SON yıllarda okuduğumuz, duyduğumuz iç karartıcı haberlerle dünyanın geleceği hakkında giderek daha fazla endişe etmeye başladık. Küresel ısınma, doğal felaketler, denizlerin toprağın havanın kirlenmesi, azalan tarım alanları, deniz ürünlerinin aşırı avlanması, yok edilen ormanlar, muhtemel felaketler için zenginlerin kendilerine sığmak inşa ettirmeleri, bilim insanlarının gelecekle ilgili felaket senaryoları, insanlarda gelecek korkusuna neden oldu. Gazetelerde, internette ve televizyonlarda bu tür haberlerle hemen hemen her gün karşılaşıyoruz.
İyimser bilim insanları ise, insanlığın yüreğine su serpecek , gerçeklerle çıkageldiler. Kanada asıllı Amerikalı psikolog Ste-ven Arthur Pinker, “Şimdi Aydınlanma: Sağduyunun, Bilimin, İnsanlığın ve Gelişimin Kanıtı” (Enlightenment Now: The Case for Reason, Science, Humanism and Progress) adlı kitabında, iyimser bilim insanlarının görüşlerini topladı. Bir göz gezdirelim de moralimiz yerine gelsin.
■ Aşırı yoksulluk şartlarında yaşayanların sayısı azaldı.
1950 yılında dünya nüfusunun yüzde 50’si, yoksulluk çizgisinin de altında yaşam savaşı veriyordu. Yoksulluk önlenemedi ama oldukça ilerleme kaydedildi. Bugün nüfusun sadece yüzde 10’u, yoksul şartlarda, bir başka deyişle günde 1 doların altında yaşamaya çabalıyor. 68 yıl önce dünya nüfusu 2.5 milyardı. Günümüzde 7 milyar. 1950’de yoksul sayısı 1 milyar 250 milyon iken, günümüzde bu rakam 700 bin. Nüfus artışına rağmen, yoksullukla mücadelede oldukça başarılı olunmuş. Bunun sebebi olarak, okuryazar oranının bir roket hızıyla yükselmesi gösteriliyor. Dünyada okuryazar oranı 1900’lerde yüzde 20 civarında iken, 2015 itibariyle bu rakam yüzde 88’e çıkmış bulunuyor. Dünya Bankası’nın WDI verilerine (Dünya Gelişim Göstergeleri World Development Indi-cators) göre, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, İsveç, Birleşik Krallık, ABD, Aıjantin ve Brezilya’da bu oran, 14 yaş üzeri kesim için yüzde 100’e çok yakın. Pinker, yetersiz beslenen nüfus oranının da hızla düştüğüne dikkat çekiyor. Üçüncü Dünya ülkelerinden Bangladeş, Kenya ve Kolombiya’nın bile bugün beşeri istatistikleri, yarım yüzyıl öncesine göre çok daha iyi.
■ Cinayetlerde ve doğal felaketlerde görülen can kaybı giderek düşüyor.
1300-1500 yılları arasında yılda her 100 bin İngiliz’den 20’si hayatını cinayetlerde kaybediyordu. Bir Hollandalı’nm öldürülme ihtimali, çok daha yüksekti: Yüz binde 50. Hele İtalyan’sanız, yaşama ihtimaliniz daha düşüktü. 14’üncü ve 16’ncı yüzyıllar arası, her yıl 100 bin İtalyan’dan 70’i cinayete kurban gidiyordu. Bugünkü rakamlar, yine 100 bin kişi üzerinden, İngiltere’de 1.0, Hollanda’da 0.6 ve İtalya’da 0.7. Bir başka deyişle bugün bir İtalyan’ın öldürülme ihtimali yüz kat daha düşük. ABD’de ise 1960’lardaki ağır suç sayısı, 1990’lara kadar dört kat arttı. Ama DNA teknolojisi sayesinde günümüzde ağır suç oranı yüzde 50-60 arası azaldı. Artık suçlular, parmak izlerinden değil, DNA izlerinden yakalanıyor. Suçlular, suç mahallinde mutlaka biyolojik iz bırakıyorlar. Bu izlerin DNA analizleri, parmak izinden daha etkili sonuç veriyor. Kaçış yok. ABD’de 1990’larm sonlarına doğru geliştirilen bu teknoloji, bugün dünyanın pek çok ülkesinde kullanılıyor ve faili meçhul sayısını azaltıyor. Suç oranının düşmesinde eğitimin de rolü büyük. Eğitimli kişi, yakalanacağını, geri kalan yaşamının mahvolacağını biliyor. Suçtan uzak duruyor. Eğitimsiz ise polisi kandırabileceğini sanıyor ya da herkesten daha akıllı olduğunu düşünüyor. Doğal felaketlerde ölenlerin sayısı ise yüz yıl öncesine oranla yüzde 25 azalmış.
■ Trafik kazalarında ölümler azaldı.
Günümüzde direksiyon başında cep telefonuna bakmak, mesaj çekmek gibi sorumsuzca hareketler, trafik için yeni bir tehlike olarak gösterilse de kazalarda ölümler, giderek azalıyor. Bilgisayarlarla donatılmış akıllı otomobiller kullandıkça, sürücü ve yayalarda trafik bilinci arttıkça bu sayının daha da azalacağı kesin. Otomobil çağının ilk yıllarında sürücülerin ehliyet alması gerekmiyordu.
Aracı yolda düz tutmak bile büyük beceri gerektiren bir işti. Motoru çalıştırmak ise erkek işiydi. Önde L şeklinde bir kolu güçlü bir şekilde çevirmek zorundaydınız. Motor çalıştıktan sonra kolu zamanında bırakmazsanız eliniz kırılırdı. Eskiden kırık bir el veya kol bile ölümle sonuçlanabiliyordu. Otomobillerin üstü kapanmadan önceki modellerde en küçük kaza, ölüm demekti. Emniyet kemeri, 1960’lara kadar yoktu. Bugün motorlu araçları, çok kolay ve güvenle kullanabiliyorsak, bunu otomobilimizdeki onlarca pasif ve aktif güvenlik donanımına borçluyuz. Sadece karada değil, havada da güvendeyiz. 1970’lerde uçak kazasında ölme riski bir milyonda beşti. Günümüzde ise 100 milyonda beş.
■ Ortalama yaşam uzuyor.
Bir ülkede refah düzeyi, ortalama yaşam süresiyle ölçülüyor. Pek çok ülkede ortalama yaşam, 80-85 yıl. Bundan 50 yıl öncesine oranla, 20 yıl daha uzun yaşıyoruz. Küresel olarak ortalama yaşam, 72-74 civarında. Gelir düzeyi yüksek ülkelerde bugün doğan çocukların, 90-100 yaşına kadar yaşayacak olmaları, şaşırtıcı bir istatistik sayılmayacak. Tıptaki ilerlemeler, doğal sebeplerle ölümü minimuma indirdi. Birinci Dünya ülkelerinde (ABD, Batı Bloğu ve müttefikleri) doğumda anne veya çocuğunun ölmesi, bebeğin beş yaşından önce hayatını kaybetmesi oranları, sıfıra yakın. Üçüncü Dünya ülkelerinde de (bağlantısız ve tarafsız ülkeler) sıfıra doğru iniş görülüyor. 1870’lerde 45 yaşına kadar yaşayanlar, şanslı kabul ediliyordu. Eğitimle ilgili rakamlar vermek gerekirse, 1820’lerde okula gitmeyen çocukların oranı yüzde 80’di. Bu oranın birkaç yıla kadar dünya genelinde sıfırlanması bekleniyor.
■ Temiz enerjiyi daha çok ve daha ucuza kullanıyoruz.
Kömür, odun ve petrol türevlerinin yakıt olarak kullanıldığı dönemler geride kalıyor. Artık havayı ve çevreyi kirletmeyen enerji kaynaklarına sahibiz. Rüzgar, güneş, hidrojen, yakıt hücresi, elektrik bataryaları gibi kaynakları daha bol ve daha ucuza bulabiliyoruz. Çok geriye gitmeyelim. ABD’de 2009 yılında Barack Obama başkanlık koltuğuna oturduğunda güneş enerjisinin megawat saat maliyeti 350 dolardı. Obama 2017’de görevi bıraktığında maliyet 60 dolara kadar düşmüştü. Evlerimiz güneş enerjisiyle ısınıyor, otomobillerimiz elektrikli. Rüzgar türbinleri, güneş santralleri milyonlarca evin elektrik ihtiyacını karşılıyor. Hidrojeni güvenle kullanabilsek, bu enerjiden geriye sadece su buharı kalacak. Yakıt hücreleri, yakın gelecekte otomobillerin temiz enerji kaynağı olacak. Ingilizler, 1952 yılında Londra’ya kabus gibi çöken kirli havayı unutmadılar. Resmi rakamlara göre 4 bin, gayri resmi rakamlara göre ise 10 bin kişi hayatını kaybetti. Yüz binden fazla insan da hastanelik olmuştu.
■ İnsanlar giderek daha kısa süreli çalışıyor, daha çok kazanıyor.
Psikolog Pinkcr, örnek olarak ABD’yi gösteriyor. Amerikalılar 1800’lü yıllarda haftada 60 saat çalışırken bu süre, günümüzde ortalama 40 saate düştü. Haftalık çalışma süresi pek çok Avrupa ülkesinde 40 saatten de daha az. Yine ortalama bir Amerikalı, 1950’lerde kazancının yarısını mutfak masrafı olarak ayırırken günümüzde bu oran yüzde 5-10 arası. 2000Tİ yıllarda daha çok Amerikan vatandaşı, kazancını lüks mallara harcayabiliyor. 1820-1900 arası 80 yılda insanların geliri üç kat artmıştı. Yakın geçmişte gelirin üç kat artması için 33 yıl yeterli oldu. ABD’de 65 yaşında emekliye ayrılanlarm sayısı ise son 50 yılda tam ikiye katlanmış durumda. “Ah! Eski güzel günler” demeden önce bir kere daha düşünün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder