MERKEZ Bankası’nın mart ayındaki toplantısında beklentilerin üzerinde 200 baz puanlık faiz artırımı yapması mevduat faizlerine de yükseliş olarak yansıdı. Son bir haftada mevduat faiz oranlan iki ile üç puan arasında yükseldi. Bazı bankalar tanışma faizi adı altında müşterilerine yüzde 19.5 seviyesine ulaşan faiz teklif etmeye başladı. Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Para Politikası Kurulu 18 Mart 2021 tarihinde toplandı. Toplantı öncesinde piyasalarda bir kesim “Merkez Bankası faizi mevcut seviyesinde tutar” tahmininde bulunurken, daha geniş bir kesim ise “En fazla 100 baz puan artırır” tahmininde bulunuyordu. Ancak beklenen gerçekleşmedi ve PPK gösterge faiz oranlarında 200 baz puanlık bir artışa gitti. Böylece mali piyasalar için referans olan bir haftalık politika faiz oranı yüzde 17 seviyesinden yüzde 19’a çıkartıldı. Bu kararın hemen ardından iki gün sonra yine bir sürpriz gelişme yaşandı ve Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal görevden alındı. Ağbal’ın ayrılmasından bir gün sonra Merkez Bankası Başkanlığına Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu’nun atandığı duyuruldu. Yeni başkan ise göreve gelir gelmez piyasalara sıkı para politikasının sürdürüleceğini açıkça garanti etti. Bu arada yeni Merkez Bankası Başkanı ara bir toplantı yapılmayacağını ve PPK’nın daha önce açıklanan 15 Nisan’dan önce toplanmayacağını da duyurdu. Bu en azından 15 Nisan’a kadar yüzde 19 olan referans faizin korunacağı anlamına geldi.
KÜÇÜK İLE BÜYÜK FARKI
Tüm bu sıcak gelişmeler genel faiz hadlerini yukarıya çekmeye yetti. Bankalar son 10 gündür başta mevduat faizleri olmak üzere bireysel ve ticari kredi faizlerini de yükseltti. Ancak mevduat cephesinde faizlerdeki bu yükseliş bankaların faizlerine farklı oranlarda yansıdı. Merkez Bankası referans faizi yüzde 19 açıklamasına rağmen bazı bankalar bir ve üç ay vadeli TL mevduatlara yüzde 14-15 faiz verdiğini duyururken bazı bankalarda ise oranlar yüzde 19.5 seviyesine kadar yükseldi. Faizdeki genel eğilime bakıldığında genelde büyük bankaların bir ve üç ay gibi kısa vadeli mevduatlara yüzde 14.5-15.5 aralığında faiz teklifinde bulunduğu görülüyor. Ancak büyük ligindeki bankaların özellikle büyük tutarlardaki tasarruflara başka ifadeyle milyon TL’lerin üzerindeki tasarruflara daha yüksek faizler verdiği dikkat çekiyor. Buna karşın daha rekabetçi olan orta ve küçük ölçekli bankalarda faiz aralığı yüzde 16-19.5 bandında yoğunlaşıyor.
HOŞGELDİN FAİZİ YİNE CAZİP
Bankalar en yüksek faiz tekliflerini yine ‘tanışma faizi’ veya ‘hoş geldin faizi’ adı altında veriyor. Ancak son aylarda olduğu gibi bankalar bu konuda da oldukça esnek davranıyor. Geçtiğimiz yıllarda hoş geldin faizinden yararlanmak isteyenlerin son bir yılda veya en azından son altı ayda bankada aktif mevduat hesabı bulunmaması şartı koşulurken, şimdi bu süre 15 güne kadar inmiş durumda. Yani birçok banka artık müşterilerine “15 gün içinde mevduat hesabınız yoksa hoş geldin faizinden yararlanabilirsiniz” diyor. Ayrıca bu yüksek faizden yararlanma süresi de uzamış durumda. Yani geçtiğimiz yıllarda hoş geldin faizi adı altında verilen yüksek faizlerden yararlanma süresi bir ya da en fazla üç ay ile sınırlandırılmasına karşın artık bazı bankalar bu süreyi bir yıla kadar uzatmış durumda. Yani önümüzdeki dönem faizde düşüş yaşanacağını düşünüyorsanız ve uzun süre ihtiyacınız olmayacağını düşündüğünüz bir tasarrufunuz varsa bugünden yüksek faizle bir yıllık mevduata bağlama imkanınız da var.
KAVCIOĞLU'NUN AÇIKLAMALARI İZLENİYOR
Faiz deyince herkesin tek kriteri var o da Merkez Bankası’ndan gelen açıklamalar ve aldığı kararlar... Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonraki süreçte de herkesin gözü ve kulağı yine Merkez Bankası’nda olacak. Yani Banka’dan gelecek özellikle kur ve faiz konusundaki politikalarına ilişkin ipuçlarına göre piyasalar şekillenecek. Bu arada hemen belirtmekte fayda var, göreve geleli daha iki hafta olmasına rağmen yeni başkan Şahap Kavcıoğlu’nun sade ve açık politikası yer-
li yatırımcıları etkilemiş görünüyor. Başkanın son beyanatlarında 15 Nisan’dan önce PPK’nın toplanmayacağı, sıkı para politikasına devam edileceği, yüzde 5 enflasyon hedefine sıkı sıkıya bağlı olunduğu ve faiz indirimi olmayacağına ilişkin beyanatları yerli yatırımcılar üzerinde etkili oluyor. Ancak yabancı işlemleri özellikle kur tarafında baskı yaratmaya devam ediyor. Bu arada belirtmekte fayda var, geçen haftanın ilk yarısında Merkez Bankası Başkanı’nın Bloomberg’e verdiği röportajında “Nisan veya sonrasındaki aylarda PPK kararıyla ilgili hemen faiz indirilecek şeklinde önyarlığı bir yaklaşımı doğru bulmuyorum” ifadesi de piyasalarda yaşanan belirsizliği azaltması açısından oldukça önemli bulundu.
REEL GETİRİ SAĞLIYOR
Başkandan ardı ardına gelen açıklamaları değerlendiren bankacılık çevreleri ise, bu net açıklamalar ışığında yılın en azından ilk yarısında faiz hadlerinin bugünkü yüksek seviyelerini koruyacağı görüşündeler. Buna bağlı olarak mevduat faizlerinin de bugünkü seviyelere yakın seviyelerde kalacağı beklentisi oldukça kuvvetli. Dolayısıyla herkesin ortak görüşü özellikle riski sevmeyen yatırımcılar için yüzde 16 seviyelerinde seyreden yıllık TÜFE enflasyonuna rağmen yüzde 19.5’lik getirisi ile en azından bu yılın ilk yarısında mevduat yine tartışmasız en cazip yatırım aracı olmayı sürdürecek.
"Faizde değişiklik beklemek gerçekçi değil"
Merkez Bankası’nın belirlediği faiz oranı, yani kamunun borçlanma faiz oranı, mali piyasalar için esastır. Yükseldiğinde, mevduat faizlerinin de benzer oranlarda yükselmesi beklenir; aksi durumda da düşmesi. Faiz oranları, ülkelerin ekonomik performansları çerçevesinde yükselebilir veya düşebilir. Ekonominin dev çarkları içinde ne faiz sebep veya sonuçtur, ne de enflasyon. İkisi de, esasen piyasaların işleyişine, genel üretim ve fiyat düzeyine, kamunun veya özel kesimin borçlanma ihtiyaçlarına göre bazen sebep bazen sonuç olabilir. İdeal durumu 'sıfır enflasyon sıfır faiz' olarak tanımlarsak, biri 'sıfır' değilse diğerinin de sıfır olmaması kaçınılmazdır. Enflasyon bir gerçekse ve yönü yukarıysa, faizi de bu paralelde belirlemek, paranın başta döviz olmak üzere diğer alternatiflere yönelmemesi için önem arz eder. Enflasyonun yönü aşağıya döndüğünde faizin de derhal aynı seviyelere düşürülerek kamunun faiz yükünün azaltılması, bir diğer malum gerekliliktir.
Bu arada şu hususa dikkat çekmek lazım; şayet enflasyonun sebebi 'kamu borçlanması' dışındaki sebepler ise, yani daha çok üretim ve fiyat hareketlerinden kaynaklanıyor ise, faizi düşürmek suretiyle enflasyona aşağı yönlü baskı uygulamak pekala mümkün olabilir.
Sıkı para politikası uygulanır ve bütçe açığı planlanan oranda seyreder ise, enflasyonun bu seviyelerin altına gelmesi beklenebilir. Esasen ideal olan, bütçe açığı hiç vermemektir. Ancak bütçe açığı kaçınılmazsa, bu sefer bu açığın nasıl finanse edileceği önem kazanacaktır. Açığı, vergi ile değil de borçlanma ile finanse etmek, faiz ödemek demektir. Faiz ise para arzını doğrudan artırdığı için enflasyon yaratan en önemli unsurlardandır. Enflasyon için 'dolaylı bir vergilendirmedir' tanımlaması sıkça duyulan bir ifadedir. Dolayısıyla, bütçe açığının, borçlanma yerine vergilendirme suretiyle kapatılması aslında ehvenişer bir durumdur. Böylelikle faizler de düşme eğilimine girebilir. Ayrıca, üretim ve fiyat hareketlilikleri temelinde oluşan (yani faiz dışı unsurlardan kaynaklanan) enflasyon da, faizin düşürülmesi suretiyle, aşağı seviyelere çekilebilir. Enflasyon bugünkü seviyelerini -maalesef- koruduğu müddetçe, PPK'nın faiz oranlarında bir değişiklik yapmasını beklemek, çok gerçekçi olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder