2 Mayıs 2018 Çarşamba

Yerli yazılım geliştirme çalışmaları

Yazılım dünyasında yaşanan Soğuk Savaşı ve ambargo uygulamaları çatışmasını kendi lehimize kullanabiliriz. TÜBİTAK’ın öncülüğünde yapılacak yerli yazılım geliştirme çalışmaları ülkemiz yazılım sektörünün çehresini değiştirebilir...

BİLİŞİM sektöründe her zaman yerliden yana oldum. Meslek hayatım boyunca gerek yazılım gerek donanım, yerli olarak bir şeyler yapanları gücüm nispetince hep destekledim. Nitekim yılm son haftasını sektör olarak yazılım ambargoları gündemiyle geçirdik. Bu zamana kadar söylediklerimizin doğruluğunun teyidine kendi adımıza sevinelim mi yoksa üzülelim mi bilemedik. Olaylar bizim medyada her ne kadar ABD Başkanı Donald Trump’m “İran’a ambargoyu deleni yaşatmayın” talimatının ülkemizdeki yazılım sektöründe yansımasının SAP üzerinden geldiği şeklinde görüldüyse de işin aslının nereden başladığım ileriki paragraflarda anlatacağım.

SAP TAAHHÜT METNİ GÖNDERDİ

Önce SAP konusuna değinelim. SAP, ülkemizde binlerce müşterisi olan bir Alman firması. Tüm müşterilerine dijital ortamda bir taahhüt metni göndererek “Kendi yazılımlarını kullanırak İran’la iş yapmamaları” konusunda imza vermeleri talebinde bulundu. Gönderdiği İngilizce metnin Türkçesi şöyle:

“SAP’nin iç denetim sürecinde........şirketinin İran ile bağlantıları tespit edildiğine dair Intelligence tarafından bilgilendirildik......olarak İran’da tesisimiz, satış elamanımız, varlığımız, depomuz vb. olmadığını onaylıyorum. Faaliyetlerimiz tümüyle Türkiye’de yürütülmektedir ve ABD yaptırımlarını tamamen kaldırmadıkça İran’da ofis/fabrika kurma niyetimiz yoktur.”
Yorumu size bırakıyorum...

SAP’nin böyle bir harekete girişmesinin arkasında yatansa ABD’de kendisi hakkında açılan bir soruşturma. Bu soruşturmada ABD’nin İran yaptırımlarının aşılması gibi bir durum söz konusu. Çokuluslu nükleer anlaşmayı takiben 2016 yılının başlarında Avrupa Birliği ve ABD tarafından İran’a uygulanan bazı yaptırımların kaldırılmasına rağmen, geri kalan ABD yaptırımlarının ihlal edilmesinden ötürü SAP için ağır cezalar çıkabileceği belirtiliyor.

DOMİNO ETKİSİ YAŞANIYOR

Şimdi gelelim yazılım cephesindeki savaşların nasıl ve nereden başladığına. Çeşitli ülkelerde görüştüğüm Kaspersky yöneticilerinin söylediklerine dayanarak şunları söyleyebilirim. ABD’de yapılan son seçimlerde Başkan adaylarından Hillary Clinton’a ait bilgilerin çalınmasında en büyük şüpheli olarak Kaspersky görülüyordu. Yapılan araştırmaların sonunda Kaspersky ile ilgili bilgiler netleşince ABD tüm devlet kuramlarından Kaspersky’yi kaldırmalarını istedi. Devlet kuramlarının Kaspersky’yi kaldırmaya başlamalarını özel sektör de takip etti. İşte, bu durum ABD’deki tüm Rus yazılımları için domino etkisi yaptı ve Rus kaynaklı tüm yazılımlar ABD’deki tüm kamu ve özel sektör kuruluşlarından çıkartılmaya başlandı. ABD’nin ardından İngiltere, Avusturalya, Japonya ve diğer bazı Avrupa Birliği ülkeleri de Rus yazılımlarına karşı şüpheci davranmaya ve olabildiğince erken şekilde tüm bu yazılımları sistemlerinden çıkarmaya başladılar. İşin tirajikomik yanı dünyada en çok kullanılan web sunucu yazılımlarından biri olan ücretsiz Nginx’de Ruslar tarafından geliştiriliyor ve bu sunucu yazılımı da şüpheli yazılımlar arasına alındı.

RUSYA'DAN KARŞI ATAK

Bu durumu gören Rusya boş durur mu? O da bu bir nevi adı konmamış ‘yazılım ambargosu’na karşı bir reaksiyon gösterme gereği gördü ve kendileri de tüm ABD menşeli yazılımları - ki bunlar sadece antivirüs yazılımları değil, Microsoft Windows, Oracle Database, VMware vb. - karşı sessiz bir ambargoya başladı. Tüm kritik kuramlardan ABD yazılımları ve veri tabanları başta olmak üzere olabildiğince uzaklaşarak açık kaynak bileşenleri olan MySQL, PostgreSQL, Linux, Xen gibi araçlara yönlendiler.

VAKİT KAYBETMEDEN...

Tüm bu olanlar aslında ülkemiz için bir fırsat. Zaten ABD’deki Halkbank dava süreçleriyle giderek gerilen ilişkilerimizin bu davanın sonucunda bir yaptırıma da maruz kalacağımız söyleniyor. Buradan hareketle Türkiye ile ABD arasındaki cari açığın en büyük sorumlularından biri olan bilişim giderlerini azaltma konusunda harekete geçebiliriz. Rusların yaptığı gibi vakit kaybetmeden açık kaynağa yönelmemizin gerekliliği gün gibi aşikârdır. Bu nasıl yapılmalı derseniz cevap çok açıktır. TÜBİTAK’a ikinci bir şans verilmeli. Gerçi uzun zaman önce Pardus’la başlayan ancak ilerletilemeyen süreçleri ve bu yüzden kapanan firmaların listesinin bir külliyat olabileceğini hatırladığımızda moralimiz bozulmuyor değil. Fakat TÜBİTAK’ın özel sektör gözüyle ve bakış açısıyla tüm projeleri tekrardan ele alarak ticarileşebilecek olanları sürdürmesi gerekiyor. Kısacası şunu diyorum: TÜBİTAK'ın, çokça proje yürütüyor olmasının bir anlamı yok. Bu projelerden kaçını gerçekten ticarileştirebiliyor? Bu soruya verilecek bir cevap var mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder