26 Haziran 2018 Salı

Reel sektör ve artan ticari kredi faizleri

Halen kur şoku ve faiz şokunun ikili etkisini aynı anda yaşıyoruz. Reel sektör hem kambiyo zararını hem de artan ticari kredi faizleri için ürkek. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

Fed ve ECB hamlelerini nasıl yorumlamalıyız? Yaklaşan bir cisim mi var?

Gelişmiş ülke merkez bankalarının 2008-2009 krizinde ölen neoliberalizmi diriltmek için devreye soktuğu emsali görülmemiş bol ve ucuz para dönemi tatlı bir masal gibiydi ama bitti. Tekinsiz günlerden geçiyoruz. Fed. adeta bir ruh gibi dolanmaya başladı gelişen ekonomilerin üzerinde. Neyle uğraştığınızı, neye bulaştığınızı iyi bilmeniz, adımlarınızı ona göre atmanız gerekir böyle dönemlerde. Görkemli verilerden cesaret devşiren ABD Merkez Bankası Fed finansal koşulları sıkılaştırmaya devam ediyor. Son toplantısında politika faizini 0.25 puan daha artırdı. Bekleniyordu. 2018 yılının geri kalan kısmı için iki adet (muhtemelen Eylül ve Aralık toplantılarında olacak şekilde). 2019 için de üç adet 0.25 puan artırım işareti verdi. Bu ne anlama geliyor? Fed’in politika faizi 2019 sonunda yüzde 3.00-3.25 aralığına gelmiş olacak. Fed faiz artırımlarının yanı sıra bir yandan da bilançosunu küçültüyor. Bilançonun küçülmesi zamanında herkesi ihya eden küresel finansal sistemdeki dolar likiditesinin azalması demek. “Göz odur ki dağın ardını göre, akıl odur ki başına gelecekleri bile” diye güzel bir atasözümüz vardır. Fed bu yılın Ekim ayıyla birlikte dolar likiditesini her ay 50 milyar dolar olacak şekilde (yıllık bazda 600 milyar dolara karşılık geliyor) küçültmeye başlayacak. Dolar likiditesindeki böylesine güçlü azalış gelişen ekonomileri daha da sert hırpalayacaktır. Herkesin meşrebince yorumlama lüksünün olduğu bir konu değil bu. Gelişen ekonomilere doğru hızlanarak yaklaşan koca bir cismi konuşuyoruz. Tarihten biliyoruz, freni patlayanın nerede duracağını kestiremezsiniz. Fed kuvveden fiile güçlü bir geçiş yapmıştır.

Avrupa Merkez Bankası ECB’nin de Fed’in kuyruğuna takılmış olması durumu daha da vahimleştiriyor. îki numaralı rezerv para euro cenahında da bolluğun sona ereceği müjdelendi geçen hafta. Hâlihazırda varlık alımı yapmak suretiyle her ay sisteme 30 milyar euro pompalamaya devam eden ECB Ekim ayıyla birlikte bu tutarı aylık 15 milyara düşürecek. Varlık alım programı Aralık ayında da sona erecek. 2019 takvimine de bilançonun küçültülmesi ve faizlerin yükseltilmesi girecek. Seçim hengâmesindeyiz lâkin dış arenada giderek güçlenen tehlikelerin ayırdında olmalıyız. Bahse konu iki rezerv' para finansal sistemin yaklaşık yüzde 84’ünü oluşturuyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kulaklardan para fışkıran dönem geride kaldı, küresel sermaye bundan böyle ceylan gibi ürkek olacak, yatırım tercihlerinde çok ama çok seçici olacak.

Gelişenlerde başlayan yangın gelişmişlere bulaşır mı?

Yükselen dolar faizi ve bunca jeopolitik riske rağmen finans kapital gelişmiş ülke borsalarım rekor düzeylerde tutmaya devam ediyor. Ancak aynı finans kapital gelişen ekonomilere “şaşı” bakıyor. Ciddi bir ayrışma var (bitişikteki grafikte). Gelişen ekonomilerdeki sıcak para zincirlerinden boşandı, önüne çıkan ne varsa yıkarak ilerliyor. Fed ve ECB takvimlerini göz önüne alırsak ilk olarak gelişen ekonomilerde başlamış olan yangının 2018’in son çeyreğiyle birlikte küreselleşme (gelişmişlere sıçraması) ihtimalinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Haliyle son birkaç haftadır gelişen ekonomilerde yaşananların geçici olmadığını artık kerhen de olsa kabul etmek zorundayız. Gelişen ekonomilerin genelindeki bozulmadan Türkiye de payım alıyor. Buna “dışsal faktörler” diyoruz. Lâkin kendimize özgü “içsel faktörler” de yoğun bir şekilde etkisini hissettiriyor. Aşağıda Türk Lirası ve farklı şekillerde gruplandırılmış gelişmiş ülke para birimlerinin son yıllardaki performansı bulunuyor. Üç ayrı kur şoku ile yaşadığımız negatif ayrışmaları kırmızı oklar ile belirttik. Artan dolar faizinin gelişen ekonomilerde tetiklediği son dalganın ülkemizde ayrı bir boyutta yaşandığını üzülerek gözlemliyoruz.

İki şokun ekonomiye etkisi nasıl olacak?

îki şoku bir arada yaşıyoruz şu an, faiz şoku ve kur şoku. Geç kaldığı için güç tedbire mecbur kalan Merkez Bankası fonlama faizini son iki ayda 5 puan artırdı. Politika faizindeki artış derhal piyasa faizlerine yansıdı. Bitişikte bankaların farklı vadelere göre verdiği mevduat faizi bulunuyor. TÜFE enflasyonunun hızlı bir şekilde yüzde 15Tİ düzeylere koşmakta olduğu şu günlerde (bunu TL’nin satın alma gücündeki düşüş olarak okuyalım) hane halkının tasarrufları için yüzde 17’yi bile yetersiz bulmasından daha doğal ne olabilir ki. Bankaların mevduat sahiplerine yıllık vadede yüzde 17’leri teklif etmeye başladığını gözlemliyoruz verilerden. Bu hiç iyi değil. Bankaların satın aldığı paranın faizi (mevduat faizi) yükselince sattığı paranın faizi (kredi faizi) de yükseliyor. Kendi kendini besleyen olumsuz bir sürece girdiğimizi hemen her veri göstermeye başladı artık. Bitişikteki grafik (ticari kredi faizleri) ekonominin ne boyutta bir faiz şokuna maruz kaldığım göstermesi açısından önemli. Reel sektörün faiz şokunu sindircbilmesi pek kolay olmayacak. Bankacılık sisteminin TL cinsinden açtığı ticari ve bireysel kredi hacminin 1.2 trilyon TL olduğunu hatırlatalım, firmaların ve bireylerin katlanmak zorunda kalacağı ek faiz maliyeti hesabını size bırakalım.

îki şok bir arada demiştik. Faiz şokuna baktık. Kur şokunu da mercek altına yatıralım. Şubat ayında 3.70’li seviyelerde olan dolar kuru haftayı 4.73 düzeyinde kapattı. Basit bir bakkal hesabı yapalım. Reel sektörün “net” döviz borcunun Mart 2018 itibarıyla 223 milyar dolar olduğunu biliyoruz. Bu konuda çok itiraz geliyor. “Hocam firmaların döviz alacakları da var ama” deniyor, iyi de ismiyle müsemma, “net” diyoruz zaten. Hesaplanış şeklini bir kez daha anlatayım. Firmaların ithalat yükümlülüklerini, yurtiçi ve yurtdışmdan aldığı döviz ve döviz cinsi kredileri topluyoruz. Bu toplama “yükümlülükler” deniyor. Mart ayı itibarıyla yükümlülükler 336.9 milyar dolar. Firmaların yurtiçi ve yurtdışı bankalardaki döviz ve döviz cinsi mevduat ve menkul kıymetlerini, ihracat alacaklarını ve yurtdışında yaptığı doğrudan sermaye yatırımlarını topluyoruz. Bu toplama “varlıklar” deniyor. Mart ayı itibarıyla varlıklar 114.8 milyar dolar. İkisinin arasındaki fark da net döviz yükümlülükleri oluyor.

223 milyar dolan konuşuyoruz. TL konsolide bilançolara Şubat ayında 3.70 dolar kurundan yansıtılan bu kallavi net yükümlülük artık 4.73 dolar kurundan yansıtılacak. 230 milyar TL kambiyo zararı demektir. Reel sektör hem kur şokundan gelen kambiyo zararını hem de faiz şokundan gelen ek faiz maliyetini kaldırabilir mi? İstanbul Sanayi Odası Mayıs avında “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2017” Araştırmasını açıklamıştı. O rapordaki bir tabloyu getirelim bu haftaki yazımıza. İSO 500’ün faiz, amortisman ve vergi öncesi karı (FAVÖK) 2017 yılında 94.7 milyar TL olarak gerçekleşmiş. Yukarıda hesapladığımız kur şokunun neden olduğu 230 milyar TL kambiyo zararını şimdi bu perspektifte siz değerlendirin. Üstüne ek faiz maliyetini ekleyin. İşte bu nedenle kur ve faiz şoklarının neden olmaya başladığı ekonomik daralmaya üzülüyoruz.

ERKİN ŞAHÎNÖZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder