inşaatına başlamıştı. 8 dönüm arazide 40 bin metrekarelik inşaat yapıyordu.

Söz konusu bina şirketlerin ihtiyaçlarını karşılayacak özelliklere sahip. Karma bir proje olarak tasarlanan binada toplantı salonu, seminer salonu, kreş, kuru temizleme, restoranlar, kafeler ve spor tesisi yer alıyor. Bu karma projenin inşaatı iki yıldır devam ediyor. Ne zaman biteceği konusunda da net bir bilgi yok. İstanbul'un en değerli bölgesinde 2 yıldır devam eden inşaatın bir türlü tamamlanamaması dikkatimizi çekti, aktaralım istedik...

Kentsel dönüşüme başlıyor

Timur Holding'in bünyesi altında yer alan gayrimenkul markası Nef, 2010 yılından bu yana en küçük alanları bile değerlendirerek, büyük işlere imza atıyor.

Dünyanın en iyi 10 mimarlık firmasından dördü ile aynı anda çalışan firma, faaliyetlerine yeni bir soluk kazandırmak için satıştan pazarlamaya bütün katma değer zincirini yeniden tasarlıyor. Nef'in şu anda satışı devam eden 11 projesi bulunuyor. Ayrıca, satışı tamamlanan üç, yaşamın başladığı 15 ve dört yeni projesi daha mevcut.

Edindiğimiz bilgiye göre, Nef'in kimsenin duymadığı yeni bir projesi varmış. Lokasyonu ise İstanbul'un Anadolu Yakası'nda bulunan Sultanmurat ve Küçüksu imiş. Firma burada
kentsel dönüşüm projesi geliştirmiş. Yeni proje, yine yeni geliştirdiği projelerden birisi olan Nef Kandilli'ye de çok yakın bir noktada. Firma yıkılacak evlerin üzerine tabelalarını asmaya başlamış bile. Haziran ayında yapılacak olan mahkemeye göre hareket edilecekmiş. Projenin ne zaman başlayacağı ise halen belli değilmiş.

Avrupa futbol endüstrisi

FIFA Dünya Kupası maçları oynanırken Avrupa futbol endüstrisine bakalım dedik. Deloitteynin raporuna göre, Avrupa futbol endüstrisi 2016-17 sezonunda 25.5 milyar euro’luk bir büyüklüğe ulaştı...

AVRUPA’NIN beş büyük futbol ligi (Ingiltere, Ispanya, Almanya, İtalya, Fransa), 2016-17 sezonunda 14 milyar 700 milyon euro gelir üretti. Bu rakam, bir önceki yıla oranla yüzde 9 daha fazla. Bütün Avrupa ülkelerini değerlendirmeye aldığımızda bu rakam, 25 milyar 500 milyon euro’ya çıkıyor.

14 Haziran’da başlayıp 15 Temmuz’a kadar sürecek olan FIFA Dünya Kupası maçlarının oynandığı şu günlerde Amerikalılar merak edip Avrupa futbolunun parasal değerini ortaya çıkarmışlar. 140 kadar ülkede faaliyet gösteren ve 150 bin personeliyle muhasebe, denetim, vergi ve yönetim danışmanlığı yapan, New York merkezli uluslararası firma Deloitte’un raporuna göre, İngiltere Premier League’i (Birinci Ligi - Ingiliz futbolunun en üst seviyedeki ligi), piyasa lideri. 4.5 milyar sterlin tutan rekor kazancıyla adeta bir darphane gibi. Bu ligde mücadele eden 20 kulübün hepsi de rekor kârlar elde etmeyi başardı. En yakın rakibi Ispanya’nın La Liga’sından bile yüzde 86 oranında daha geniş bir pazar.

SPONSORLUK İLK SIRADA

Raporda geçen yılın futbol sezonunun finansal sonuçları, Avrupa futbol kulüplerinin gelişmiş kârlılığını ve istikrarını gösteriyor. Kulüpler genelde gelirlerinin yüzde 43’ünü sponsorluk anlaşmalarından ve forma, top, aksesuar gibi ürünlerin satışından, yüzde 39’unu televizyon yayın haklarından, yüzde 18’ini de bilet satışlarından elde ediyor. Premier Leauge’e ise paranın büyük bölümü, televizyon yayın haklarından akıyor.

Deloitte’un spor grubunu başkanı Dan Jones, yaklaşık on yıl kadar önce İngiltere Birinci Ligi kulüplerinin 10’da altısının işletme zararlarına uğradığını, geçen sezonda ise bütün kulüplerin kârlı hale geldiğini açıkladı. Buna ilaveten İngiltere Birinci Ligi kulüpleri, on yıllık sürede gelirlerini en hızlı artıran kulüpler oldu. Araştırmaya göre, Premier League’in 2019-20 ve 2021-22 sezonlarındaki İngiltere içi yayın hakları satışı, beklenen finansal artışları pek karşılamasa da kulüpler için bu durum, hiç de endişe verici değil. Çünkü uluslararası televizyon yayın hakları herhangi bir açığı fazlasıyla kapatabilecek.

İNGİLTERE PREMİER LİGİ RAKİPSİZ

Ingiltere liglerinde oynayan 92 kulüp, 5.5 milyar sterlin gelir elde etti. Bu rakam, Almanya (Bundesliga) ve İtalya (Serie A) gelirlerinin toplamından bile fazla. Bu 92 kulüp, aynı zamanda Ingiltere ekonomisine, 1 milyar 900 milyon sterlinlik vergiyle katkıda bulundu. Şampiyonlukta iddialı olan takımlar ise toplam 720 milyon sterlin üretti. Bu gelir, iki yıl önceki sezondan yüzde 30 daha fazla.

Ingiltere’den sonra en başarılı lig olan Ispanya Ligi (La Liga), televizyon yayın hakları satışından elde ettiği geliri yüzde 30 oranında artırdı. Geçen yıl La Liga’nın televizyon yayınlarından kazandığı para 2 milyar 900 milyon euro’yu buldu. Böylece Ispanya Ligi, Alman Birinci Ligi Bundesliga’yı geçerek, dünyanın en çok kazanan ikinci futbol piyasası oldu. Buna karşılık Alman takımları da dünyanın en çok seyirci çeken kulüpleri oldular. Geçen yıl oynanan her Bundesliga maçını, statlarda ortalama olarak 44 bin seyirci izledi.

İtalya ligleri ise geçen sezon ilk kez olarak gelirlerde 2 milyar euro sınırını aştı. Bu başarıda ticari kaynaklardan gelen paranın rolü büyük oldu. Fransa, Avrupa futbol piyasasının ilk beşinde yer aldı ama en düşük geliri üreten piyasa olmaktan kurtulamadı. Fransız kulüpler, yeni bir uygulamayla ülke içi televizyon yayınlarını dört yıllık periyotlara bağlamış olsalar da geçen yıl 1 milyar 600 milyon euro’luk gelirde kaldılar.

Futbol ve gerçekler

•    Futbol oyununun ilk kez nerede oynandığına dair pek çok efsane mevcuttur. Çin, Meksika, İngiltere, İtalya, futbolun ory'ini olduğu söylenen ülkelerden bazılarıdır. Popüler bir spor haline geldiği ülkenin, İngiltere olduğu kesindir.

•    İngiltere’deki futbol tarihi, biraz tüyler ürperticidir. Bu oyun, 1800'lerin başında Londra'daki Newgate Hapishanesi mahkumları tarafından oynanmıştı. Hapishanede hırsızlıktan suçlu mahkumlar bulunuyordu. Bir rivayete göre elleri kesildiği için mecburen ayaklarıyla oynuyorlardı.

•    Önceleri top yuvarlak değildi. Çünkü top, idam edilen mahkumların midelerinden yapılıyordu. Oyuncular, 1908’e kadar mideden yapılmış topu tekmelediler. 1950’lerde futbol topu, 32 parçadan ibaretti.

•    Futbolun en popüler olduğu kıta, Avrupa'ydı. 32 parça da Avrupa'nın 32 ülkesini temsil ediyordu (Bugün Avrupa'da 44 ülke var].

•    Futbol topunun bugünkü çokgen görünümü için, Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'nın 1962'de uzaya gönderdiği Telstar iletişim uydusu örnek alındı. Topun siyah çokgeni beş kenarlı (pentagon), beyaz çokgeni ise altı kenarlıydı (heksagon).

•    Kale de hasırdan yapılmış büyükçe bir sepetti. Top oynandığı alana ise "tezgah" deniyordu. Henüz çizgilerle ayrılmış bir alan değildi.

•    İngiltere'de futbol, köylerde, kasabalarda da halkın sevdiği bir spor olmuştu. Ama herkes bir topun peşinden koşuyor, birbirini sakatlıyor, yaralıyor hatta kemiklerini kırıyordu.

•    Birileri çıkıp, "Bu oyunu bazı kurallara bağlayalım" dedi. El, ayak ve şiddetin kullanıldığı futbol yanlıları ile kurallara bağlı kalanlar ikiye bölündü. İngiliz yönetiminden bıkan ve sonra da açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan İngilizler ABD'ye göç etti ve sert futbolu orada yaygınlaştırdı, adı da "Amerikan Futbolu" oldu. Bugün ABD, Amerikan Futbolu ile karıştırmamak için bizim bildiğimiz futbola "soccer" der. Oysa bu kelime İngiliz icadıdır.

•    Futbol, "ayak topu" anlamına gelir. Ama "topa ayakla vurulduğu" için değil, "ayakta oynanan bir spor" olduğu için bu adı almıştır.

•    ABD'de 1919'dan 1921'e kadar "soccer" da oynandı. Futbolculara gol başına 35 cent veriliyordu.

•    Futbol, dünyanın her yanına yayılmıştı ama sadece bir eğlenceydi. Oyuncular da zevk için amatörce oynuyordu. Profesyonel maçlar 1925'ten sonra oynanmaya başladı. Bugün FIFA'ya üye 200'den fazla ülkede, 250 milyon oyuncu tarafından oynanıyor. Birleşmiş Milletler'e üye ülke sayısı bile 193. FIFA'ya sadece Grönland üye olmayı başaramadı. Gerekçesi, Grönland'da futbol oynamaya elverişli çimenlik alan olmamasıydı.

•    1950'de düzenlenen Dünya Kupası, sıkıştırılmış kağıttan (papier mache] yapılmıştı. Ama şampiyon olan Uruguay, kupasını alamadı. Çünkü şiddetli yağış nedeniyle kupa çözülüp dağılmıştı. Türkiye şampiyonaya katılmaya hak kazandığı halde Brezilya'nın uzak olması ve ekonomik sebepler yüzünden gidememişti. İskoçya ve Hindistan da Brezilya'ya gidemeyen ülkelerdendi.

•    James Bond filmlerinin ilk aktörü efsane isim Sean Connery'ye, beyaz perdede şansını denemeden önce Manchester United'da oynaması için teklifte bulunulmuş, kontrat bile hazırlanmıştı.

•    1964'te Peru'da bir maçın hakeminin kararı o kadar büyük bir öfkeye neden oldu ki çıkan olaylarda 300'den fazla taraftar öldü.

•    Bir başka hakem hatası bu kez can almadı ama ilginç bir protestoya sahne oldu. 2002'de Madagaskar'da oynanan bir maçta, önceki maçta hakem hatasına kurban gittiğini düşünen Antananarivo takımı futbolcuları, kendi kalelerine 149 gol attı.

•    1967'de Nijerya'da iç savaş vardı. Ama taraflar, Edson Arantes do Nascimento'nun (yani Pele'nin] maçını izlemek için iki günlük ateşkes ilan etti.

•    Futbol maçlarının son birkaç dakikasında seyirci genelde stadı terk etmeye başlar. 1982'de Moskova’da oynanan bir lig maçında da aynı şey oldu. Ama santrası bile yapılmayan bir son saniye golü atılınca, yüzlerce seyirci geri dönmeye çalıştı. Çıkan izdihamda 350 kişi öldü.

• Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde oynanan bir futbol maçında sahaya düşen yıldırım, birtakımın bütün futbolcularını öldürdü. Diğer takımın oyuncularına ise hiç bir şey olmadı.

•    Futbolcular, maç sırasında ortalama olarak toplam 10-15 km koşarlar. Bu, bir basketbol M maçında iki pota arasında 350-500 kez gidip T gelmeye eşit bir mesafedir.

•    ABD'nin Mississippi eyaletinde 1991 yılına kadar futbol (soccer] oynanması yasaktı.

•    Profesyonel futbol, 1984 yılına kadar olimpiyatlarda yerini alamadı. İzin verildiğinde futbolcuların 23 yaş altı olması şart koşuldu. 1996'dan itibaren kadın futbol takımları da olimpiyatlara kabul edildi.

•    Brezilya'da 13 yaşındaki bir çocuğun, amatör bir maçta 23 gol birden atması, basının ilgisini çekti. Takımını da 23-0 kazandıran bu futbolcu    yr Ronaldinho'ydu.

•    Dünyanın en çok gol atan futbolcusu, Brezilyalı ^ Arthur Friedenreich'dı. 26 yıllık futbol hayatı (1908-1934) boyunca bin 329 gol atmıştı.

•    Ama o zamanlar futbol amatör oyunuydu ve kimse bu futbolcunun adını bile bilmiyordu. Pele bile futbol hayatı boyunca bin 279 gol atmıştı.

•    Koreli futbolcu Ahn Jung-hwan, attığı golle İtalya'yı 2002 Dünya Kupası'ndan eledi. 0 sıralarda İtalyan kulübü Perugia'ya transfer olmak üzereydi. Sözleşmesi anında feshedildi.

•    2000 yılında İngiltere'de, Cross Farm Park Celtic oyuncusu Lee Todd, oyunun ikinci saniyesinde kırmızı kart gören futbolcu olma unvanını kazandı. Hakem öyle şiddetli bir başlama düdüğü çalmıştı ki Todd, küfürlü bir karşılık verince kendini saha dışında buldu.

•    İngiltere'de futbol fanatiklerine "holigan" (serseri, gangster, çeteci, kabadayı) denir. İtalya'da ise adları "tifüs"tür. 2005'te Liverpool'un bir holiganı, takımı ilk yarıyı 3-0 yenik bitirdiği için intihar etti. Oysa ikinci yarıda geri dönen Liverpool maçı kazanan taraf olmuştu.

•    2010'da Güney Afrika'da düzenlenen Dünya Kupası'na Kuzey Kore de katılmıştı. Ama Kuzey Korelilerin ülke dışına çıkmaları yasak olduğundan, Kuzey Kore hükümeti, taraftarları Çinlilerden seçti.

•    Brezilya'da düzenlenen 2014 Dünya Kupası sırasında hükümet, güvenlik nedeniyle seyircilerin alkol tüketmesini yasakladı. Uluslararası Futbol Federasyonu FIFA, bu yasağı hemen kaldırdı. Çünkü organizasyonun sponsoru Amerikan bira üreticisi Budvveiser'dı.

•    2014 Dünya Kupası'nı Almanya kazandı. Şampiyonluk primi alan futbolculardan biri de Mesut Özil'di. Özil, aldığı 300 bin euro’yu, Brezilya’da 23 çocuğun ameliyat edilmesi için bağışladı.

•    Real Madrid’de 7 numaralı formayı giymiş olan (Manchester United'a transferi konuşulan), Portekiz milli takımının da kaptanlığını yapan Cristiano Ronaldo, 2004'te Endonezya'daki tsunami felaketinden sağ kurtulan 7

yaşındaki bir çocuğun eğitimini üstlenmişti. Bu çocuk 2015'te Sporting Lisbon futbol kulübü ile sözleşme imzaladı.

•    Ünlü takımlar, ünlü markalarla sponsorluk anlaşmaları yaparlar. Futbolcuların formalarına markalar işlenir. Barcelona ise "ters sponsorluk” anlaşması yapan tek takımdır. İspanyol futbolcuların formalarında sadece UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) yazar. Takım her yıl UNlCEF'e 1.5 milyon euro bağış yapar.

•    Norveç, Brezilya'ya yenilmeyen tek ülkedir. Oynadıkları dört maçın ikisi beraber bitmiş, ikisini de Norveç kazanmıştır.

•    1845-1852 yılları arasında İrlanda'da görülen Patates Kıtlığı, toplu ölümlere neden olmuştu. Osmanlı imparatorluğu İrlanda'ya, gemiler dolusu patates yolladı. Fakat OsmanlI'ya, "İngiltere Kraliçesi'nin yaptığı yardımdan fazlasını yapamazsınız" dediler. Osmanlı da patates yüklü gemilerle geri dönmemek için Drogheda liman kasabasına ürünü gizlice bıraktı. Bölge halkı, minnet duygularının ifadesi olarak Drogheda United futbol kulübünün logosunu, ay-yıldız yaptı.

•    Paris’te Zafer Takı'nı bilmeyen yoktur. Altında Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa için ölen isimsiz askerleri anmak için sürekli bir ateş yanar. Bu ebedi ateş, tarihinde bir kez söndü. Sarhoş bir fanatik, 1998 Dünya Kupası finalinde Fransa’nın Brezilya’yı yenmesini protesto etmek için ateşe işemişti.


ALEVRÎGEL

16 Haziran 2018 Cumartesi

Makine İhracatının Yeni Kaptanı

Makine İhracatçıları Birliğinin Başkanlığını Adnan Dalgakıran'dan devralan Kutlu Karavelioğlu, öncelikli hedeflerini anlattı: “İmalatçımız üzerinde birikecek finansman yükü KDV'lerin üç ay içinde kendilerine iadesi ile bertaraf edilmelidir... Kamu alımlarında oluşturulan listelerin genişlemesini bekliyoruz...”




MAKİNE İhracatçıları Birliği’nin yeni Başkanı Kutlu Karavelioğlu, “Makine imalat sektörünün bütün dünyada KOBİ tabanlı olduğu, özel maksatlı makine imalatında niş alanlarda teknoloji geliştirerek rekabetçi olunabileceği gözden uzak tutulmamalı” uyarısı yapıyor.

Makine ihracatında son bir yılın değerlendirmesiyle başlasak... Makine sektörünün her yıl sistemli bir artış hızı var. 2001 yılında ihracatı yaklaşık 1,7 milyar dolar seviyesinde bulunan sektörümüz bu artış ivmesi doğrultusunda geçtiğimiz yıl sonunda ihracatını 9 katma çıkararak 14,9 milyar dolara taşıdı. Birliğimizin çalışmaları ve kurduğu işbirliklerinin de katkısıyla, aynı dönemde sektörün Türkiye’nin toplam ihracatındaki payı 2 katına çıkarıldı. Türkiye makine sektörünün en çok ihracat gerçekleştirdiği pazarlarda yaşanan olumlu gelişmeler sektörün finansal rakamlarına da yansıdı. Firmalarımızın kaliteli ürün geliştirme ve teknolojik değişimlere hızlı cevap verebilme yetisiyle, markalaşma konusunda ciddi bir ilerleme kaydettik. Sektörel bilgi ve deneyimlerin aktarılması esasına dayanan yapısıyla Birliğimiz, imalat ve ihracat hususlarında yatırımların artışına katkıda bulunarak sanayileşme yönünde ülkemize güç kattı.


Prontotour da taşınıyor

Türkiye'nin önde gelen tur operatörlerinden Prontotour, 20 yıldır Şişli Camii'nin karşısında hizmet verdiği yerin bir cadde arkasına taşınıyor. Aslında bu taşınmanın ilk işaretlerini şirketin yönetim kurulu başkanı Ali Onaran yılın başında Gaziantep'te gerçekleştirilen Acenteler Toplantısı'nda vermişti.

2017'yi yüzde 22 büyümeyle kapattıklarını  bu yılki büyüme hedeflerini de yüzde 20 olarak açıklayan Onaran, '"Prontotour Büyüdükçe Dünya Küçülüyor' sloganımıza uygun olarak büyüme odaklı çalışan bir şirketiz. Kârdan önce büyümeye odaklandık, çünkü büyümek marka gücümüzü artırıyor" demişti. Şişli'deki mevcut yerlerinde farklı katlar ve farklı odalarda hizmet veren Prontotour yönetimi, duyduğumuza göre, bir arka caddedeki Blackout binasında giriş ve üstündeki üç katı kiralamış. Onaran, dostlarına "Mevcut yere sığmıyoruz. Daha büyük yere taşınıp hem tüm birimleri aynı katta toplayıp hem de toplantılarımızı daha kolay yapmak istiyoruz" diyormuş. Kulağımıza gelen bilgilere göre, taşınma işi en geç 11 Haziran'da gerçekleşecekmiş. Bu arada Onaran'ın yeni merkezin bir bölümünü sergi salonu olarak kullanmak istediği de konuşuluyormuş.

icbia çok aktif

Çin'in önde gelen firmaları, 24 Mayıs 2016'da güçlerini İstanbul Çinli İşadamları ve Sanayicileri Derneği (İstanbul Chinese Businessmen And industrialist Association - İCBİA) çatısı altında birleştirdi. Resmi kuruluşun ardından, ICBC Turkey Yönetim Kurulu Başkanı Xu Keen'in derneğin başkanı olarak hizmet vermesi kararlaştırıldı. Xu, bu göreve derneğe Türkiye'de iş yapan 24 Çinli işletme temsilcisinin oylarıyla seçildi.

Derneğin Çin'in Türkiye'nin stratejik ortağı olması ve özellikle Çin'in önderlik ettiği 'Kuşak Yol Girişimi' projesinde bir platform görevi üstlenmek amacıyla kurulduğu belirtiliyor. Dernek yönetimi ilk iki yıl kamuoyu önüne fazla çıkmadı ya da çıkmak istemedi. Bu süre zarfında Türkiye'ye gelen Çin yatırımlarında önemli roller üstlendi.

İCBİA yönetimi Temmuz 2017'de Çinli ZTE'nin bilişim ve iletişim teknolojileri lideri NETAŞ'ın yarı hisselerini almasından sonra NETAŞ'ı ziyaret edince, derneğin yatırımlardaki arabuluculuk görevi tahmin olmaktan çıktı. iCBlA'nın adı son olarak Çinli iş adamlarının yatırım için Nevşehir'i radarlarına alması üzerine bu kez Türk basınında geniş olarak yer aldı. Haberlerde, İstanbul Çinli işadamları ve Sanayicileri Derneği ile Nevşehirli Bürokratlar ve İşadamları Derneği (NEVBİAD) ile karşılıklı yatırımların artırılması, Çin'den Kapadokya'ya daha fazla turist çekilmesi ve ortak kültürel, turistik ekonomik faaliyet düzenlemek amacıyla protokol anlaşması imzalandığı bilgisine yer veriliyordu. Bu durum İCBlA'nın bundan sonra daha aktif olacağına işaret ediyor.

İki fon bir milyar dolarlık proje için masada

Nef markasıyla tanınan Timur Gayrimenkul Geliştirme Yapı ve Yatırım A.ş., Şen Timur Gümrükleme ve Dış Ticaret Limited şirketi ismi altında 1992 yılında gümrük komisyonculuğu aracılık ve mümessillik hizmetleri yapmak için kurulmuştu.

şirket ilk yıllarında Mersin'de faaliyet gösterdikten sonra. 12 Nisan 2007'de nevi değiştirmek suretiyle Timur Gayrimenkul Geliştirme Yapı ve Yatırım A.ş. unvanını alarak İstanbul piyasasına adım atmıştı 2009'da Nef markasını tescilleterek projelerinde Nef imzasını kullanmaya başladı. O zamandan bu yana İstanbul'un birçok noktasında konut projesi geliştirdi. Galatasaray sponsorluğu ile adını gayrimenkulle ilgilenen ilgilenmeyen herkes duydu.

Markalı konut projelerinde başarılı bir grafik çizen Nef şu sıralar bambaşka bir proje için hazırlık yapıyormuş. Son dönemlerde yaşlı bakım evleri ile ilgili Türkiye'de bir hareketlenme var. Bazı yatırımlar olduğunu da duyuyoruz. Firmanın yeni yatırım alanı yaşlı bakım evleri olacakmış.

Bu konuda dünyanın iki büyük fonuyla masaya oturmuşlar. Nef, bu fonlarla işbirliğine giderek 1 milyar dolarlık yatırım yapacakmış. Bu proje için kurulacak yeni şirkete her iki fon şirketi de ortak olup yönetime gireceklermiş.

Proje için ilk adres Ankara olacakmış. Nef'in başkentte 1 milyon metrekarelik bir arazisi varmış. İlk yaşlı bakım evi projesi bu arazide kurulacakmış. İkinci proje ise Antalya'da yapılacakmış. Projeler sadece bu iki ille sınırlı kalmayacakmış. İstanbul ve İzmir'de de projeler geliştirilecekmiş. Nef ile fon şirketlerinin görüşmelerinde sona yaklaşılmış. Yaz bitmeden bu proje kamuoyuyla paylaşılacakmış...

Göreve tekrar talip

2001-2009 yılları arasında TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Başkanlığı yapan Oğuz Satıcı, 30 Haziran 2018 Cumartesi günü gerçekleşecek TİM Genel Kurulu'nda başkanlığa aday olduğunu açıkladı. Şu ana kadar TİM Başkan adaylığı için birçok isim geçerken adaylığını resmen açıklayan ilk isim Satıcı oldu.

Satıcı'nın adaylığını açıklamasının ardından tekstil, hazır giyim, yaş meyve sebze, yağlı tohumlar ve hizmet ihracatçıları sektörlerinden dokuz birlik başkanı ve çok sayıda ihracatçı işadamı destek mesajları yayınladı, şimdi gözler ismi geçen diğer başkan adaylarında. Satıcı yaptığı açıklamada özetle şunları söyledi: "Yeniden bir seferberliğe ihtiyacımız var. İhracatçı birliklerimizin yönetim kurulu üyeleri, başkanları ve TİM delegelerimizden güçlü mesajlar alıyorum.

Hayatın yeniden önümüze koyduğu bu seferberlik, beni reddedemeyeceğim biçimde bir kez daha göreve ve bu onurlu mücadeleye çağırıyor. Yıllar içinde biriktirdiğim kamu, özel sektör, küresel pazarlama ve uluslararası iletişim birikimimle ihracatçılarımızın sorunlarını ve çözüm önerilerini başta seçilmiş Cumhurbaşkanımıza ve ilgili bakanlıklara en güçlü biçimde taşımak ve sonuç almak için Türkiye ihracatçılar Meclisimizin başkanlığına aday oluyorum. 'Gelecek gücünü geçmişinden alır.' Geçmişimizden aldığımız güçle, güçlü bir geleceğe yürümek dileğiyle..

Ödüllü en genç muhabir

EKONOMİ Gazetecileri Derneği (EGD) tarafından Türk Telekom ana sponsorluğunda, İstanbul Ticaret Odası'nın (ITO) katkıları ve Petronet'in desteğiyle "Yaza Merhaba" etkinliği kapsamında "10. Ekonomi Basını Başarı Ödülleri" törenle sahiplerini buldu. Mesleğe yeni başlamış ve beş yılını doldurmayan genç muhabirlerin yarıştı:

"Jüri Teşvik Ödülü" kategorisinde ödülü "Siz hiç tekerlekli sandalyeye oturup koşmayı denediniz mi?" haberiyle Para Dergisi muhabiri Eda Gezmek kazandı. Gecede Sabah Gazetesi ekonomi muhabiri Metin Can, "işte çiftlik Bank gerçeği" haberiyle "Yılın En İyi Ekonomi Haberi" kategorisinde ödül alırken, Sabah Gazetesi Teknoloji Yazarı Timur Sırt da "Türk Telekom Özel Ödülü"ne layık görüldü. Gecede ödül alan diğer gazeteciler şunlardı: "Yılın Ekonomi Haberi (TV) - Sinem Yöndem, Halil Kahraman - CNN Türk (Stoklarda pamuk kalmadı, polyestere dikkat), Yılın Ekonomi Haberi (Internet) - Kazım Ataer, Dinçer Gökçe - Hurriyet.com.tr (Çiftlik Bank CEO'su Mehmet Aydın'ın Uruguay'daki evi ortaya çıktı), Söyleşi (Yazılı Basın) - Ceyhun Kuburlu - Hürriyet (Yabancı sınırsız yerli işsiz), Yerel Basın - Başar şeker - Adana Refleks Gazetesi (Ekonomi Karnavalı), Köşe Yazarı - Alaattin Aktaş - Dünya, Ekonomi Programı (TV) - Berfu Güven, Güngör Uras, Tamer Arıcan, Aızu Çalışkan, Ilhan Kandaz, Sevcan Bilgiç - NTV (Sokağın Ekonomisi), Yılın Araştırma Haberi (Yazılı Basın) -Cabir Turgut - Türkiye (Bas geç 5 bin lira), Jüri Özel Ödülü - Musab Turan - Anadolu Ajansı (Koca koca kurumlar inovasyon tiyatrosu oynuyorlar), Jüri Teşvik Ödülü - Ceren Boztepe - Hürriyet (Zehirleyen güzellik), Eda Gezmek - Para Dergisi (Siz hiç tekerlekli sandalyede oturup koşmayı denediniz mi?), Nezih Demirkent Özel Ödülü - Selenay Yağcı- Dünya (Silikon Vadisi'ne Türk akını), Namık Ahıska Özel Ödülü - Ömer Temür - Türkiye (Ahırda koyun değil bitcoin), Bülent Yardımcı Özel Ödülü - irfan Donat - Bloomberg HT (Tarım Analiz), Esen Salihoğlu Özel Ödülü - Gülistan Alagöz - Hürriyet (Mağdurlar Vadisi), Şehriban Kıraç - Cumhuriyet (Kurtlar Vadisi nakit sıkıntısında), Türk Telekom Özel Ödülü - Timur Sırt - Sabah"

12 Haziran 2018 Salı

En değerli Türk markası

BRAND Finance, “Türkiye’nin En Değerli Markaları-Turkey 100” çalışmasının ll'in-cisini tamamladı. Listede ilk sırayı 2 milyar 42 milyon dolarlık marka değeriyle THY alırken, onu 1 milyar 907 milyon dolarlık marka değeriyle geçen yılın şampiyonu Türk Telekom takip etti. Listede üçüncü sırayı 1.8 milyar dolarla Turkcell aldı. Akbank 1 milyar 649 milyon dolar ile dördüncü, Garanti Bankası 1 milyar 584 milyon dolar ile beşinci sıraya yerleşti.

Söz konusu dönemde Ziraat Bankası’nm marka değeri yüzde 9’luk artışla 1 milyar 432 milyon dolara ulaştı ve kurum altıncı sıradaki yerini korudu. Ziraat’i 1 milyar 334 milyon dolarla Iş Bankası, 1 milyar 258 milyon dolarla Arçelik, 937 milyon dolarla Yapı Kredi, 878 milyon dolarla Ford Otosan takip etti. Çalışmaya göre, Türkiye’nin en değerli 100 markasının toplam değeri 27.5 milyar dolar oldu. Listeye bu yıl muhtelif iş kollarından altı yeni marka dahil olurken, Kütahya Porselen 87, Çelebi Hava Servisi 93, Ray Sigorta 96, Karel Elektronik 97, Ege Profil 98, Lokman Hekim 100. sıradan listeye girdiler.

7 Haziran 2018 Perşembe

DİVAN BODRUM YENİLENDİ


Ege ve Akdeniz’in sularının birbirine karıştığı, Göltürkbükü’nün en eşsiz koylarından birinde konumlanan Divan Bodrum, her yıl olduğu gibi bu yıl da yenilenen konseptiyle misafirlerine unutamayacakları bir deneyim yaşaüııaya hazırlanıyor. Divan Bodrum, Ege’nin serin sularına kucak açan özel plajında ailelere çocuklarıyla birlikte keyifli bir tatil imkanı sunuyor. Bodrum’un doğasını yansıtan renklerin hakim olduğu odalarında misafirlerini ağırlayan Divan Bodrum, şehrin yorgunluğunu atmak isteyenlere konforlu bir konaklama vaat ediyor. Palmiyelerin altındaki şezlonglarda havuzun tadını doyasıya çıkaran misafirler aynı zamanda havuz kenarında lezzet dolu menüden diledikleri tadarı deneyimleyebiliyor. İskele Restoran’ın yenilenen menüsündeki taze tadar yaz sıcaklannda hafif beslenmek isteyenler için çeşitli seçenekler sunuyor. Sahil Bar’da, sıcak yaz günlerinde bir nebze ferahlamak isteyenler için gün boyu hafif ve serinletici smoothie çeşitleri servis ediliyor. Dileyenler, Divan Pastanesi’nin eşsiz lezzetleri eşliğinde beş çayı keyfi yapabiliyor.

STİLİN YENİ DESTİNASYONU


Girişimci Jack Penrod tarafından ‘hayatı kutlama’ mottosuyla yaratılan Nikki Beach konsepti, eğlenceyi yüksek eneıji felsefesiyle üst düzey standartlarda, lüksle sunuyor. Miami’den Saint Tropez’ye, Dubai’den Koh Samui’ye dünyanın dört bii' yanındaki Nikki Beach’ler stil ve kaliteli eğlence arayanlann ilk destinasyonu oluyor. Nikki Beach, dünya çapında en önemli ağırlama ve eğlence konsepti olarak bilinen, geniş ve konforlu güneş yatakları, detaylarda farklılaşan servisi, eşsiz tadardan oluşan menüsü, lüks partileri ile Bodrum’daki misafirlerini şımartmaya devam ediyor. Ege’nin turkuaz sulannda, Bodrum Yanmadası’nın güneyinde Torba bölgesi sahilinde yer alan Nikki Beach Bodrum’un denize sıfır konumu, tekne sahipleri için tasarlanmış özel iskeleleri, mavinin tüm tonlarını görebileceğiniz tertemiz deniziyle kendinizi cennette hissedebilirsiniz.

MEKSİKA'YI BODRUM'A TAŞIDI


2006 yılından itibaren Bodrum’un en eski balıkçı kasabalarından Torba’da, ailelerin tatil anlayışını değiştiren Casa dell’Arte Village, bu yaz yepyeni bir kon-septle Casa Hermanas’a dönüşerek, hayatınıza yeni bir renk katmaya hazırlanıyor. Casa Hermanas, yeni konseptiyle, Meksika’yı Bodrum’a taşıyor. Casa Hermanas İspanyolca’da ‘Kız Kardeşler’ demek... Kadının gücünün, birlikteliğinin, renkliliğinin yansıtıldığı Casa Hermanas, tatilinizi unutulmaz bir serüvene çeviriyor. Küratörlüğünü Meksikalı sanatçı Mafalda Budib’in üstlendiği Casa Hermanas’ta, sanatçılar hayal gücünüzün sınırlarım zorlarken, Şef Eduardo Luna ile birlikte hazırlanan Meksika ve Akdeniz mutfağım buluşturan Med-Mex menüsü ile gastronomik bir maceraya yelken açabilirsiniz. Birbirinden renkli ve yenilenmiş 36 süitiyle, denize sadece 120 adım uzaklıktaki tatiliniz boyunca, Hermanas Beach’te gündüzleri ‘o ağacın altında’ dinginliğin ve huzurun tadını çıkarırken, akşamlan canlı müzik programları, DJ performansları ve sürpriz partilerle tatilinize hareket katabilirsiniz. Çocuklannız da tüm gün yaratıcılıklanm geliştirecek workshop’larla eğlenceli vakit geçirebilir.

6 Haziran 2018 Çarşamba

En büyük yapay zeka topluluğu

Gönüllülerin kurduğu Deep Leaming Türkiye Topluluğu, yapay zeka çalışmalarım bir nevi toplumsal sorumluluk projesi olarak görüyor. Yapay zekaya ilgi duyan herkes bu açık platformda buluşabiliyor...

ÜLKEMİZDE gönüllülük esasına dayalı çalışan veya iyi bir amaç için zamanım ayırarak katkıda bulunmaya çalışan insan sayısının artması, geleceğe daha da güvenle bakmamızı sağlıyor. Üstelik bu gönüllüler bilimin-sam, akademisyen ve gençlerden oluşuyorsa, böyle oluşumlara destek vermek, toplumsal gelişmelerin önünü açmak anlamım taşıyor.

Yapay zekayı bir toplumsal sorumluluk projesine dönüştürerek lise ve üniversite öğren-v çilerini eğiten ve rehberlik eden Deep Leaming Türkiye Topluluğu, Ağustos ayında kurulmasına rağmen şimdiden binlerce gence ulaştı. Bu topluluk, yapay zekaya ilgi duyan veya kariyerini bu alan üzerine kurmak isteyen gençlere yardım ettiği gibi bilimin-sanlarınm açık platformda bilgi paylaşımında bulunmalarını da sağlıyor.

Adını, en basit anlatımıyla bir tür yapay zeka teknolojisi olan “derin öğrenme”den (deep leaming) alan Deep Learning Türkiye’yi, kurucularından Haliç Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Bölümü’nden Merve Ayyüce Kızrak anlattı...

Topluluk hangi amaçla, kaç kişiyle kuruldu?

Deep Learning Türkiye, ülkemizin en büyük ve en etkili yapay zeka topluluğu. Türkiye’de derin öğrenme, makine öğrenmesi, istatistik, veri bilimi, optimizasyon gibi yapay zeka teknolojileri alanında farkmdalık yaratmak, bu alanda çalışan, ilgilenen kişileri bir araya getirerek tecrübe, bilgi, birikim paylaşımını sağlamak ve bir arada somut çalışmalar yapmak amacıyla kurduk. Kurulurken iki gönüllüydük, şimdi dokuz kişilik bir ekip yönetiyor. Mühendislik ve bilişim alanında kadınlar olarak sayıca az olmamız nedeniyle kadınlara pozitif ayrımcılık yapmaya çalışıyoruz. Topluluk içinde aktif üyelerimizin ve yönetim ekibimizin yaklaşık yüzde 50’sini kadınlar oluştursa da topluluğun geneline baktığımızda kadınların oranı yüzde 20. Akademisyenler, profesyoneller, girişimciler, öğrenciler, kurumsal şirketlerin üst düzey yöneticilerinden oluşan 700’ü aşkın üyemiz var. Sosyal mecralarda 20 bine yakın kişi tarafından takip ediliyoruz, bu çok heyecan verici.

Türkiye'nin her yerinden katılım var mı?
Yapay zeka çalışmalarını İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde yaşayanlarla kısıtlamamak ve mekândan bağımsız olarak hareket edebilmek için çalışmalarımızın büyük bir kısmını çevrimiçi olarak gerçekleştiriyoruz. Etkinliklerimizi İstanbul’un iş merkezi olan Maslak-Levent hattıyla sınırlandırmıyoruz. Türkiye’nin farklı şehirlerinde aktif olmaya özen gösteriyoruz. iletişim aracı olarak dünya çapında genelde 050ın tutkunu yaklaşık 90 milyon kişi tarafından kullanılan Discord isimli bir uygulamayı kullanıyoruz. Aramıza katılmak isteyen kişiler internet sitemizde yer alan form aracılığıyla başvuru yapabiliyor. Bilgisayarlı görüden doğal dil işlemeye, drone’lardan insansız deniz araçlarına, etik ve hukuktan yapay zekayla ilgili caps’lere, donanım ürünlerinden bulut servislerine kadar birçok konuyla ilgili kanalların bulunduğu topluluğumuzda bilimsel makale, blog yazısı, video gibi içerikler paylaşıyoruz. Böylece fikir alışverişi yapıyoruz. Açık platform olduğu için ilgilenen herkes faydalanabiliyor. Hatta tavsiye ettiğimiz eğitimleri alan kişilerin sorularını 24 saat içinde cevaplıyoruz.

3 Haziran 2018 Pazar

Geç tedbir, güç tedbir doğurur

Merkez Bankası üç likidite hamlesi yaptı ama bunlar yetersiz kaldı. Oysa yapılması gereken geç likidite penceresi faizini belirgin bir şekilde yükseltmek. Gecikildikçe işler daha da zorlaşıyor...

Trump'ın son kararının etkisi ne olur?

Küresel ekonomi açısından en büyük belirsizlik kaynağının ABD Başkanı Donald Trump olduğunu vurgulamaya devam ediyoruz. Trump, 8 Mayıs’ta yaptığı açıklamada ABD’nin 2015 yılında Tahran’ın nükleer silah geliştirme kabiliyetini engellemek üzere imzalanan uluslararası anlaşmadan çekileceğini belirtti. Geçen haftaki yazımızda bu konuyu özellikle gündeme getirmiştik. Önce küresel piyasalar üzerindeki etkisini değerlendirelim. Bunun için korku endeksi olarak bilinen VIX göstergesine bakıyoruz. Son günlerde 13.4 düzeyine kadar gerileyen VIX endeksi (15’in altı çok iyi olarak kabul edilir) küresel piyasaların İran meselesini şimdilik önemsemediğine işaret ediyor. Orta vade için piyasa kadar iyimser değiliz. Yaptırımlardan başlayalım. Kararın ardından ABD Hazine Bakanlığı’ndan da yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada, Başkan Trump’ın kararının ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkların Kontrolü Ofisi (OFAC) tarafından derhal uygulanmaya başlanacağı bildirildi. OFAC denen bu kurum uluslararası hukukta hiçbir dayanağı olmasa da önüne gelen finans kuruluşuna ABD’nin ulusal güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle büyük cezalar yağdırabiliyor. İran ekonomisini derinden sarsacak yeni önlemlerin alınacağını belirtelim. OFAC’ın Türk bankalarına da yaptırımı söz konusu olabilir, bu nedenle de bu yanardağın aktifleşmesinden dolayı kaygılıyız. Hatırlanacak olursa geçen hafta Türkiye’nin notunu indiren derecelendirme kuruluşu S&P’nin karar metninden şu bölümü paylaşmıştık: “Anlıyoruz ki, ABD Hükümeti bir ya da birkaç Türk finansal kuruluşuna, kamuya ait olanlar dahil olacak şekilde, para cezası veya başka türlü cezalar vermeyi düşünebilir.” S&P’nin bu açık tehdidi ve ABD’nin İran anlaşmasından tek taraflı çıkması endişelerimizi artırdı.

Merkez Bankası'nın aldığı önlemler yeterli mi?

Geçen hafta dolar/TL kuru 4.3746 seviyesine kadar tırmandı; üstelik Merkez Bankası’nın döviz tarafında devreye soktuğu üç likidite hamlesine rağmen. Merkez faiz dışı kanallar üzerinden denemeler yapıyor ama bu cılız önemlerin etkisiz kalacağını biliyoruz. Hele bir tanesi var ki yapmasa da olur. Merkez Bankası piyasadan TL çekip karşılığında döviz verdiği ihalelerin limitini yükseltti. Buna swap işlemi diyoruz. Merkez kendisine TL verenlere yüzde 13.5 faiz ödüyor. Piyasa faizinin (gösterge faiz) yüzde 16’ya yaklaşmış olduğu bir ortamda kim yüzde 13.5’ten Merkez’e para vermek ister? Bunları “önlemmiş” gibi sunmak maalesef itibar kaybına yol açıyor. Yapılması gereken belli, geç likidite penceresi faizini belirgin bir şekilde yükseltmek. Üstelik bunu pratikteki politika faizini (TCMB ortalama fonlama maliyeti) fazla artırmadan yapmak mümkün. Geciktikçe de güçleşiyor. Geç tedbir, güç tedbir doğurur.

Zirve sonrası düşüş olur mu?

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında basma kapalı gerçekleştirilen ekonomi zirvesinden sonra yapılan yazılı açıklamada “Kur rejimi, döviz tevdiat hesapları ve kambiyo rejimi başta olmak üzere hiçbir konuda, piyasa mekanizması dışında yöntemler asla söz konusu değildir” vurgusu dikkat çekici olduğu gibi son derece de yerindeydi. Ancak kurda arzulanan gerileme gerçekleşmiyor. Reel sektör 220 milyar dolar civarındaki net döviz borcu nedeniyle tehdit altında. Bankaların sorunlu kredilerinin toplam içindeki oranı da yüksek tek hanelere çıktı.

Bitişikteki grafikte bulunuyor orijinal metin. S&P bankaların sorunlu kredilerinin toplama oranına 1.5 puan varlık yönetimine satılmış olanlar için 3.8 puan yapılandırılmış olanlar için ekliyor ve sorunlu kredi oranını yüksek tek hanelerde hesaplıyor. Kuru neden durdurmamız gerektiğine bir kez daha vurgu yapmış olayım. Kararlı ve hızlı bir müdahale gerektiğinin de altını çizelim.

Kurda yakın vadede ne beklemeliyiz?


Temel ve teknik göstergelere göre kurda orta vadede yukarı yönlü eğilimin devam etmesi kuvvetle muhtemel. Ancak kısa vadede soluklanması ve taban arayışına geçmesi beklenebilir. Döviz almak için uygun seviyelerde olmadığımızı (kısa vade için) belirterek bitireyim.


ERKİN ŞAHİNÖZ

Uludağ Ekonomi Zirvesi’nden notlar

Dijitalleşme, irıovasyon ve girişimcilik nedir? Birbirinden farklı mı? Bu sorular herkesin kafasını karıştırıyor. Ancak kurumlarda girişimcilik kası olmadan inovasyon sadece Ar-Ge departmanından çıkan bir ürün, bir fikir olarak kalır.

23-24 Mart’ta düzenlenen Uludağ Ekonomi Zirvesi (UEZ), bu yıl da Türkiye’den ve dünyadan çok sayıda katılımcı ve konuşmacıyla verimli şekilde geçti. UEZ’de benim de moderatörlüğünü üstlendiğim “Dijitalleşme Çağında Fırsatlar” başlıklı oturumda, Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali ve Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu ile oyunun kuralını değiştirecek dijital fırsatlar neler ve iş dünyası bu fırsatları yakalamak için neler yapmalı konularını konuştuk. Oturumun öne çıkan başlıklarını ise şöyle özetleyebiliriz:

Dijitalleşmeden ne anlamalıyız? Dijital teknolojilerin baş döndürücü hızla gelişimi sayesinde değişimin hızı her zamankinden daha fazla ve etki alanı her zamankinden daha geniş. S&P 500’de şirketlerin listede kalma süresinin gittikçe kısaldığını görüyoruz. Yapılan araştırmalar, bundan 50 yıl öncesine kadar bir şirketin S&P 500 listesinde kalma süresinin 61 yıl iken 1980’lerde 25, günümüzde ise sadece 18 yıl olduğunu gösteriyor. Şirketler, mevcut başarılı iş modellerine tutkuyla bağlı kaldıkları, yeni fikirlere açık olmadıkları ve müşteri ihtiyaçlarını görme konusunda geç kaldıkları için dijitalleşme döneminde rekabetçi üstünlük sağlayamıyor. Bu durum da ömürlerini kısaltıyor.

DİJİTALLEŞME, İNOVASYON VE GİRİŞİMCİLİK

Dijitalleşme, inovasyon ve girişimcilik nedir? Birbirinden farklı mı? Bu sorular herkesin kafasını karıştırıyor. Dijitallcşmeyi, proseslerin teknolojiyle yönetilmesi ve bu nedenle iş modellerinin yeniden yapılanması olarak adlandırabiliriz, inovasyon ise dijitalleşmenin gerçekleşmesi sırasında rekabette fark yaratan yenilikleri bulmamız için bir süreci tanımlıyor.

Kurumlara yeni ürün, yeni müşteri ve yeni gelir kalemi sunabilecek iş fikirlerinin başarılı bir şekilde ticarileşmesi olarak adlandırdığımız inovasyonu çalışır hale getirmeyi destekleyen kas ise “girişimcilik”. Bunun kurumda uygulanma modeli ‘kurumiçi girişimcilik’ olarak adlandırılıyor. Kurumlarda girişimcilik kası olmadan inovasyon sadece Ar-Ge departmanından çıkan bir ürün, bir fikir olarak kalır. Büyük ve köldü şirketler için bu dönüşümü gerçekleştirmek o kadar kolay değil; ancak Levent Çakıroğlu’nun da belirttiği gibi en önemli trendlerden biri olan çevik yönetimle günümüzde hızlı hareket edebilen, risk alabilen, hata yapmaktan korkmayan, verdiği karar başarısızsa onu hızla öldürüp yenisine geçebilen kültürleri oluşturabilmek son derece önemli.

DEĞİŞİME NASIL ADAPTE OLUYORLAR?

Koç Grubu genelinde kurumiçi girişimcilik kapsamında uygulanan inovasyon programları var. Birçok grup şirketinde yeni fikirlerin hiyerarşik mekanizmalara takılmadan ilerleyebilmesi için inovasyon direktörlükleri kuruldu. Dijitalizasyon ise Koç Grubunun üretim şirketleri için önemli bir yer tutuyor. Yapay zeka, machine learning dediğimiz öğrenebilen makineler, IOT denilen nesnelerin interneti, 3D yazıcılar ve bütünsel olarak baktığımızda veri analitiği dijitalleşme ile birlikte hayatın önemli parçaları haline geldi.

Iş Bankası da dijital dönüşüm sürecini tüm fikirlere açık olmak ve yenilikleri reddeden bir tutum içinde olmamak yaklaşımıyla yönetmekte. İş Bankası ekibi bu doğrultuda mevcut işlerin yarattığı fırsatları ve maruz kalabilecekleri tehditleri düşünerek zamanlarını ve enerjilerini bu yönde harcıyor.

GLOBAL SEVİYEDE HAKİMİYET

Kurumların değişime adapte olması için yönetim seviyesindeki en kritik konu, küresel ölçekte düşünmek. Bu yalnızca uluslararası faaliyetlerde bulunan şirketlerin sorumluluğu değil. Sadece Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerin de küresel rekabeti çok iyi tanımaları lazım. Diğer yandan şirketler ekonomik olarak hangi alanda en çok değer yaratabileceklerini tespit ederek bu işi en iyi yapan kimse bu şirketlerle iş birliği içinde olmalı. Bunun için de ekosistem yaratmaları gerekiyor.

Koç Grubu’nunda bu bilinçle İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nde Ar-Ge merkezi ve Silikon Vadisi’nde iş birlikleri söz konusuymuş. İş Bankası’nın da bu doğrultuda değişime adapte olmak için bazı somut girişimleri var: Banka, Silikon Vadisi’nde yer alan inovasyon merkezinde robotik endüstrilerinden yazılımlara, yapay zekanın kullanıldığı birçok uygulamayı şu anda ihraç etmeye başlamış. Yakın zaman içinde Çin’ de ve Londra’da inovasyon merkezleri kurulacakmış. Sadece bankacılık için değil farklı disiplinlerden birçok işi bir arada götürebilmek adına da bunu yapıyorlar.