13 Aralık 2020 Pazar

Kış kapıda, umutlar bahara

ULUSLARARASI kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Avrupa bankalarının gelecek yıl yavaş ekonomik toparlanma, artan sorunlu krediler ve zayıflayan karlılık görünümlerinden kaynaklı olarak zorlu bir faaliyet ortamı ile karşı karşıya kalacaklarını belirterek, Euro Bölgesi, İskandinavya, Birleşik Krallık ve Orta-Doğu Avrupa bankaları için 2021 görünümün negatif olduğunu duyurdu. Gelişen ülkelerdeki bankalar için de 2021 faaliyet koşullarının zorlu olmaya devam edeceğini kaydeden Moody's, "Türk bankalarının kredi değerliliği zayıf ve baskı altında olmaya devam edecek" yorumunda bulundu. OECD yayınladığı "Ekonomik Görünüm" raporunda ise, Türkiye'de makroekonomik gerilimlerin yinelenmemesi halinde GSYH'nın 2021’de yüzde 2.9 ve 2022’de yüzde 3.2 artacağını öngördü. OECD, Türk ekonomisinde yaz aylarında başlayan, yarı bütçesel teşvikler ve dış talep ile yönlenen toparlanmanın şu anda ciddi ters rüzgarlarla karşı karşıya kaldığını duyurdu. Yaz aylarında kredi büyümesinin ve parasal genişlemelerin getirdiği rahatlamanın sonuna gelindiği birçok kurum tarafından da dile getiriliyor. Bu dönemin nasıl ve ne kadar sürede atlatılacağı aşı çalışmalarının seyrine bağlı. Sadece Türkiye değil gelişmekte olan birçok ülke için bu kış kritik olacak. Bizim dezavantajımız bu dönemde enflasyonist baskıların çok daha şiddetli hissediliyor olması. Bu nedenle TL varlıklar için bu kış daha hassas bir zeminde geçebilir.

SALGIN TEHDİT ETMEYE DEVAM EDİYOR

Salgınla ilgili ülkelerden çeşitli vadeler ve çeşitli boyutlarda kısıtlama haberleri gelmeye devam ediyor. Türkiye’de hafta içi belirli saatler, hafta sonu da aralıksız olmak üzere sokağa çıkma kısıtlamaları başladı. Bir süredir çeşitli kısıtlamaların uygulandığı Almanya’da Ekonomi Bakanı yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınına yönelik yaptığı açıklamada, kısıtlamaların 2021'in bahar aylarına kadar devam edebileceğini ifade etti. Kısıtlama tedbirleri artarken bir yandan da ekonomiye destek paketleri gündemde.

Krizin ilk safhasında diğer ülkelerle birlikte genişlemeci bir politika izleyen Türkiye’de bu kışa sıkılaşma ile girilmiş durumda. Diğer ülkeler ise genişlemeci ve destekleyici politikaları artırarak devam ediyor.

ABD Merkez Bankası, koronavirüs salgınının ekonomik etkilerine karşı hayata geçirdiği kredi programlarının süresini 31 Mart 2021'e kadar uzattığını duyurdu. ABD Senatosu Çoğunluk Lideri Mitch McConnell, koronavirüs salgınının etkileriyle mücadele için yeni teşvik paketi teklifinde bulundu. Fed Başkanı Jerome Powell, "Ekonomik toparlanma sürüyor ama iyileşmenin hızı ılımlılaştı. Aşı haberleri olumlu ancak büyük zorluklar ve belirsizlikler var. Fed, kredi programlarına ayrılan fonların kullanılmayan kısmını geri verecek" diye konuştu.

Son üç aylık dönemi negatif enflasyonla geçiren Euro Bölgesi'nde ise ECB Yönetim Kurulu Üyesi Isabel Schnabel, salgın krizi ile mücadeleyi sağlamlaştırmak için Pandemi Acil Varlık Alım Programı'nın bir sene daha uzatılabileceğini söyledi. Schnabel, ECB'nin teşviklerinin toparlanmayı desteklemeyi hedeflediğine işaret etti ve teşviklerin mali duruşu gevşetmek için değil sürdürülebilir olması için hazırlandığını hatırlattı. Daha önce bir diğer ECB üyesi Philip Lane, PEPP'in gerektiği kadar uzatılacağını söylemişti.

AŞI UYGULAMALARI HIZ KAZANDI

Moderna, yeni test sonuçlarında yüksek etkinliği kanıtlanan koronavirüs aşısı için ABD ve Avrupa’da izin almaya çalışıyor. Pfizer ve BionTech’in geliştirdiği aşıysa ABD’li düzenleyici kuruluşlara bu ayın başında sunulmuştu. Bundan dolayı Moderna’nın aşısı Pfizer ve BionTech’in aşısından sonra değerlendirmeye alınacak. Aceleci olunduğuna dair eleştiriler olsa da İngiltere, düzenleyici kuruluşların Pfizer ve BioNTech aşısını onaylamasıyla birlikte Covid-19 aşısına onay veren ilk batılı ülke oldu. Acil durum onayıyla birlikte aşının tedarik edilmesinin önü açıldı ve koronavirüs ile mücadelede yeni bir safhaya geçildi.

Ülkemizde ise bu ay 20 milyon aşının geleceğini belirten Sağlık Bakanı Koca, aşılamaya 11 Aralık'ta sağlık çalışanları ile başlamayı planladıklarını söyledi. Son bir yıllık dönemde aşı tarafında tünelin sonu ilk kez bu kadar net görülmeye başlandı. Buna karşın kış aylarının çok rahat geçmeyeceği otoritelerin aldığı önlemlerden ve vermeye hazırlandıkları teşviklerden anlaşılıyor.

ENFLASYONDA KISA VADEDE YÖN YUKARI

Enflasyon kasım ayında beklentilerin üzerinde gerçekleşerek pandeminin etkisiyle geçen 2020’nin en yüksek seviyesini gördü. Türkiye İstatistik Kurumu'nun açıkladığı verilere göre tüketici fiyat endeksi kasımda bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 14.03 artış kaydetti. Aylık bazda artış ise yüzde 2.3 oldu. Çekirdek enflasyon yıllık yüzde 13.26 olarak kaydedildi. Üretici fiyatları enflasyonunda da 2020'nin en yüksek seviyesi görüldü. Üretici fiyat endeksi kasım ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 23.11 artış gösterirken, aylık bazda yüzde 4.08 oldu. Döviz kurunun yarattığı maliyet artışları kasım enflasyonunda net şekilde görüldü. Enflasyonda genele yayılan bir artış eğilimi hakim. Detaylara baktığımızda, gıda enflasyonun yüzde 4.1’e ulaştığı, bunun da tahminleri saptıran önemli bir unsur olduğu görülüyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, kasım ayı enflasyon verilerini sosyal medya hesabı üzerinden değerlendirdi. Elvan, enflasyonun beklentinin üzerinde çıktığını belirterek, bunun vatandaşa olan etkilerini en aza indirmek için çalıştıklarını söyledi. Aralık’ta son dönemde TL’deki iyileşmeye bağlı olarak, çekirdek enflasyonda (özellikle de dayanıklı mal grubunda) bir düzeltme görülmesi kuvvetle muhtemel. Ek olarak, gıda enflasyonu da Kasım’a göre çok daha ılımlı seyredebilir. Mart/Nisan aylarında TÜFE enflasyonu yüzde 15.0 civarında zirve yapabilir; bu ihtimal ek faiz artırımlarını gündeme getirebilir. Olumsuz baz etkisinin yanında ÜFE kaynaklı maliyet yönlü baskılar nedeniyle TÜFE’nin Mart/Nisan aylarına kadar yükselişini sürdürebilir. Bu durumda, TCMB’den ek faiz artışı beklentilerinin gündeme gelebileceğini düşünüyoruz. Bu ay 24 Aralık’ta gerçekleşecek olan Para Politikası Kurulu toplantısı açıklanan son enflasyon rakamlarının ardından daha önemli hale geldi. Burada alınacak aksiyonlar ve verilecek mesajlar yılın son haftasında volatiliteyi daha da artırabilir.

AB LİDERLER ZİRVESİ, ABD SAVUNMA BÜTÇESİ

Bu haftanın en önemli başlıklarından biri Türkiye ile batı toplumu arasındaki ilişkilerin seyri olmaya aday. AB tarafı ile başta Doğu Akdeniz olmak üzere birçok başlıkta görüş aykırılıkları mevcut ve bir süredir Türkiye’ye yönelik yaptırım çağrıları mevcut. ABD tarafında ise S400’ün getirdiği gerilim aralıklı olarak tırmanmaya devam ediyor. Savunma bütçesinin görüşüldüğü bu dönemde bu konunun tekrar gündeme gelme olasılığı da oldukça yüksek. Bu nedenle gerek AB gerekse ABD tarafında Türkiye’ye karşı tutunulacak tavır önemli olacak.

BIST-100'de zorlanmalar dikkat çekiyor

Geçtiğimiz haftaya sert satışlarla başlayan ve ertesi gün aynı hızda toparlayan BIST-100 Endeksi'nde sonraki günlerde stabil bir görünüm vardı. Endekste gün içlerinde zaman zaman yukarı gitme çabaları olsa da bu genele yayılmayarak sektörel ya da hisse bazlı hareketler olarak kaldı. Bununla birlikte geçtiğimiz hafta da görülen negatif uyumsuzluklar artarak devam ediyor. Bu durum gün içi görülen yukarı yönlü hareketlere temkinli yaklaşmayı gerektiriyor. Özellikle önceki zirvenin bulunduğu 1.350 civarı ve devamında mart ayında başlayarak bugüne kadar devam eden süreçte oluşan yukarı yönlü kanalın üst bandının bulunduğu 1.380 civarı önemli dirençler konumda. Bu bölgeye yakın yerler yeni alım için risk oluşturuyor. Buna karşın önceki haftalarda da ifade ettiğimiz gibi önemli bir destek kınlımı yaşanmadığı sürece aşağı yönlü günlük hareketlere de temkinli yaklaşmakta fayda var. Bu noktada 1.290'ı önemli bir referans noktası olarak izlemeye devam ediyoruz. Buranın altına sarkılacak olur ise satışların sertleşebileceğini düşünüyoruz.

Enflasyonu yenenler ve yenilenler

GEÇTİĞİMİZ hafta perşembe günü Kasım ayı enflasyon verileri açıklandı. Yıllık bazda yüzde 14’e ulaşan enflasyon (TÜFE) ülkemizde kronik sorunların başında geliyor.

Birikimlerimizi, varlıklarımızı kemiriyor, alım gücümüzü düşürüyor.

Bütün mücadelelere, tüm çabalara rağmen enflasyona karşı yapılan mücadelede mevzi kaybedilmiş.

Dünyada enflasyon neredeyse yok iken, ülkemiz en yüksek enflasyona sahip ilk 15-20 ülke arasında.

Hani, halkın tasarruf eğiliminin düşük olduğundan şikayet ediliyor ya, enflasyon tasarrufa izin vermiyor ki. Çünkü enflasyon ortamında sürekli yukarı yönde hareket eden fiyatlar, insanları tasarruf etmeye değil, bugün harcamaya zorluyor. Bugün satın alınmayan malın fiyatı, gelecekte çok büyük olasılıkla artacak ama gelirler aynı oranda artmayacağından, bugün satın almak her zaman daha karlı oluyor. Bu da tasarrufların küçülmesine neden olurken, hane halkının borçlanma eğilimini güçlendiriyor.

Diğer yandan hane halkı, tasarruflarını enflasyona karşı korumak için yıllardır altın ve dövize yatırım yapıyor. Öyle ki bankacılık sisteminde bulunan toplam mevduatın yüzde 55’i döviz cinsinden. Halkın döviz mevduatına yatırım yapmasının en önemli nedenlerinden birisi, enflasyonun artış eğilimi kınlamadığı için döviz fiyatlarının günün birinde, enflasyonu mutlaka yakalayacağı ve geçeceği beklentisi. Bu beklentiyle döviz alanlar, bu kez de talep nedeniyle fiyatların artmasına katkıda bulunuyor. Peki, insanlar neden Türk Lirası mevduat yatırımını tercih etmez oldu? Gelin EGM’nin (Emeklilik Gözetim Merkezi) internet sitesinden aldığım 30 Kasım 2020 tarihli grafiğe bir bakalım, son beş yılda yüzde 81.2’ye ulaşan TÜFE’ye hangi yatırım aracı ne kadar yenilmiş, hangisi ne kadar yenmiş görelim.

DOLAR

Son beş yılda doların getirisi yüzde 167.1’e ulaşırken TÜFE yüzde 81.2 olmuş. Doların değer artışı TÜFE’nin iki katını geçmiş. Bu nedenle halk halen döviz yatırımından vazgeçmiyor. Fiyatların her geri çekilmesinde pozisyonunu tekrar artırıyor.

GRAM ALTIN

Gram altın son dönemin gözde yatırım aracı. Bunda hem ons bazında hem de aynı dönemde dolar/TL paritesinin yükselişi etkili. TÜFE’yi dörde katlayan getirisi ile altın son beş yılın en çok kazandıran yatırım aracı olmuş.

BIST-100

Hisse senetleri piyasasını temsilen BIST-100 endeksi baz alındığında, son beş yılda yüzde 75.7’lik getirisi ile enflasyonun altında getiri sağlamış. Buradaki getirinin üzerine yıllık yaklaşık yüzde 2.5’lik temettü getirisini eklediğimizde enflasyonun üzerinde bir getiriye ulaşılsa da, içerdiği risk nedeniyle getirinin çok zayıf olduğu söylenebilir.

FAİZ-KAR PAYI

Faizli yatırım araçlarını temsilen BIST-KYD Tüm bono endeksi baz alındığında son beş yılda yüzde 72.4 getiri ile enflasyona yenildiği görülüyor. BIST-KYD Kamu Kira sertifikaları endeksi ise yüzde 80.5’lik getirisiyle enflasyonu neredeyse yakalamış. Ama yine de enflasyonun üzerinde getiri sağlayamamış.

BES FONLARI

EGM Tüm Endeksi sistemdeki devlet katkısı ve OKS fonlarını da içeren ve EGM’nin hazırladığı bir endeks. Fonların getirisinin portföy büyüklüklerine göre ağırlıklandırılmasıyla oluşturuluyor.

Beş yılda yüzde 114.1’e ulaşan EGM Tüm Endeksi enflasyonun üstünde getiri sağlayan yatırım araçlarından biri olmuş.

TERCİHLER KAZANDIRDI

Genellikle halkın finansal okuryazarlığının düşük olduğundan şikayet edilir. Ancak uzun vadeli verilere bakıldığında, halkın getiri konusunda doğru analizler yaptığı ve doğru tercihlerde bulunduğu görülüyor. Burada döviz yatırımları konusunda hane halkı ile devletin çıkarlarının çatıştığı söylenebilir. Hane halkı döviz yatırımlarına ağırlık vererek, bir şekilde döviz fiyatının artmasına da katkı vermiş oluyor.

Fakat enflasyonun hırpalayıcı etkisinden korunmak isteyenlere aslında çok da fazla seçenek kalmıyor. Grafikten de görüleceği gibi faizsiz kar payı getirisi elde etmek isteyenler ile mevduat faizinden medet umanlar enflasyon karşısında yenilmişler. Birikimlerinin satın alma gücü azalmış. Hisse senedi yatırımları ise aşırı volatilite bir taraftan, zayıf getiri diğer taraftan bu beş yıllık dönemde gerçekten de doğru seçim olamamış. Altın ise yine Türk halkını yanıltmamış. Getirisiyle hem enflasyonu, hem de diğer yatırım araçlarını yenmiş.

 ZEYNEP CANDAN AKTAŞ

29 Kasım 2020 Pazar

İşte, eğitimci, yazar Nesibe Aydın'in hikayesi...

NESÎBE Aydın Kadın Basketbol Takımı, Herbalife Nutri-tion Kadınlar Basketbol Süper Ligi’nin yeni yıldızı. Süper Lig’in tek okul takımı olma özelliğini taşıyan Nesibe Aydın Kadın Basketbol Takımı, 2017’de kurulmasının ardından üç sezonda iki lig yükselerek süper lige çıkma başarısıyla dikkat çekti. Şimdi de Süper Lig’de Türkiye’yi Avrupa kupalarında temsil etme hedefine kilitlenen Takım, bu hedefe adım adım ilerliyor. Sezon başından bu yana oynanan altı maçtan beşini galibiyetle tamamlayan takım, lig sıralamasında ilk beşteki yerini koruyor. Başarılar art arda gelince, sponsorluk yarışı da büyüdü. Takımın Süper Lige çıkmasının ardından Türkiye’nin saygın birçok kuruluşuyla yapılan sponsorluk görüşmelerinde ilerleme kaydedilirken, bazı kuruluşlarla imza aşamasına gelindiği belirtiliyor.

Nesibe Aydın Kadın Basketbol Takımı’nın yakaladığı bu başarının arkasında, eğitim dünyasının duayen ismi Nesibe Aydın Eğitim Kurumlan Yönetim Kurulu Başkanı, eğitimci, yazar, iş kadını Nesibe Aydın bulunuyor. Yıllardır akademik başarılarının yanında sosyal becerileri güçlü nesiller yetiştirme ilkesiyle yatırımlarına yön veren Nesibe Aydın, bugün bin kişilik tecrübeli akademik ve idari kadrosu, nitelikli eğitim programları ile yedi ilde 11 kampüste, 6 bin 500’den fazla öğrenciye eğitim veren kurumun yönetim kurulu başkanlığı koltuğunda oturuyor. 36 yıllık yayın, 20 yıllık dershane, 12 yıllık okul deneyimi ile dershane ve okul eğitim modelinin öncü isimlerinden olan Aydın, eğitimde “toplu ve yüksek başarı” felsefesinin yanı sıra bilim, sanat, spor ve pek çok alanda başarı çıtasını her geçen gün daha da yukarılara çıkarıyor.

ÖNCE ALTYAPIYA YATIRIM YAPTI

Aydın, Ankara’da başlayan eğitim serüvenini ülkenin dört bir yanındaki okullarıyla sürdürüyor. Sahip olduğu eğitim kurumunun spor politikası doğrultusunda, kurumsal olarak sporcu yetiştirmek ve uluslararası başarı elde eden takımlar kurmak amacıyla 2010’da Nesibe Aydın Gençlik ve Spor Kulübü’nün Mirkan Aydın ---- ~ başkanlığında kurulduğunu söyleyen Aydın, öncelikli olarak altyapıya yatırım yaptıklarının altını çiziyor. Basketbol, yüzme, futbol ve voleybol branşlarında, kız ve erkeklerde; minik, küçük, yıldız ve genç kategorilerinde birçok ulusal ve uluslararası başarı elde ettiklerini dile getiren Aydın, tüm spor takımlarının ve basketbol takımının faaliyetlerini Nesibe Aydın Gençlik ve Spor Kulübü çatısı altında yürüttüklerini ifade ediyor. Pandemi nedeniyle seyirci kısıtlaması getirilmeden önce kadın basketbol takımının Ankara’daki maçlarını sahada izleyen Aydın, maça gidemediğinde ise internet üzerinden takımın maçlarını kaçırmıyor.

"ÖRNEK OLMASINI İSTEDİM"

Aydın, Kadın Basketbol Takımını, altyapıdaki sporculara örnek olması, kadın basketboluna yeni bir anlayış getirmesi ve Türkiye’yi Avrupa’da temsil etmesi amacıyla 2017 yılında kurduklarını söyledi. Kadın basketbol takımının kurulmasının ardından bölgesel ligde mücadele etmeye başladığını belirten Aydın, “Takımımız, bölgesel ligdeki ilk yılında şampiyon olarak, 1. lige yükselme başarısı elde etti.l. ligde ilk sezonu Play Off a kalarak tamamlayan takımımız, takip eden sezonda, ligi ilk sırada tamamlayarak Süper Lig’e yükseldi. Kuruluşundan itibaren üç sezonda, iki lig yükselen ve şu an süper ligde yer alan tek okul takımı olma özelliğini taşıyan takımımızın 2020-2021 sezon hedefi, ülkemizi Avrupa Kupalarına temsil etmek” diye konuştu.

"KULÜP SATIN ALABİLİRDİK"

“Nasıl eğitimi ticari bir faaliyet olarak görmüyorsak, spor faaliyetlerini de ticari bir faaliyet olarak görmüyoruz” diyen Aydın, Nesibe Aydın Gençlik ve Spor Kulübü’nü kâr elde etmek için değil, Türkiye’ye yeni sporcular kazandırmak için kurduklarının altını çizdi. Aydın, “Gayemiz spordan para kazanmak olsaydı, altyapı faaliyetlerine yatırım yapmak ve kadın basketboluna yönelmek yerine bir kulüp satın alabilirdik” dedi.

Sporu, eğitim gibi gönüllük esaslı bir alan ve Türkiye’nin geleceği olan çocuklara borcu olarak gören Aydın, bu nedenle kadın basketboluna yöneldiklerini ve genç kızları bu alanda teşvik ettiklerini belirtti. Aydın hedeflerini, “Ortalama iki veya üç sene içerisinde kulübümüzde yer alan tüm sporcularımızı, altyapımızdan yetiştirmek” şeklinde açıkladı. Bu noktada şu bilgiyi de verelim: Nesibe Aydın Kadın Basketbol Takımı bölgesel lige çıktığında, oyuncular arasında Nesibe Aydın Eğitim Kurumu öğrencileri ağırlıkta yer alıyordu. Süper Lig’e çıkarken kadrolar yenilendi. Şimdi hedef, yine öğrencilerin ağırlıkta olduğu bir takım yaratmak.

SPONSORLUK GÖRÜŞMELERİ

Nesibe Aydın Gençlik ve Spor Kulübü’nün faaliyetlerinin sadece basketbol alanında olmadığına dikkat çeken Aydın, “Süper ligdeki takımımız buz dağının sadece görünen yüzü. Kulübümüz altında ilkokuldan, lise kademesine kadar binlerce öğrencilerimizin lisanslı sporcu olarak yer aldığı kulüplerimiz var. En büyük yatırımı altyapıya yaptığımız için haliyle gider kalemlerimiz fazla. Bu nedenle yatırım bütçemiz, bir basketbol kulübünün en az 3-4 katı. Sanılanın aksine, reklam ve bilet gelirleri, bu bütçenin çok küçük bir parçasını karşılıyor. Haliyle bu yatırımların devam etmesi için kaynak arayışlarımız oluyor” dedi.

Süper Lig’e çıkmalarının ardından, Türkiye’nin birçok saygın kuruluşuyla sponsorluk görüşmeleri yaptıklarını söyleyen Aydın, imza aşamasında oldukları kuruluşlar olduğunu açıkladı. Ayrıca forma, televizyon ve saha içi reklamlar için görüşmeler de devam ediyor.

"YEŞİL KİTAP" DÖNÜM NOKTASI OLDU

Nesibe Aydın, lise matematik-geometri öğretmeni. Öğretmenliğe memleketi olan Ankara’da ve özel sektörde matematik öğretmeni olarak başlayan Aydın’m, bu günlere gelmesinde henüz 26 yaşındayken (1984) fen liselerine hazırlık için hazırladığı ilk kitabı dönüm noktası oldu. “Yeşil Kitap” olarak bilinen bu yayın, uzun yıllar sektörde birinci sırada yerini korudu. Ardından, üniversite giriş sınavlarına hazırlık için yardımcı kitaplar, soru bankaları ve MEB onaylı ders kitapları geldi, özellikle MEB onaylı yazdığı matematik ve geometri ders kitaplarında yarattığı farklılıkla Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdiğini ifade eden Aydın, “1998’de, eşim Hüsamettin Aydın ile birlikte açtığımız Nesibe Aydın Dershanesi’nde elde ettiğimiz toplu ve yüksek başarılar sadece Ankara’da değil, Türkiye’de büyük ses getirdi. Bu sayede en büyük hayalimize odaklandık, öğrencilerin özel kurslara gitmeden, sadece okulda aldıkları eğitimle sınavlara hazırlandığı, iki yabancı dilde kendilerini ifade edebildikleri, sanatın ve sporun her alanında büyük başarılara imza attıkları 90 dönümlük arsa üzerinde faaliyete geçen Nesibe Aydın Okulları Gölbaşı Kampüsü ile 2008’de bu hayalimizi gerçekleştirdik. Nesibe Aydın Dershanesi, 2015-2019 yılları arasında dört yıl, Yıldızlar Temel Lisesi olarak hizmet verdikten sonra, geçen yıl, ortaokul ve lise öğrencilerine hizmet vermek üzere, son derece donanımlı olan Yıldızlar Kampüsü’ne taşındı. Ankara’da Gölbaşı ve Yıldızlar Kampüslerimizin dışında, Çankaya ve Ümitköy’de eğitim veren iki ilkokulumuz var. öğrencilerimizin sadece akademik alanda değil, sanatın her dalında yeteneklerini keşfetmeleri için Ankara’nın Oran semtinde Nesibe Aydın Sanat Akademisini açarak Türkiye’de yine bir ilki gerçekleştirdik” diye konuştu.

ANKARA DIŞINDA İLK YATIRIM

Nesibe Aydın, Ankara dışında ilk yatırımını 2016’da Konya’da gerçekleştirdi ve kentin en donanımlı kampüsünü faaliyete geçirdi. Aydın’ın verdiği bilgiye göre, yaklaşık 25 bin metrekare kapalı ve bir o kadar da açık alana sahip, bin 200 öğrenci kapasiteli Konya Okulu, daha ikinci yılında MEB’in yaptığı Lise Giriş Sınavı’nda il birinciliği elde etti. 2016’da iki binada açılan Antalya okulu, 2018-2019 eğitim ve öğretim döneminde, yeni kampüsüne taşındı. Kocaeli ve Mersin Okulları 2018’de, Gaziantep ve Diyarbakır okulları 2019’de eğitime başladı.

Aydın’ın ifadesiyle Nesibe Aydın Eğitim Kurumlan, eğitimden aldıklarını eğitime yatırıyor. En büyük yatırımlarının “öğretmenler” olduğunu vurgulayan Aydın, “Her yıl öğretmenlerimizi yurtiçi ve dışında eğitimlere ve seminerlere gönderiyor, bilgi ve birikimlerini artırmayı hedefliyoruz. Her zaman söylerim; bir eğitim kurumu, ancak öğretmenleri kadar güçlüdür. Nesibe Aydın Eğitim Kurumlan 36 yıldır olduğu gibi bundan sonra da sadece eğitim alanında faaliyet gösteren, eğitimi, ülkesine yatırım olarak gören, ticari kaygı gütmeyen bir kuruluş olarak kalacak” dedi.


36 yıldır yayıncılık sektöründe

Nesibe Aydın, yayıncılık sektöründe 36 yıldır faaliyet gösteriyor. Aydın Yayınları markasıyla yüzlerce kitabı var. Bu kitaplardan onlarcasının satış rekorları kırdığını dile getiren Nesibe Aydın, "Bugün, Türkiye'nin birçok şirketinde üst düzey yönetici pozisyonunda çalışan binlerce yöneticinin, akademisyenin, hukukçunun üniversite sınavlarına hazırlandığı kitapların büyük bir çoğunluğu Aydın Yayınları’na ait. Yayıncılık faaliyetlerimize 2019 itibarıyla Miray Yayınları'nı da ekledik. Faaliyete geçmesinin üzerinden sadece bir yıl geçmesine karşın Miray Yayınları, sektöre yeni bir bakış açısı getiren kitaplarıyla üniversite sınavlarına hazırlanan öğrencilerin en çok tercih ettiği kitaplar arasına girdi” dedi.

“En büyük hayalim..."

"En büyük hayalim, öğrencilerin özel kurslara gitmeden, sadece okulumuzda alacakları eğitimle sınavlara hazırlanabileceği, çok iyi bir yabancı dil eğitimi alabileceği, sanat ve sporla da uğraşabileceği bir okul açmaktı. Dört torunum var. İkisi ilkokulumuzda eğitim görüyor.

Tüm öğrencilerimiz gibi onlar da en az bir enstrüman çalabilen ve en az bir spor dalıyla profesyonel olarak ilgilenen bireyler olarak yetişiyor. Diğer iki torunum ise henüz okul çağında değil. En büyük gayem, torunlarımın ve okullarımızda eğitim gören tüm çocuklarımın, geleceğin bilim insanları, politikacıları, sanatçıları ve sporcuları olarak yetiştirmeye devam etmek."

Her işi ehli yapıyor

Türkiye'de birçok köklü şirket, ikinci nesil yöneticilere aktarılamıyor. Üçüncü nesil yöneticilere uzanan şirketler ise yok denecek kadar az.

Nesibe Aydın'a göre 36 yıllık başarı hikâyesinin temelinde her işi ehlinin yapması yatıyor. Sadece yönetim kurulunda değil, yöneticilerinde de liyakat esaslı görevlendirmeler yaptıklarını belirten Aydın, bu sayede sadece ikinci nesil değil, üçüncü ve dördüncü kuşaklara da bu mirası bırakabileceklerine inandıklarını söylüyor. Nesibe Aydın'ın Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı yaptığı şirkette, eşi Hüsamettin Aydın Onursal Başkan. Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği görevini, Nesibe-Hüsamettin Aydın çiftinin oğulları Mirkan Aydın yürütüyor. Mirkan Bey, aynı zamanda Nesibe Aydın Gençlik ve Spor Kulübü'nün Başkanı.

Nesibe-Hüsamettin Aydın çiftlerinin kızları Dr. Burcu Aydın Özüdoğru ise, mali işler ve finansal politikalardan sorumlu yönetim kurulu üyesi olarak görev alıyor.

HÜLYA GENÇ SERTKAYA

TÜRKİYE’NİN ihracatı Ekim’de pandemi öncesi seviyelerini de aşarak yeni rekorlara imza attı.

Salgının uluslararası ticarette yarattığı daralmayla 2020 Nisan’da 8.97 milyar dolar olan Türkiye’nin ihracatı, Haziran’da başlayan olumlu trendin hızlanarak devam etmesiyle Ekim’de 17 milyar 333 milyon dolara ulaştı. Böylece Cumhuriyet tarihinin en yüksek aylık ihracat rekoru kırıldı. İhracatçıların 208 farklı ihracat pazarına ulaşmayı başardığı, bin 742 firmanın ihracatçı olduğu Ekim’de, 2020’nin en yüksek ihracat rakamı yakalandı. Yüksek seyreden talep ve altın ithalatında artışın etkisiyle Ekim’de ithalat, ihracattan daha hızlı büyüdü. Ticaret Bakanlığı’nın genel ticaret sistemi verilerine göre, Ekim’de ithalat yüzde 8.5 artarak 19 milyar 729 milyon dolar oldu. Dış ticaret açığı yüzde 35.7 artışla 2 milyar 396 milyon dolar olurken, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 87.9 düzeyinde gerçekleşti. Böylece Ekim ayı, 2020’de ihracatın ithalatı karşılama oranının en yüksek olduğu ay olarak da kayıtlara geçti. Altın ithalatı hariç tutulduğunda, Ekim ithalatının geçen yılın aynı ayma göre yüzde 5.7 arttığı görüldü. Altın dış ticareti hariç tutulduğunda Ekim’de ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 95.3’e çıktı.

10 AYDA 135.7 MİLYAR DOLAR

2020’nin 10 ayında, geçen yılın aynı dönemine göre Türkiye’nin ihracatı yüzde 9.1 azalarak 135.7 milyar dolar, ithalatı yüzde 2.24 artarak 175.9 milyar dolar, dış ticaret açığı da yüzde 76.1 artarak 40.3 milyar dolar oldu. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise 9.6 uan azalışla yüzde 77.1 düzeyinde gerçekleşti. Ocak-Ekim dönelinde altın hariç tutulduğunda ithalatın yüzde 5.1 düşerek 155.4 lilyar dolar olarak gerçekleştiği, ihracatın ithalatı karşılama oranın ise yüzde 85.7 olduğu gözlemlendi.

Dış ticaret verilerini Ankara’da düzenlediği basın toplantısıyla açıklayan Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, salgın koşullarına rağmen 17.3 milyar dolarlık ihracatın reel sektörün direncini ve gücünü ortaya koyduğunu, bunun Türkiye ekonomisinin temellerinin ne kadar sağlam olduğunun göstergesi olduğunu kaydetti. Üçüncü çeyrekte, ikinci çeyreğe göre bir toparlanma süreciyle beraber ihracatta yüzde 34 artış gerçekleştiğine dikkat çeken Bakan Pekcan, Ekim’de yakalanan bu trendin de ihracat artışının devam edeceğinin bir teyidi anlamında olduğunu bildirdi.

OTOMOTİV LİDERLİĞİNİ KORUDU

TİM verilerine göre Ekim’de otomotiv sektörü 2.9 milyar dolar ihracatla liderliğini korudu. 1.86 milyar dolar ihracatla hazır giyim ve konfeksiyon sektörü ikinci, 1 milyar 725 milyon dolar ihracatla kimyevi maddeler sektörü üçüncü oldu. Geçtiğimiz yılın aynı ayma göre otomotiv sektöründe 103 milyon dolarlık, hazır giyimde 305 milyon dolarlık artış yaşandı. Türkiye’nin Ekim’de en fazla ihracat yaptığı ülkeler sırasıyla 1.6 milyar dolarla Almanya, 1.5 milyar dolarla İngiltere, 966 milyon dolarla Irak olurken, ithalatta ise ilk üç sırayı 2.3 milyar dolarla Almanya, 1.9 milyar dolarla Çin, 1.3 milyar dolarla Rusya aldı.

İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer, Ekim’de ithalatta da yaşanan yüzde 8.54’lük artışta 2 milyar dolarlık altın ithalatının ciddi payı olduğunu vurgulayarak, “İhracattaki yüzde 5.6’lık artış olumlu. Ekim’de ihracatın ilerisi için umut vaat ettiğini söyleyebiliriz. Pandeminin ikinci dalgasını sert bir şekilde yaşayan Avrupa’nın genel ekonomik durumu ilerleyen aylarda göstereceğimiz ihracat performansında etkili olacak” dedi.

TÜFE AYLIK YÜZDE 2.13 ARTTI

Türkiye istatistik Kurumu (TÜIK) verilerine göre tüketici fiyat endeksi (TÜFE) Ekim’de bir önceki aya göre yüzde 2.13 artarken, yıllık enflasyon bir önceki aya göre 0.14 puan artışla yüzde 11.89 oldu. Ekim’de yıllık enflasyon gıda ve temel mal gruplarında artarken, enerji grubunda geriledi, hizmet grubunda ise yataya yakın seyretti. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) aylık fiyat gelişmeleri raporuna göre gıda enflasyonundaki artışta hem işlenmemiş hem de işlenmiş gıda etkili oldu. Gıda ve alkolsüz içecekler yıllık enflasyonu Ekim’de 1.56 puan artarak yüzde 16.51’e yükseldi. Ekim’de temel mallardaki yükselişte dayanıklı tüketim malları ana belirleyici oldu. Enerji fiyatları Ekim’de yüzde 2.09 arttı. Bu gelişmede yüzde 5.76 artan elektrik fiyatları öne çıktı, katı yakıt ve akaryakıt fiyatları ise sırasıyla yüzde 2.56 ve 1.30 oranında yükseldi. Enerji yıllık enflasyonundaki düşüşte elektrik fiyatları kaynaklı baz etkisi öne çıktı. B ve C endekslerinin yıllık değişim oranları sırasıyla 0.43 ve 0.16 puan artarak yüzde 12 ve yüzde 11.48 oldu. Ekim’de, TÜFE üzerinde üretici fiyatları kaynaklı baskılar güçlenerek devam etti.

YENİDEN DEĞERLEME ORANI YÜZDE 9.11

Yurt içi üretici fiyat endeksi (YÎ-UFE) 2020 yılı Ekim’de bir önceki aya göre yüzde 3.55 artarken, yıllık enflasyon bir önceki aya göre 3.87 puan artarak yüzde 18.20 oldu. 12 aylık ortalamalara göre YÎ-ÜFE yüzde 9.11 oranında arttı. Böylece her yıl Ekim’de açıklanan Yİ-ÜFE 12 aylık ortalama değerine göre belirlenen yeniden değerleme oranı da belli oldu, önümüzdeki günlerde yüzde 9.11’in Hazine ve Maliye Bakanlığı tebliğiyle yeniden değerleme oranı olarak ilan edilmesiyle 1 Ocak 2021 itibarıyla vergi harç ve cezalara yüzde 9.11 zam gelecek. Ancak yeniden değerleme oranında Cumhurbaşkanının değişikliğe gitme yetkisi bulunuyor.

Kırıkkale Üniversitesi öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Öz-türkler, Ekim ayı TÜFE’nin gerisindeki temel dinamiğin üretim maliyetlerinde büyük ölçüde TL’nin büyük oranlı değer kaybı sonucu ortaya çıkan artış olduğunu kaydetti. Ara malları maliyetlerinin yüzde 23.4, sermaye malları maliyetinin ise yüzde 24.4 arttığını vurgulayan Öztürkler, “Üretici enflasyonu ile tüketici enflasyonu arasındaki farkın Eylül’deki 2.58 puandan Ekim’de 6.3l’e yükselmesi, önümüzdeki aylarda enflasyon üzerinde maliyet temelli artış baskısının artacağı anlamına geliyor” dedi.

İSO İMALAT PMI 53.9 OLDU


Ekonomik büyümenin öncü göstergesi olan imalat sanayi performansında referans kabul edilen İstanbul Sanayi Odası (ISO) Türkiye İmalat PMI (Satın Alma Yöneticileri Endeksi) Ekim’de bir önceki aya göre 1.1 puan artarak 53.9 oldu. Eşik değer olan 50’nin üzerinde ölçülen tüm rakamlar sektörde iyileşmeye işaret ediyor. Nisan’da Covid-19 salgını kaynaklı ekonomide durgunluk etkisiyle yaşanan daralmanın ardından Haziran itibarıyla büyüme pozisyonuna geçen Türk imalat sektörü, son beş aydır büyüme performansı gösterdi. Anket sonuçlarına göre Ekim’de yeni siparişlerde artış trendi beş ayı geride bırakırken, imalatçılar müşteri talebinin iyileşmeyi devam ettirdiğini belirtti. Yeni ihracat siparişlerinde de artış kaydedildi. Böylece firmalar üretim hacimlerini Ekim’de de yükseltti ve büyüme Eylül’e göre hız kazandı. Anket kapsamında takip edilen 10 sektörde en güçlü büyüme ana metal sanayi ile kimyasal, plastik ve kauçuk sektörlerinde görüldü. Gıda ürünleri, giyim ve deri ürünlerinde faaliyet koşulları zayıfladı.

Prof. Dr. Harun öztürkler, ISO imalat sanayi PMI değerinin gıda ve alkolsüz içecekler, giyim ve ayakkabı dışındaki sektörlerde istihdam artışının eşlik ettiği üretim artışına işaret ettiğini vurgulayarak. “Ayrıca yurtiçi ve yurtdışı siparişler, talepte toparlanma görülüyor. Sanayi üretimi GSYH’da yılın tamamında beklenenden daha iyi bir sonuç elde etmemizi sağlayabilir. Ancak hem girdi hem nihai ürün fiyatlarındaki artış enflasyon ve talepte olumsuz gelişmelere neden olabilir. AB ülkelerinde ekonomilerin kapanmasına ilişkin yeni önlemlerle Türkiye’deki olası önlemler de talep ve üretim artışını öteleme riski taşıyor” dedi.

Berat ALBAYRAK / Hazine ve Maliye Bakanı
"V tipi toparlanma son çeyrekte de devam edecek"

Daha fazla üretim ve istihdam, daha fazla ihracat hedefiyle çıktığımız ekonomik dönüşüm yolculuğunda emin adımlarla ilerliyoruz. İSO Türkiye İmalat PMI Ekim'de 53.9 oldu. PMI endeksi verilerine göre, imalat sanayinde üretim ve yeni siparişler beş aydır artıyor ve bu artış Ekim'de yeni ihracat siparişlerinin de katkısıyla daha da hız kazandı. Veriler yılın üçüncü çeyreğinde başlayan V tipi toparlanmanın yılın son çeyreğinde de devam ettiğine işaret ediyor. Firmalar üretimi desteklemek için istihdamı artırıyor. İstihdam ile gelen üretim artışı, sanayideki büyümenin sürdürülebilir ve kalıcı olduğuna işaret ediyor. İhracatta büyüme sürüyor. Yeni Ekonomi Programı hedeflerimiz kapsamında ihracatın her geçen gün güç kazanarak yeni rekorlar kırdığı ve cari dengenin sağlandığı bir döneme giriyoruz. Otomobil ve hafif ticari araç satışlarında yerli araçların payı 20 yıl sonra ilk defa Eylül'de yüzde 50'yi aştı. Rekabetçi kur seviyesinin de sağladığı destekle yılın geri kalanında yerli otomobil satışlarının toplam satışlar içindeki payında yeni rekorların kırılması bekleniyor. Covid-19 öncesi, bu yılın Şubat ayında TÜFE yüzde 12.37 seviyesinde idi. Pandemi etkisiyle oluşan maliyet baskısına rağmen, enflasyon hala bu seviyenin altında seyrediyor. 2021 hedefimiz enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmek.

Prof. Dr. Harun ÖZTÜRKLER / Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi
"Avrupa ülkelerinin yeniden kapanması etkili olur" 

AB ekonomisinde üçüncü çeyrekte ikinci çeyreğe göre reel GSYH'nın yüzde 12.1 büyümesi, ihracata yansıyarak Ekim'de yüzde 5.6 artmasında önemli etki yaptı. Ancak Türkiye'de de istihdamdaki artış eğilimiyle ortaya çıkan sanayi üretiminde toparlanma, ithalatı yüzde 8.5 artırarak dış ticaret açığını büyüttü. AB ülkelerinde Covid-19 vakalarında yüksek oranlı artışın ekonomilerin kapanmasına ilişkin yeni önlemleri gündeme getirmesi, yatırımlardaki zayıflık, tüketici fiyatlarının düşmesi, hanehalkı kredi değerliliğindeki azalma ve bunun geri dönmeyen kredileri hızla artıracağı endişesi ve bütün bunların sonucunda bankaların kredi vermekte isteksiz davranması dördüncü çeyrekle ilgili olumsuz bekleyişlere neden oluyor. Toparlanmanın daha da uzayacağına işaret ediyor. Bu durum önümüzdeki aylarda Türkiye'nin ihracatı önünde bir engel olacak.

Doç. Dr. Mevlüt TATLIYER / İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi
"Yeni yılda enflasyon düşüş trendinde olacak"

Pandemi yaşanmasaydı bu yıl enflasyonun yüzde 8'lere indiğini görecektik. Enerji fiyatlarındaki gerileme ve talepte yaşanan durgunluk enflasyonu aşağı çekme eğiliminde. Tedarik zincirlerinde yaşanan kırılmalar ve aksamalar nedeniyle birim maliyetlerde yaşanan artış, bazı sektörlerde talep düzeyinde yaşanan artış nedeniyle gerçekleştirilen fiyat artışları ve talep düzeyinde ciddi gerileme yaşanan bazı sektörlerde birim maliyetlerin artmasıyla yapılan zamlar da enflasyonu yukarı çekme eğiliminde. Dolar kurunda yaşanan artış da enflasyonu besliyor. Bu faktörlerin etkisiyle enflasyon son aylarda yüzde 12 düzeyinde 'takılı' kaldı. Kasım ve Aralık'ta 1-2 puan daha yükselerek zirveyi görebilir. Fakat yeni yılda herhangi bir dışsal şokun yaşanmaması durumunda pandeminin zayıflamasına bağlı olarak enflasyonun genel olarak bir düşüş trendi içinde olacağını söyleyebiliriz. Halihazırda TCMB'nin uyguladığı para politikasının sıkılık düzeyi yeterli. Pandemi içerisinde yatırımcıların risk iştahları çok düşük. Şu halde gerçekleştirilecek ekstra bir sıkılaşma faydadan çok daha fazla zarar getirebilir.

HÜLYA GENÇ SERTKAYA

2 Kasım 2020 Pazartesi

İşverenler için son faz, son uyarı

2019 Ocak ayı 5 ila 9 çalışanı olan işverenler için OKS’ye dahil olma zamanıydı. Bu, OKS’nin kademeli geçişte öngörülen son fazı. Bu dönemde üç farklı grup işveren, OKS kapsamına giriyor:

# Mevzuatın öngördüğü kademeli geçişe göre, Ocak 2019’da sistem kapsamına giren, 5-9 çalışanı olanlar,

# Geçen temmuz ayında kapsama alanına girdiği halde, çalışanlarını OKS’ye dahil etmeyen, 10-49 çalışanı olanlar,

# Son olarak da 506 sayılı Kanunun geçici 20. Maddesi kapsamında kurulmuş olan sandıklara, sosyal güvenlik primi ödeyen işverenler.

5-9 ÇALIŞANI OLANLAR

Bu yıl ocak ayı SGK bildirgesinde 5-9 çalışanı olan işverenler, çalışanlarım ilk defa OKS’ye dahil edecekler. Bu işverenlerde 1 Ocak 2019 itibariyle 45 yaşını doldurmayan çalışanlardan katkı payı kesintisi yapılacak. Bu kapsamda yaklaşık 400 bin işveren ve 2 milyona yakın çalışan var.

KAPSAMA GİRİP, ÇALIŞANLARI DAHİL ETMEYENLER

Geçen yılın temmuz ayında 10-40 çalışanı olan işverenler OKS kapsamına girdi. Yaklaşık 200 bin işverende, 3 milyon çalışan sisteme dahil edilmeliydi. Ancak OKS’nin kapsamına girdiğinin farkında olmayan veya ihmal eden işverenler, çalışanlarını sisteme dahil etmedi. Bununla ilgili mevzuatta ceza uygulaması söz konusu olmasına rağmen, işverenlere 27 Şubat 2019’a kadar bir anlamda af getirildi, süre tanındı. Bu işverenler, şubat sonuna kadar çalışanlarını OKS’ye dahil ederse, yükümlülüğünü yerine getirmiş varsayılacak. Peki, çalışanların yaşı nasıl hesaplanacak? Gecikmeli olarak çalışanlarını sisteme dahil edecek olan işverenlerde, personelin 45 yaşını doldurup doldurmadığının tespiti, 1 Ocak 2017 tarihi baz alınarak hesaplanacak.

SANDIKLARDA ÇALIŞANLAR

506 sayılı yasanın geçici 20. Maddesi kapsamında kurulmuş olan sandıklar da OKS kapsamına alındı. Bu maddeye istinaden faaliyette bulunan bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, borsalar veya bunların teşekkül ettikleri birliklerinin personeli de OKS’ye dahil edilecek. Çalışanların, 45 yaşını doldurup-doldurmadığınm tespiti, 1 Ocak 2019 tarihi baz alınarak hesaplanacak.

HANGİ BES ŞİRKETİ?

işverenler, öncelikle SGK bildirgesinde görünen personel sayısı üzerinden OKS kapsamında olup-olmadıklarını kontrol edecek. Eğer OKS kapsamına giriyorlar ise, bir bireysel emeklilik şirketiyle anlaşacaklar. SGK bildirgesinde yer alan on sekiz yaşından küçük, 45 yaşını doldurmamış çalışanlarını

(stajyerler, tam zamanlı-yarı zamanlı olduğuna bakmaksızın) OKS’ye dahil ederek ücretlerinden kesinti yapacaklar. Hangi bireysel emeklilik şirketiyle çalışılacağı konusu tamamen işverenin inisiyatifinde. Kendi çalışma şartlarına uygunluğu, çalışanlara sağlanacak faydaya göre, bir bireysel emeklilik şirketini tercih edecekler. Bireysel emeklilik şirketiyle, istenirse internet sitesi üzerinden, istenirse acenteler yoluyla veya telefonla iletişim kurarak çalışma sistemini oluşturacaldar.

İŞVERENİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Peki, işverenler ne yapmalı? Yaptığı işlemin çalışanın geleceğine etki ettiğinin, çalışanın emekliliğinde ek gelir şağlayacağınm rahatı ve huzurunu hissetmeli. Çalışanlarını OKS’ye dahil etmeyi bir yükümlülükten kurtulmak veya bir cezadan kaçmak için değil, onların gelecekteki rahatı için yaptığının bilincinde olmalı. Olmalı ki, çalışanlarını sisteme dahil etmek, daha sonra da bu işlerin takibi, kendisine yük olmasın. Şimdiye kadar işverenleri cezayla falan korkutmanın bir işe yaramadığını gördük, öğrendik. OKS’yi işverenlere tekrar tekrar anlatmak, göstermek, öğretmek bütün sektörün görevi olmalıdır.

Türkiye, akıllı hastanelere yatırım yapıyor

 SAĞLIK sektörü, nüfusu yüksek bir ülke olarak Türkiye için verinin en çok biriktiği alanlar arasında yer alırken, ülkemizin sağlık turizminde son yıllarda ataklarda bulunması, dünyanın dört bir yanından turist akımna neden oluyor. Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da bu konuya değinerek Türkiye’nin bu potansiyeli daha iyi değerlendirmek için dijital hastanelerin sayısının artırıldığına vurgu yaptı.

Sağlık Bakanlığı’nın ev sahipliğinde, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı’mn (TÜ-SEB) bilimsel desteğiyle gerçekleştirilen 6. Türk Tıp Dünyası Kurultayı’nda konuşan Koca, kamu hastanelerinin filmsiz ve kağıtsız olarak “dijital hastane” olma yolunda hızla ilerlediğini belirterek, akıllı hastane olma yolunda mesafe kat eden hastanelerin yanında, sağlık sisteminde yapay zeka da kullanılmaya başlandı. Bu geçiş, daha kolay ve daha doğru teşhise, en uygun tedaviye ulaşmada ve sağlıkta israfın önlenmesi yolunda önemli bir adım olacaktır” diye konuştu.

Türkiye’nin yerlileşme yolunda da hızlı adımlarla ilerlediğini ve biyoteknoloji alanında ciddi bir potansiyele sahip olduğunu ifade eden Koca, “HIMSS (Sağlık Bilgi Yönetim Sistemleri) Emram kriterlerine göre, seviye 6 hastane sayımız 167, Seviye 7 hastane sayımız ise üçe ulaştı. Avrupa’daki en ileri seviye beş dijital hastanenin üçü Türkiye’de. Türkiye, ABD’den sonra dünyada en çok dijital hastaneye sahip olan ülke konumuna yükseldi. Tüm bu gelişmelerle birlikte, ilaç, aşı, tıbbi cihaz ve biyomalzeme üretiminde dışa bağımlılığı azaltmak için yerlileşme ve millileşme yönünde büyük bir gayret içindeyiz. Bu nedenle kurultayımızın temasını da ‘Sağlıkta Biyoteknoloji Çalışmaları’ olarak belirledik. Biyoteknolojik çalışmalar, bugüne değin kullanageldiğimiz tanı ve tedavi yöntemlerini tamamen değiştirecektir. Bu alanda öncülüğü yakalayabilen ülkeler bilimsel avantajlarının yanında halk sağlığında ve ekonomide önemli kazanımlar elde edecektir” dedi.

BIST-100 Endeksi ne vaat ediyor?

 GEÇEN haftaki yazımızda BIST-100 endeksinin gerek kendi tarihsel ortalamalarına göre gerekse de emsal ülke borsalarma kıyasla son derece yüksek ıskontoyla işlem gördüğünü; mevcut risk/belirsizlik unsurlarının azalması ve/veya ortadan kalkması durumunda önemli bir tepki hareketi görülebileceğini ifade etmiştik. Makroekonomik göstergeler tarafında güçlenen kademeli toparlanma sinyallerinin de bu görüşümüzü destekleyen bir unsur olduğuna da atıfta bulunmuştuk. Bu hafta, olası olumlu senaryoda görülebilecek endeks seviyelerine dair farklı bakış açılarıyla bir fikir vermeye çalışacağız.

Eköriomi ve finansal piyasaların doğası gereği ekonomik büyüme, 6orsa performansı ve şirket kârlılıkları arasında güçlü bir ilişki bulunmakta. Endeks ve hisse fiyatlarını etkileyen çok sayıda etken olması nedeniyle bu göstergeler her ne kadar kendi başlarına yeterli değişkenler olmasa da bir referans niteliği taşıdığından görülebilecek olası endeks seviyelerine dair bir fikir verme anlamında faydalı olmakta. Bu noktadan hareketle, bu hafta 2019 ve 2020 yıllarına ilişkin BIST-100 endeks seviyelerinin erişebileceğe seviyelere dair bir fikir sahibi olabilmek adına basit istatistiksel modeller üzerinden yaptığımız tahminlerimiz paylaşacağız.

TARİHSEL BİR BAKIŞ

Tahmin ve sonuçlara geçmeden önce yaptığımız çalışmanın arka planında yer alan varsayım ve genel çerçeveyi kısaca özetlemeye çalışalım. Yatırım güdüsünün özünde getiri, yani kâr arayışı bulunduğundan; yatırımcıların istikrarlı ve güçlü kâr performansı sağlayan/sağlayacağına yönelik güçlü beklentiler bulunan şirket hisselerine yönelik ilgisi/talebi artmakta, artan talep de hisse fiyatlarını yani şirketin piyasa değerini artırıcı etkide bulunmakta. Endeks kapsamındaki şirketlerin piyasa değerleri de ilgili endeks seviyesinin temel belirleyicisi olmakta. Bu perspektiften, BIST-100 endeksi kapsamındaki şirketlerin toplam kârları ile toplam piyasa değerlerinin-bir göstergesi olan endeks seviyesi arasında güçlü bir ilişki bulunduğu yönünde bir iddia da bulunabiliriz.

Bu iddiayı test edebilmek adına, tarihsel olarak BIST-100 şirketlerinin ilgili dönemlerdeki toplam kârları ve BIST-100 endeks seviyelerine ilişkin verileri çeyreklik ve yıllık olarak derledik.

Yıllığa ek olarak çeyreklik verileri dikkate almamızın temel nedeni, görece kısıtlı sayıdaki yıllık veri setine kıyasla çeyrek verilerle daha geniş bir veri setiyle çalışmak olarak sunulabilir. Ayrıca, bilindiği gibi belirli periyotlarla bazı şirket hisseleri BIST-100 endeksi kapsamına alınırken, bazıları endeks kapsamından çıkarıldığı gibi bazı şirketlerin de kottan çıktığı görülebilmekte. Biz ulaşabildiğimiz veri seti içinde her çeyrek/yıllık dönemi kapsayan son tarih itibariyle geçerli olan BIST-100 kapsamındaki şirketler üzerinden hareket ettik. Dolayısıyla, BIST-100 toplam net kârı yaklaşık 100 şirket üzerinden elde edilebilmiş olsa da; daha eski tarihlere gidildikçe bu rakamın elde edildiği şirket sayısı 80 civarlarına kadar geriledi. Ancak, endeks içinde ağırlığı yüksek olan şirketlerin ölçekleri itibariyle kârlılıkta da büyük bir ağırlığa sahip olmasının bu durum kaynaklı sapmayı bir miktar azaltabileceğini düşünüyoruz. Son durum itibariyle BIST-30 endekindeki şirketlerin BIST-lOO’deki şirketlerinin toplam fiili dolaşımdaki piyasa değerinin yüzde 82’sini, toplam ana ortaklık net kârının da yüzde 78’ini oluşturduğunu not edelim. Ancak, yine aşağıda göstereceğimiz sonuçları yorumlarken bu tarz kısıtlar bulunduğunu bir kez daha hatırlatmakta; amacımızın nokta atış tahmin gibi bir beklenti oluşturmak değil sadece genel bir fikir verebilmek olduğunu bir kez daha ifade edelim.

Tarihsel olarak BIST-lOO’de işlem gören şirketlerin ilgili dönemlerdeki net kârı ile BIST-100 endeks seviyesi arasındaki ilişki aşağıdaki grafiklerde gösterilmiştir (yıl ve çeyrek bazında periyotlarda).

Bu ilişki ile 2019 ve 2020 yıllarına ilişkin rakamları, Bloomberg Terminalde yer alan konsensüs BIST-100 kâr değişim konsensüs beklentileri baz aldık (2019’da yıllık bazda yüzde 11 kâr daralması, 2020’de yüzde 11.5 kâr büyümesi).

Basit ekonometrik modeller üzerinden tarihsel ortalama ve korelasyonlardan hareket ederek yaptığımız hesaplamalar 2019 için 122 bin, 2020 için 136 bin endeks seviyelerini işaret etmekte. Bu rakamların, geçen haftaki yazımızda ifade ettiğimiz BIST-100 endeksinin piyasa çarpanları üzerinden yaklaşık yüzde 35-40 civarında bir ıskontoya sahip olduğu sonucuyla da uyumlu olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, herhangi bir yanlış bir beklenti oluşturmamak adına; net kârın endeks seviye tahminine ilişkin önemli bir gösterge olmakla birlikte tek başma yeterli bir gösterge olarak görülemeyeceğini; tahmin için baz alınan konsensüs beklentilerin dönem dönem önemli değişiklikler gösterebildiğini dc hatırlatmakta fayda var. Ancak, önceki haftaki yazılarımızda da değindiğimiz gibi küresel bazda merkez bankalarından gelen genişleyici adımlar ile Türkiye ekonomisinin dengelenme sürecinden kademeli toparlanma sürecine geçmekte olması gibi gerekçelerle TL varlıkların önemli bir potansiyel taşıdığı yönündeki görüşümüzü koruduğumuzu belirtelim.

UZUN VADEDE POTANSİYEL YÜKSEK

Toparlamak gerekirse, gelişen piyasalara sermaye hareketlerini destekleyici yönde şekillenen küresel finansal koşulların yanı sıra, Türkiye ekonomisinde yaklaşık bir yıldır devam eden dengelenme eğiliminin yerini kademeli bir iyileşmeye bırakacağı yönündeki beklentimiz, Türk varlıkların değerlemeler açısından cazip seviyelerde olması, geçen yıl gözlenen yüksek oynaklığın ardından TL’nin görece istikrarlı bir görünüm sergilemesi, beklenen toparlanmamı! ülke risk primini azaltıcı yönde etki etme potansiyeli gibi unsurları dikkate alarak Borsa İstanbul’un orta-uzun vadede önemli bir getiri potansiyeli taşıdığını düşünmekte ve 2020 yılında endeksin 125,000 ve üzeri seviyelerine doğru hareketlenmesini olası görüyoruz. Bu doğrultuda endeksle korelasyonu yüksek olan ve uzun süredir iskontolu seviyelerde işlem görmekte olan şirket hisselerinde pozisyon alınmasının/artırılmasının düşünülebileceğini söyleyebiliriz.

önceki haftalarda olduğu gibi bu hafta da BIST-30’da yer alan şirketlerin net satışlar; Faiz, Amortisman, Vergi öncesi Kâr (FAVÖK) ve net kârlarına yönelik beklenti-gerçekleşme rakamlarını tablo hâlinde ve sonuçlar açıklandıkça güncelleyerek paylaşmayı sürdürüyoruz. Bu tabloda net satış, FAVÖK ve net kâr kalemlerine yer veriyoruz. Bu kalemler altındaki “3Ç19” sütunları bu yazı hazırlanana kadar sonuçlan açıklanmış olan şirketlerin gerçekleşen rakamlarım gösterirken; “Tahmin” sütunları konsensüs tahmin olarak adlandırdığımız kurumların/analistlerin tahmin ortalamasını; “2Ç19” sütunları bir önceki çeyrekteki gerçekleşmeleri; “3Ç18” sütunları geçen yılın aynı çeyreğindeki gerçekleşmeleri göstermekte. Tablonun en sağında, “Tahmin Sayı” sütununda ise konsensüs tahminlerin toplam kaç kurumun/analistin tahmin ortalaması olduğunu göstermektedir. Tabloda yer alan şirketleri “muhtemel” finansal sonuç açıklama tarihlerine göre sıraladık. Bu tablodaki konsensüs tahminlerin, piyasadaki genel beklentiler hakkında fikir veren birer gösterge olduğunu; beklentilerin güçlü/zayıf olmasının açıklanacak gerçekleşmelerin de benzer şekilde güçlü/zayıf olmasına yönelik bir garanti vermediğini belirtelim.

Üç yılda 30 mağaza açmayı hedefliyor

Türkiye'nin en köklü e-ticaret firmalarından biri olan İstanbul Bilişim, 2019'dan itibaren ülke genelinde mağazalaşma atağına kalkıyor. Şirket, İstanbul'daki mevcut iki mağazasına sekiz mağaza daha ekleyerek 2019'u 10 mağaza ile kapatmayı planlıyor. Önümüzdeki üç yılda ise mağaza sayısının 30'a çıkarılması hedefleniyor.

İstanbul'daki ilk mağazasını 2002'de Mecidiyeköy'de açan şirket, 2002-2011 yılları arasında başta notebook olmak üzere panel TV ile projeksiyon cihazı satışı yaptı. 2011 yılından sonra tüketici elektroniği ile mobil telefon cihazlarını da ürün gamına ekleyen İstanbul Bilişim'in 45 binin üzerinde ürünü bulunuyor.

BÜYÜMEYE GAZ VERDİ

İstanbul Bilişim'in yönetim kurulu başkanlığını Ediz Akın yapıyor. 2010 yılına kadar tekstil ticaretiyle uğraşan Akın, elektronik ile tanışarak 2012 yılından itibaren Almanya'dan Türkiye'ye toptan elektronik ürün satışına başladı. Akın, 2017 Eylül ayında İstanbul Bilişim'in yüzde 10O'ünü satın alarak Türkiye'deki büyüme planlarına yeni bir yön verdi.

Ediz Akın, İstanbul Bilişim'i satın aldıktan sonra geçen 1,5 yıl içinde şirketin cirosunu yüzde 30 artırdıklarını ve 130 milyon TL'ye çıkardıklarını ifade ediyor. Akın, "Bunun yanında ürün portföyümüzü genişlettik, sadece elektroniğe bağlı kalmadık. Spor aletleri, anne-çocuk grubu gibi ürünleri de hizmete sunduk" diyor.

İstanbul'da Çağlayan ve Airport AVM'de iki adet mağazası bulunan İstanbul Bilişim'in yeni dönem stratejisi ise mağazalaşarak büyümek olacak. İnternet sitelerinden aylık olarak yaklaşık 3,5 milyon müşteri çektiklerini ifade eden Ediz Akın, yeni dönemde internet ile birlikte ülke çapında mağaza sayısını hızla artırmayı planladıklarını söylüyor. Geçen yıl dövizdeki dalgalanmadan dolayı dört olan mağaza sayılarını ikiye indirdiklerini anlatan Akın, 2019'da ise mağazalaşma stratejisine geri döndüklerine işaret ediyor.

ANADOLU HEDEFTE

İstanbul Bilişim, ilk etapta İstanbul'da mağazalaşmayı planlıyor ama daha sonra Anadolu'ya da yayılmayı hedefliyor. Ediz Akın, mağazaların 100 metrekareyi geçmeyeceğini ve franchise vermeyeceklerini ifade ediyor.

Ediz Akın, yeni dönemde online satış yaptıkları ürünlerde de çeşitliliğe gideceklerini dile getiriyor. Akın, "Anne ve çocuk ürünleri çeşitliliğini arttırmaya çalışıyoruz. Ayrıca kuru gıdaya girip girmeme konusunda da karar aşamasındayız" şeklinde konuşuyor.

İndirimden, nakit sermaye artırımı yapan şirketler yararlanıyor

Şubat ve mart ayları gelir vergisi mükellefleri için beyan dönemi. Şirketler ise kurumlar vergisi beyannamelerini nisan ayında veriyorlar. Ama kurumlar vergisi ile aynı döneme ilişkin geçici vergi beyannameleri geçtiğimiz hafta başına kadar verildi, peşin vergiler ödendi.

Bu hafta, hem son dönem geçici vergi, hem de kurumlar vergisi beyannamesinde yararlanılabilen bir indirim uygulamasına değinmek istiyoruz. Nakdi sermaye artırımına ilişkin indirim.

Bu uygulamayı kısaca, şirketlerin nakit olarak artırdıkları'sermaye tutarı üzerinden hesaplanan faizin yarısının, ,-kurumlar vergisi beyannamesinde matrahtan düşülmesi olarak tanımlayabiliriz. Nakdi sermaye artışlarının teşvik edilmesi amacıyla 2015 yılından beri uygulanıyor.

İndirim hakkından sadece sermaye şirketleri yararlanabiliyor. Yani anonim ve limited şirketler için geçerli. Ancak bankalar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri ile varlık kiralama şirketleri ve sigorta şirketleri gibi finans sektöründe faaliyet gösteren kurumlar ile kamu iktisadi teşebbüsleri bu indirim imkanından yararlanamıyorlar.

NAKİT SATIŞ OLMALI

indirim sadece, nakdi sermaye artışı yapıldığında uygulanabiliyor. Nakdi sermaye artışı da, sermaye şirketlerince ilgili hesap döneminde ticaret siciline tescil edilmiş olan ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi artışlar ile yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakdi olarak karşılanan kısmı olarak tanımlanıyor.

BANKA DEKONTU ŞART

Sermaye artırım tutarının ortaklar tarafından nakit olarak şirketin banka hesabına fiilen yatırıldığına dair ilgili banka şubesi tarafından onaylanmış banka hesap özetinin kurumlar vergisi beyannamesi ile birlikte vergi dairesine ibraz edilmesi gerekiyor. Belge kağıt ortamında veya elektronik ortamda verilebiliyor. Ancak kurumlar vergisi beyan süresi içinde (25 Nisan'a kadar) verilmesi gerektiği unutulmamalı.

BİLANÇO İÇİ KALEMLER

Bilanço içi kalemlerin birbiri içinde mahsubu şeklinde gerçekleştirilen sermaye artışları nakdi artış olarak kabul edilmiyor. Bu nedenle örneğin nakit ihtiyacını karşılamak için ortaktan alınan borcun ödenmeyerek sermayeye ilave edilmesi durumunda, bu da bilanço içi kalemlerin birbiri içinde mahsubu kabu ediliyor ve indirim tutarının hesabında dikkate alınamıyor.

Aynı şekilde sermaye şirketlerinin özkaynakları içerisinde yer alan; dönem kârı veya geçmiş yıl kârları, olağanüstü yedekler, yasal yedekler ve enflasyon farklarının sermaye artışında kullanılması durumunda da, bir nakdi sermaye artışından söz edilemeyeceği için indirim imkanından yararlanılamıyor.

ORTAK BORÇ ALMIŞSA

Ortaklar veya ortaklarla ilişkili olan kişiler, iştiraklerinde sermaye artışı yapılırken, yatıracakları sermaye paylarını özkaynaklarından karşılamaları gerekiyor. Nakit olarak yatırılan sermaye payını, kredi kullanarak veya borç alarak temin etmişlerse, sermayesi artan kurum indirim imkanından yararlanamıyor.

Düzenlemenin en çok tartışılan bölümü burası. İşletmelerin belli bir miktar özkaynağı olsa da faaliyetlerini genellikle borçla finanse ettikleri biliniyor. Bu durumda olan bir şirket iştirakindeki nakit sermaye artışına katıldığı durumda, artırılan sermaye payının hangisinden karşılandığına nasıl karar verilecek? Şirketlerin hangi harcamayı hangi kaynaktan karşıladığına dair bir hesap tutma, bunu belirleme görevi de olmadığına göre, sermayesi artan şirketin indirimden yararlanıp yararlanamayacağı konusu hala gizemini koruyor.

Diğer taraftan indirim hakkından yararlanacak olan şirketin, ortağının (özellikle de yabancı ortağının) sermaye payını hangi kaynaktan karşıladığını araştırma ve tevsik etme (belgeleme) zorunluluğu olup olmadığı, varsa hangi belgelerle tevsik edilebileceği de tereddüt yaratan bir başka konu. Uygulamanın usul ve esaslarını belirleyen tebliğde bu ve buna benzer tereddütlü konularla ilgili maalesef herhangi bir açıklama bulunmuyor.

FAİZ ORANI

İndirim tutarının hesaplanmasında kullanılan faiz oranı yasada, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından indirimden yararlanılan yıl için en son açıklanan "Bankalarca açılan TL cinsinden ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı" olarak tanımlanıyor.

2018 yılı için bu oranı, TCMB'nin internet sitesinde yüzde 27,04 olarak görebiliyoruz. Bugüne kadar Gelir idaresi Başkanlığı da her yıl, genellikle son geçici vergi beyan tarihinden önce bir sirkülerle bu oranı duyuruyordu. Bu yıl (yazımızın hazırlandığı tarih itibarıyla) konuya ilişkin henüz bir sirküler yayınlanmadı. Mükellefler de 4. geçici vergi beyannamelerinde TCMB'nin internet sitesinde yer alan oranı kullanarak indirim tutarlarını hesapladılar.

NASIL HESAPLANACAK?

Öncelikle nakit olarak artırılan sermaye tutarının (yeni kurulan şirketlerde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmının) yukarıdaki faiz oranıyla (yüzde 27,04) çarpılması gerekiyor. Bulunan tutarın yüzde 50'si beyannamede indirim olarak dikkate alınabilecek yıllık tutarı veriyor. (Bakanlar Kurulu geçtiğimiz yıllarda, halka açık şirketlerle, artırılan sermayeyi yatırım teşvik belgeli üretim ve sanayi tesisi yatırımlarında kullanan mükellefler için yüzde 50 oranı yerine daha yüksek oranlar belirledi.)

Nakdi sermayenin yıl içerisinde ödenmesi durumunda indirim tutarı, ödemenin yapıldığı ay kesri tam ay sayılmak suretiyle hesap döneminin kalan ay sayısına göre hesaplanıyor.

Örneğin bir anonim şirket tarafından 2018 Nisan ayında 5 milyon liralık nakit sermaye artışı yapılmasına karar verilmiş ve ortaklar tarafından söz konusu tutarın tamamı aynı ay içerisinde ödenmiş olsun. Bu durumda beyannamede matrahtan indirilecek tutar aşağıdaki şekilde hesaplanıyor:

Yukarıda hesaplanan tutar şirketin kârda olması durumunda beyannamenin "Kar olması halinde indirilecek istisna ve indirimler" bölümüne yazılacak. 2018 yılı için kurumlar vergisi oranı yüzde 22 olduğuna göre, bu indirim sayesinde kurum 111 bin 540 liralık bir vergi avantajı sağlamış oluyor.

ZARARSA DEVREDİYOR

Şirketin zararda olması ya da yeteri kadar kârı bulunmaması durumunda hesaplanan indirim tutarı, herhangi bir endekslemeye tabi tutulmaksızın gelecek yıllara devrediyor. Devreden tutar beyannamede ayrıca gösteriliyor. Bir süre sınırlaması da yok. İleride kâr oluşan dönemde indirim hakkından yararlanılabiliyor.

Şirket kâr da zarar da etmiş olsa, nakdi olarak artırılan sermaye tutarı ile indirime konu edilecek tutara ilişkin bilgilerin ayrıca kurumlar vergisi beyannamesi ekinde bildirilmesi de gerekiyor.

SADECE BİR YIL DEĞİL

indirim sadece nakdi sermaye artışının gerçekleştirildiği yıl için geçerli değil. Takip eden yıllarda da, şirket devam ettiği sürece (sermaye azaltımı yapılmaması şartıyla) bu indirim hakkı devam ediyor. Sonraki yıllarda indirilecek tutarlar hesaplanırken, sermaye artışının yapıldığı yıldaki değil, TCMB tarafından beyannamenin ait olduğu yıla ilişkin olarak açıklanan faiz oranı kullanılıyor.

Yukarıdaki örnekte ödeme nisan ayında olduğundan, 2018 yılı için indirim imkanından dokuz aylık yararlanılabil-mişti. 2019 ve takip eden yıllarda ise bu sermaye artırımına ilişkin yıllık olarak hesaplanan tutarlar ilgili yıl kurumlar vergisi matrahlarından düşülebilecek. Örneğin 2019 yılında faiz oranının yüzde 20 olarak açıklandığını varsayalım. 2019 yılına ilişkin kurumlar vergisi matrahından 500 bin lira (5.000.000 x % 20 x % 50) indirilebilecek. Bu da ilgili yıl, yüzde 22 kurumlar vergisi oranına göre 110 bin liralık bir vergi avantajı anlamına geliyor.

23 Ağustos 2020 Pazar

Haziran ayına başlarken piyasa görünümü

BU haftaki yazımızda, yeni bir aya da başlıyor olmamız ve yakın dönemde hisse senedi piyasalarında oluşan görece iyimserliğin etkisiyle bir durum değerlendirmesi yapmayı tercih ediyoruz. Öncelikle salgın hastalığa ilişkin gelinen son durumu göstermek için bir süre önce yine bu köşede paylaştığımız bazı grafikleri güncelledik. Aşağıdaki grafikte ABD, Çin, Avrupa (Almanya+Fransa+Ispanya +îtalya), İngiltere ve Türkiye’deki “aktif vaka sayısı (Toplam Vaka-Îyileşen-Vefat)” gelişimi gösteriliyor. Son durum itibariyle ülkemizde ve Avrupa Bölgesi’nde salgındaki ilk dalgamn geride kaldığını söylemek mümkün. Diğer grafikte Türkiye’nin salgınla mücadelesine biraz daha yakından bakmaya çalıştık. Bu doğrultuda tek grafik üzerinde sol eksende kümülatif rakamlar üzerinden “Pozitif Vaka/Yapılan Test” oranını, sağ eksende de “Rutin Tedavi (Aktif Vaka-Yoğun Bakım-Entübe) / Aktif Vaka” oranmın gelişimini gösterdik. 

Yapılan test içindeki pozitif vaka sayısı yüzde 10’un altına gerilerken; aktif vakaların yüzde 96’dan fazlasının rutin tedavi olarak adlandırdığımız, yani yoğun bakım ve entübe harici, şekilde tedavilerinin devam ettiği görülüyor. Her iki göstergede de mevcut eğilimlerin bozulmaması, tedbirlerde beklenen kademeli gevşeme sürecinin aksamaması açısından oldukça önemli. Salgına ilişkin hâlen etkin bir tedavi yöntemi ya da genel kullanıma yönelik bir aşı bulunmadığından yeni bir dalga olup olmayacağı veya en kötünün geride kalıp kalmadığına ilişkin net öngörülerde bulunmak hâlen zor olsa da, mevcut görünüm itibariyle birçok ülkedeki sosyal mesafe/izolasyon tedbirlerinde gevşeme adımlarının görülmeye başlandı. Bu durum ekonomik aktiviteye ilişkin beklentilerdeki karamsarlığın bir nebze de olsa duraksamasını hatta bir miktar azalmasını da beraberinde getirdi. Türkiye’ye ilişkin yüksek frekanslı verilerde de Nisan ayma kıyasla Mayıs ayında kısmen de olsa bir iyileşme görüldüğünü söylemek mümkün. Ancak, bu kısmi iyimserliğin gücü ve devamlılığı kontrollü sosyal hayat sürecinde salgının izleyeceği seyre, ekonomik teşviklere ve insanların ekonomiye ilişkin güvenlerindeki seyre bağlı kalmaya devam edecek diyebiliriz. 

PİYASALARDA İYİMSER HAVA VAR

Yakın dönemde mevcut tedbirlerde gevşeme adımlarının gözlenmeye başlaması, ağırlıklı olarak beklentilerin fiyatlanması prensibi doğrultusunda hareket eden finansal piyasalarda da görece iyimser bir hava oluşmasını sağladı. Aşağıdaki grafikte MSCI Dünya, MSCI Gelişmekte Olan Piyasalar ve BIST-100 endekslerinin 2019 yılsonundan 27 Mayıs 2020 tarihine kadar olan performanslarını karşılaştırmalı olarak gösterdik. Sağlıklı bir karşılaştırma yapılabilmesi açısından bu endekslerin 30 Aralık 2019’daki değerlerini 100’e eşitledik ve BIST-100 endeksi değerlerini de yerel para yerine dolar cinsinden ele aldık. Salgının küresel çapta hızlı bir yayılma gösterdiği ve piyasalardaki endişelerin arttığı süreci kırmızı kesikli çizgilerle vurguladık. Küresel çapta panik satışların ön planda olduğu bu dönemin yaklaşık olarak 20 Şubat-23 Mart arasına karşılık geldiği görülüyor. Salgının kontrol altına alınmaya başladığı ve mevcut sosyal mesafe tedbirlerinde gevşemeye gidilebileceğine yönelik beklentilerin ağırlıklı olarak 23 Mart itibariyle fiyatlara girmeye başladığını söylemek mümkün. Tabii, tam da bu tarihlerde Fed’in ucu açık (diğer bir tabirle sınırız) parasal genişleme hamlesi ve ABD’deki 2 trilyon dolarlık teşvik paketine yönelik olumlu beklentilerin de risk iştahını önemli ölçüde desteklediğini söylemek mümkün. 

Salgın hastalık endişeleri ve sonrasında ilk gelen ilk tepki hareketinin grafikte “V” harfine benzer bir toparlanma şeklinde başladığı ancak devamında bir miktar duraksayıp “U” harfine benzer bir toparlanmayı işaret ettiği görülüyor. Bu durumun sosyal mesafe tedbirlerinde beklenen gevşemeyle birlikte yeni bir dalga görülüp görülmeyeceğine yönelik endişeler ile gecikmeli olarak açıklanan ekonomik verilerle birlikte ekonomilerde oluşan tahribatın yavaş yavaş ortaya çıkmasından kaynaklandığı düşünülebilir. Diğer taraftan, küresel çapta hem para politikası hem de maliye politikasında açıklanan son derece güçlü teşviklerin de oluşan görüntü üzerindeki etkisini not etmekte de fayda bulunmakta. Yukarıda değindiğimiz gibi hâlen salgına karşın etkin bir tedavi/aşı bulunmadığından, ekonomik aktivite tarafında da borsalarda şimdilik oluşan “V” - “U” benzeri mi yoksa “L”, “W” ya da !V” harfleriyle simgelenen bir toparlanma eğilimi göreceğimizi söylemek hâlen güç. Yandaki grafikte kırmızı çizgilerle ayırdığımız 2019 yılsonundan 20 Şubat’a kadar olan pandemi etkilerinin ağırlıkla Asya Bölgesiyle sınırlı kaldığı dönem, 20 Şubat-23 Mart arasındaki pande-miye ilişkin negatif fiyatlamanın ağırlıklı olarak ABD, Avrupa ve Türkiye’de etkili olduğu dönem ve 23 Mart itibariyle küresel çapta dipten dönüş fiyatlamasının öne çıktığı dönem boyunca küresel hisse senedi piyasalarının sergilediği dolar bazlı performans aşağıdaki tabloda karşılaştırmalı olarak gösterilmiştir: 

BORSA İSTANBUL'DA DURUM 

Aynı tarihlerde Borsa İstanbul’da görülen fiyatlamaya ilişkin detayları yansıtabilmek maksadıyla aynı tarihlerde BIST-30 hisselerinin performansını da aşağıdaki tabloda gösterdik: Yeni bir aya başlayacak olduğumuz haftanın başında, mevsimsellik ve olası anomalilere dair bir ön fikir edinebilmek adına tarihsel performanslara da göz atmakta fayda var. Tarihsel ortalama getiriler (her ne kadar geçmiş istatistikler gelecekte de aynı performansın yaşanacağına dair bir garanti sunmasa da), BIST-100 endeksinin Haziran aylarında genel olarak yataya yakın bir performans göstermekte. Pandemi sürecinin oluşturduğu etkilerin, yakın dönemde tarihsel istatistiklerin işaret ettiğinden farklı gerçekleşmelere yol açabildiğini de ifade edelim. Ekonomik takvime bakıldığında, Haziran ayı boyunca küresel çapta açıklanacak PMI, enflasyon, sanayi üretimi, dış ticaret, istihdam vs. gibi rutin verilerin büyük ölçüde pandemi dönemine ilişkin etkileri yansıtacak olması nedeniyle son derece önemli olduğu söylenebilir.

4 Haziran’da Avrupa Merkez Bankası, 10 Haziran’da Fed, 16 Haziran’da Japonya Merkez Bankası, 18 Haziran’da İngiltere Merkez Bankası ve 25 Haziran’da TCMB faiz kararlarının takip edilecek. Buna ek olarak, aylık ekonomik takvimde öne çıkan diğer bazı tarihler 5 Haziran Moody’s Türkiye Kredi Notu planlı gözden geçirmesi, 9-10 Haziran OPEC-OPEC+ toplantıları, 10-12 Haziran G-7 Zirvesi olarak not edilebilir. Salgına ilişkin yakın dönemde öne çıkan kontrol altına alınıyor algısının devam etmesi finansal piyasalardaki iyimser havanın devam etmesini sağlayabilir. Ancak, bu pandemi sürecinde oluşan tahribatın ekonomik aktivite üzerindeki etkileri ile bu süreç boyunca bir geri planda kalan/bekletilen bazı sorunların gündeme gelme riski (örneğin ABD-Çin arasında yakın dönemde artan gerginlik, pandemiye karşı Avrupa Birliği ülkeleri içinde özellikle erken dönemde güçlü ve ortak bir tepki verilememesi vs.) hisse senedi piyasalarındaki mevcut iyimser havanın gölgelenmesine neden olabilir. Diğer taraftan, mevcut tedbirlerde gözlenen gevşemenin yeni bir salgm dalgası riskini ortaya çıkarması da piyasalarda yeni bir düzeltme dalgasına yol açabilir. Özetle, oldukça sıkıntılı/stresli geçen birkaç aylık dönemin ardından oluşan iyimser eğilimlere en azından bir süre daha temkinli yaklaşmakta fayda olacaktır.

Ekonomistler toparlanmanın yılın ikinci yarısında başlamasını bekliyor

TÜRKİYE ekonomisi 2019’un ilk çeyreğinde yüzde 2.6 daraldı. Ekonomideki daralma yatırım ve özel tüketimden kaynaklandı. Yatırım harcamalarının yıllık bazda yüzde 13 daraldığı ilk çeyrekte, makine-teçhizat yatırımları yüzde 11.3 geriledi. Devletin nihai tüketim harcamalarının yüzde 7.2 arttığı ilk çeyrekte, yerleşik hane-halklarınm ve hanehalklarına hizmet eden kar amacı olmayan kuruluşların (HHKOK) toplam nihai tüketim harcamaları yüzde 4.7 azaldı. Bu dönemde hanehalkı nihai tüketim harcamaları alt gruplarında yüzde 19.5 oranıyla en fazla daralan grup dayanıklı mallar oldu. Yarı dayanıklı mallar yüzde 18.2, hizmetler yüzde 1.2 küçüldü. Dayanıksız mallar ise yüzde 1.6 ile artış gösteren tek grup oldu. İlk çeyrekte ihracatın büyümeye katkısı sürdü. 

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜ1K) 2019 birinci çeyrek Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) verilerine göre, mal ve hizmet ihracatı, 2019 birinci çeyreğinde geçen yılın aynı çeyreğine kıyasla zincirleme hacim endeksi olarak yüzde 9.5 artarken ithalatı ise yüzde 28.8 daraldı. Yılın ilk çeyreğinde tarım sektörü toplam katma değeri yüzde 2.5 artarken, sanayi sektörü yüzde 4.3 ve inşaat sektörü yüzde 10.9 azaldı. İlk çeyrekte imalat sanayindeki daralma bir önceki çeyreğe göre hız kaybederek yıllık bazda yüzde 4.7 oldu. 2018 yılı son çeyreğinde sanayi sektörü yıllık bazda yüzde 6.4, imalat sanayi yüzde 7.4. inşaat sektörü yüzde 8.7 daralmıştı. Ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetlerinin toplamından oluşan hizmetler sektörünün katma değeri birinci çeyrekte yıllık bazda yüzde 4 geriledi. öncü göstergelerin üçüncü çeyrekten itibaren ekonominin büyüme sürecine girebileceğine işaret ettiğini vurgulayan ekonomistler, yılın tamamında yüzde l’e yakın bir büyüme görülebileceğini söylüyor. 

ÖNCEKİ ÇEYREĞE GÖRE YÜZDE 1.3 BÜYÜME 

 Üretim yöntemiyle GSYH tahmini, 2019 yılının birinci çeyreğinde cari fiyatlarla yüzde 16 artarak 914 milyar 699 milyon TL oldu. Takvim etkisinden arındırılmış GSYH zincirlenmiş hacim endeksi, 2019 birinci çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 2.3 azaldı. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH zincirlenmiş hacim endeksi, 2019 ilk çeyrekte bir önceki çeyreğe göre yüzde 1.3 arttı. GSYH bir önceki çeyreğe göre 2018’in ikinci çeyreğinde yüzde 0.1, üçüncü çeyreğinde yüzde 1.5, dördüncü çeyreğinde yüzde 2.4 daralmıştı Bazı ekonomistlere göre çeyreklik büyüme, arka arkaya üç çeyreklik daralmanın ardından ekonominin teknik resesyondan çıktığı şeklinde değerlendirildi. Kredi büyümesinde ılımlı bir toparlanma gözleniyor. Merkez Bankası’nca yayımlanan yılın ilk finan-sal istikrar raporunda, 2019’un ilk çeyreğinde, 2017’de kullandırılan Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaletli kredilerin getirdiği yüksek baz etkisinin geride kalması, KGF kefaletli yeni paketlerin kullanıma açılması, banka kredi arz koşullarının kamu bankaları öncülüğünde bir miktar gevşemesi, bireysel kredilerde çeşitli düzenlemelerin ve kredi kampanyalarının hayata geçirilmesi sonucunda yıllık kredi büyümesinde ılımlı bir toparlanma eğilimi izlendiği ifade edildi. Rapora göre son dönemde açıklanan veriler ekonomideki dengelenme eğiliminin devam ettiğini gösteriyor. Artan mal ve hizmet ihracatının katkısıyla cari dengedeki iyileşmenin sürmesi bekleniyor. Küresel ölçekte büyüme yavaşlarken iktisadi politika belirsizlikleri yüksek seyretti. 

İHRACAT NİSAN'DA YÜZDE 4.6 ARTTI TÜIK 

ile Ticaret Bakanlığı işbirliğiy-le oluşturulan geçici dış ticaret verilerine göre, ihracat 2019 Nisan’da, 2018’in aynı ayma göre yüzde 4.6 artarak 14 milyar 480 milyon dolar, ithalat yüzde 15.1 azalarak 17 milyar 462 milyon dolar oldu. Bu dönemde dış ticaret açığı yüzde 55.6 azalarak 2 milyar 982 milyon dolara geriledi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2018 Nisan’da yüzde 67.4 iken, 2019 Nisan’da yüzde 82.9’a yükseldi. Yılın ilk dört ayında ihracat yüzde 3.1 artışla 56 milyar 705 milyon dolar, ithalat yüzde 19.4 azalışla 66 milyar 482 milyon dolar düzeyinde gerçekleşirken, dış ticaret dengesi yüzde 64.4 azalışla 9.78 milyar dolar açık verdi. Tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirmelerini, beklenti ve eğilimlerini özetleyen bir bileşik endeks olan ekonomik güven endeksi Mayıs’ta bir önceki aya göre yüzde 8.5 azalışla 77.5 oldu. Ekonomik güven endeksinin 100’den küçük olması genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği gösteriyor. Ekonomik güven endeksindeki azalış, tüketici, reel kesim, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörü güven endekslerindeki düşüşlerden kaynaklandı. TÜÎK geçen hafta motorlu kara taşıtları verilerini de açıkladı. Buna göre Nisan’da 54 bin 322 taşıtın trafiğe kaydı yapılırken, 17 bin 947 taşıtın kaydı silindi. Nisan’da trafikte artan taşıt sayısı 36 bin 375 oldu. Ocak-Nisan döneminde ise 213 bin 541 adet taşıtın trafiğe kaydı yapıldı, 70 bin 535 adet taşıtın trafikten kaydı silindi. Böylece trafikteki toplam taşıt sayısı 143 bin 6 adet arttı. 

 BİTKİSEL  ÜRETİMİ ARTACAK 

TÜÎK verilerine göre, bitkisel üretim miktarlarının 2019 yılının ilk tahmininde bir önceki yıla göre tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 5.4 artışla 67.9 milyon tona, sebzelerde yüzde 2.7 artışla 30.8 milyon tona, meyveler, içecek ve baharat bitkilerinde yüzde 5.8 oranında artışla 23.6 milyon tona ulaşacağı tahmin edildi. Yapılan tahminlere göre 2019’da tahıl ürünleri üretim miktarının yüzde 1.1 artışla 34.8 milyon ton, buğday üretiminin yüzde 2.5 azalışla 19.5 milyon ton, arpa üretiminin yüzde 7.1 artışla 7.5 milyon ton, çavdar üretiminin değişim göstermeyerek 320 bin ton, yulaf üretiminin yüzde 1.9 artışla 265 bin ton olması bekleniyor. Baklagillerin önemli ürünlerinden yemeklik baklanın yüzde 1.6 artışla yaklaşık 6 bin ton, kırmızı mercimeğin yüzde 22.6 artışla 380 bin ton, yumru bitkilerden patatesin ise yüzde 9.9 artışla 5 milyon ton olması öngörülüyor. Yağlı tohumlardan soya üretiminin yüzde 14.3 oranında artarak 160 bin ton olacağı, tütün üretiminin yüzde 12.7 oranında azalarak 70 bin ton, şeker pancarı üretiminin ise yüzde 11.4 oranında artarak yaklaşık 21 milyon ton olarak gerçekleşeceği öngörülüyor.

26 Mayıs 2020 Salı

Koronavirüsün ekonomik ve finansal etkilerini sınırlandırmak amacıyla yeni tedbirler

TÜRKİYE Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), koronavirüsün ekonomik ve finansal etkilerini sınırlandırmak amacıyla yeni tedbirler aldı. 17 Mart’ta politika faizini 100 baz puan indiren ve salgınla mücadele çerçevesinde 7 maddelik tedbir seti açıklayan TCMB, 31 Nisan’da ise 5 maddelik ilave tedbirlerini açıkladı. Aldığı yeni tedbirlerle bünyesinde gerçekleştirilen Türk Lirası ve döviz işlemleri çerçevesinde “Varlığa Dayalı Menkul Kıymet ile ipotek Teminatlı Menkul Kıymetleri” teminat havuzuna dâhil eden, reel sektörün kredi imkanını artıran TCMB, geçici bir süre için piyasa yapıcı bankalara, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan satın aldıkları devlet iç borçlanma senetlerini (DİBS) TCMB’ye satmâ veya piyasa yapıcılığı sistemi kapsamında Açık Piyasa İşlemleri (AP1) çerçevesinde tanınan likidite imkânını belirli oranlar dâhilinde artırma olanakları sağladı.

Koronavirüs mali piyasaları allak bullak etti

KORONAVİRÜS mali piyasaları deyim yerindeyse allak bullak etti. Mart ayının ortasından itibaren salgının dünya genelinde yayılım lyzımn artması mali piyasalarda deprem etkisi yarattı. Dünyanın en büyük borsaları dahil tüm borsalarda tarihi düşüşler yaşanırken, para birimlerinde de önemli dalgalanmalar gözlendi. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de bundan fazlasıyla nasibini aldı. Borsa İstanbul’da işlem gören hisse senetleri değer kaybına uğrarken,

TL de önemli para birimleri karşısında geriledi. Ancak bu durum haftanın ikinci yarısından itibaren yerini bir ölçüde toparlanmaya bıraktı. Nispeten sakinleşen piyasalar nedeniyle dolar haftayı 6.40'lar civarından tamamladı. Doğal olarak bu ortamda yatırımcısından iş adamına her kesim “Yeni bir atak yaşanır mı, hisse senetleri ve TL’de yeni kayıplar yaşanır mı?” sorusunun yanıtını arıyor. Bu soruları yönelttiğimiz para yöneticileri ise TL’deki değer kaybının sınırlı kalacağı görüşünde.

Mart ayına ilişkin makro veriler gelmeye başladı

SANAYİ üretiminin öncü göstergesi imalat sanayi kapasite kullanım oranı Mart’ta aylık bazda 0.7 puan azalışla yüzde 75.3 düzeyinde gerçekleşti. İmalat sanayi kapasite kullanımı oranı ilk çeyrek ortalaması, geçen yüın aynı dönemine göre 1.4 puan artışla yüzde 75.6 oldu. Koronavirüs kaygısı, ayın ilk yarısına ilişkin verileri kapsamasına karşın güven endekslerine yansımaya başladı. Reel kesim güven endeksi Mart’ta bir önceki aya göre 7.2 puan azalarak 99.7 srdegerini aldı. Güven endeksleri hizmet ve perakende sektöründe .gerilerken, inşaat sektöründe arttı. Tüketici güveni yatay toparlanmayı teyit etti.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), geçen hafta yayımladığı Para Politikası Kurulu toplantı özetinde, koronavirüs salgınının iktisadi faaliyeti dış ticaret, turizm ve iç talep kanallarıyla sınırlamaya başladığının görüldüğüne dikkat çekti. Toplantı özetinde, “Önümüzdeki dönemde ihracat ve turizm gelirlerindeki zayıflamaya karşın eneıji fiyatlarındaki belirgin düşüşe bağlı olarak cari işlemler dengesinin ılımlı bir seyir izlemesi beklenmektedir” ifadelerine yer verildi. TCMB, salgının küresel ölçekte hızla yayılmasıyla birlikte belirsizliklerin arttığına, küresel büyüme görünümünün zayıfladığına işaret etti.